Örgütlenmeye doğru..II

Kürt Milleti 200 yıl boyunca defalarca başkaldırdı, "münkire kılıç salladı", direndi, iç ihanetle karşılaştı, dış ittifaklarla şoke oldu... Hep öldü.. Şimdi beyaz ölümü yaşıyoruz. 12 Milyonu aşkın Kürt Türk'üm diyenlerin çoğunlukta olduğu topraklarda, milyonlarca Kürt ise baba ocağında "beyaz ölümü" yani asimilasyon ve yabancılaşma ile yok edilmeyi bekliyor. Tamamen bağımlılaştırılmış bir pazarda, massif kültür saldırısı altında, üstelik "haklar kardeştir" edebiyatının eşliğinde uyuşturucu almışcasına rahat bir şekilde beyaz ölümü bekle(t)mek.. Celladını severek ipe gitmek diye buna derim ben. "kardeş" dediğin canavar hiç tereddüt etmeden ipi boynuna geçirirken hala ona gülümsüyoruz ya, helal olsun.
Elbette bağımsızlık umudu şöyle bir gülümsediğinde bile tereddüt etmeden şehadete koşan halkımız bu tarife girmez. Bu, doğrudan doğruya yanlış, yanar-döner, çok çabuk yön değiştiren, halkın kafasını allak bullak edip stop ettiren önderlikleri tarif eder. 20 milyon nüfuslu bir halka önce bağımsızlık yürüyüşünü tarif eden, sonra o halka bırakın federasyonu, ademi merkeziyetçilik gibi en alt düzeydeki otonomiyi bile çok gören bir önderlik, yüz renge de boyasa altta asıl rengi görünen Türkiye marksist parti konsepti ile nereye varılır? Bunu tereddütsüz sormalıyız. 21. Yüzyılı yaşadığımız şu günlerde, Kuzey Kürtleri olarak, en utanç verici günlerimizi yaşıyoruz.. Bazı "Lider"ler ağızlarını açmış Erdoğan'ın vereceği hak kırıntıları ile sevinmeyi beklerken, aynı zamanda tümü yüzleri AB'deki lordlara dikmiş bekliyorlar. Diğer bir kısmı ise kuruluş halindeki Güney'i karargah kılmış, oradan verilecek omuzla rakiplerini alt etmeyi hedefliyorken, halk ne yapsın? Şaşkınlığa şaşkınlık eklenerek büyüyor, Türk Devleti de bu ortamdan yararlanarak psikolojik savaş ve sonuçta asimilasyon denilen beyaz katliam programını uygulamakta pek güçlükle karşılaşmıyor.. 20 Milyonluk bir halka bunlar mı önder olmalıydı?
Şu anda Kürdistan sath-ı mailinde yaşanan liderlik çekişmeleri, hücrelerine kadar bölünmüş olan bazı odaklarda hala Kürdistan ve Kürt Sorunu'nun önünde tutuluyor. Liderliği sadece emir vermek, bazı yerlerde ve düşman basınında boy gösterisinde bulunmak, TV'lerde Kürt Milleti adına saçmalamak, sözün ona konferanslarda konuşmacı olarak öne çıkmak olarak algılayan kaygısızlar bu milleti ne kadar anlayabilir?. Persektif olmadan, milletimizin çektiği acıları iliklerine kadar his etmeden, halkın yaşadığı büyük psikolojik ve Şemzinan'da olduğu gibi, fiili savaşı sadece liderlik amacına hizmet olarak kullananlar var.. Bunların halkımızın önderliğine soyunabilmesi, ne kadar büyük bir boşluk yaşadığımızı gösterir.
