Talabani, yanlış yerde, yanlış kişilerle, ama..

Gezi dönüşü İbrahim Halil Sınır Kapısı'nda söyledikleri ile, biraz da savunma makamında aksini ifade etmesine rağmen, Talabani, Türkiye'de verdiği demeçlerle hem Güney Kürdistan'daki Kurtuluş mücadelesinde sergilenen onurlu duruşu yaralamış, hem de spekülasyonlara yol açmıştır. Diplomasi dilinde de olsa verilen demeçler yanlış yerde, yanlış zamanda ve yanlış kişilere verilmişti. Kürt'ün en büyük düşmanı olan Türk Devlet yetkilileri ile yaptığı görüşmede (ki biz bu tür görüşmelere değil, bu görüşmelerdeki sonuçlara dikkat çekiyoruz) bir Türk Heyeti'ni "incelemelerde bulunmak üzere" Kerkük'e davet etmesi, bu düşman devletin "derinine" cesaret vermiş, Başbuğ'un o afaki demecinin daha bir güvenle formüle edilmesine yardımcı olmuştur.. Bilindiği gibi General Başbuğ, Kerkük konusunda Türkler'in o artık çekilemez hale gelen söylemini biraz da tehditlkar bir şekilde yeniden dile getirmiş, DEPliler'i de ihbar etmişti.. Türkler, Talabani'nin talebi üzerine, "Kürdistan'ın kalbi"ne alel acele bir heyet göndermiş, bu heyet Kerküklüler'in (Türkmen-Kürt-Keldani) protestosu ile karşılanmıştı. Ama işte böylesine panik intibaı veren demeç ve davranışlar düşman tarafından iyi kullanılıyor..
Aynı Talabani, Türk Basını'na, bu arada CNN Türk'e verdiği demeçte, savaşı başlatma kararını Sn Öcalan'ın verdiğini belirterek Kongra-Gel'i de kızdırmıştı.. Bu konuda da şunu hemen kaydedelim ki, Sn Talabani'nin sözleri PKK ve İmralı'dan ziyade gerillaya zarar verecek nitelikteydi. Bunu bir not olarak düşüyor ve gerillaya asıl zarar veren duruşa, savaş kararının asıl mimarı kim sorusunun cevabına geçiyoruz.
Kongra-Gel Başkanı Sn Aydar; "Talabani'nin, özellikle Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ı hedef" gösterdiğini, iddia ediyor ve ekliyor: "Talabani, Önderliğimizi; 'Savaş kararını Sayın Abdullah Öcalan vermiştir' diyerek hedef gösteriyor".. Ardından "bu işin aslı astarı yoktur" demeye getiriyor.. Peki öyle mi?
Biz bunu Sn Öcalan'ın kendi sözleri ile doğrulayıp, yalanlamak durumundayız. Şöyle:
Sn Öcalan, 10. Mart.2004 tarihli avukat görüşmesinde şöyle konuşuyor (veya yoruma açık olarak, talimatı veriyor): (HPGliler) Savunmalarını sürdürsünler, derinleştirsinler. ABD saldırabilir. Savunma anlayışımı geliştirsinler. Güçleri nerede yoğunlaşıyor, içeride ne kadar güç var? ( tahminen 1500 kadar) 1500 olabilir, önemli bir güçtür. Saldırı değil savunma temelinde olabilir. Eski şemdin tarzı değil. Devletin tavrını bekliyordum. Bu tavrım yeni değil şam'dan beri devam ediyor. Dağlık alanda çok iyi üstlenebilirler. Devlette buna uymalıdır, uymazsa savaş olur. Karlıova'da 12 kişi doğru mu? (evet) Kimlerdir? (Daha ziyade Küçük Güney'lilerden oluşan bir birlik) Eski tarz olmaz. Sizde bunu uygun bir dille yazarsınız. Savcılara da bunu yansıtırsınız. Barış çizgisi Apo'nun önemli şeyidir deyin. Önümüzde bahar geliyor. ABD sıkıştırabilir, Iran sıkıştırabilir. AKP hükümeti suçludur, üstlerine gelirlerse , imha niyeti olursa her türlü meşru savunma savaşını verebilirler. Ama kendilerinin oraya buraya saldırayım şeyi olmamalı. Iran'da sanırım varlar. (50 km.ye kadar içeri girme tartışılıyor) Olabilir. Suriye'ye de sembolik bir iki grup girebilir. Orada Afrin, Derik dağları var. Kesin olsun demiyorum. Güney'de de olabilirler. ."
04.05.05 tarihli görüşme notları'ndan: "Fazla zamanımız kalmadı. HPG için söylüyorum: Savunma tedbirlerini iyi alsınlar. Ülkeye gırmışler galiba."
(Avukat: YoÄŸun bir giriÅŸin olduÄŸu belirtiliyor.)
Sn Öcalan: "15 Ağustos gibi olmaz. Askeri, lojistik, her türlü tedbirleri alsınlar. Bir iki hafta daha beklesinler."
