Kürdistan kaynarken...

"Ho Rebbiyo ew qas bela ji quwi tê?"
Musa Anter (Qimil adlı şiirinden)
Sn Talabani Irak Cumhurbaşkanı olduğundan beri Güney'de gerileme diye algılanabilecek bir sürece girmiş bulunuyoruz. Irak Meclisi'ndeki yemin metninden "Federal Irak" deyimindeki "federal" sözcüğünün düşürülmesi, Kerkük Meclisi'nin toplanamaması, Özgür Kürdistan Meclisi'nin toplanamaması, Kürdistan Cumhurbaşkanı seçiminin bulandırılması ve Hewlêr Katliamı bunlara misaldir. Peki bu kaosa sebep olan kişi veya güçler kimdir/kimlerdir? Bu soru, ulusal çıkarlar ve içinden geçtiğimiz nazik durum gözönünde bulundurulursa doğru terimlerle cevaplandırılması oldukça zor bir sorudur. Kafamın bir yarısı, barışçı bir çözümün yaratılması için hem PDK'ye ve hem de YNK'ye eşit suçlama getirerek bu iki gücü çözüm bulmaya zorlamayı emrediyor. Böylece Kürt'ün o meşhur alınganlığı aşılmış, çözüm için bir yol bulunmuş olur. Ama aynı zamanda kafamın diğer yarısı sorunun adını koymayı emrediyor. Sebep olanları direkt bir şekilde teşhir etmek gerektiği hususu bugün bende ağır bastı..
Ben kestirmeden gideyim; bu tıkanıklığın baş mimarı; kafa yapısı ile, kişiliği ile, kariyerist duruşu ile Sn Talabani'dir. Bunu artık birilerini,n açıkça ifade etmesi gerekiyor. Çünkü sergilenen duruşun arkasında bazı güçlerin bulunabileceğini hesaplıyabiliyorum ve oyunun sonuna hazırlıklı olmak gerektiğini ifade ediyorum. Sn Talabani uzun zamandan beridir Kerkük'e "özel statü" verilmesi yönünde düşünce ifade ediyor. Bunun ne anlama geldiğini hepiniz anlıyorsunuzdur (Bazan Kerkük Kürdistan'ın bir parçasıdır demesine rağmen özünde hep aynı noktaya takılıp kalmıştır). Sn Talabanî ise "uzun vadeli düşündüğünü sanıyor olmalı. Yani ABD çekildiğinde varolanın da boğulmaması için Kerkük'ün bir şekilde feda edilmesi gerektiğini sanıyor. Bunu "Biz alabileceğimiz şeylerle yetinmeliyiz" şeklinde ifade ediyor.
Oysa bu, uzun vadeli değil, orta vadeli "sorunsuz" bir çözümdür. Rejim araplaştıkça yönetimin ilişkileri gelişecek, en nihayetinde ekonomik kaynakları da kaybedilmiş olan özgür bölge tamamıyla ve onlar açısından "sorunsuz olarak yutulabilecektir. Talabani uzun vade ile kısa vadeyi kişilik yapısı itibariyle hep karıştırmış, düşmana hoş görünmeyi, onlar gibi düşünmeyi hep "büyük politika" olarak bellemiştir. 1963'de Mustafa Barzani O'nu ihtilalin temsilcisi olarak Arap Birliği toplantısına gönderdiğinde Talabani Kürdistan'ın menfaatleri yerine; "Anti-Emperyalist, Anti-Siyonist, Sosyalist" bir Arap dünyası'nın daha da güçlenmesi için gayrete gelince Mısır Lideri Nasır O'nu; "Kürtler arasında bir Arap gibi düşünebilen tek politikacı" olarak tanımlamıştı. Aynı anda Mutafa Barzani ise küplere biniyor ve "Biz onu neyi savunmaya gönderdik O ne yapıyor" diyordu.. İşte düşman ile senkronize düşünmenin sonu büyük yara aldığımız 1964 olayıdır..