Halkımız artık gerçekten bunların farkındadır. Bunların kurbağa gibi şişinmelerini ibretle seyretmektedirler. Sıkıştıklarında sus pus olan, gösterilen her tepkiyi provokasyon olarak niteleyen, rahatlarını bozucu, Türk Devleti'ni "kızdırıcı" her eylemden uzak durulmasını salık veren bu liderler, hala tutunmaya çalışıyor, "topyekun savaş" sebebi olur" gerekçesi ile talep çıtasının yükseltilmesini bile ellerinden gelirse yasaklar bir pozisyondadırlar. 800.000 nüfuslu Kosovo Arnavutları'nın bile bahsedilmesini hakaret olarak kabul ettiği hak kırıntılarını geciktiren bir devleti ve onun sözde hükümetini ancak bu gecikme çerçevesinde eleştiren bu kişilklerle nereye varırız?
İşte Kürt Halkı bu iki zihniyet arasında sıkışmış bir vaziyettedir. Bir kutbu silahlı, iyi örgütlü, ama İmralı'yla olan bağı ve Kürt Kanı ile yıkanmış olan elleri ile kıvrak bir dansta imiş gibi halkımızı bir o yana bir bu yana savururken, diğer kesim ya Güney'den gelecek olan destek onayı, ya da AB'den gelecek olan bir gülümsemeye mahkum bir şekilde halkımızın özgücüne hakaret ediyor, onlara umutsuzluk aşılama yarışında bulunuyorlar.. Bu böyle gidemezdi. Gitmedi de.
Aldığımız sağlam duyumlar, "biz ve onlar" ayrışmasında "hiç olmazsa düşmanın sevmediği tarafta bulunmak" isteyen kitlelerin şimdilik alçak bir sesle de olsa yaşatılan teslimiyetçi sürece itiraz ettikleri, boş gösterilerden bıktıklarını alenen dile getirdikleri yolundadır. Boş lafçılar ve umutçular diyebileceğimiz kesimin tavırları ise prim yapmamaktadır. Şu anda okitleyi bir nevi yerinde mıhlayan şey, İmralı'nın emrindeki vurucu güçtür. Bu güç, Kürt Halkı'nın üstünde istediğinde sokağa çıkmayı bile yasaklayabilecek bir terör estirmektedir. Hikmet Fidan'in cenazesi kaldırılırken bunu gördük. Alınan duyumlara göre böylesi durumlarda militanlar belli noktalara uyarıda bulunarak "katılmayın" dedikleri anda kimse katılım gösterme cesaretini gösteremiyor. Aynı militanlar muhalif olarak beliren kişileri de tehditle, en aşağısından susmaya ikna edebiliyorlar. Susmayanı ise tereddütsüz yok ediyorlar. Sokakları tutmak bunlar için hayati önemdedir. Varlıkları buna bağlıdır.
Ayrıca gerillanın bölgede yeniden hareketlenmesi, belli bir konseptin yürütülmesine yönelik de olsa, bu sokak hakimiyetini daha da pekiştiriyor. Ne de olsa dağdakiler Kürt Milleti'nin evlatlarıdırlar. Bir cenazenin dağdan inmesi herkesi ayağa kaldırıyor. Ama sloganlar militanların emrinde.. ve.. "bijî......" diye atılıyor. Böylece kirli olan temizleniyor..
Halkın geniş bir kesimi bunun farkında. Bazılarında kafalar berraklaşmıştır. Bazılarında ise allak bullak. Bazı şeylerin ters gittiğini seziyorlar. "Kürdistan faşizme mezar olacak" sloganının asimilatör bir slogan olduğunu, Türk Devleti'ni esas aldığını biliyorlar. Hakkari'de attırılan "vali istifa" sloganının da aynı şey olduğunu sezenler çok. Sömürgecilerde vali kıtlığı mı var. Ahmet gider, Abdulceberrut gelir.. Halkımız, dönemin sloganının "sömürgeciler dışarı" olduğunu elbette unutmadı. Tıpkı Batman'da olduğu gibi.. "Burası Kürdistan, Trabzon değil!"
İşte bu değerlendirmelerin ışığında şimdi örgütlenmeye giden yolu kendi inancım doğrultusunda değerlendirmeye başlıyorum.
(devam edecek)

2005-11-12




Gorusunuz