Yurtseverlik mi, satıcılık mı?-I

Bu yazıyı okuyorsanız, önce şu soruları düşünerek, cevaplayın:
1) Ülkem mi önce gelir, gözümde değeri ne olursa olsun, bir kişi mi önce gelir?
2) Ülkemin yurtsever temeldeki tarihi (ideolojik değil, tüm halkı kapsayan geniş anlamdaki yurtseverlik tarihi) 1984'te mi başlar, çok daha önce mi?
3) Ülkem için toprağa düşen tüm şehitler benim için aynı önemde mi, yoksa sadece 1984 sonrasını mı esas alıyorum?
4) "Evrensel düşünce temelinde İmralı'nın geliştirdiği Türkiye yurtseverliği" bilimsel mi?
5) İmralı eleştiriden azade mi?
6) İmralı'yı, sadece ulusal kaygılarla eleştirenler "alçak" mı?
7) PKK'den her ayrılan hain mi?
8) ABD dünyadaki bütün işini gücünü bırakmış, sadece PKK'ye komplo kurmak için mi çalışıyor?
Evet, bu ve benzeri sorulara objektif ve ulusal kaygıları ön planda tutarak cevap verenler elbette baştan beri ne yapmak istediğimi anlayacaklardır. İmralı hiç (kendi deyimidir bu) "çıldırmasın", ben doğruları yazmak suretiyle eğrileri yerle bir etmek için çalışmaya devam edeceğim. Bu ruh bu tende kaldıkça sadece ulusal kaygılar yol göstericim olacaktır.
Konuşmalarının yarısı sokak küfrü olan bir lidere elbette daha önce rastlamamışsınızdır. Bu küfürbaz lider şimdi festivalleri vesile ederek eski kitlesini biz "alçaklara", kaçkınlara", "işbirlikçilere" vs karşı şartlandırmaya çalışıyor. Bu elbette bizi geriletmez. Şartlandırma teşebbüsü ancak ve ancak bu yola başvuranların zavallılığını, çaresizliğini ortaya koyar.. Bu festivalle sözüm ona mirasını garantiye alacak. İmralı'daki Zat "mirasımıza konmak istiyorlar" gibi endişe kokan laflar ederken aslında ruh halini ortaya koymuyor mu?. Oysa kendi hesabıma söyleyeyim, BİR İLKEL SOSYALİSTİN, BİR İŞBİRLİKÇİ'NİN MİRASINA GÖZ DİKECEĞİME BİR DAHA POLİTİKA KONUŞMAMAYI TERCİH EDERİM. Nedir bu Zat'ın mirası? Evet bir parti kurdu, etrafına bir çok cesur ve ülkesinin bağımsızlığı için kanını vermeye hazır genç insan topladı. Evet, 1978'den itibaren yirmi yıl "bağımsız Kürdistan" dedi. Evet nereyse tüm yurtseverleri yanına aldı. Ama o "bir zamanlar" idi. Daha sonra İmralı Süreci başladı. Kazanımların tümünün müthiş ve planlı bir işbirliğinin eşliğinde satışa sunulduğu bir sereçtir bu. Zaten o yirmi yıllık geçmişin bir diğer yüzü de kan, gözyaşı, işkence, hain yaratma, parti içindeki rakipleri tasfiyedir. Bunları yurtseverlik perdesi altında Kürt Halkı'na yutturmak ve şimdi de bu halkı çıkmaza sokmaktır. Bu Marksist-Leninist mirasın bu yüzüne, yani asıl yüzüne nasıl sahip çıkılır?
