Bağımsızlık mücadelesi ve din-I

Din, tüm devletleri ve giderek milletleri etkileyen bir gerçektir. Resmen laik olduğunu anayasasına işleyen Modern Fransa, neden İsa Peygamber'in doğum gününü resmi tatil ilan ediyor da mesela İslam'ın Peygamber'i Hz Muhammed'in doğum gününü resmi tatil ilan etmiyor? Bu, elbette hristiyan çoğunluklu kitlenin geleneklerine saygıdan başka bir şey değildir. Ama aynı Fransa kilisenin etkisini kırmış, neredeyse tüm kanunlarını modern ihtiyaçlara göre ve optimal saydığı kullanılırlıkta çıkarmıştır. Almanya ise biraz daha karışıktır. Mezhebleri birer ayrı din kadar biribirinden uzak olan Almanya'da Protestanlar ve Katolikler neredeyse eşit sayıdadırlar. Devlet kesin tarafsızlığı ile ve halk demokratik olgunluğu ile bu iki din arasında hiçbir çatışmaya yer bırakmamaktadır.
Ulusal Kurtuluş mücadelesini 1970'li yıllarda tamamlayan Gine-Bissau'da dinsel cuğrafya, eğer ilkel davranılsaydı, dinler arası barış ve tolerans sağlanmasaydı oldukça net bir şekilde çatışmaya müsaitti. Zira söz konusu coğrafyada yaşayanların %50'si geleneksel Afrika Dinlerine munsup insanlardan oluşurken, Müslümanlar'ın sayısı %45'e ulaşıyor, geriye kalanlarda hatırı sayılır bir azınlık olarak Hristiyanlar'dan oluşuyordu. Ama ulusal kurtuluş hareketi liderleri bu kompozisyonu bir dezavantaj olmaktan çıkarmış, çeşitli dini renkleri birer zenginlik haline getirmeye muvaffak olmuşlardı.
Dinsel motiflerle yaratılan karışıklıklara en iyi örnek Lübnandır. Söz konusu coğrafyada nüfusun %40'ı Müslüman, %40'ı Hristiyan ve %20'si başta dürziler olmak üzere çeşitli başka dinlere mensup insanlardan oluşur. Dinsel grupların başlattığı karışıklıklardan önce harika bir sistemle yönetilen Lübnan'da cumhurbaşkanlığı hristiyanlara, başbakanlık müslümanlara bırakılmıştı. Ortadoğu'nun incisi olarak anılan bu coğrafya, neredeyse dünyanın bütün banka sistelerini barındırıyor, Ortadoğu ticaretinin ana arteri görevini yüklenmiş bulunuyordu. Tüm Ortadoğu devletleri Lübnan'daki hayat standardına gıpta ile bakıyorken ülke birden bire büyük bir çatışma ortamına dönüştü. İnsanlar şu veya bu dinden oldukları için boğazlanıyor, çeşitli silah sistemleri günahsız Lübnan Halkı'nın üstünde denenmekteydi. Artık herkesin eli bu ülkedeydi. İran bir yandan teşvik ediyor, Suriye öbür yandan. İsrail ise neredeyse günlük olarak ülkeyi bombalıyor, Suriye Ülkeyi resmiyette "korumak" amacıyla, ama pratikter işgal amacıyla elinde tutuyor, kırsal alanlar ise çeşitli örgütlerin üsleri haline getiriliyordu. Kısa bir süre içerisine harabe haline getirilen ülkenin bu durumunun vebali elbette dinsel motifli kışkırtmalar sonucu harekete geçen "radikal"lerin üstüneydi.
Başka örnekler şimdiki Irak ile geçmişteki Suriye'nin yaşadığı kanlı karışıklıklardir. Suriye'de Hafız Es'ad'ın kardeşi Rıf'at Es'ad, Müslüman Kardeşler Birliği'nin güçlenmesini bahane ederek kısa bir süre içerisinde koskoca bir şehri top ateşine tutarak harabeye çevirmiş, bütün Suriye coğrafyasında onbilerce insanın yok yere canını vermesine sebep olmuştu.. Bunda Suriye Rejimi'nin korkunç antidemokratik yüzünün etkisi olduğu gibi, Müslüman Kardeşler Birliği'nin radikal yüzünün etkisini de unutmamak lazımdır. Irak'ta ise şu anda seyrettiğiniz manzara az ibret verici değildir. Şimdilerde Şii-Sun'i Arao çatışmasna dönüşen karışıklıklar günlük olarak onlarca insanın canına mal oluyor..
Ama Özgür Kürdistan'da Kürt olsun veya olmasın bütün dini gruplar yanyana ve barış içinde serbestçe ibadetlerini yapıyor, omuz omuza vererek yakaladıkları özgürlük ortamının yıkılmaması için mücadele ediyorlar. Kürdistan Hükümeti de dinler arası geçmişten gelen eşitsizliği bozmak için elinden geleni yapıyor. Mesela, şu an itibariyle hala Kürdistan'a bağlanmamış kalan Êzdî bölgelerinde aklımda kaldığı kadarıyla 24 ibadethanenin inşasına başlamış, bunlardan bazılarını tamamlamış durumdadır. Aynı şey, Musul cıvarında varlıklarını sürdüren Şebekler için de söz konusudur. Dahası; Kürt olmayan hristiyanların (Asuri ve Keldaniler'in), yine Kürt olan Kake-iler'in, Müslüman Kürt Şii topluluğu Feylilerin, yeni yeni ortaya çıkan Hristiyan ve öze dönüş hareketi olarak boy veren Zerdüştiler'in ibadetlerine karışmak ve ibadethanelerinin inşasına yardım etmek bir görev olarak biliniyor.. Bu kompozisyonu kardeşçe yürütmek elbette demokrasi kültürünün gelişmesine ve hükümetin kararlılığına bağlıdır.. Buna rağmen düşman boş durmuyor ve bu kompozisyonun bozulması için elinden geleni yapıyor. Tabii ki bu konuda da baş rolu Türkler oynuyor. Sunacağım belge(ler)de de görüleceği gibi Türkler Şebekler'in Türk olduğunu iddia ediyor, Feylileri de Fars Rejimi'nin de işbirliği ile Fars veya (Kürt sayılmamak kaydıyla) Luri olarak göstermeye çalışıyorlar. Aynı şekilde Êzdîler'i de ayrı bir millet olarak gösterip teşvik eden Kürtler, bu foruma da da astıkları yazılarda yeni anayasada Ezdî haklarından bahsedilmediği, bundan dolayı Êzdîler'in şikayetçi olduklarını belirtmişlerdi. Tabii ki bu, Mesut Barzani'nin enerjik tavır koyması ile bertaraf edilmişti. Ama düşmanın uyumayacağı, fırsat bulduğu anda konuyu yeniden pişireceği açıktır.
Örnekler çoğaltılabilir. Şimdi Bütün bu örneklerin ışığında, Kuzey itibariyle, "Kürdistan Bağımsızlık Mücadelesi ve Din" konusuna girebiliriz..
(Devam edecek)

2005-10-13




Gorusunuz