Türk, Kürt Sorunu için ne yapacak, biraz "Kehanet"te bulunalım..

Söylenenler söylendi. MGK'leri toplandı. Kürtler, bir kesimleri itibariyle sevindi. Türkler "sözde" biribirine girdi ve senaryo uygulama alanına sokulmak üzere rejisöre verildi.. Şimdi ne yapılacak biraz da ona bakalım ve bazı "kehanetler"de bulunalım..
Türk Hükümeti'nin Başı "Kürt Soırunu var" demeden önce ve sonra Türkler tarafından çok şeyler söylenmiş, ama bunlar Kürt Kesimi tarafından ciddi bir tahlile tabi tutulmadan, adeta gönüllerine göre yorumlamaktan başka bir şey yapmamışlardır. Son zamanlarda "Kürt Aydını" sıfatıyla öne sürülen eski tanıdıklarım Ümit Fırat, Selahattin Kaya ve benzerlerinin demeçleri ile bazı örgütlerden gelen açıklamalar hep hayali iyimserliklerin, kendine yontmaların ürünü olarak gündeme oturdu.. Bazıları artık PKK'nin devri kapandı, bizim çizgimiz (her ne ise bu "çizgi") devlet tarafından kabul görecek illüzyonuna kapılmışken PKK hala kendisinin milimetrik de olsa hesaba katılmanın uğraşısı içinde. Kısacası Kürt İnsanları düşmanı değil, biribirlerini kollar durumdadırlar ve buna akıllı politika diyorlar.
Oysa Türk Devleti belli bir psikolojik savaş stratejisi gereği topyekun bir ataktadır ve Hükümetin Başı ile Askerbaşı arasında hiçbir çelişki yoktur bu alanda. Tüm demeçler, sinirlenmeler taktikdir ve bu taktikler çözümlenmediği sürece olaya damgamızı vuramayız. Çünkü;
1) Türk Devleti ve Türkler, Kürt Ulusu'na karşı topyekun bir savaş başlattıklarını aylardır tekrarlıyor, Bu konudaki hazırlıklarını açıktan ve hiç saklamaya lüzum görmeden sürdürüyorlar.
2) "Sivil kesim" olarak Türk Aydınları'nın yayınladığı bildiriler, Haluk Gerger ve arkadaşlarının kaleminden çıkanı hariç, bu konsepte omuz veren oluşumlar iken, çoğu Kürt bunları da kendine yonttu ve yanlış yorumladı..
3) Türk TV'leri, basını ve radyo yayın organları tam bir ulusal disiplin içinde Kürt Milleti'nin moralini bozucu yayınlarını sürdürüp, Kürt gerillasına, normal insanına yapılan saldırıları eğip bükerek bize karşı kullanıyorken bazı Kürtler'in duygularını tam anlamı ile merak ediyorum..
4) Türk Sokak Çeteleri'nin bütün Türk çoğunluğu coğrafyasında Kürt işyerlerine, işçilerine, evlerine ve gençlerine karşı tam da bu sırada saldırılarını arttırmaları, adeta bir katliam provasını geliştirmelerini de gözden ırak tutamayız..
Düşman Hükümeti'nin Başı, işte hazırlanan bu ortamın son iki taşını koydu:
1) Demokratik Cumhuriyet..,
2) Kürt Sorunu vardır..
Fakat bunları söylerken aynı zamanda "terörle mücadelemiz bütün hızı ile devam edecektir", "teröristle görüşme olmaz" gibi Kürtler'e karşı açılan topyekun savaşı, sadece PKK'ye ve gerillaya karşı imiş gibi gösterip Kürtler arasaı bölünmüşlüğü daha da derinleştirici ve önceden hazırlanmış zehiri de enjekte etmeyi "unutmadı". Bunları da her Kürt şahsiyeti ve partisi kendisine yontarak taraftar toplamayı ihmal etmedi. "Kimisi PKK ortadan kalkarsa Türkler Kürtler'in haklarını tanıyacaklardır" gibi, "hak" kelimesinin bile düşmanın insafına bırakıldığı bir illüzyona kapıldı, kimisi de "işte biz savaşıyoruz, gerisi bizi çökertmeye çalışan işbirlikçilerdir" gibi kendine yontan bi rtavırda, hem de yine "hak" denilen kelimeyi tarif etmeyi (kasten) unutarak..
Oysa herşey, her sır o "hak=maf" denilen üç harfli kelimenin tarifine bağlıdır.. O kelimeyi "kendi kaderini tayin" olarak algılamadın mı işin bitiktir. PKK karşıtları (piyasadaki çoğunluk itibariyle) hak kelimesini tarif etmemek suretiyle, geniş ölçüde bunun tarifini Türkler'in insafına bırakıyorlar veya asgari bazı şeyleri, kendi akıllarınca kurtarmaya çalışıyorlar.. Karşılarındaki sistemli hareket eden düşmanın "salaklığı"na bel bağladıkları veya dış güçlere fazla güvendikleri için olacak. Oysa Türk'ü tanıyanlar, onların tek anladıkları dili de çok iyi bilirler.. Bunlara "hak dedikleri şeyin kırıntısından başka bir şey verilmeyeceği de "tek ulus, tek vatan, tek bayrak" şiarı ile oldukçaaçıktır.. Öte yandan PKK ise "genel af", "Abdullah Öcalan'a yönelik tecritin kaldırılması" ve "bazı garantiler" karşılığı silah bırakıp düze inme kararını sağır bir duvar gibi duran Türk Rejimi'ne karşı tekrarlayıp durur. Türk ise açık ve net olarak "kayıtsız şartsız teslim" kararında ısrarlı.. Bu kadar dağınık bir milletin, bu kadar kararsız önderlikleri ile elbette dialoga oturmazlar. Ciddiye almazlar.. SEN KENDİNİ CİDDİYE ALMAZSAN, ELOĞLU; YANİ DÜŞMAN SENİ NİÇİN CİDDİYE ALSIN Kİ?
İşte bu ana başlıkların ışığında Türk, Kürt Sorunu'nu halletmek için ne yapacak sorusunu cevaplayalım..
1) Terörle mücadele kanunu, beyaz ve kızıl katliamı "meşruiyet" zeminine çekecek şekilde düzenlenecektir.
Bu meyanda Kürt renklerinin ulusal gün olan Newroz dahil, tüm gösterilerde taşınması ve giyilmesi yasaklanacaktır.
Hiçbir Kürt Lideri için "bijî" denilemeyecektir.
Polis ve asker istediği Kürt'ü sorgusuz sualsiz günlerce gözaltında tutabilecektir.
Arama ve tarama iÅŸlerinde ev masuniyeti yok edilecektir.
Türk çoğunluklu bölgelerde her Kürt evlerine gelen ve gidenleri bildirmek zorunda olacaktır.
"Güvenlik güçleri" yaptıkları işlemden dolayı sorumlu tutulmayacaklardır.
"Terörist vurdum" demek kaydıyla Kürt vurmak serbest olacaktır...
2) Siyasi partiler yasası ve seçim yasası yeniden gözden geçirilecek, Kürt Partileri'ni yasaklamaya kolaylık getirilecektir. Ama bu arada özgürlüğün sınırı biraz genişletilerek baraj düşürülecektir.
3) Kürtçe Radyo ve TV yayınları "serbest" olacaktır. Ama MİT'le ilişkileri kanıtlanmış kurum ve kuruluşlarca başlatılacak, aksine bir durum arz eden müracatçılar elenecektir..
Daha sayalım mı? İşte Türk'ün özgürlük anlayışı.. İsteyene bedava!

2005-08-28




Gorusunuz