Kim nedir?-I

Son günlerde cereyan eden tartışmayı izleyenler bazı gerçekleri net bir şekilde gördü. Bu tartışmada vicdan ile vicdansızlığın, moral değerler ile bu değerleri sadece kendilerine iyi geldiği ölçüde kullananların, vatanı Kürdistan bilenler ile coğrafyamızı Kemalistler'in psikolojik savaşı kazanması için yeniden tarif edenlerin nasıl çatıştığını gördünüz. Bana, ırkçılıktan nefret ettiğimi bile bile;
"Isim: dersimli
Email: dersimim@web.de
Konu: milliyetci
hooosssttt milliyetci köpek..kürtlerin ne basina geldiyse siz milliyetcirin yüzünden geldi...irkci kafatasci olmakla niye övünüyorsun köpek..pkk icinde ken bir degerin vardi ya simdi. sizlere inat bin defa BIJI EROK APO diyiyorum..."
şeklinde küfürlerin yer aldığı e-meil gönderenlerden tutun, İmralı'ya neden huşu içinde ibadet etmediğimizi soranlara, İmralı'daki Zat'a "ihanet" ettiğimizi vurgulayana kadar nice mektup alıyor, bu kafaları bulanık insanların ruh halini düşünüyor ve acıyorum bunlara.. Bunlar şartlandırılmış bindirme birlikleridirler. Onların bu yapılarından Türk MİT'i de istifade ediyor, kışkı8rtıyor. Ben, Kürdistan'ı kendi özünden daha çok seven bir insan olarak, sinirlerime elbette hakim olacak, bilhassa Türk MİT'inin oyununa gelmemek için elimden geleni yapacağım.. Çünkü onların isteği Kürtler'in küfürlerle ve giderek silahla biribirlerine saldırmasıdır. Ülkemin nazik bir süreci yaşadığı bir dönemde, yaptığım tahlillerin doğruluğu ve Kerkük konusundaki tavrım elbette Türkler'in nefretine sebep olacak ve kızgınlıklarından en hafifi;
"Isim: bir türk
Email:
Konu:
yazını bile türkçe yazıyorsun zürriyetsiz" şeklinde formüle edilen meiller atacaklar (küfürlülerle sinirlerinizi bozmak istemem.)..
Bunların ışığında, saldırıları ideolojik mücadele zeminine çekeceğim. Küfürlere, kişiliğe saldırılara elbette prim vermeyeceğim.
Evet, şunu öncelikle kaydedelim ki PKK bir büyük dünyadır. Örgütlenmesi ile fedakarlıkları ile, üyelerinin ve hatta taraftarlarının mücadele azmi ile inanılmaz bir dünya. Burada bu örgüte, oradaki ulusal düşünce sahiplerine değil, ona hakim olan zihniyete karşı duruluyor. PKK'liler şöyle bir hislerini yoklasalar eksik olanı hemen bulacaklardır.. Evet, ben söyleyeyim; bu örgüt 2000'li, yıllar itibariyle artık KÜRTLÜK KOKMUYOR. SANKİ BAZI TÜRK İNSANLARI BİR ARAYA GELMİŞ, "ŞU ZAVALLI KÜRTLER"E BAZI HAKLAR VERİLSİN" DİYE BİR ŞEYLER GEVELİYORLAR GİBİ... Bu organizasyonun İmralı'nın kesin kontrolu altında olduğunu kaydetmek bile abesle iştigaldir. Bu Zat bir adada ve oradaki bir odada tutulmasına rağmen duruma, bazı "iyi halde olsunlar"ın yardımı ile, hala hakimdir. Üyelerin çoğu fırdöndü bir siyasetin mimarı olan Zat'a bağlılıklarını kaybetmelerine rağmen, bilhassa TV denilen asrın en büyük yalan makinasının yardımı ile kitlenin bir kesimi itibariyle hala sadece o konuşuluyor, o tanrılaştırılıyor. Ama bu organizasyonun üyeleri itibariyle, şöyle böyle %80'i, İmralı'nın aksine Kemalizm'den, yapay kardeşlikten, içi boş ve Kürt'ü ezme temelinde birlik arayışı içinde olan Ortadoğululuk'tan adeta nefret ederler ve ikili tartışmalarda bunu açıkça dile getirirler. Onlar Kürdistan için vardırlar ve Kürdistan'ın fedaileridirler. Yani Kürdistani düşünür ve İmralı ile taban tabana zıt düşüncelere sahiptirler.
Son çalkantılar sırasında gördük.. Örgüt aşağı yukarı üçe bölündüğünde, büyük pay, Örgüt "başkanı" Aydar dahil, Cemil Bayık'a düşmüştü. İkinci büyüklükteki kesimi ise şu anda "hain" diye küfredilen ve aralarında Osman Öcalan'ın bulunduğu grup oluşturuyordu. İmralı yanlısı darbe ile parti içi iktidarı ele geçirmiş olan Karayılan ile birlikte hareket edenler sayı itibarı ile epey aşağılarda bir yerlerdeydi. Bu parçalanmanın asıl kaynağı çok daha uzun bir tahlili gerektirdiğinden, ben sadece İmralı'nın neden müdahale ettiğini, neden Bayık ile Osman Öcalan'a karşı bu kadar keskin bir mücadele başlattığını kısaca anlatacağım.