İşte bu noktada Kerkük'ün geleceğinin sallantıya girdiğini görmemek safdilliğin ötesinde gözünü gerçeklere kapatmak gibi adını vermek istemediğim bir şeydir. Kerkük Meclisi neden toplanmasın? Neden görev dağılımına gidilip işe başlanmasın? Kürtler elde ettikleri çoğunluğu neden bir an önce eylemsel gelişmelere tahvil etmesinler? Halk bu çoğunluğu niçin verdi? Kerkük'e özel statü ne demektir? Kerkük'ün, coğrafya düşünüldüğünde Hewlêr'den farkı nedir? Bu soruların tümü cevap bekliyor ve tıkanma noktasında hep Talabanî'yi görüyoruz. Sırf bu sonucu düşündüğümüzde bile Kürt Ulusu'nun bir bütün halinde bu gidişe dur demesi gerekmez mi? Sağa sola protesto mektupları göndermek yerine Kürdistan'da yaşanan sorun kaynağına inmek gerekmez mi? Medyatik olmak yerine bir için "kötü adam" olmayı göze alırsak ve kararlı davranırsak bu engeli aşmamak mümkün olmaz..
Kerkük Olayı'ndan da vahimi Özgür Kürdistan Cumhurbaşkanlığı seçimi ve buna bağlı olarak Kürdistan Meclisi'nın toplanmasının bloke edilmesidir. YNK ve onun lideri, Kürdistan Cumhurbaşkanı'nın da tıpkı Irak Cumhurbaşkanı gibi sembolik yetkilere sahip olmasını istiyor. Böylesi bir çözüm, elbette bomboş bir makamı Sn Mesut Barzani gibi hayatı Kürdistan için savaşlarda geçmiş olan birine yapılabilecek en büyük hakaret, hukuki açıdan da lüzumsuz bir makamı anlamsızca hayata geçirmek olur. Federal Irak başkanlık makamının sembolik yetkilere sahip olması ile federe devlet başkanının sembolik yetkilere sahip olması hiçbir şekilde aynı şey değil. Çünkü federe devlet başkanı neyi ve kime karşı temsil edecek sorusu açıkta kalıyor. Oysa Kürdistan'ın güçlü bir merkezileşmiş yönetime ihtiyacı var. Başkan icracı olmak zorundadır. Hiç ama hiç bir şey yapmayacak olan bir başkan niçin seçilsin ki? Irak'ın sembolik yetkileri olan başkanı diyelim ki gelen devletbaşkanlarını karşılayacak, büyükelçilerin güven mektuplarını kabul edecek, başbakanı atayacak vs.. Peki Federe devlet başkanı hangi devlet başkanını karşılayacak? Hangi büyükelçinin güven mektubunu alacak? Neyi nerede temsil edecek? Boş bir makam.. Burada kesin bir şekilde Kürdistan'ın menfaatlerini kollamanın yerini kariyerizm, Mesut Barzani'yi küçük düşürme ilkelliği güdüsü yatmaktadır. Bu ne demokrasidir, ne de yurtseverlik..
Bağlı olarak meclisin çalıştırılamaması da aynı şekilde vahim bir hatadır. Halkın iradesi iki partinin şu veya bu toplantısına bağlı olarak işlerlik kazanacaksa bizim daha düşünecek çok şeyimiz olacaktır.
Kürdistan'ın en aşağısından Güney itibariyle birleşik hale getirilmesi kesin bir şekilde sürecin yurtsever bir görüş açısıyla karşılanmasını emrediyorken, Talabanî Irak Cumhurbaşkanı olarak ilk gezisine çıkmaya hazırlanıyor. O çok sevdiği Türkiye'ye ne zaman gideceği hiç de merak konusu olmayan Talabanî, istediğine kavuşmuş olmanın rahatlığı içinde rakibi Mesut Barzanî'ye "gol atmanın" da zevkini yaşarken olan Kürt Milleti'ne oluyor, Birleşik Güney konsepti çöpe atılma tehlikesi ile karşı karşıya kalıyor.. Talabani, çok eskiden verdiği bir demeçte vilayet esasına göre bir konfederasyonu da benimsediğini belirtmişti.. Şimdi bunu mu uyguluyor?
İyice düşünün..

2005-05-07




Gorusunuz