Hakkı Öznur'un "Cahşlar Savaşı"-I

"Kürt, haklı olmak için kazanmak zorundasın", Jan Guillou
Kürtler söz konusu olduğunda Türkler'in çeşitli kalemleri her nedense birleşiyorlar. Hele son zamanlarda, bir avuç özgürlüğü yakalama olanakları ortaya çıktığında bu, MİT'i, legal siyasi partileri, illegal partileri, sağı, solu, islamcıyı ve her türden "xêrnexwaz" Türk'ü birleştirmiş durumda. Mesela Kerkuk Valisi'nin yemin töreni hem Sn Belli ve Türk Solu'nun ÖP'dekiler dahil önemli bir kesimi ile Kürtler'e karşı Derin Türk Devleti'nin gönüllü sözcüsü sağcı Hakkı Öznur, dici Abdurrahman Dilipak aynı şeyleri söylüyorlar. Bu bir tesadüf değildir. Evet, bu, Kürtler'in özgürlüğün şafağında olduğu son süreçtenberi geliştirilen bir aşağılama taktiğidir ve psikolojik savaşın bir silahıdır. Ben uzun süre Kürt Kalemleri'ne bunu anlatmaya çalıştım. Savaş sadece yüksek laflar etmekten ibaret değildir. Bakınız Türkler'e, her alanda yıpratma mücadelesi, yalnızlaştırma mücadelesi, hataya sürüklerme mücadelesi vs'yi birlikte götürüyorlar.. Sn Öznur, bunun, derin devletçe onaylanan bir vidası, hem de kadrosuz, gönüllü bir vidasıdır. Ben olaya genel Türk terbiye fukaralığı ve psikolojik savaş açısından bakacağım.
Sn Öznur, elimdeki röportajı kendisi ile aynı çizgideki "haber analiz" adlı Türk İnternet sitesine vermiş.Çok iddialı olarak hazırladığı "Cahşlar'ın Savaşı" adlı kitabını esas alarak vermiş demeci. Burada, Kürtler'in bir kısmını cahş ve bir kısmını yurtsever olarak anmıyor, Türm Kürt Direnişlerini toplu olarak "Cahşlar'ın savaşı olarak lanse ediyor. Yani burad cahş tabiri, Türk'e, Arap'a, Fars'a karşı direnenin adı oluyor.. Amacı Kürt Liderlikleri'ni mümkün mertebe küçük düşürmek suretiyle Kürtler'i tümden boşluğa itmek, böylece psikolojik savaşta gerekli olan "lidere güven" olayını ortadan kaldırmaktır. Bu zat ayrıca Kürtler'i tümden küçümseyen bir ağa pozunda vermiş demeci.. Tam da Cengiz'in torunu..
Şimdi bu zatın kalitesine bakalım...
Sn Öznur'un görüşlerini didiklerken önce onun, araştırmacının cidi olması gerektiği konusundaki tezini kendi sözleri ile hatırlatalım, rakibi ve kendisinden (ç)alıntı yapan Tuncay Özkan'ı kast ederek şöyle diyor bu zat: "Araştırmacı gazetecilik sorumluluk ister, ciddiyet ister, bilgi ve birikim ister. Bu iş sağdan soldan toplayarak kitap yazarak olmaz. Tuncay Özkan'ın daha yetişmesi lazım..... Mesela sayfa 4'de daha girişte tarihsel bir yanlışlık var. ...1903 yılında ölen bir adam 1926 yılına kadar nasıl savaşır. Böyle bir çalışma yapıyorsan CİA Kürtleri gibi iddialı bir kitap ismiyle okuyucunun karşısına çıkıyorsun ama daha kitabının girişinde Barzanilerle Berzencileri birbirine karıştırıyorsun"
Eh bunların ışığında gelin de önce Sn Öznur'un objektif, olay bazında yaptığı bazı hataları çok kısa irdeleyelim..
Çok yüksekten atan bu zat, daha geçen günlere kadar ismi ve cismi bilinmeyen Irak'ın yeni devlet başkanını "el Sümer" aşireti mensubu olarak tanıtır. Oysa aşiretin adı Şamaran'dır.. "Bunu da mı yanlış oludun be adam" diyesi geliyor insanın. Son hükümet kurulurken Kürtler'in gösterdiği çabayı, sadece geçici başbakanlık veya cumhurbaşkanlığı postlarından birini elde etme mücadelesi olarak algılıyor. Bu da yanlış. Kürtler'in süreç boyunca verdikleri demeçler ortada. Onlar, geçici hükümet döneminde, geçici anayasanın uygulama alanında kalacağının garantisini istiyorları ve bunu elde ettiler. Bunu da yorumlayamıyor.. Oysa önemli üç post vardı; üçüncüsü geçici meclis başkanlığıdır. Bu post Kürtler için rezerve edilmiş gibi görünüyor. Ama Kürtler buna pek meraklı olmadıklarını açıkça gösterdiler.
