Temel Kavramlar-IV

e) sömürgelerle ilgili 1960 deklarasyonu
Bu deklarasyon, 1960 yılında, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 1514 (XV) no.lu kararı olarak hayata geçti. Oybirliği ile alınan bu karar, BM temel yasasının daha önce tartıştığımız I.Bölüm, 1.Maddesi'nin 2.Fıkrası'nı daha da ileri götürdü. Bu deklarasyonun 2.Maddesi şöyle:
"All Peoples have the right to self-determination: by virtue of that right they freely determine their political status and pursue their economic, social and cultural development."
Yukarıdaki paragrafın aynısı burada da yer alıyor. Bilindiği gibi, BM "anayasası"nın 2. ve 55. maddelerinde self-determination "prensipte" kabul ediliyor. Ama bu deklarasyon işi bir adım daha ileri götürerek "right=hak" olarak tanıyor. Kuşkusuz böylesi deklarasyonların hukuki bağlayıcılığı yoktur. Ama, o deklarasyonu onaylayan devletler açısından deklarasyonun ifade ettiği anlamı savunmak moral bir değer taşır. Eğer ezilmekte ve şiddetli bir assimilasyona tabi tutulmakta olan bir halk, kendi kaderini kendisi tayin etmek istiyorsa, bu tür deklarasyonlara imza atanlar, bu halkın feryadına kulak vermek zorundadırlar. Hiç kimse veya hiçbir güç, eğer kaba kuvveti esas alarak hareket etmiyorsa başka halklar adına konuşmak, "şu halk şunu istiyor" demek hakkına sahip değildir. Bir halkın ne istediğini anlamanın en kestirme yolu, plebisittir. O halkın önüne, serbestçe düşünerek oyunu atacağı bir sandık konur ve ona ne istediği sorulur. Bunun hiçbir istisnası olmaması gerekir. Günümüzde Kürdistan için bu hakkın kullanılmasının önündeki en büyük engel olan ABD'dir. Bu devin 1918'deki Başkanı Wilson, o sıralarda, tam da Kürdistan'ın da içinde yer aldığı Osmalı İmparatorluğu'nun sömürgelerini kasterek 14 nokta prensiplerini vaaz ederken self-determinationu bir politik prensip olarak ileri sürmüştü. BM bu prensibi kendi anayasasında ve praxisinde daha da ileri götürmüş, bu prensibi halkların bir hukuki hakkı haline dönüştürmüştür. Bunun istisnaları, Doğu Timor, Tamil ve Kürdistan gibi mücadeleleri ABD'nin "hayati çıkarları"na takılmış olan ülkelerdir. Gerçi Doğu Timor, Endonezya Halkı'nın da içten itirazı sayesinde muradına ermiştir, fakat bu, ABD'nin ikiyüzlü politikalarını daha da açığa çıkarmıştır. Kürdistan ve Tamil ülkeleri hala, sömürgelerle ilgili 1960 deklarasyonunun meşhur 6. noktasının gadrine uğrayan ülkelerdir. Madde şöyle:
"any attempt aimed at the partial or total disruption of the national unity and the territorial integritity of a incompatible with the purposes and principles of the Charter of the United Nations."
Bu madde, görüldüğü gibi, "ulusal birliğin ve toprak bütünlüğünün bozulmasına yönelik teşebbüsleri BM'nin kuruluş yasası diyebileceğimiz belgeye aykırı" bulmak suretiyle varolan devletlerin "toprak bütünlüğü"nü büyük kıskançlıkla koruma altına almaktadır. Bilindiği gibi genel kurulun "parmak çoğunluğu" üçüncü dünya ülkelerinin birden fazla ulus üzerine kurulmuş olanlarındadır. Bunlar bu madde ile varolan statükoyu korurken, "halkların kendi kaderlerini tayin hakkı" konusunda sadece denizaşırı sömürgeleri hedef alırlar. Böylesi bir niyetin onlara zararı olmayacağı açıktır. Fakat tarihi gerçekler, Kürtler'in kendi kaderlerini ve kimliklerini komşu devletlere gönüllü olarak terketmedikleri, Wilson prensipleri ve Sevr dikkate alındığında Kürdistanlılar'ın kendi kaderini ayrılma yönünde kullanmalarının bu maddenin ihlali ile ilgisi olmadığı ortadadır. Çünkü tarihin bir kesitinde uluslararası antlaşmalarla bağımsızlığı söz konusu edilebilen bir ülkenin, taraf olmadığı Lozan Antlaşması ile kurulan bir devletin ayrılmaz bir parçası sayılması hiç bir hukuk kuralı ile izah edilemez. Çünkü Kürdistanlılar hiç bir zaman gönüllü olarak iradelerini Türk, Fars ve Arap sömürgecilerine teslim etmemişlerdir. Bu tamamen belirleyicidir.