Bilindiği gibi KADEK'ten Kongra-Gel ismine geçildikten sonra Cemil Bayık, yaşanan değişimden büyük bir rahatsızlık duymuş, yeşilliklerle uğraşmayı Kürt Meselesi'nin önüne koyan kongrenin hemen sonrasından itibaren değişime karşı bayrak açmıştı. Gerilla birliklerinin konuçlandığı alanlarda seminerlerle durumu anlatıp epey mesafe katettikten sonra eleştirilerinin okunu dolaylı olarak İmralı'ya çeviren Bayık'ın bu yürüyüşü Avrupa PKK düzeyinde de yankı bulmuş, TV, gazete ve kitle örgütleri bu isyanda Bayık'ın yanında yeralmışlardı.
Peki Bayık'ın İmralı'yı dıştalamaya başladığının işaretleri nelerdi? Biraz da buna bakalım..
Hatırlarsınız, İmralı, bazı odakların isteği ile olsa gerek, sürekli olarak Güney'in federal bir yapıya kavuşmasına karşı çıkıyor, bunun yüzyıl savaşlarına ve Ortadoğu'nun bir kan gölüne dönmesine yol açacağını söyleyip duruyordu. Hatta bu süreci durdurmak için kuvvet kullanılabileceğinin işareti olarak "Beritan Çizgisi" diye bir kavramı gündemleştirmişti. İlk defa benim tarafıımdan şiddetle eleştirilen bu yeni konsept, Güney'e bir genel PKK saldırısının işaretleri ile doluydu. Bilinir, Beritan, PKK'nin 1995'te Güney'e (özellikle PDK'ye) karşı düzenlediği bir saldırıya bir asker olarak katılmış, düşmanı bildiği PDK Güçleri'nin eline geçmektense hayatına son vermeyi yeğlemişti. Beritan'ın kendisi değil, Beritan Çizgisi böylesine bir saldırıdan başka hiçbir şeyi hatırlatmıyordu.. İşte bu konseptin ileri sürülmesinden sonra DEHAP Genel başkanı ve kardeşi olan diğer partinin genelbaşkanı ayrı ayrı Irak'da bir federasyona karşı olduklarını beyan ettiler. Ardından PÇDK denilen ve Kongra-Gel'e bağlı olan "Güney Partisi" de federasyona karşı olduğunu ilan ediverdi. İşte bu noktada çok sert bir yazı yazarak bunları neredeyse "ihanet"le suçladım. Tam da bu sırada Bayık'ın o meşhur çıkışı, "Güney'de federasyonu destekleriz" ve "Kerkük başkent olmalı" ibareleri ile yüklü mesajını patlattı. Ardından davetlisi olduğum ve katılmadığım bir TV programında bu görüşünü tekrarladı.. Bu artık Kürdistaniliğe dönüş anlamına geliyordu.
Durum Öcalan'a intikal ettirildiğinde, Osman Öcalan hala eski İmralı çizgisini safça savunuyordu. Bu arada ABD ile ilişki arıyor ve silahlı mücadeleyi tamamen bırakıp siyasi mücadele zemininin yaratılması için sessiz bir çalışma da sürdürmeye başlamıştı. Aynı Klik bir yandan da Güney'in başarısı için ellerinden geleni yapmaya hazır olduklarını belirtiyorlardı. Bir diğer açıdan bunlar da Kürdistani idiler. Bu durumda İmralı'nın elinde Türk Devleti ile tatlı ilişkiler sürdürecek bir güç kalmıyacak, kendisi de unutulup gidecekti.. İşte bu daha büyük bir tehlike idi. Olaylar İmralı'ya aktarıldığında elbette büyük bir paniğe kapıldı. Doğrusu ortaya çıkan her iki çizgi de Türk Devleti'nin işine gelmiyordu. Çünkü her iki halde de ipin ucu kaçıyordu. Bundan dolayı İmralı'nın dağlara ve Avrupa'ya yaptığı müdahale süreci boyunca her türlü kolaylık sağlandı, mesajların sansürsüz iletilmesi mümkün kılındı.. Böylece "kuyruğa teneke bağlama operasyonu" başarı ile bitirildi.
Cemil Bayık, PKK'nin hainleştirme operasyonlarını çok iyi bildiğinden, kendisini yerden yere vuran, ama fazla bir şey söylemediği bir "özeleştiri" yazdı ve kısmen de olsa aklandı. Ama olan Kürt Milleti'ne olmuştu.. Şimdi bunların ışığında kim nedir biraz olsun anlaşılabildi mi? (devam edecek).

2004-07-24




Gorusunuz