Bizim yurtseverliğimizi, milliyetçiliğimizi sahte bulan İmralı'daki Zat, kendi 'yurtseverliği'ni bilimsel, tarih anlayışını evrensel olarak tanımlıyor. Şeyh Said'i ve onun şahsında geçmişteki liderlerimizi küçük düşürmek, basit bir dini veya feodal eşkiya gibi göstermek de cabası. Ama o öyle mi? O evrensel düşüncelerle yoğrulmuş bir mesihtir! Oysa bilim, somutu çözmeden soyuta varılamayacağını, somutun, bizim açımızdan Kürdistan'lıların kendi kimlikleri ile tarih sahnesine çıkmak somut bir taleptir. "Ortadoğu Halkları'nın emperyalizme karşı mücadelesi" ise işlerini halletmiş sosyal gevezelerin akademik sohbetleridir. Biz yine de Kürdistan'lı olacağız, Kürdistan yurtseveri olacağız. Kürdistan Somutu'nu çözme amacıyla ortaya çıkanları var gücümüzle destekleyeceğiz. Siyasi hayallerimizin bügünkü sınırı yurdumuzdur, evren değil..
İmralı bütün gücü ile Kürt Şehitleri'ni Mustafa Kemal'e kurban etmeye çalışıyor. Geçmişteki tüm Kürt Direnişleri şunun bunun maşası olan feodallerin işidir. 80 yaşını bulmuş Şeyh Said Efendi Hazretleri'ni pervasızca aşağılayan bu Zat, Kemal'i ise göklere çıkarıyor. İşte bu Zat'tan bir alıntı: "(Mustafa Kemal-NB) 1924'te İzmit konuşmasında 'Kürtler her türlü özgürlüğünü koruyacaktır' diyordu. Bunları söylemiyor mu? Belgelerde var, söylüyor. Sonra isyanlar oldu. Arkasında Sultan Vahdettin ve İngilizler vardı."
İşte bu satırlarda iki önemli gerçek gizlidir, tabii ki İmralı gerçeği.. Birincisi; yurt, bütün Türkiye coğrafyasıdır, özel olarak Kürdistan değildir. İmralı'nın yurtseverliği tüm Türkiye coğrafyasını kapsar. Kürdistan özeline kilitlenmek, ilkelliktir. İkincisi; Kürt isyanlarının arkasında İngilizler ve Sultan Vahdettin vardır. Oysa Kemal'in verdiği İzmit demecinin zamanlaması oldukça önemlidir. Bunu gözden kaçırdınız mı, ipin ucunu da kaçırır, şaşkınlığa uğrarsınız. 1924'ün başında verilmişti bu demeç. Kemal'in demeci bu şekilde vermesinin elbette sebebi vardı. Çünkü tam da o sıralarda Kürdistan'ın Güneyi'nin tümünü kapsayan Musul Vilayeti'nin kaderi konuşuluyordu. Kemal ve Arkadaşları Musul'u kapmak için Kürtleri de temsil ettikleri iddiasındaydılar. Bundan dolayı Kürt Nüfusunun ezici bir çoğunluk teşkil ettiği Musul Vilayeti, yani Kerkük dahil Güney'in tümü adına konuşma hakkına sahip olduklarını göstermeleri gerekiyordu. Ama olmadı, bölgenin İngilizler'de kalacağı ufukta göründüğünde Kemal 180 derece çark etti ve 1924'ün sonlarında Kürtçe konuşmayı bile yasakladı. Olan budur.. Oysa İmralı'daki Zat, Mustafa Kemal'in aslında eşitlikçi ve bağımsızlıkçı olduğunu, bu eşitçiliğin ve bağımsızlığın zarara uğrattığı feodaller, emperyalizm ve padişahçılar bir çıkış yolu arayacaklardı. Bunun için Şeyh Said Efendi Hazretleri'ni öne sürdüklerini kelimelerin ardına saklanarak açıkça söylüyor. Bu bir ideolojidir ve İmralı'nın hakimleri tarafından EMPOZE EDİLMİŞ BİR İDEOLOJİDİR. Bu ideolojide açıkça Kürtler'in ve Kürdistan'ın satışı söz konusudur. Geri dönülemez bir noktaya doğru hızla sürükleniyoruz. Uyanın be! Bu kadar aptalca bağlılık olmaz! Ülke İmralı Konsepti ile elden giderken biz oturup 12 metrekarelik zindan edebiyatına, sorumsuzca yapılan vicdan demagojilerine prim veremeyiz. Yarın kim başkasının maşasıydı onu bütün açıklığı ile tartışacağız. (devam edecek)

2004-09-25




Gorusunuz