Ulusal Değerlere Sahip Çıkmak Uluslaşmaktır-I

Türk sol, sağ ve resmi ideolojiyi yansıtan kaynaklarını taradığımızda "ulusal değerler"e biçilen pahanın çok yüksek olduğunu görürüz. Hepsinde, şu veya bu derecede ulusal değerlere kıskançlıkla sahip çıkma eğilimini açıklıkla görürüz. Onlar bile, bunca ırkçılığa, kültür talancılığına, inkarcılığa dayanan asimilasyoncu devşirme uluslaşmaya rağmen hala "daha daha" diyorlarsa, siz artık anlayın esir bir milletin ulusal değerlere sahip çıkmasının önemini..
Türk Devleti'nin çok derinden, geniş ve alternatifli bir programla, bilimsel olarak ve İmralı ile kendilerini bir şey belleyen uyurgezer takipçilerini de kullanarak KÜRT MİLLETİ'Nİ, EN AŞAĞISINDAN KUZEY BÖLGESİ'NDE TASFİYE ETMEK için harekete geçtiği bu ölüm kalım günlerinde her alanda uyanık olmanın önemi ortada. Düşman, büyük paralar harcayarak bu işi yürütüyor. Bir yandan üniversiteleri, enstitüleri, iş alemini, orduyu, okulları ve bilinç saptıran sözde Kürt dostu Türkleri harekete geçmişken öte yandan da İmralı'yı kullanıyor, her yandan ulusal benliğimizi kemiriyor. Ulusumuz, Kuzey kesimi itibariyle, hızlı bir şekilde asimilasyon girdabına sürükleniyorken, bazı umutsuz, yorgun siyasetçiler "her şey bitmiştir" mesajı vererek "gereğini" yapıp rant peşinde koşuyor, darbeyi darbe ile tamamlıyorlar. Hem de sokaklara doluşan savaş gazisi, perişan ve fakat onurlu insanlarımızın gözlerinin içine baka baka.
İşte burada çiğnenen ulusal değerlerin ilki ve de yaşayan örneği olan eski gerillalardır. "Bir şeyler kurtarmaya çalışıyoruz" havasında, aslında keselerini, kişisel ikballerini kurtarmaya çalışan bazı siyasi kişilikler kitleyi de peşlerinden aynı umutsuzluğa, aynı "gemisini kurtaran kaptan" havasına sokarak, arkada kendilerini eleştirecek bir kafa bırakmama cingözlüğünü de Türk Devleti hesabına yapıyorlar. Aldığımız bildirimlere göre Güney'de, umutsuz bir şekilde sağa sola savrulan binin üstünde gazimiz var. Ama bunlara el uzatan bir tek insanımız yok! Hani bunları savaşa süren o kabadayı örgüt? Hani bunca laf eden siyasiler? –EP'ler serisi ve ardından gelen DEHAP'ta politika yapan, saygınlık kazanan şahsiyetler, bu saygınlığı kimlerin ve hangi gözyaşlarının ardından kazandınız, bunu her gün düşünmeniz gerekirken, siz bu kahramanların ve onların şehit arkadaşlarının kanlarına aldırmadan "yüksek politika yapma" edebiyatı eşliğinde onların yarattıkları değerleri tersine çeviren bir çarklının dişleri haline geldiniz. Geniş bir anlamda uluslaşma sürecini aşan Kürt Milleti'ni, Kuzeyi itabariyle, yeniden kimliksizleştirmek, onlara "Türkiye Milleti" bilinci taşımak için olmadık şaklabanlıklar yapmanız niye? Bu bir kişisel ikbal mücadelesi değil de nedir?
Kürt Milleti'nin her bireyi bu aymazlıklara karşı uyanık olmalı, onuru olan gerillasına sahip çıkmalı, onları, dağların yolunu tutmaya sevk eden ideallerin ters çevrilmesine izin vermemeli. Bu kişiliklerin "benim gerillam" şeklindeki adice sahiplenmelerine izin vermemelidir.
Türk Devleti gerilla gibi değerlerimizi unuturmanın yanında sistemli ve çok yönlü çabalar esas alınmak üzere, Kürtler'in mitolojik değerlerine de saldırıyor, sahip çıkıyor. Bunun en bariz örneği Newroz'dur. Peki Türk Devleti neden bu kadar cansiperane bir şekilde Newroz'a sahip çıkıyor, bunu hiç derinden, içten düşündünüz mü? Öyle yüzeyel bir şekilde "neden olacak, tabii ki kültür değerlerimize sahip çıkmak için" demeyin. Derinden hissederek söyleyin bunu. İKİSİ ARASINDA FARK VAR! Yani, dilinizin ucundan söylediklerinizi hazm ederek, içiniz kan ağlayacak bir şekilde kelimelere dökün. İşte o zaman bu değerleri korumak için canınızı dişinize takarsınız.
