Sn Bedo'ya ya da globalizm ve Kürdistan Sorunu

Birinci sorunuzda "globalizmi ruhu ile kavrama" yerine, "globalizmin ruhunu yakalamak" ibaresini kullanmışsınız. Ben bunu düzelterek kendi kullandığım şekli ile izah edeceğim. Bu gerçekten önemli sorunuz, aslında Türk Solu'nun ve hala Türk Solu kafalı PKK Lideri'nin, İmralı'daki teslimiyetçiliği gizlemeye çalışırken kullandığı argümanlar çerçevesindeki açmazını da ortaya koyacak bir cevabı, veya açımlamayı gerektiriyor.. Kürt Ulusu'nun tarih sahnesine geç de olsa çıkmaktaki gayretini sıfırlamaya çalışan ve bunu "insani" ideolojiler ardına saklanarak yapan odaklara elbette ideolojik cevaplar da yetiştirmek gerekiyor.
Şu anda dünya, globalizme giden bir yola girmiş gibi görünüyor. Bu yola kısaca "Yeni Dünya Düzeni" diyebiliriz. Pratiğe bakarak YDD'nin, Sovyetler Birliği'nin çökmesinden sonra şekillenen yeni Pax Americana'nın yürütülüş stratejisi olarak algılanması gerektiği ortada. Yeni YDD konsepti, ki ben buna yeni Pax Americana diyorum, Sovyet-ABD kutuplaşmasına dayanan iki kutuplu bir dünyadan, ABD egemenlikli tek kutuplu bir dünyaya geçişi ifade eder diyebiliriz (Edoho, 1997, kısmen bu tarife iştirak eder). Princeton Üniversitesi'nden Robert G Gilpin'nin de ifade ettiği gibi, Pax Americana'nın üç ayağı vardır: Birincisi; ABD'nin nükleer silahlar veya stratejik ve taktik silahlar üzerindeki monopolu sağlanmalıdır. İkincisi; Doların dünya para sistemi üzerindeki hakimiyeti korunmalıdır. Üçüncüsü; ABD'nin dünya hammade kaynakları ve özellikle enerji kaynakları üzerindeki hakimiyeti pekiştirilmelidir. Bu üç maddede zikredilen egemenliği sağlamak ve sürdürmek, ABD'nin uğruna tüm moral değerleri feda etmeye hazır olduğu hedeflerdir. Burada şu veya bu dünya gücüne eleştirel bir saldırı yerine objektif saptamalar görünüz. Çünkü yazının amacı entellektüel gevezelik yerine Kürdistan'daki Kurtuluş Mücadelesi'ne parspektif sunmaktır.
Globalizm ise bu yolun sonunda gerçekleşmesi beklenen ve sermayenin, ticaretin, paranın, kültürün ve hatta dilin dünya çapında tekleşmesi (bu alanlarda tekelleşme) ile tamamlanacak tabii ve o kadar da vahşi bir gelişme sürecidir. Daha henüz globalizm hayatımızın bir gerçeği haline gelmeden, 1995'te; 358 kişi, 2,5 Milyar insanın sahip olduğundan fazla bir zenginliği kontrol ediyordu. Yeni Yüzyıl'da çalışma yaşındaki insanların %20'sinin dünya ekonomisini çekip çevirmeye yeteceğini hesaplıyor Güneydoğu Asyalı işadamı Washington SyCip.. Geriye kalan %80 ise Amerikan data firması Sun Microsystems yöneticisi Scott Mc Nealy'e göre 'to have lunch or to be lunch' darb-ı meselindeki gibi; ya başkalarına yem olacaklar ya da kendileri yemek sahibi olacaklar (orman kanunu). Hollywood şimdiden dünya kültürünün nasıl şekillenmesi gerektiğine, neye ağlayıp neye güleceğimize karar veren bir merkezdir. Haber alma doğrudan doğruya Big Brother'in kontrolunda. Büyük basın tekelleri, neyi nasıl duymamız gerektiğine karar veriyor. CNN savaşları naklen veriyorsa veya verebiliyorsa bunda bir hikmet aramak gerek. İngilizce artık tüm dünyaya egemendir. Uluslararası tekel ve karteller çoktan beri hükümetleri devirebilecek güçtedirler (ITT'nin Güney Amerika'daki rolunu şöyle bir hatırlayınız). WHO kısmen de olsa, sınırları yırtmış demiyelim ama, aralamış durumda. Borsalar ise gerçekten tüm dünya ekonomisini tehdit edebiliyorlar. Nas Daq adlı teknolojik şirketler ağırlıklı borsa hapşırsa Avrupa'daki teknoloji ağırlıklı hisseler nezle oluyor.
