Türkiye ile mücadele perspektifleri-II

Türkler'in uluslararası arenada "Terörizm" adını taktıkları Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi'nin her birim ve bireyine karşı çok uyanık olduğunu, istihbarat alanında çok iyi örgütlendiğini, her an Askerbaşı'nı göreve çağırıp vahşi bir askeri idare kurabileceğini biliyoruz. Kürt Ulusu'na karşı çok iyi silahlandığını, hemen hemen her Kürt İnsanı'nı damgaladığını, elindeki bütün olanakları kullanarak Kürtler'in hareketlerini, birey düzeyine kadar kontrol etmeye çalıştığını da hesaplıyoruz. Türkler'in Kürdistan Sorunu'nu bir ulusal sorun olarak gördüklerini, parti farkı gözetmeden önceden saptanan ulusal anti-Kürt bir çizgide politika kesiştirdiklerini hep gördük. Bunlar yürüyüşümüzde her zaman gözönünde bulundracağımız noktalardır.
Buna göre;
1) Her zaman ben merkezci olmaktan vaz geçip Kürdistani düşünmeliyiz. Kürdistani düşündüğümüzde her zaman bizden başka Kürt İnsanları bulunduğunu, bunların da canları ve malları ile zafer gününe kadar mücadeleye hazır olduklarını göreceğiz. İdeolojisi, mücadele tarzı ve katkısı ne olursa olsun, kardeş Kürt şahsiyet ve örgütlerine saygı göstermek, aslında kendi kendisine saygı göstermekle eştir.
2) Türkler bizi bölmek için her zaman olağanüstü çabva harcarlar. Bu alanda en hassas kesimlerimiz, Türkler arasında da benzer ideolojilerin güçlü veya zayıf, örgütlü bulunduğu, marksist, sosyal demokrat ve islami ideoloji çerçevesinede düşünen veya örgütlenen kesimlerimizdir. Kürt Milliyetçileri'nin herhangi bir Türk Grubundan etkilenme şansı olmaması, birliğe otıomatikman olumlu bakacakları anlamına gelmez. Onları tahrik etmek, Kürtler'in birliğini sabote edici söylemlere "sürüklemek" Türkler için belki de diğerleri kadar kolaydır. Bundan dolayı Kürdistani düşünen her parti şahsiyet ve örgüt Tüğrkler'le ilişkilerinde çok dikkatli olmalı, onların Kürtler'i "anti-emperyalist-işbirlikçi", "İslami-Laik", "Marksist-Burjuva Milliyetçi" şeklinde bölme çabalarına prim vermemeli, birliği daha da sağlamlaştırıcı çabalar, formüller geliştirmelidir.
3) Kürt Ulusu'nun mücadelecileri, "biz-onlar" ayırımını sağlamlaştırmadıkça bu zulüm makinesi ile başa çıkamazlar. Bunun için kendi ulusal değerlerine sımsıkı sarılmalı, o değerlerin küçük düşürülmesine asla müsaade etmemelidirler. En büyük ulusal değer olan dil inatla, mümkün olduğunca arıtılarak kullanılmalıdır. Şehitlere, tarihimize, Newroz'umuza ve olumlu geleneklerimize sahip çıkılmalı. Türkler'in dayattıkları kendi değerleri red edilmeli, Kürt Milleti'ne saygı göstermeyen, Kürt Bayrağı'nı küçümseyen bu zulüm makinasının bayrağına "mukabele-i bil misil" gereği hiç saygı gösterilmemeli, mümkün olduğunca gönderlerden indirilmeli, istiklal marşlarına imkan dahilinde müdahale edililmeli, en aşağısından "buğz" edilmelidir. Bunları basit bulanlara tavsiyem, Türk Askerbaşı'nın tavrının sebebini doğru okumalarıdır. "Biz-onlar" ayırımı herşeyden önce bu "basit" görülen şeylerle başlar.
