İmralı Süreci'nin ışığında DTP durağı-I

"Bir yanılsamanın sonu" adlı kitaptaki bilhassa belgeler bölümünü okumayanlar işin dehşetini kavrayamazlar (daha önce bu belgelere sahip olup okumayanlarda). Bu kitaba internette rastladığım geçen hafta boyunca ve hatta bugün bile büyük bir moral baskı altındayım.. Bir Milletin başına gelebilecek en kötü, en uğursuz, etik değeri en düşük olayın Öcalan tarafından devreye sokulan ve onun maşası olduğu İmralı sürecini daha net anlamak, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde süreci ve maşayı çıplak bir şekilde tanımak çok sarsıcı oldu. Daha önce bu tür belgelere sadece laf atmalarda kullanıldığı kadarıyla muttali idim.. Şimdi bunlar gözlerimin içine sokulmuş durumda.. Gel de rahat uyu.. Kürt Milleti bu unsuru lider olarak bağrına basacak kadar düştüyse, bunda benim kişisel "yanılsama"mın rolu hiç ama hiç küçümsenemez.. Bu ne felakettir başımıza gelen?! Bu ne rezalettir yaşadığımız?!
Felaketin boyutlarını defalarca açmıştık. Fakat "savcılık soruşturması" ve mahkeme tutanaklarına ulaştığım şu on gündür berrak gerçek kafama daha fazla vuruyor, Kürt Milleti'ne yapılan büyük ihanete şimdi daha açıklıkla tanık oluyoruz. Bu tutanak ve belgelerini, çok iyi inceleme fırsatını bulduğum daha sonraki "avukat görüşme notları" ile birleştirince milletimize karşı yürütülen ve "önder" düzeyinde bir ihanetle takviye edilen psikolojik ve fiili savaşı şimdi daha berrak olarak görüyoruz..
Bakın ne diyor İmralı'daki Zat:
"Benim buraya alınmam tahlil edilemedi. Buraya alınmam, uluslararası sistemin oluşturduğu bir plandır. Sadece imha mıdır? Hayır! Mantığı şu: Eğer bu adam eski kafasıyla ısrar ediyorsa, hep isyan, hep savaş diyorsa sonuç zaten tasfiyedir. Öyle de olurdu. Çünkü biz güçlüyüz diyorlardı. Anlayışsızsa, kafası çalışmıyorsa imha ederiz. Biz ne yaptık? Kafamız çalışıyordu, bir de bilimsel olarak da 1993'ten beri arayış içindeyiz. Demokratik çözüm arayışı önemlidir. Israr ettik." (Özgür Halk, Nisan 2000)..
İşin ta başlangıç günlerinde, uçaktan indikten sonraki günlerde böyle diyordu Zat! "Anlayışsızsa, kafası çalışmıyorsa imha ederiz" tehdidine karşı, geçmişte milyonları harekete geçiren bu Zat, birden bire can kaygısına düşüyor ve postu kurtarma sendromuna kapılıyor. Böylece Kürt Milleti'ni; sürece yayılmış, usta bir plan çerçevesinde hazırlanan yok etme eyleminde kilit rol üstlenmeyi şu sözlerle kabul ettiğini ilan ediyor: " Kafamız çalışıyordu, bir de bilimsel olarak da 1993'ten beri arayış içindeyiz. Demokratik çözüm arayışı önemlidir"… vBu bir "demokratik çözüm arayış süreci" miydi? Türk Devleti ve onun askerleri esir aldıkları bir liderle neyi koşacaklardı ki? Elbete kayıtsız şartsız teslim şartını.
Bu çerçevede, kendisine yönelik en açık tehdidi ve kendisinin de buna karşı tavrını şöyle açıklıyor İmralı'daki Zat:
"Konuya hakimler. Planlılar. Onların belirttiklerini esas almak gerekiyor. Bunlar askeri ekip zaten. Bana 'sonunu kendin belirlersin' diyorlardı. Ben uçakta deseydim 'ya sen ya ben' pek doğru olur muydu?" (7 Haziran 1999 avukat görüşmesi).