Globalizme giden yolu açan üç anahtar vardır: birincisi; yüksek teknolojinin olanaklı kıldığı bilişim (bunun içinde haberleşme) ağı, ikincisi; düşük nakliye ve üçüncüsü; sınırsız özgür ticaret. Günümüzde bu olanakları kullanan çeşitli boyutlardaki 40.000 işletme, hem kendi çalışanlarını hem de devletleri biribirlerine karşı kullanıyor, dünyaya egemen olma yolunda dev adımlarla ilerliyorlar. Böylece düşük ücretle yüksek üretim kapasitesi de yakalanmış oluyor. Son zamanlarda neredeyse bütün dünyada reel ücretlerdeki düşme trendi çalışanların nasıl biribirlerine karşı kullanıldığını izah eder. Tümü Batı kaynaklı olan uluslararası oyuncuların ellerinde çok güçlü üç de silah var: Dünya Bankası, IMF (uluslararası para fonu) ve GATT'nin yerine geçen WTO (dünya ticaret organizasyonu). Bu üç organizasyonun ortak işlevi, kendilerine verilen ulusal sınırları yırtmaya yönelik aktivitedir. Bunların baskısıyla aşamalı olarak; gümrükler kalkacak, her türlü subvansiyon sona erecek, devlet üretimin her alanından kaybolacaktır. Bu üç kurum, bilhassa Güneyli devletlerin ipini öylesine sıkı tutuyor ki, bunların kurtulmaları için ciddi bir dünya devrimi gerekiyor. IMF denince titremeyen hiç bir 'milliyetçi' hükümet göremezsiniz. Ben YDD'ye giden yolu ve globalizmi emperyalizmin üçüncü aşaması olarak niteliyorum.
Şimdi bütün bu saptamaların ışığında YDD Süreci'nde Kürt Sorunu'nu tartışabiliriz (kısaca). Bundan sonraki tartışmaya yukarıdaki belirlemeleri dikkate almadan girişmek, tartışmayı doğru bir temelde götürmeyi olanaksız kılar. Bilimsel olarak düşündüğümüzde, özel, genelin bir parçasıdır. Geneli doğru koymadan, özelde bir parçayı, Ortadoğu'daki sorunların merkezindeki Kürt Sorunu'nu soyut olarak alırsanız, bugünkü açılıma eleştirel ve hatta tahripkar yaklaşanların düştüğü hatayı tekrarlayabilirsiniz. Bundan sakınmak için bilimsel bir yaklaşımla gerçekleri yakalamaya çalışmalıyız.
Kürdistan, Ortadoğu'nun en merkezi yerinde, petrol zengini, parçalanmış bir ülkedir. ABD'nin gerçekleçtirmeye çalıştığı Pax Americana, Kürdistan'ı hesaba katmadan, Kürt Sorunu'nu düşünmeden gerçekleştirmek mümkün değildir. Kürtler, II. Savaş'tan sonra parçalanmışlığa itiraz olarak; 1961 Güney Kürdistan, 1979 Doğu Kürdistan ve 1984 Kuzey Kürdistan'da olmak üzere üç önemli silahlı direniş deneyi yaşadılar (Mahabad Kürt Cumhuriyeti ile birlikte dört). Bu deneylerin tümü soğuk savaş yıllarının o gerilimli ve iki kutuplu dünyasının sağladığı olanaklar ve sunduğu şartlar bilinerek, sonradan yaşanan bazı sapmalara rağmen Kürtler'in öz gücü esas alınarak başlatılmıştı. Fakat aynı Kürt Direnişleri hep bölgesel ülkelerin manevra kaabiliyetleri sayesinde şöyle veya böyle darbeler aldı, sessizce geçiştirilmeye çalışıldı.
Öte yandan ABD'nin Irak'a birinci ve bilhassa ikinci müdahalsinden sonra durum tamamen değişti. Dünyanın bu tek askeri devi Ortadoğu'nun göbeğinde oturan Kürt'lerin durumunu çok iyi değerlendirdi ve müttefik olarak seçti. Bu Kürtler açısından tarihi bir dönüşümdü. Düşünün bir kere Washington Yönetimi Kürtler uğruna defalarca Türk Devleti'ni haşlamış, bu yeni dönemde Türkler'in "kırmızı çizgileri"nin tümünü silip süpürdü.. İşte siz bu durumu klasik marksist-leninist tezlerle izah edemezsiniz. İslami tezlerle de.. İki ortak kutubun vardığı veya kesiştiği nokta ya "halkların kardeşliği" ya da "Ümmeti Muhammed'in kardeşliği" temelinde Kürtler'i bu ittifaktan geri çekmekti. Bu tezlere göre ABD Epmeryalizmi halkların düşmanıdır. Kürtler de Ortadoğu halklarından biri olarak eninde sonunda ABD tarafından yalnız bırakılacak veya diğer halklara karşı kullanılacaklardı.
Devam edecek...

2005-07-04




Gorusunuz