Hakkı Öznur'un "Cahşlar Savaşı"-II

Bir önceki bölümde Hakkı Öznur'un nemenem bir araştırmacı olduğunu, Kürtler söz konusu olduğunda, her türk gibi vurun abalıya misali arslan kesildiğini ibretle ortaya koymaya çalıştım. Bu bölümde de kısmen cehaleti ortaya koyacak, kısmen ama asıl olarak yazının asıl hedefine yöneleceğim.
Sn Öznur, "Siyasi Kürtçülük" dediği –her ne ise- akımı Türkiye denilen coğrafya bazında ele alıyor ve cehaletine devam ediyor. Araştırmacı(ları) cumhuriyet dönemi Kürtçülüğünü, siyasi oluşum bazında, TKDP ile başlatır. Oysa 1925'e kadar varlığını sürdüren İstiqlal Cemiyeti var. Şeyh Sait'in yönettiği direniş veya Türkler'in ağzıyla Şeyh Sait İsyanı bu örgütün tutuklanmaktan kurtulan alt kadroları tarafından yürütülmedi mi? Bir direnişi yöneten bir siyasi oluşumu atladın mı araştırmacılığın daha da değer kaybeder..Ardından Xoybun, 1930'lu yıllarda cereyan eden Agirî Direnişi'ne, yine Türkler'in ağzıyla, Ağrı İsyanı'na öncülük etti. O daha da önemli bir oluşumdur.. Ardından, aksi söylense de 49'lar olayından ceza alanların hepsi "meçhul" bir örgütün mensupları olarak hapsi boylamıştı.. Bundan sonra 1962'de küçük bir irtibat grubunu, ki Sılopili Şehit Ramazan Haşim tarafından Barzani'ye yardım için kurulmuştu, görürüz. İşte bundan sonra kurulan TKDP sahneye çıkar. Faik Bucak bu partinin sekreteri değil, başkanıdır. Parti bu büyük önderinin şehadetinden sonra bir daha başkan seçmedi, hep sekreterlikle yetindi. Parti tüzük ve programını IKDP'den kopya etmedi. Bu partinin programı Şehit Bucak'ın kaleminden çıkmıştı.. Üstelik 1965'te kurulan bir partinin Barzani ile 1961'den beri ilişkisi nasıl olur, bir anlatsa.. TKDP ile KDP-T'yi de biribirine karıştırmış. Sn Öznur'a bakılırsa TKDP'deki bir iç çatışmanın sonucu olarak KDP-T ortaya çıkmış. Bu da yanlış. Çünkü bunlar kesinlikle iki ayrı parti. Görüldüğü gibi devamında da araştırması tümüyle yanlışlarla dolu..
Bu zatın en büyük ikinci kini ise hala Kürdistan'da en büyük kitleyi arkasında sürükleyen PKK geleneğine yönelmiş (birincisi Barzani ve Talabani'ye). Bu örgütün liderini 1972'den beri MİT ile ilşkili imiş gibi gösterir. "Nereden biliyorsun, maaşını mı verdin" diyesi geliyor insanın. Ayrıca daha da ileri giden bu zat, PKK militanlarının CIA ile birlikte hareket ettiklerini, Örgütün yöneticilerinin Kandil Dağı'nda CIA ajanları ile kolkola olduklarını tereddütsüz söylüyor.. Oysa aynı ABD, PKK'nin kendiliğinden dağılması için çalıştığını ikinci elden de olsa Türk makamlarına iletiyor. Kongra-Gel içindeki gelişmeler de tam bir kahve edebiyatı eşliğinde ele alması bile neyi, niçin, nasıl ortaya koyduğunun işaretleri ile dolu.
Bütün bunları Kerkük Sorunu ile ilgili bilinen Türk tezleri ile tamamlayanbu araştırmayan araştımacı, bir sistemin, yalan üzerine kurulan bir sistemin kenar mahalle sözcüsü gibi kalem oynatmış. Amacı Kürtler'in ne kadar korkunç olduklarını, fırsat verilirse Türkler'i bir kaşık boğacaklarını öcü masalları ile anlatmak ve Türk Kamuoyu'nu barışçı çözümlerden uzaklaştırmaktır. Sivil, demokratik bir çözüm, bunların ölümüne korktukları bir çözümdür.Yayılmacı, imparatorlukçu zihniyet kanlarına işlemiştir bunların. Kürt'ün en ufak bir insan hakkından yararlanması, kendi kimliği ile yaşaması bu zihniyete sahip olan bu fetihçilerin demokratik bir anlayışa kavuşmasını yıllar alacak gibi.
Buradan kitabına ad olarak koyduğu "caşlar savaşı"na ve caş kelimesine geliyoruz. Yazar, caş kelimesinin Kürtçe'de "işbirlikçi" anlamına geldiğini söylüyor, yalan.. Bir önceki bölümde de belirttiğimiz gibi, caş, "eşek sıpası" demektir. Kürt Sıpalar, yani hainler her eşeğin, bu arada Türk, Fars ve Arap Devlet yöneticilerinin ardından gittikleri için onlara bu sıfat verilmiştir. Mesela Caş Melle Motor veya Caş filanca korucu.. Öznur caşı Kürt Ulusal Hareti'nin kullandığı anlamda kullanmıyor, haksızlığa başkaldıran her Kürt'ü caş olarak göstermeye çalışıyor. Adamın mantığı bir harika.. Kürt insanını Arap, Fars ve Türk olarak kabul eden bir kafa ile, bu insanların bir avuç özgürlük için yürüttükleri mücadeleleri ise "ihanet" gibi gösteriyor. Neye, kime ihanet? Kürt'ün Türk, Türk, Fars devlet(ler)i ile gönüllü bir mukavelesi mi var ki bu mukaveleye ihanet ediyor?.. Bir zamanlar "Araplar bizi arkadan vurdu" gibi bir teraneleri vardı. Yani Arap'ın Birinci Dünya savaşı'ndan istifade ederek Osmanlı'dan kopması, bu çevrelere göre arkadan vurmaktı. İşe bakın. Bir başka ulus senden kurtulmak için doğru zamanda doğru ata oynayacak ve kurtulacak, sen buna "ihanet" diyeceksin. Aynı mantığı Kürtler'e karşı kullanıyor.. Ama Kürtler, hiçbir zaman diliminde, doğru zamanda doğru tarafta olmadılar. Olsa olsa onlar bu yönleri itibariyle eleştirilebilirler. Yani işbirlikçi oldukları için değil, doğru zamanda işbirliği yapmayı red ettikleri için biz atalarımızı yerden yere vuruyoruz.. 1914'te halifenin namusunu kurtarmaktansa kendi bir yerlerinde çöpü çıkarsalardı, şimdi başka şeyler konuşuyor olacaktık.
Öznur'un bugünlerde sindiremediği, Kürtler'in Güney'de (yani onların Irak dedikleri coğrafyada) doğru zamanda doğru tarafta bulunmalarıdır. Bunun için kafadarları ile birlikte kuduruyor, "Kerkük elden gidiyor" hezeyanları ile yatıp kalkıyorlar. Sanki Kerkük babalarının tapulu malı imiş gibi.. Kısaca Öznur Kürtler'in yine yanlış ata oynamaları için boşa kürek çekiyor. Bu kez tarihin tekerrür etmewmesi gerek, etmeyecektir. Umarım seminerim faydalı olmuştur (Sn Öznur'a).

2004-06-26




Gorusunuz