Düşman kavramı ve kim ne zaman düşmandır-II

Kürtler, ülkelerinin stratejik konumu ve yeraltı zenginliklerinden dolayı tarihin her aşamasında düşmanla karşılaşmak durumunda kalmış, feodal yapıyı ısrarla muhafaza etmelerinden dolayı da bir devam eden bir devlet kurma şansına sahip olamamışlardır. Bunu bilmeli ve yakınmamalıyız. Çünkü gerçek gerçektir. Gerçeklerden hareket ederek tavır alınır, çözüm üretilir.
Bizi egemenlikleri altına alan güçler (önce farslar, sonra Arap-İslamlar, en son olarak Türkler ve yeniden, bu kez ulusalcı Araplar) boş durmamış, bizi değiştirmek, kendilerinden biri haline getirmek için tarih boyu! nca çeşitli formuller geliştirmişlerdir. Halife Hz Ömer, bu işi ilk başlarda katliamla halletmeye çalışmıştı. Onun komutanlarından Me'mun, Zerdüştiler'i kırarken, "ya bizi, ya kılıcımızı seçersiniz" diyordu. Bu katliam, bir savaş sohbetinde Abd el Rahman Auf'un Halife Hz Ömer'e "Ben, Peygamber'in; 'onlar Ehl-i kitabdır, onlara öyle muamele ediniz' dediğine şahit oldum" demesi ile Zerdüştiler'in katliamdan geçirilmesi durdurulmuştu.. Ama aynı halife döneminde, o zamanki dünyanın sayılı kütüphanelerinden biri olan, Cizre Kütüphanesi yakılıp yok edildi. Zerdüşti Kürtler'in müslümanlığı kabul etmesi için alınan haraçlar, Hristiyan ve Yahudiler'den alınan haracın üç misli tutuldu. Kürtler'in müslümanlaştıktan sonra Araplaşması teşvik edildi. Halife Hz Ali ise daha modern metodlar kullanmıştı. Kürtler'in o zamanki eyalet başkenti olan Ardabil'e Arap memurlar tayin edildi. Bu memurlarla ilişki kurmak için Arapça konuşmak gerekiyordu. Arapça ayrıca ticaret dili olmuştu.. Bu da asim! ilasyonu teşvik ediciydi.
Farslar ise hem göçettirme! metodun u kullanmış, hem de mezheb farklılıklarından faydalanarak asimilasyonu teşvik etmişlerdi. Abbas Şah bu işlerin şampiyonuydu. Onun dönemi Kürtler'in en fazla eziyet çektikleri dönemdi. Horasan'a ve Mavera-un Nehir'e sürülen Kürtler bu bağlamda bir çırpıda sayılabilir.. En son Osmanlı İran Savaşı'nın arefesinde Şah İsmail, 11 Kürt Beyi'ni tutuklamış, İdris-i Bitlisi'nin meşhur uzlaşmasının doğmasına yol açmıştı. Türkler de katliamclıkta başkalarından geri kalmadılar. Sadece Yavuz döneminde en az 70 Bin Alevi Kürt'ün katledildiğini biliyoruz. Daha sonraki dönemlerde bu katliam bu kez Ezdî Kürtleri'ni kapsayacak şekilde genişletildi. En nihayet 1800'lü yıllardan itibaren ise başkaldırılar ve katliamlar serisini günümüze kadar izleyebiliriz.
Velhasıl düşman niyetiyle, planlarıyla, stratejik konumuyla, ekonomisiyle, tarihiyle ve askeri gücü ile beraber devlet yapısıyla iyice tanınmalıdır. Düşmanlarını tanımayanlar, tarihlarini bu açıdan doğru bir şekilde inceleyemeyenler! her zaman yanlışa sapmak durumunda kalabilirler. Zaman gelir, "derin politika" yapıyorum sanısı ile halkların kuru, kupkuru kardeşliğine soyunur böyleleri. Ortada kardeşliği hatırlatan hiçbir istem, destek, gerçek bir kabul falan hak getire. Oysa düşman düşmandır. Her zaman senin boşluğunu kollar. Kardeş olamaz! Yanlış anlaşılmasın, ben tek tek insanları ve hatta iyi bir demokrasi eğitiminden geçebilirse toplumu kast etmiyorum. Ama şu anda böyle bir durum ne Araplar'da, ne Farslar'da ve Ne Türkler'de yoktur. Kim ki; seni inkar ediyorsa, senin kimliksel adın geçtiğinde tüyleri diken diken oluyorsa, ülkeni, bırak işgal etmeyi veya sömürgeleştirmeyi, ilhak etmişse, halk olarak olarak senin her talebini şiddetle bastıran yönetimi var gücü ile destekliyorsa, senin ülkene verilen adı duymayı dahi zul addediyorsa O DÜŞMANDIR.. Onunla bu haliyle uzlaşılmaz, mücadele edilir. Tıpkı Atamız Zerdüşt'ün dediği gibi; "Kötü ile uzlaşma, mücadele et!"
