İlan ve Türk Devleti'nin ilan'a tepkisi

PKE öncülüğünde iki Avrupa gazetesine verilen ve çok mutedil taleplerde bulunulan bildirge, anlaşılan daha henüz yayınlanmadan (içeriğine katılmadığım) metni MGK'de tartışılmış ve verilecek olan tepki önceden saptanmıştır. Bu tepki, elbette bildiyi yayınlayanlardan ziyade AB'ye bir göndermedir ve Türk Devleti bu tepkisi ile; "sakın ola ki Kürtler'i diriltecek herhangi bir teşebbüse cesaret verecek bir formülle ortaya çıkmayınız, biz bu dirilişi engellemek için herşeyi göze alırız" diyor.. AB'nin bu tepkiyi satın alacağından kuşkuluyum.
Bu vesile ile bazı şeyleri kaydetmekte fayda bulmaktayım. Dikkat ederseniz, Paris Deklerasyonu'nu imzalayan hiç kimseye bildirgeyi imzalama teklifi götürülmedi. Paris Deklerasyuonu'nu imzalayanların asgari talep olarak Federasyonda ısrar etmesi ve bu taleplerini daha önce AB'ye bildirmemeleri dikkatlerden kaçmamış olsa gerek. PKE öncülüğünde hazırlanan bildirgede PKK yandaşları "legalciler" ile bazı Kürt passiv politik şahsiyetlerinin imza sahibi olması, biraz da "dayatma" gibi Kürtler'in alışık oldukları bir olguyu akla getiriyor. Yani PKK yandaşı legalciler, "imzalarız, fakat falanca talep (yani federasyon talebi) ileri sürülmeyecek ve falanca şahsiyetler (yani İmralı'ya kararlı bir şekilde karşı çıkanlar) bu bildiride imza sahibi olmayacaklar gibi bir dayatmada bulunmuş olabilirler.. Bunu izleyeceğiz.
Ama şantaja (eğer yapılmışsa) gerek yoktu sanıyorum. Çünkü Paris Deklerasyonu imzacıları zaten tavırlarını daha önce deklere etmişlerdi. Yine de PKE Başkanı'nın bilhassa seçilmişleri esas alması ve bu seçilmişlerin bağlı oldukları yapı bilindiğine göre bildiri elbette bu haliyle çıkacaktı. Benim gibi düşünenlerin bildirgeyi red etmesi tarihe karşı bir sorumluluk gereğidir.
Burada bir gerçeğe daha parmak basmakta yarar var. PWDK'nin ortaya çıkması PKK'yi çok sıkıştırmış, manevra sahasını oldukça daraltmıştır. PKK'nin bu bildirgeye "teslim" olması bunun en iyi göstergesidir. Normalde bu bildirgeyi bile "ihanet" olarak nitelemeleri gerekliydi. Çünkü bildirgede DC dışı talepler var. Ama ortada PWDK gibi günden güne büyüyen, bu partiyi kemiren bir Kürdistan gerçeği varken, başka türlü davranmaları düşünülemezdi.
Ben kişi olarak bu bildirgeye katılmıyorum. Asgari talep olarak federasyonu içermeyen her çözüm önerisini, geçici çözüm kaydı taşımadığı müddetçe tarihe karşı sorumluluğum açısından sakıncalı bulurum. Kürdistan'ın bağımsız ve birleşik bir devlet halinde örgütlenmesi fiili dahil, Kürt Milleti'nin kendi kaderini tayin hakkını bloke eden her kabul bizim için bir çıkmazdır. Ama Türk Devleti'nin maskesini indirmesi, Ordunun ve giderek asıl adıyla Kemalistler'in iktidarı sıkı bir şekilde elinde tuttuğunu göstermesi açısından bir değer ifade etmiyor değildir. Yineleyeyim bu haliyle beni ve benim gibi düşünenleri asla bağlamaz. İki yüz yıldır şehit kanı ile sulanan Kürdistan toprakları müstevli istilasından kurtuluncaya kadar bu tür manevralar olacaktır. Ama ben şehitlere ve Kürdistan'a bağlı kalacağıma hepinizin huzurunda and içiyorum..

2004-12-12




Gorusunuz