16 Aralık 1966'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, insan hakları konusunda iki sözleşme geliştirdi. Bunlardan biri kişinin vatandaşlık ve politik hakları ile ilgili iken, ikincisi; kişinin ekonomik, sosyal ve kültürel haklarını belirliyordu. Bu iki sözleşmeden ikincisi, 3 Ocak 1976'da yürürlüğe girdi, ama ancak 30 Haziran 1989'da imzaya açıldı. Türkiye'nin de aralarında yer aldığı dünya devletlerinden 92'si yapılan bir törenle ekonomik, sosyal ve kültürel haklarla ilgili bu sözleşmeyi imzaladılar. Vatandaşlık ve politik haklarla ilgili antlaşma ise aynı yılın (1976) 23 Mart'ında yürürlüğe girdi ve bu antlaşma da 30. Haziran. 1989'da Türkiye'nin o zamanki yöneticilerinden Turgut Özal'ın da aralarında bulunduğu 87 ülkenin devlet ve hükümet başkanları tarafından imzalandı. Bu konvensiyon kişilerin; seyahat özgürlüklerini, yasalar karşısında eşitliğini, aksi ispatlanıncaya kadar masumiyetini, vicdan ve dini inanç özgürlüklerini, düşüncelerini açıklama özgürlüklerini, toplanma ve örgütlenme özgürlüklerini, resmi işlere katılma haklarını, seçme ve seçilme haklarını ve azınlık haklarını garanti altına alıyordu. Bu konvensiyon; keyfe bağlı olarak hayata kast etmeyi, işkenceyi, zalimce ve aşağılayıcı muamele ve cezalandırmayı, kölelik ve kürek cezasını (çalışma kampı türü yerlerde mecburi çalışmayı), keyfi tutuklama ve özgürlük bağlama eylemlerini, kişilerin özel yaşamlarına keyfi müdahaleyi, savaş propagandasını, ayırımcılığa ve şiddete yol açacak olan ırk ve dinlere karşı kini teşvik edici her türlü eylemi yasaklamaktaydı. Bu konvensiyonla BM nezdinde bir de "Human Right Commitee" adlı bir de komite kuruldu. 18 kişiden oluşan bu komite, devletler tarafından gönderilen ve konvensiyonun yürülmesi konusunda ilgili devletlerin aldıkları tedbirleri içeren raporları inceler. Konvensiyonun bazı maddeleri şöyledir:
"Part I
Article 1.
1. All peoples have the right of self-determinasyon. By virtue of that right they freely determine their political status and freely pursue their economic, social and cultural development.
2Â…Â…Â…Â…Â…
3. The States Parties to the present Covenant, including those having responsibility for the administration of Non-Self Governing and Trust Territories, shall promote the realisation of the right of self-determination, and shall respect that right, in conformity with the provisions of the Charter of the United Nations."
Madde yine tüm halklarının kendi kaderlerini tayin hakkından, bu hakkı kendi politik statülerine ve economik sosyal ve kültürel gelişmesine serbestçe karar vermeleri acısından kabul ediyor. Madde daha da önemlisi; kendi kendi öz yönetimine sahip olmayan bölgelerden sorumlu olan ülkelere de, BM temel yasasına uygun olarak, bu maddeyi uygulama görevi veriyor. Bu durumda Kürdistan bağımsızlık hakkından faydalanabilemezse de, en aşağısından bir özerklik hakkına sahip oluyor. Fakat Türkiye bugüne kadar bu antlaşmayı da uygulama alanında hiç bir tedbir almış değildir. Bırakın maddeyi uygulamayı, Kürt Ulusu'nu veya Halkı'nı yok sayma gayreti içindedir. Önünlerine konan her kağıdı imzalayan bu ülkenin yöneticileri iş uygulamaya gelince susuyor, kendi jeopolitik konumlarını kullanarak adeta dünya kamuoyu ile dalga geçiyorlar.
1940'lı yılların sonunda, BM genel sekreteri üye ülkelerden; "kendi kendisini yönetmeyen" bölgelerin tarifi ile ilgili tezler geliştirmelerini istedi. Diğer ülkelerin pekçoğu klasik denizaşırı sömürgeciliğe kilitlenmişken, en doğru ve bilimsel yolu Belçika Hükümeti tutturdu. BM genel sekreterine görüşlerini; "The Sacred mission of Civilation: The Belgien Thesis. New York, 1953" adlı kitapçıkta sunar. Bu kitapçığın 14.'cü sayfasında Kürdistan, Pathanistan, Naglar'ın ülkesi, Karen ülkesi vs.. kendi hükümetlerine sahip olmayan ülkeler olarak sayılıyor. Yine Belçika heyetinden Sayın Ryckmans BM'de şöyle konuşmuştu:
"he (UN secretary-NB) had a great deal of documentation to prove that a number of states were administering within their own borders territories which were not governed by the ordinary law; territories with well-defined limits, inhabited by homogeneous peoples differing from the rest of the population in race, language and culture. those population were disenfranchised; they took no part in national life; they did not enjoy self-government in any sense of the word. Some of them were still unconquered. Entry into many of those territories was prohibited by law. He could not see how anyone could claim that the States administering such territories were not what the Charter called States 'which have or assume responsibilities for the administration of territories whose peoples have not yet attained a full measure of self-government" (C. E. Toussaint, "The Colonial Controversary in the United Nations"
Bu metin açık bir şekilde Kürdistan'ı tarif ediyor.. Fakat dünya bir kartelin elinde olduğu için Belçika tezi de kağıt rafları arasında kaldı.
Devam edecek

2004-11-01




Gorusunuz