Kürt Ulusu'nun baş düşmanı ol! an Türk Devleti, bu düşmanlığını 1920'li yılların ilk yarısınd! an itiba ren sistemli bir yoketmeye dönüştürdü. Ülkenin adı yasaklandı. Yer adları değiştirildi. İnsanlar, adeta sıraya konarak, 1924 Beytüşebbap Olayı'ndan itibaren, 1943'e kadar kırımdan geçirildi Sürgünler sürgünleri, yasaklar yasakları izledi. En nihayetinde beyaz ve kızıl katliam sayesinde Türk denilen bir millet oluşturuldu, hem de ırkçı temelde, yani Kürt'ün antitezi olarak. Bu durumda Kürtler'e en büyük düşman ideoloji hiç katıksız KEMALİZMDİR. Kemalizmi Kürdistan'a sokuşturmaya çalışan DEHAP ve onun iplerini elinde tutan İmralı, Kürdistan'ı içten vuran birer hançer görevi yüklenmişlerdir. "Ben Kürdüm, ben Türküm, ben Lazım, ben çerkezim, ben Türkiye Mileti'ndenim" sloganı kesin, su katmamış bir asimilasyonun ürünüdür. Bu kişilikler Türkleşmişler ve bunu Kürtler'e de yedirmeye çalışıyorlar.. Kürt Milleti bunlara derslerini her gün veriyor, daha da verecektir.
İdeolojiler arasında ikinci düşman Baasizmdir. Kemalizmden daha kaba bir şekilde Kürt varlığına yönelen Baasi! zm, şu anda Suriye'de iktidarda, Irak'ta ise pusudadır. Bu ideoloji, "Arap Diriliş Hareketi" olarak Arap'ın önündeki tüm engelleri düşman ilan etmiş, hiç kimseye hayat hakkı tanımamaya kararlı bir ideolojidir. Suriye'deki Esat ailesi, ki İmralı bu aileyi dost ilan etmiş durumdadır, kendisi için olumsuz olan bugünkü şartlarda bile "kırmızı çizgimiz Kürt Devleti'dir" diyecek kadar gözleri dönmüştür. Ya yarın fırsatını yakalarsa ne yapar, bunu siz düşünün. Güney-Batı Kürtleri'ni en ufak insan hakkı olan "Suriye Vatandaşlığı'ndan bile mahrum bırakacak kadar gözü dönmüş bir yapıdadır.
Kemalizm üzerine inşa edildiğine hiç bir şüphemiz olmayan Türk Solu da sinsiliği, asimilatörlüğü, saptırıcılığı ve çağdışı görüşleri ile Kürt Ulusu'nun en büyük üçüncü ve belli noktalarda birinci düşmanı olan bir ideolojiler yumağıdır.. Bunların şu Irak'ın altüst oluşu sürecinde ortaya koydukları tamamen toplu tavır hiçbir şekilde masumane bir "anti-emperyalistlik" olarak tanımlanamaz. Bu! süreç boyunca Türk Solu hem Kürtler arası uçurumun kapanamaz ! derecede derinleşmesinde İmralı ile birlikte çok uğursuz bir rol oynamış, Kuzey'in bölünmesinde inkar edilemez bir katkı sunmuştur. Hele Kuzey-Güney bölünmesi olayında oynadıkları rol iğrenç kelimesi ile bile ifade edilemecek kadar şerefsizdir. Güney'i "ilkel milliyetçi" olarak nitelemeleri, buradaki Kürt önderliğinin ABD ile birlikte gerillaya saldıracağını durmaksızın işlemeleri elbette etkili olmuş, İmralı'nın daha da ileri giden belirlemeleri ile birlikte Kürt Halkı arasında düşmanlık yaratılmış ve ayakta tutulmuştur. Görüldüğü Türk Solu, Türkiye Kemalist Rejimi açısından "yurtsever" olarak netelenmesi gereken bir rol oynamıştır. Irak'ın alt-üst oluşu süreci boyunca ileri sürdükleri tezler olduğu gibi Türk Genelkurmayı'nın tezleri ile çakışmıştır. Bütün bunlara bakıldığında Türk Solu, Kürt Ulusu açısından, Kemalizm'i bile aşan bir tehlike haline gelmiştir, su katmamış bir düşmandır!
(devam edecek)

2005-01-02




Gorusunuz