Kongra-Gel; üç telden

Ben kişi olarak bireyler hakkında yazmaktan haz duymam. Birey nihayet geçicidir, kalıcı olan, en azından göreceli olarak, millettir. Bundan dolayı partiler hakkında bile yazmak ağırıma gider. Benim asıl yönelmek istediğim idelerdir, ulusun üstünde yükseldiği değerleri sağlamlaştıracak, kurtuluşa götürecek, tarih sahnesine çıkaracak olan ideleri tartışmak, sonuçta olabildiğince rafine sonuçlar çıkararak yürüyüşe katkıda bulunmak.. İşte böylesi bir konsepti yaratmakta çaba sahibi olmak; haz duyulacak, meyve verecek veya yolu daha iyi görmemize yardımcı olacak bir perspektifler, seçenekler zenginliği sunabilecektir.
Ama gelin görün ki işin başında değiliz. Kan akmış, insanlar canlarından mallarından olmuşlardır. Öte yandan Güney'de, Kuzey'de, Doğu'da ve Güney-Batı'da epey yol yürünmüş, acılar çekilmiş, örgüt egemenlikleri perçinlenmiştir. Bu örgütlerden bazıları uzun mücadeleler sonucu kurumlaşmış, bilhassa içe yönelik mücadelelerde sonsuz deneyim kazanmışlardır. Kendileri dışındaki örgütlenme çabalarını kaba kuvvet dahil, her silaha başvurarak engellemek kendileri ve bazan ranta dönüşen öz çıkarları için hayati olmuştur. İşte bunlardan biri Kongra-Gel'dir.. 'İmralı" daha henüz "Ankara" iken bu böyleydi, "Şam"laşınca bu böyle sürdü.. Hala da sürüyor. Rakip olma potansiyeli taşıyanlar ya arkadan vurularak yok edilmişlerdir, ya "kayadan" düşmüşlerdir, ya da ihanete sürülmüşlerdir.. Bence Mahsun Korkmaz bu geleneğin ilk kurbanıdır. Bir Ulusal Kahraman haline gelmişti Şehit Korkmaz. "İlk Kurşun"dur. Halkın sevgilisi olmuş, dağlardaki şöhreti sınırları aşmıştır. Şam'daki bundan büyük rahatsızlık duymaktadır. Bir gece vakti, vakitsiz ve oldukça karanlık bir şekilde şehit düşer.. Hala izah edilemeyen bu şehadet ile "Şamdaki"nin "tek adam" olma tutkusundaki zıtlık beni hep kuşkulandırmıştır. İhanete sürülen Parmaksız Zeki bir diğer örnek, sonra ayrılanların başına gelenler ve en sonunda PWDK oluşumuna karşı her an yeniledikleri fiziki ve aynı zamanda çamur atma temelinde "ideolojik" saldırılar aynı geleneğin parçalarıdır..
Şimdi suyun başını tutan bu örgütün, Millet olarak Kürtler'i felaketin tam ortasına sürüklediği, asimilasyonu neredeyse önüne geçilemez bir şekilde körüklediği, onbeş yıllık savaş sürecinde tepe yapan ulusal duyguları eski seviyesinin bile altına indirdiği bir süreci yaşıyoruz. Bu durumda öncelikli hedef olarak bu takımla ideolojik problemleri halletmeyi önümüze koymamız gerekir ve maalesef hiç hoşlanmadığımız, layık bulmadığımız halde bu takımın adını sürekli anmak zorunda kalıyoruz.
Bu takımın, üç yıldan beri uğradığı eleştiri bombardımanı sonucu dağılma noktasına geldiği, ama kök salmışlığın verdiği avantajları kullanmak suretiyle yaşama savaşına girdiği görülüyor. Kongra-Gel yönetiminin bilhassa 2005 itibariyle daha bariz bir takkiyeci görünüm kazandığından bir kuşkusu olan politik gözlemci yok gibi. İşte bunu biraz açmamız gerekiyor:
Son demeçlerini toparlarsak bu örgütün başını tutanlar arasında üç farklı ve uzlaşmaz gibi görünen çelişkiler yumağına rastlarız: Birincisi, İmralı, ikincisi Karayılan -ki yeni PKK'nin kurucu lideridir-, üçüncüsü Bayık –ki PKK içinde klasık sosyalist anlayışı temsil eder-...
