Durum ve Tedbir-II

Her hal-û karda çözüm üretmek ve yol gösterimine katkı sunmak ve tüm önerileri tartışarak bir senteze varmak gerekir Düşmanın ne demek istediğini, niyetimize göre değil, kollektif ve objektif olarak anlamaya çalışmak, durumun saptaması ve alınması gereken tedbirler konusunda ön açıcıdır ve yaşadığımız şartlarda en demokratik metod budur. Hiç bir ulu kişinin veya örgütün Kürt Milleti adına tek başına hükme varması ve bu hükmünü dayatması kabul edilemez. Çünkü Millet, kollektif bir hükmi şahsiyettir. Ben kişi olarak bu tür ulu kişileri ve gücü kendinden menkul örgütleri elimden geldiği kadar sahneden silmeye kararlıyım. Durum naziktir. Yanlışı kaldıramaz.
Geçen yazımda durumu saptamış, Türk Genelkurmayı'nın Kürt Milleti'ne karşı taarruzunun anlamını açmaya çalışmıştım. Bu gün ise bu aşağılayıcı taarruza karşı duruşun ne olması gerektiği hususundaki yaklaşımımı açacağım.
Genelkurmay, yayınladığı bildiri sonrası "Bayrağa saygı" (siz bunu sadece Türk Bayrağı olarak anlayın) mitingleri ile Türkler arasında sağlam bir öncülüğe sahip olduğunu gösterdi. Alınan haberlere göre Türkler, aralarında yaşamak zorunda bırakılan Kürt insanına karşı ağır bir silahlanmayı da başlatmış durumdadır. Bunun Genelkurmay denilen katliam şurasından bağımsız bir davranış olduğu kuşku götürür. Kürtler, Türk çoğunluklu topraklarda ciddi bir hedef haline getirilmiştir. Bunu da unutmamak gerekir..
Bu gerçeklerin ışığında düşündüğümüzde, Kürtler'in hem Avrupa'da ve Amerika'da ve hem de alanda, 1984-2005 deneyiminin yarattığı kuşku, umutsuzluk ve güvensizlik duvarını aşarak hızla organize olması gerektiği gerçeği ortaya çıkar. Ben bu örgütlenme ve toparlanma düşüncesini iki ayrı bölümde düşünüyorum.
Birincisi; Kürdistani bir anlayışla örgütlenmiş olan parti ve diğer organizasyonların sadece eylem gerçekleştirme temelinde belli bir asgari program çerçevesinde bir araya gelmeleri ve kısa bir deklerasyonla gerekeni yapmak üzere harekete geçmeleridir. Bu çerçevede eylemsellik, Avrupa ve Amerika'da diplomasiyi, Ülke içinde ise saptadıkları görüş çerçevesinde ortak sokak gösterilerini kapsamalı diyorum.. Bu eylemlerin türü tamamen bu örgütler topluluğunun taleplerine uygun olması itiraz edilmemesi gereken bir gerçektir..
Bu bağlamda, eylemsel yönü hala aranan Paris Deklarasyonu'nu ve PWDK-PSK güçbirliğini önemsiyorum. Ayrıca PWDK'nin genel bir toplantı için yaptığı davetin öneminin altını çiziyorum. Bu davet, eylemsellik yönü ağır basacak bir büyük Kuzey Kürtleri Halk Kongresi haline getirilmelidir. Fakat aksi olur da bu mutasavvar toplantı da sümen altı edilecek benzeri kararların alındığı bir turistik toplantıya dönüşecekse halkımızın güveni geniş ölçüde sarsılacaktır. O zaman yapılmazsa daha iyi.. Yani halk artık laf değil, eylemi işaret eden programsal çıkışlar bekliyor..
Bu tür toplantıların sonuç vermeyeceği ve Türkler'in saldırganlaşacağı düşüncesi ile Kürt Halkı'nın genç önderlerinin çok akıllı bir savunma örgütlenmesine gitmesi şarttır. Müritlik ve pasifizme bulaşmamış olan bu gençler'in tamamen savunmaya yönelik olarak organize olma ve şartlara göre harekete geçme gibi bir "doğum ve eylem" ikilisi çerçevesinde olmalıdır. Kürdistan'da sokak eylemleri çerçevesinde, Türkler'in çoğunlukta olduğu kesimlerde onların anladığı dilde konuşacak olan böylesine bir örgütlenme için artık ciddi bir şekilde düşünmenin vakti gelmiştir. Bunu şimdilik kaydıyla açmıyorum. Kısa da olsa bir düşünme süresi gereklidir..

2005-04-03




Gorusunuz