Kürt Dil Kulûbeleri'nin yıkılışı, KKK'nin akibeti ve son gelişmeler..

Türk'ün her bilinçli adımını, yani yapay "hak verme" eylemini bir kazanım olarak niteleyen çevreler, herhalde Kürt Dil Kursları'nın yıkılışı ile şoke olmuşlardır. Ben baştan beri bu "kazanımı"; "damı akan kulûbede dil eğitimi hakkı" olarak nitelemiş ve şiddetle karşı çıkmıştım. Çünkü bu hem Kürtler'e ve hem de AB'ye yönelik sahte bir hamle idi. Resmi düzeyde ve öğrenimde ilk yıldan üniversitenin bitimine kadar sürdürülmeyen bir "eğitim" elbette kabul görmeyecekti.. Sıradan vatandaş, hele ulusal bilinci de dumura uğramakta olan kitle, paralı dil öğrenimini tamamen yanlış algılar. Dilin en büyük ulusal değer olduğuna balmaz. Onlar para vecekleri bir dil öğreniminin pazardaki geçerliliğine, iş dünyasında yardımcı olup olmadığına, resmi düzeyde bir anlam ifade edip etmediğine bakarlar. Maalesef bu böyledir.. Kürdistan'daki deneyde bu görüldü. Sadece idealist bazı kişilere bağlanan umutların da sönmesi hazin ve oldukça yıkıcı oldu. Kürt'ü alay konusu yapan bu teşebbüslerin sahipleri umarım bundan böyle Kürdistan'ı olmazların denendiği bir laboratuar olarak görmekten kaçınırlar. Dil ve ülke ile kaderin elde bulunması sıkı bir şekilde ilişkilidir. Yani en aşağısından federatif bir yapıyı hedeflemeyen hiçbir hareket böylesi gülünç projelerle hiçbir yere varamaz ve Kürt Milleti'ni düşman medyasında alay konusu yapar..
Şu anda oynanan Koma Komeleyên Kürdistanê oyunu da aynı türdendir. Devlet garantisi olmayan, otoriter bir örgütlenme ile kol kola yürümeyen hiçbir projenin başarı şansı olamaz. Bu projede iktidar yoktur. Derneğe benzer örgütlenmeler ile "halklar" örgütlenip özeli geçmiyen bazı kararlarla ulusal kimliklerini muhafaza edip toplumu demokratikleştirecekler. Bu projenin akibeti elbette dil kurslarının akibetinden daha yıkıcı olacaktır.. Çünkü bu proje nihai çözüm olma iddiasındadır. Devletsiz nihai çözümlerin bizi götüreceği yer açıkça ıspatlandığı bu günlerde umarım ilgililer durumu yeniden gözden geçirirler. Bunu da böyle kısa geçiyorum..
Son gelişmeler oldukça açık bir şekilde PKK, dahil her Kürt'ü Kürdistani düşünmeye ittiği halde biz hala bunun Qendîl tarafından gelmesi gereken böyle bir işareti veya böyle bir hayırlı "u.dönüşü"nün deklere edildiğini duyamıyoruz.. Alabildiğine afaki demeçlerle, hedefsiz bir gerilla kırımı ile ve hala soldan umut bekler tutumları ile hayret verici bir aymazlık içindedirler. Oysa her geçen gün daha da derin bir krize doğru yol alıyoruz.. Bir taraftan bedavacı bazı Kürt politikacılar Türk Basını ile kol kola yıkım yolunda ilerliyorken, yurtsever kesim sadece çaresizleri oynar bir durumdayken, Hemo veya Cemo basit hayvani içgüdüleri ile birşeyler yapmaya çalışan insanları karalama eyleminde son sürat yol alıyorlar..
İşte bu noktada İmralı'dan oldukça ciddi bir alarm geldi. Abdullah Öcalan'ın, kendisini ziyaret eden kardeşi Mehmet'e; "her an fiziki olarak yok edilebilirim" şeklindeki demeci çok önemlidir ve oldukça ciddidir. Hiç kimseyi incitici sözlerle uyarmak istemem, ama bu, Türk Devleti gibi vahşi bir düşmanın her zaman uyguladığı bir metoddur.. Şimdi "işlerine yaramayan" noktadadır ve her an infaz edilebilir. Türk Devleti, en aşağısından bizi böyle düşündürmekle, şu Kürt veya bu Kürt demeden Kürt Ulusu ile arasındaki tüm köprüleri atmış bulunuyor. Zaten AB'ye girme çıkmaza girmiş, ordunun eli tamamen serbest hale gelmiştir. Demokratik görünme gibi bir mecburiyetleri de ortadan kalkmak üzeredir. Bu katli rahatlıkla işleyebilir, hazırlıksız provokatif bir ortam hazırlayabilirler. Ama bu, PKK Liderliği'nin konuya oldukça hassas yaklaşmasına engel olmamalı, Lideri'ni sonuna kadar savunmalıdır. Kim ne derse desin, benim kişisel düşüncem budur.
Sorun sadece Abdullah Öcalan ile sınırlı değildir. Türkler, kendi çoğunluk alanlarına yerleşmek zorunda kalan Kürtler'i her fırsatta hedef almış, onlara can alıcı saldırılar yöneltmeye başlamışlardır veya bu saldırıları daha pervasızca derinleştirmişlerdir. İşyerlerine saldırılar, linç girişimleri, aşağılamalar, dışlamalar, işsiz bırakmalar vs hadsiz ve hesapsızdır. Bütünbunlar devletlerinin gözleri önünde ve yer yer polis ve jandarma göçlerinin de katkısıyla yapılmaktadır. Kürt her yerde sindirilmeye çalışılmaktadır. Değerli gerilla babası Hasan Şahin'in infazı ve daha açıklanmamış başka infazlar, aynı korku ve terör girdabına Kürdistan'da oturanların da sokulduşunun işaretleri ile doludur. SAVAŞ HİÇ KUŞKU BIRKMAYACAK BİR ŞEKİLDE VE TEK TARAFLI OLARAK, TÜRK GENERALLERİ TARAFINDAN BAŞLATILMIŞTIR. Tümüyle terörist olan bir devletin sindirme operasyonudur sürdürülen..
İşte böylesi bir savaş ortamında Karayılan, sadece Öcalan'ın fiziki yok ediliş riskini ciddiye alarak Ankara'yı yerlebir etme tehdidini savuruyor. Acı... Acı... Çok acı! Bir lider kadro böyle mi olmalıydı? Kürdistan tümden yanarken, coğrafya boşaltılmışken, psikolojik saldırı had safhadayken, Generaller kedi gibi kükremiş iken siz kalkıyor, sadece bir şahıs için Ankara'yı yakma tehdidinde bulunuyorsunuz.. Bu yanlıştır ve asla kabul edilemez.
Liderler, zor günlerde zor kararlar alabilen insanlardır. Bir lider kadro eğer ulusu zor bir dönemeci geçiyorsa ve buna uygun kararlar alamıyorsa, ama değeri perygamber düzeyinde de olsa, sadece bir şahıs için dozu çok yüksek tehditlerde bulunuyor ise o daha henüz hiç pişmemiş basit bir kişidir. Lider değildir.. Umarım tez elden bu hususlar değerlendirilir..

2005-08-07




Gorusunuz