4) Türkler'in kurduğu ve Kürt Ulusu'nun inkarı, Kürt Yurdu'nun ilhakı temelinde yükselen 82 yıllık cumhuriyetin temeli "uniter, tek uluslu devlet"in ideolojik çerçevesini çizen Kemalizm her alanda red edilmeli. Çünkü hiç bir kuşkuya yer olmadan söyleyelim ki Kürt Ulusu'nun en büyük düşmanı olan Türk Ordusu tümüyle bu ideolojinin takipçisidir. Atatürkçülük denilen inkarcı-ilhakçı ideolojiyi red etmek, aslında Kürt Milleti'nin özgürlüğü ve bağımsızlığını savunmak ile eş anlamlıdır.
İşte burada nasıl bir mücadele sorusunun cevabına daha kolay ulaşırız. Hiç kuşku yok ki mücadele örgütsüz olmaz. Şu anda varolan örgütler ve belki daha da kurulacak olan başka örgütlere bir "örgüt enflasyonu" gözü ile bakamayız. Hiç kimseye "neden örgütleniyorsun" diyemeyeceğimiz gibi, "örgütünüz şu ideolojiye sahip olsun" da diyemeyiz. Biz elimizdeki gerçeğe bakacağız. Bu durumda elbette birden fazla Kürdistani parti olacaktır.
Önemli olan bu partilerin ne yapmak istedikleridir. Programları "özerklik", "federasyon" veya bağımsızlık nihai hedefine kilitlenmiş olan partilere biz kendi programımızı dayatamayız. Bu partilerin programları çerçevesinde onurlu bir mücadele vermeleri halinde, ben kişi olarak gücümün yettiği kadar bu partileri destekler, Kürdistani düşünce sahibi partilerin birlik içinde hareket etmeleri için teşvik ederim. Ama sözde programsal bağımsızlık talebi, özde ise hiç bir şey yapmadan ortalığı bulandıranlardan da uzak durulnasını tavsiye ederim. Partinin makbulu söylem ve eyleminde tutarlı bir paralellik olandır.
Partiler elbette seçtikleri hedef ve mücadele metoduna uygun bir örgütlenme içinde bulunmalıdırlar. Ben kişi olarak, karşımızdaki düşmanın vahşetine, Kürtler'i tarihten silme kararlılığına, barışçı metodlarla sonuç almaya gösterdiği tepkiye bakarak, mutlaka bu düşmanın anladığı dilden cevap hakkını kullanacak güçlü bir partiye sonsuz ihtiyaç duyulduğuna inanırım. Böylesi bir parti örgütlenme şekli itibariyle diğerlerine elbette benzemez. Daha otoriterdir. Gizlilik onun varlığının garantisidir. Partinin mücadele alanı esas olarak Kürdistan olacaktır. Ama düşmanın Kürdistan'ı tarumar etmekte olduğu dikkate alınırsa, elbette Türk Metropollerine esaslı bir önem verilecektir. Buradaki askeri ve ekonomik kuruluşlar seçici olarak ve zorlanma derecesine göre son çare olarak hedef seçilebilecektir. Tabii ki buna dışardan kimsenin burnunu sokması, uzaktan kumanda ile emir vermeye kalkışması mümkün olmamalı.
Fakat asıl saha sonuna kadar zorlayarak barışçı mücadele sahası olmalıdır. Bunun için Kürdistani düşünen tüm partiler, Türk Askerbaşı'nın dayatmalarını gözönüne alarak, eğilip bükülmeden bir araya gelmeli, birlikte örgütlenerek açık mücadeleye başlamalıdırlar. Tavizin yeni tavizleri doğuracağını bilecek bir duruş sergilemiş şerefli temsilciler olarak sahaya çıktıklarında dünyaca kabul görmeleri işten bile değildir.
Bu konuyu gelecek eleştirilerin ışığında gelecek hafta yeniden işlemek mümkündür. Yeter ki gündemi düşman değil biz tayin edelim..

2005-05-15




Gorusunuz