Halabce, "never forget!"

Uzun yıllar önce "Mart Ayı ve Kürtler" başlıklı bir makalem vardı.. Gerçekten şu Mart Ayı ile Kürtler'in kaderleri arasında sıkı bir bağ yok mu? İşte Ayın başında Mustafa Barzanî, sonunda Qadî Mıhemmed, tam ortasında ise Halabce oturuyor.. Üç kara gün.. Ve.. Ardından Newroz.. Ne çelişki?
Ben Mart Ayı'nı hep İngiliz senyörlerin köpekleri ile "vulpus vulpus kurdistanica"yı avlamaya çıktıkları gösterişli av günlerine benzetirim. Bilinir, Mart Ayı'nda Kürdistan Dağları'nın önemli bir bölümü geçit vermeye başlar. İşte bunu fırsat bilen Türk, Arab ve Fars "senyörler", bazı hesapları kapatmak için, Kürdistan'a "sürek avı" seferi başlatırlar. Kıştan daha henüz yeni çıkmış, uyuşuk, aç, hazırlıksız, ne olacağından habersiz olan Kürt köylülerine çullanır, evlerini, mallarını ve insanlarını yakar, yıkar öldürürlerdi. Şimdi zaman değişti, uçak sahibi oldu "kara lordlar" ve kışın da rahat vermez oldular ülkeme.. Nasıl olsa Kürt "Ukonun p..i", gelen vurur giden vurur da kimsenin gıkı bile çıkmaz.
Halabce 16 Mart, Qamişlo 12 Mart.. Kuzey'de ise "öncülerimizin öncülüğünde" 21 Mart'a odaklanmış beyaz ölüm.. "Vurun ulan vurun, ben kolay ölmem!"
Bazı insanlarımızın "beyaz ölüm" veya "beyaz katliam"ın ne anlama geldiğini bilmedikleri kanısındayım. Beyaz katliam, Birleşmiş Milletler'ce de yasaklanmıştır ve çok kısaca alırsak; "bir milleti asimile etmek suretiyle yok etmek" anlamına gelir. İşte bu tür katliamın şampiyonu Türkler'dir. Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan beri işleyen bir süreçtir bu. Bilinir, Osmanlılar, padişah fermanı ile savaşla girdikleri gayri müslimlerin yaşadıkları insanların çocuklarını zorla toplayarak müslüman ve türkleştiriyor, sonradan onları "kafir" ebeveynlerinin üstüne salarak kılıçtan geçirtiyorlardı. 19. Yüzyıl'da beyaz katliamın temelleri atılmış, aşiret mektepleri eşliğinde Kürt Çocukları türkleştirilmeye çalışılmıştır. Cumhuriyetle beraber bu asimilasyon işi daha da sıkı bir politika ile uygulanmış, bir çok kÜrt, kürtlüğünden utanır hale gelmişti..
En son onbeş yıllık savaş ganimet bilinerek Kürtler zorla yuvalarından koparılarak göçe zorlandığında bu kez kitlesel beyaz katliam söz konusu olmaya başladı. Dile kolay 4 milyon Kürt birer av hayvanı gibi, Türk'ün sofrasındaydı.. Bunlar hemen, ya da en fazla bir nesil sonra Türk olacaklardır.. Korkunç bir "hasat"! MİLLETİMİZ TOPTAN YUTULUYOR ; AMA BİZ HALA BEN-SEN KAVGASINDAYIZ..
Halabce'nin kasabı BAAS ve onun şefi Saddam, Batı tarafından yaratılan bir Frankeştayndır. Onu yaratan Batı, Halabce katliamı olurken gıkını bile çıkarmadı.. Peki mecbur muydu? Hayır! Ateş düştüğü yeri yakar.. Bu ateşin bize sıçramaması için biz ne yaptık? Hiç! Birlik olamadık. Ulus gibi davranamadık. Birinin yaptığını öteki yıkmayı ödev ve başarı bildi. Kendi yıkıntılarımız arasında küçük "iktidarımız"ın çıkarları için sevindik. Bazan demokrat olduğumuzu sandık ve yıkıcılığı sanat edinmiş "yoldaşlara" kol kanat gerdik.. Hep gruplaştık. Bizim "ulus" yerine hep "bizim takım" için çabaladık. Katkımız olmayan hiçbir şeye iyi gözle bakmadık.. Şu sözleri şimdi şehit olan bir PKK ileri kadrosundan duyduğumda ürpermiştim, Güney'i kast ederek şöyle diyordu: "Biz yemezsek, kimseye de yedirmeyiz!"
Yani Güney devletleşiyor mu? Benim payım olmalı. Ben yemeliyim. "Yemezsem yedirtmem!" Kuzey'de hayırlı bir değişim mi oluyor. Bazı insanlar yeni ve hayırlı bir yol mu çiziyor? Ben bunları yönlendiremiyeceksem, doğmadan boğmalıyım! Üretim yok.. Eylemlilik yok.. Laf? İstediğinden de bol. Gel de bunu dile getirenlere hak verme!
Sömürgeci dönemin meşhur belirlemesidir; böl ve yönet! Bizim bölünün diyenlere zaten ihtiyacımız asla yok! Biz bu işi çok iyi beceriyoruz. Ama birlik olmak? İşte bunun sağlanmaması için bin dereden su getirmek bizim sanatımız.
O zaman neden şunu bunu suçluyoruz? Toptan suçluyuz, ayırımsız.
Aklımızı başımıza alalım. Bir millet ne kadar kalabalık olursa olsun, insan kaynağı bir anda tükenebilir. Bunu bilince çıkararak bireycilikten, grup çıkarından, lider sultasından sıyrılarak bir ulus gibi kollektif düşünelim, kollektif olarak çare arayalım, kollektif olarak karşı duralım. İşte o zaman güçlü oluruz, Halabceler'i engelleriz.
"Never forget" (asla unutma) diyeceksek, böyle diyelim.. Aksi halde susalım ve timsah gözyaşları dökerek şehitlerin ruhunu rahatsız etmeyelim. Böyle giderse nasıl olsa yakında onlara "şehit" diyecek kimse kalmayacak...

2005-03-16




Gorusunuz