04.05.12 tarihli görüşme notlarından: "Otuz kişiler; bunların her biri kendi 150-300 kişilik grubuna eğitim verecek; yetişmesinden, her şeyinden sorumlu olacaklar. Türkiye'ye hemen girsinler demiyorum. Tanınmış arkadaşlar hemen girmeyebilir. Zağros'ta, Behdinan'da kalırlar. Gece gündüz çalışırlar, savaşa da barışa da hazır hale getirirler, eğitirler."
Ayrıca daha önceki bir görüşme notunda "Botan'ı iyi tutun" demişti..
Bütün bunları halk diline çevirirsek, "baharda muhtemel bir ABD saldırı olacaktır. ABD ile Türkiye'nin anlaşmış oldukları anlaşılıyor. Onlar da şiddetle üstünüze gelecektir. Siz bunu beklemeden sahaya yayılıp silahlı direniş temelinde tutunacaksınız" demektedir. Bunun PKK dilindeki anlamı savaşı başlatma talimatıdır. Zaten PKK içinde bilhassa son zamanlarda cereyan eden mücadelenin merkezinde, savaşın başlatılıp başlatılmaması oturuyordu. Sn Öcalan tarafından desteklenen darbeci kesim, Kuzey'de savaşın başlatılması konusunda karar almıştır. Fakat Sn Öcalan bununla da kalmıyor, savaşın Doğu ve Güney-Batı'ya da yayılmasını istiyor. İran'a 50 km içeri girme ve Afrin ile Derik Dağları"na konumlanma "tartışması" savaşı her tarafa yayma eğilimidir. Böylece PKK Ortadoğu'nun göbeğinde, bölgenin önde gelen tüm devletleri ve ABD ile savaş başlatacak!
Savaşın başlatılmasının veya "ihbarlar"ın, Sn Öcalan üzerindeki tecritin derinleştirilmesi ile hiçbir ilgisi yoktur. Türk Derin Devleti, hem PKK içindeki değişiklikten, hem de savaşın yeniden başlatılmasından oldukça memnun. Böylece unutulmaya yüz tutan prestijlerini kurtaracak, uluslararası alanda iyi bir hamle ile Güney'i bile sıkıştıracak noktaya geleceklerdi. PKK içindeki muhalifler, İmralı merkezli bir koltuk çıkma ile tasfiye edilip, savaş başlatılınca artık Sn Öcalan'ın başka görüşlerine ihtiyaç kalmamış, avukat görüşmeleri belli olmayan bir süre için askıya alınmıştır..
PKK'nin içinden gelen kalemler, PDK ve YNK'yi hep işbirlikçilikle, ABD'nin maşası olmakla, aşiretçi hain ve ilkel milliyetçi gibi sıfatlarla suçladıktan, yani beş vakit namaz niyetine sövüp kalayladıktan sonra "Güneyliler neden bizimle dialoga girmiyorlar" gibi garibin garibi bir soru ile ortaya çıkıyorlar.. Ben herkesten çok birlik ve dialog çağrısı yapan insanlardan biriyim. Hala da isterim. Ama zaman içinde Kuzey'in en büyük örgütü ile Güneyli Kürtler ve Kuzey'in geri kalan kesimi arasında DİL FARKI olduğu ortaya çıktı.PKK, Kürdistanileşmek'ten azami ölçüde uzak duruyor, Türkiye özelinde, Güney-Batı'dan bile daha az hak talebinde bulunmakla Türkiyelileştiğini sanıyor. Ama işe bakın ki Türkiye'nin çok küçük bir marjinal kesimi hariç, hiç bir Türk onları kabul etmiyor.. Bu zoraki Türkiyelileşme beraberinde Kürt'ten uzaklaşmayı getirmişse, bu hareket hem camiyi, hem de kiliseyi. Kaybediyor demektir.
Son zamanlarda PKK yetkililerinin ağzından çıkan ve kulağa hoş gelen bazı söylemler, fiiliyatlarına baktığımızda hiç de inandırıcı gelmiyor. Bir yandan "ulusal birlik"ten bahsederken, öte yandan da ulusal birliği sabote eden her kelimeyi kullanmaktan geri durmuyorlar. Kuzeyli, kendi dışlarında bulunan Kürtler'i de aynı dille suçlamaları ve yine destek istemeleri de cabası.. Yani, oturup bir karar alıyorlar. Bu geçmişteki yürüyüşlerinin tam zıddı. Sonra kalkıp TV ve gazetede "bu kararımıza uymayan hain"dir deyip işin içinden çıkıyorlar.. Sadece son bir yıla bakınız.. Kongra-Gel, Osman Öcalan süreci, Cemil Bayık darbe süreci ve ardından İmralı destekli karşı darbe süreci.. Şimdi eğer birinci süreci onaylayıp, onlar lehine düşünmüşseniz, o zaman Cemil Bayık nezdinde hainsiniz. Yok eğer Cemil Bayık lehine bir düşünce dile getirmişseniz, o zaman Karayılan'dan çekeceğiniz var demektir. Yok eğer hiçbirine pirim vermemişseniz o zaman muhterem pederinizin de hain ilan edilmesi işten bile olmaz.. Ne de çok hain varmış... Biri Welatparez'de "haftanın haini" sayfası açalım derken haklıymış meğer..

2004-07-10




Gorusunuz