İmralı, tam bir şaşkınlık, ve onarılması mümkün olmayan bir ruhi bunalım içinde, hem nalına hem mıhına vuran açıklamaları ile taraftarlarının akli melekeleri ile oynamaya devam ediyor.. Güney'e karşı giriştiği savaş çığırtkanı politik "saldırı"larının yanında son zamanlardaki bir görüşmesinde, her nedense, "Güneyliler'le ilişki geliştirin" demişti. Fakat federe bir Kürt Devleti oluşturulmasını hala Kuweit'e, İsrail'e benzetiyor bölge için tehlike olarak görmekte ısrar ediyor.. Bir yeni İsrail'in doğmaması içi,n ne yapılır? Elbette daha oluşum halinde iken boğulması için ne lazımsa yapılır.. Peki ne tavsiye ediyor? Biçimi federe de olsa, asla devlet olmamayı.. Onun yerine "Halklar konfederasyonu" dediği ve asimilasyoncu Türk Devleti'nin isteğine tam uygun bir "formül" öneriyor. Bu modelde Aralarında Kürtler'in bulunduğu halklar dediği ucube, NGO türü, ama kültürel ağırlıklı örgütlenmelere gidecek ve böylece kardeşlik ve barış hakim olacak. "Gulê were tuyan bixwe!" Türkler elbette bir devletleri varken böylesi saçma sapan örgütlenmelere başvurmayacaklardır. İş sedece "Öcalan'ın Kürtleri"ne havale ediliyor. Türk dilini ile eğitim yapacak, dili ile resmen yazışacak, dış politikasını kendisi düzenleyecek, iç politikada zaten hakim iken daha da güçlenerek hakim olacak, yasakları getirme tekelini elinde tutacak, ama "kadeşlik örgütlenmesi ile yetinecek. Resmi dilin Türkçe olmasında sakınca görmeyen İmralı asmilasyonun daniskasını hayata geçirmenin yollarını önermiş olmuyor mu?. Yani Türkler istedikleri gibi ve evire çevire Kürt'ü bir türk gibi okutacak, Türk gibi düşündürecek, İstiklal Marşı'nı hazır ol da dinletecek, iyi Türkçe bilene iş temin edilecek ama gayri memnun Kürt sadece sabırla örgütlenecek.. Be birader bu duruş kulübede Kürtçe eğitimi düşündüğü dönemi bile aratır bir düşkünlük değil de nedir?
İkinci sesin sahibi, yıkılma aşamasına gelen PKK'nin yeni birinci adamı Karayılan bu "ilişki geliştirin" emirnamesine canla başla sarıldı. Güney'de federasyona "göz yumabileceği"ni ima etti, ki bu şefinin duruşuna kesin zıt bir duruştu, ama hemen ilave etti; "bizim gönlümüz halklar konfederasyonunda".. Neden ilave etti, çünkü pusuda bekleyen rakipleri hemen harekete geçebilir, onu ihbar ederek itibardan düşürebilirlerdi. Yani Karayılan'ın endişesi, hem Kongra-Gel'in tutunması için üstündeki Kürt Baskısı'nın hafifletilmesi, hem de pusuda bekleyen rakiplerine delil vermemek oluyor.
Üçüncü ses ise sosyalizmde ısrarın şampiyonu olan Cemil Bayık'tan geliyor. Cemil Bayık, İmralı'ya tümüyle ters düşmek pahasına hem Güney'de oluşturulmasına çalışılan federatif devletin oluşturulması çalışmalarını destekliyor, hem de Kerkük'ten taviz verilmemesi yanlısı net sözler ediyor.. Cemil Bayık bu duruşuyla, eğer Kemalê Sor'un katline karar veren triumviranın içinde yer almasaydı, Kürdi bir duruşa en yakın PKK'li olarak algılanabilirdi. Ama bu aşamada Kemalê Sor gibi, Kürdistan'ın belkide her karış toprağına ayak basmış büyük bir yurtsever gerillayı katletmek ve ardından yurtsever bir tavır takınmak tamamen ikiyüzlülüktür. Güney-Batı'nın çok kritik bir dönemeçte olduğu bir sırada, ornın en sevilen simasının şehadetine karar vermek, örgütsel bencillikle bile izah edilemeyecek bir ihanet iken, Bayık bu karara katılmadığını hiç tereddüte yerbırakmayacak bir şekilde ilan etmeli, katil olayını şiddetle kınamalıdır. Böylece Güney nezdinde daha itibar kazanır, söylediklerinde samimi olduğu kanaatına varılır..
Yukarıda üç sesi ve bu üç ses arasındaki uzlaşmaz çelişkileri verdik. Bu üç ses şu anda sadece yaşamaya, tutunmaya çalışan Kongra-Gel denilen ucubenin tepelerindeki üç isme aittir. PKK'de bundan daha hafif çelişkilerin bile tasfiyelere yol açtığını bildiğimize göre, günümüz itibariyle bu örgütün hangi ince dengeler üstünde ayakta tutunmaya çalıştığını görebiliriz.

2005-02-27




Gorusunuz