Böylece konuşmaya karar veriyor ve bunu hep aynı minval üzere sürdürüyor.. O konuştukça insanlar sağa sola savruluyor, insanlar biribilerine giriyor, ulusal değerlerin tümü ayaklar altına alınıyor.. Taviz üstüne taviz, geri adım üstüne geri adım.. PKK derinden elşden geçirilirken, "bağımsız, birleşik Kürdistan" tezi ilk kurban olarak seçiliyor. Türkiye denilen uydurma devletin çıkarları tüm dünyada gözetiliyor, insanlar ihbar ediliyor, başta Med TV olmak üzere bütün kurumlarla ilgili sırlar en yetkili ağızdan belge olarak düşmanın cebine konuyor.. Tabur komutanı, birlik sayısı ve yapısı konuçlanma alanı, zayıflıkları vs ne varsa ortaya dökülüyor. PKK'nin bütün uluslararası ilişkileri, zayıf ve kuıvvetli yanları ile ortaya dökülüyor..
Sonra Kürdistan'ı adeta bir sosyal laboratuar haline gelen çelişkili tezler dizisi sökün ediyor.. "Demokratik cumhuriyet" tezi ile her türlü özerklik şekli (decenralisation, bölgesel özyönetim, federasyon) red ediliyor. Ardından partiler "yeşilliği koruma dernekleri"ne dönüştürülüyor ve en son durak olarak seçilen "konfederalizm" ise tam bir anarşist rezalet olarak sokuşturuluyor.. İşte demokratik cumhuriyet merkezli savcılık ifadesi:
"Ben uzun örgüt hayatımda Kürtlerin özgürlüklerini Türkiye içerisinde bulduklarını gördüm. Bana göre Kürtlerin derdi ayrı bir devlet kurmak olamaz, federasyon ve otonomi bir çözüm değildir, federasyon ve otonomiden daha ileri bir çözüm demokratik sistemin kendisidir, Türkiye'de de mevcut sistemde Kürtlerin siyasal hakları vardır, 1990'lardan sonra Kürtlerle ilgili kültürel haklar da geliştirilmiştir. Bu halen de yürürlüktedir. Kürtçe gazete çıkarılmakta, Kürt Enstitüsü kuruldu, Kürtlerin oy verdiği bir parti, kültür dernekleri vardır, bütün bu olanlar Türkiye'de Kürtlerin özgür ifade hakkının geliştiğinin göstergesidir. Bununla şunu ispatlamak istedim. Türkiye'de Kürt meselesi demokratik sistem içerisinde Kürtlerin ifade özgürlüğüne kavuşarak olumlu yönde gelişmiştir. Bütün Türkiye'de demokrasi geliştikçe bundan elbette Kürtler de yararlanacaktır. Esasında daha Cumhuriyet kurulmadan ve kurulduktan sonra Kürtler devletin asli unsurlarıdır."
Bu taklaların tümü, yani DC, Yeşillik partisi, konfederasyon rezaleti tümü Türkler tarafından birer çözüm olarak değil, sadece kafa karıştırma amaçlı olarak piyasaya "sürdürülen" ve Türk Devleti tarafından hiç bir şekilde ciddiye alınmayan tezlerdir. Çünkü Türkler başından beri tutumlarını, duruşlarını hiçbir tereddüte yer vermeyecek bir şekilde şöyle açıklamışilardı: "Tek Ülke, Tek Bayrak, Tek Millet"! Bundan hiçbir taviz vermeyen bir açık düşman, Askeri bir bölge olan İmralı'dan asla bilgi sızdırmaz, örgüt yönettirmez.. Türk'ü tanıyanlar bunu çok iyi bilirler. Türk demokratik kurallar ellerini kollarını bağladığı için bu Zat'ın, İmralı'dan örgüt yönetmesine izin vermedi.. Kendi dikte ettği şeyleri empoze eden maşayı tutuyordu elinde. Yapılan buydu..
Bakın askerlere verdiği ifadeye:
"Ben bu olayların gelişmesini önlemek istiyorum ve bu konuda örgütümü ikna ederim ve bu güce sahibim. Özgürlük mü, işte Türkiye demokratik sistemi içerisinde aranan her türlü özgürlük var. Vatan mı? İşte Türkiye vatanınız derim. Türkiye bizim tarihi ortak vatanımızdır, bu ortak vatanın bölünmesini istemem."
Kürt Milleti'nin başına gelen bu tarihi felaketin ışığında Demokratik Toplum Partisi'ni incelemek en bilimsel yoldur. Çünkü bu parti, daha önceki avukat görüşmelerinde detaylı bir şekilde konuşulmuş, İmralı merkezli olarak şekil bulmuştu.. Bu saptama tabii ki tüm parti üye ve sempatizanlarını aynı kefeye koyuyoruz anlamına gelmez. Konuyu daha sonraki yazımda açacağım.
(devam edecek)

2005-11-06




Gorusunuz