Araştırmacı(mız) sosyolojik hatalar da yapıyor. Mesela "bölgede Barzaniler'den önce Berzenciler vardı" diyor. Oysa ikisi de yüzyıllarca yan yana yaşamış iki Kürt aşiretidir. Ama eğer kastı "isyancı Kürt" anlamında "önce Berzenciler vardı" demek ise yine yanlış. Çünkü Barzan Aşireti 1800'lü yıllardan beri hep isyancı olmuştu (burada amacım iki Kürt aşiretinden hangisi daha kahraman falan gibi bir polemiğe girmek değil, bunun altını çizeyim). 1905'de Berzenciler'den Şeyh Said Berzenci idam olduysa, aynı yıllarda Barzan aşireti lideri ve Mustafa Barzani'nin ağabeyi II Abdüsselam liderliğinde ayaklanmış, ailesi Musul'da tutuklanmıştı. Mustafa Barzani çok küçük yaşta ilk hapisliğini burada yaşamış, Ağabeysinin 14.12.1914'te Musul'da idam edilmesini 11 yaşındayken seyretmişti...
Sn Öznur, Berzenci'nin uzun süre İngiliz işbirlikçiliği yaptığını ileri sürer. Bu da kupkuru bir yalan. Çünkü Mahmud Berzenci İngilizler'le ilişki aradığı halde hep red edilmiş, ama "Majesteleri'nin Hükümeti" "Irak" adını vererek yarattıkları devletin yönetimini Araplar'a vermeye kararlı olmuştu. Bunun için Şeyh Mahmud, kazanacağı savaşı hep İngiliz uçaklarının ve parasının yardımı ile kaybetmişti. 1932'ye kadar direnen Şey Mahmud en nihayetinde İngilizler tarafından Güney Irak'ta sürgüne gönderilmiş, 1950'li yıllarda gurbette şehadetine kadar orada kalmıştı.. Nerede İşbirlikçilik? At çamuru Tıko, izi kalır nasıl olsa..
Mustafa Barzani konusunu işleyiş biçimine gelince neresini düzelteyim, bilmem ki?.. Baştan aşağı cehalet kokan belirlemeler.. Birincisi; Barzaniler 1930'larda "karşımıza" çıkmadılar.. 1800'lü yılların ortalarından itibaren Siz Türkler'in karşısındaydılar. 1930'dan itibaren yönettikleri tüm ayaklanmalar yabancılarla işbirliği yapan rejim lehine İngilizler tarafından bastırıldı. Açın hiç olmazsa İngiliz belgelerini okuyun.. İkincisi; Barzani İKDP'yi Irak'ta kurmadı. O Mahabat'tayken üç Kürt Örgütünün, onun tavsiyesi ile birleşmesi sonucu kuruldu ve başkanlığa getirildi. Bir diğer yanlış, Üçüncüsü; Sn Öznur, Barzani'nin hep Irak'ta kaldığını anıştırıyor. Bu da bir başka cehalet. Barzani, İngiliz oyunu ile yenilgiye uğratılan 1943-45 ayaklanmasından sonra teslim olmayıp Doğu Kürdistan'a geçmişti. Orada şekillenmekte olan Mahabat Kürt Cumhuriyeti'nin kuruluş sürecini hızlandırıcı bir moral yükselmesi sağladı. 1946'da "araştırmacı"nın "naylon" dediği Mehabat Kürt Cumhuriyeti'nin savunmasını üstlendi. Bu cumhuriyetin Iran Hükümeti ile giriştiği bütün savaşlara komuta etti. Bundan dolayı da bağımsız Kürt Cumhuriyeti onu "general" rütbesi ile onurlandırdı.. Yani bir cehaleti daha..Dördüncüsü ve altıncısı; Barzani'ye SSCB generallik ünvanı vermedi..Onu iyi ağırlamadı. Ona "komünistlik" eğitimi vermedi. Barzani arkadaşları ile birlikte üç devlete karşı çarpışa çarpışa SSCB'ye zorla dahil olduğunda devir Stalin devriydi. Stalin yandaşları onların analarından emdikleri sütü burunlarından getirecek kadar kötü davrandı.. Kürt Lider çiftliklerde bir köle gibi çalıştırıdı.. Durumları ancak Stalin öldükten sonra ve Barzani'nin Kremlin önünde üçgün protesto amacıyla oturma grevi yapması sayesine anlaşıldı ve düzeldi..
Yedincisi; Barzani hiçbir zaman Sovyetler'in kontroluna girmedi. 1961'de direniş başladığında tam aksine Sovyetler Birliği bu ayaklanmanın gerici-feodal bir ayaklanma olduğu ilan ederek karşı durdu. 1963'e kadar bir Allahın Kulu bu insanlara sahip çıkmadı. Ekmeklerine katacakları tuz bile bulunmuyordu.. 1963'te Abdusselam Arif, Baas'çılarla birlikte bir darbe ile iktidara gelince komunist avı başlattılar. İşte o sırada bu avdan kurtulmak isteyen Irak Komünist Partisi mensupları Kürdistan Dağları'nda Barzani'ye sığındılar. İşte o andan itibaren Barzani birden ileri olarak anılmaya başlandı. SSCB, 1963'den sonra sırf IKP mensuplarının geçim ve ihtiyaçları için IKDP'ye ayda 15 Bin Ruble ödemeye başladılar. Bu ödeme 1972'ye kadar sürdü.
Bir diğer aynlış belirleme; cahş Kürtçe'de "işbirlikçi" anlamına gelmez, ulusuna ihanet edenlere verilen bir sıfattır ve "sıpa" anlamına gelir.. Bu sıfat Talabani'nin Irak Rejimi ile birlikte hareket etmesinden önce de kullanılıyordu.. (devam edecek)

2004-06-20




Gorusunuz