Türk Devleti, Newroz'un tüm Kürdistan ve diasporadaki birleştirici etkisini gördü. Son yıllarda milyonların iştirak etmesi, kutlanması uğruna canların verilmesi tam bir uluslaşmanın işaretleri ile doluydu. Velhasıl Newroz'un ulusal bilince katkısını, Kürt Mileti'nin açık kimliği ile ilgili önemini gördü. Ne olursa olsun ya engellenmeli ya dejenere edilmeli, ya da... Evet, ya da sahip çıkılmalıydı. Türk Devleti tüm seçenekleri denedi. En sonunda dejenere edip sahip çıkma noktasına geldi. Bunun için üniversiteleri, elindeki "bilim adamları"nı, ırkçı çevreleri harekete geçirdi ve Newroz'u Ergenekon Destanı ile birleştirdi! Bilindiği gibi Ergenekon Destanı da Moğollar'dan aşırılmış bir mittir. 1920'lerdeki zorla millet yaratma ve buna bağlı olarak zorla tarih, köken, destan yaratma furyasında çalınmış ve türkleştirilmiştir. Tarihleri bile devşirme olan bu kişiliklerin oluşturduğu topluluk elbette "köpeksiz köyün" Newroz'unu da ellerini kollarını sallaya sallaya çalacaklardı.. Hele Kuzey'de, "değerlerin bekçisi" olarak PKK yönetimi tek isim olunca bunu ambalajlanmış olarak alacakları kuşkusuzdu.
İşte bu noktada PKK ve İmralı'nın "Newroz Ortadoğe Halkları'nın ortak bayramıdır" tezinin içyüzü ortaya çıkıyor. Şu anda hiçbir şeyin Newroz kadar Kürt Milleti'ni ortak bir heyecana sevk etmediğine tanık olanlar için, Newroz'un birden bire "Ortadoğu için 1 Mayıs"laştırılmaya çalışılması elbette uluslaşma sürecine büyük bir darbe oldu. Çünkü milyonlar eskiden "Direniş Bayramı", "Diriliş Bayramı" diye belleyerek canlarını uğruna verdikleri bayramın birden bire ortak bir bayram olduğu yolunda bir propagandayı görünce, bilhassa olayı tam hazmedememiş kitleler açısından, hayal kırıklığına uğradılar ve Türk Devleti'nin istediği rotada bir eğlence günü konseptine yönelmeye başladılar. Hele bilhassa son yıllarda atılan sloganların kuruluğu, hiçbir uluısal renk taşımıyan içerikleri ve olayı enternasyonallaştırma teşebbüsünün yarattığı şaşkınlık, klafaları bulandırdıkça bulandırdı.. Sonunda bu işi de tıpkı ulusal talepler gibi dibe vurdu. Artık olay "Sezen Aksu iştirak etti" gibi bir reyting rezaletine dönüştürüldü.. Oysa ne de iyi gidiyordu herşey. Anlaşılan EVİN SAHİBİ OLMAYANLARIN EVİ KORUMALARI İMKANSIZDIR. Türkiyeliyim diyenler ve bunu inanarak ileri sürenler, nasıl Kürtlük pınarından su içebilir, o pınarın ölümsüz tadından haz alabilirler? Böyleleri için su sudur, ha Güney-Batı Toroslar'da içmişsin, ha Zagroslar'da...
Newroz gibi, mitolojinin tümüne sahip çıkmak da hayati bir önem arzeder. Avesta'yı Farslar'a, Zerdüşt'ü Afganlılar'a satanlar elbette köksüz kaldıklarını hissedeceklerdir. Dünyada hiçbir araştırmacı direkt olarak "Kürtler'in atalarındandıdır" demeseler bile, iyi bir Kürt araştırmacı gözü önce olaydan kuşku duyabilir ve derinleştiği zaman ise Kürt Milleti'ni köksüzleştirmek için yapılan manevraları net olarak görürler. İşin garibi bu manevralara pek çok Kürt de çanak tutuyor.. Zerdüşt konusunda tereddüt geçirenleri gözönüne getirdikçe bunu anlamakta zorluk çekmiyorum. Benim gördüklerim arasında bazı doğulu ve Yezidi inancı mensubu Kürt (ve benim dışımda) dışında tereddütsüz Avesta'ya sahip çıkan tek mütevazi araştırmacı tanıyorum (yazılı belge verme anlamında); Feqi Hüseyn. Bu Kürt emekçisi, Kürt edebiyatını Avesta ile başlatmakla bir ilke imza atmıştır ve yerden göğe kadar da haklıdır.. Aynı şey Hitit, Mittani, Gutti, Lulubi gibi Proto-Kürt (Proto-Kürt= Daha henüz Kürt'ün isim olarak doğmadığı çağlarda, zaman içinde Kürt'ü şekillendirecek olan halk grupları) Halklar tarafından oluşturulmuş olan mitolojilerde önemlidir. Bunların tümü zaman içinde RUHSAL OLARAK ŞEKİLLENMEMİZİ sağlamış olan mitolojilerdir. Bu mitolojilerin şu anda ruhumuzu etkilen unsurlar olduğunu bilmek lazım. İşte bunlar bir milleti millet yapan unsurlar olarak öne çıkarılmalıydı. Ama bunun yerine ne yapıldı? Yabancı tüm unsurlara saygı duyulduğu halde, öze yabancılaşıldı. Öze yabancılaşma ise başka bir doğrultuda düşünmeyi yerleştirdi. Böylece asimilasyonun etkisi arttırıldı. Sonuç ortada.. 2005-01-15
Devam edecek

2005-01-15




Gorusunuz