Karapêtê Xaço'yu dinlerken...

Bir yandan Lawikê Metînî gibi sonsuzluktan gelen aşk nağmeleri, bir yandan aşk ve düşman saldırılarının iç içe geçtiği içli isyan haykırışları, öte yandan da açlık ve rebenlikle başbaşa yürüyen öz hayatımızdan kesitleri döktüren stranlar.. Sonra aklım genç kuşağın –84 sonrası şehitleri kısmen de anlatmaya çalışan ürünlerine takılıyor.. Ama neden bu kadar eksik? Acaba son yirmibeş yıllık düşman zulmunu tümüyle anlatabilmek yıllar mı sürecek? O kadar zalimce bir yöneliş oldu ki... Açın kırsal alandan şehre göçenlerin kapılarını her biri bir destan anlatacak. Evi yakıldığında isyan üstü tepki gösteren aile babasının feryatlarını mı anlatmalı, yoksa erkeğin bağlandığı kazıktan bir eşe tecüz edilişini seyir zorunda bırakılışını mı? Üç yüz askerin tecavüzüne uğratılan küçük kızın feryadını hangi sanat eseri hakkıyla anlatabilir?.. Kulağı kesilen gerillayı mı anlatabildik? Tanka bağlanıp sürüklenen kahramanları mı? Şehitler diyarı Kelaxsi Köyü'ne geldiklerinde "Yirmi dört saat sonra geldiğimizde eğer hala bu köyde iseniz, tüm karılarınızı s....z" diyen o komutan dedikleri celladı nasıl anlatmalı ki... Kitlesel sürgünlerde bir iğne dahi almaya vakit bulamayan bir milletin ızdırabını o kadar kolay anlatamazsınız.. Dışkı yedirilenleri... Mezarı kendilerine kazdırılanları.. Kulaklarından kolleksiyon yapılan özgürlük savaşçılarını.. Öldürüldükten sonra cinsel organına kazık çakılan namus abidelerimizi.. Hangi sanat eseri anlatabilir bütün bunları? Bütün bunlar dünyanın gözleri önünde cerayan ediyor da yine biz terörist oluyoruz..
Aaaaahhhh!!! İsyan! Tüm dünyaya isyan!
Hangi hakkımıza kavuştuk ki dünya "bize dur, Türk'e vur" diyor? Dilimiz hala en açık bir şekilde yasak!
Ülkemizin adı hala yasak!
Alfabemiz yasak oÄŸlu yasak!
Kürtçe yayınlar en sıkı bir şekilde yasak!
Bizi vurmaya gelen barbarlar karşı direnmemiz ise dünyaca yasak!
Bizim "akllı Kürt kesimi"miz bile aynı havadan çalıyor.
Neye razıyız, belli değil.. Ammmma akıllılarımız var.
Sağa dönme zarar verirsin!
Sola dönme zarar verirsin!
Åžu provakasyondur..
Bu provokasyondur..
Ne!!!!
Nereye kadar!
Düşman bayrağı denilen zulüm sembolunu öpünceye kadar mı?
Vatanım Türk'e kurban deyinceye kadar mı?
Milletim Türk'tür deyinceye kadar mı?
Düşman bununla kalır mı peki?
Evet sen sen olarak ortaya çıkıp itirazını kuvvetle ortaya koyamazsın dünyada hiç bir güç seni takmaz..
Bakın işte bizi turanilere yem olarak sunan AB'li Lordlar 3 Ekim'de Türk Devlet yetkilileri ile bir araya gelerek bizim üzerimizden pazarlık yapacaklar. "Acaba şu Kürtler'e azınlık statüsü tanıyıp bu işi kapatamaz mısınız?" dediklerini duyar gibiyim. Buna Türk'üün cevabının " Hayır! Eğer onlara elimizi verirsek kolumuzu kurtaramayız" diyeceklerini bilmeyen yok.. Pazarlık uzayacak ve türkler okyanus ötesi koltuk çıkma ile müzakerelere devam olanağı bulacak.. Bir ise kafa karışıklığı arasında kendi kendimizle boğazlaşacağız..Yok efendim "Ahmet'in partisi müzakerelerden yana tavır aldı, vay alçak, hain vay" naraları, "Mehmet'in partisi AB sürecine kaşı çıkmakla tüm destek olnaaklarımızı yok etti. Bu unsurlarla yürünür mü?" restleşmesi ile sürecek.. Düşman ve lordlar durumdan memnun, bu hengameyi, çaresizlerin boğuşmasını seyredecekler.
Dikkat edin, biz herşey olduk, ama bir türlü gerçek anlamda kendimiz olamadık..
Evet efendim, yasakları bırakarak biraz da kendimiz olalım..
Birlik olalım, tek yumruk haline gelelim..
Ya ölüm, ya Kürdistan diyelim!
Şehit kanları boşa gitmesin!

2005-09-28




Gorusunuz