Kafalarda asimilasyon

Gerekçesi ne olursa olsun, şu anda Türkçe yazmam, Türkçe düşünmemi gerektiriyor. Türkçe düşünmek açıkça asimilasyonun bir derecesine tekabül eder. Bu ise bir avuç özgürlük için mücadele eden yurttaşlarıma tüm varlığımla, tüm gücümle katılmama engel teşkil edebilir. Bu durumda mücadeleyi varlık veya yokluk meselesi olarak algılamam güçleşir, nefes alabilirim. Boğulduğumu hissetmedikçe mücadeleden kaçış yollarını ve bu kaçışın gerekçelerini çok kolaylıkla yaratabilirim. Sonuçta objektif ihanet diyebileceğim durum doğar (ama istisna olarak bazılarının türkçe bilmedikleri halde dahi Türk gibi düşündüklerini unutmayalım ve diğer bazılarının Kürtçe bilmeden mücadele ateşinde kavrulduklarını da).
Bütün bunlar sadece Türkçe yazıp düşünmek söz konusu olduğunda sıralanırsa, ötesini siz düşünün.. Son zamanlarda Kuzeyli Kürtler itibariyle yürütülen tartışmaları düşündükçe ne durumda olduğumuzu daha iyi anlıyorum. Hepsi, şahıs düzeyinde de olsa biribirlerini kolluyor "şah mat" diyecek bir açık yakalamanın telaşı içinde bulunuyorlar. "Ben ne yapayım da şu gıcık kaptığım mıstoyu, hemoyu, cemoyu tuşa getireyim de rezil edeyim" telaşı ulusal yararların çok önünde yer alıyor. Tartışmalar kısır, tartışmalar kırıcı, tartışmalar ulusal hedeflerden uzak.. Bir Malkaç olayını düşünün.. Biri bilinen bir saklanma olayını ifşa eder, herkes aynı çorbayı kaşıklamaya başlar. Malkaç şöyle, Malkaç böyle.. Sonuçta yorulunur ve yeni bir tartışma malzemesi beklenir.
Asimilasyon kafalarda, beyinin giruslarından inip bazı çekirdeklerde şartlı refleksler yaratınca işler çok daha karmaşıklaşır. Düşmanı sevme sürecine girilmiştir artık. Mesela, bir Atatürk nasıl sevilir? Dedelerimizin "mısto kuwar" dedikleri bir Kürt kasabı nesıl Şêx Said Rehmetullah ve arkadaşları ile mukayese edilebilir? İnönü soyadı taşıyan birinin peşinden nasıl gidilir? Nasıl bir Türk'e lider gözü ile bakılır da, kendis gibi düşünmeyen kardeşi, yurttaşı bir Kürt düşman addedilir? Tabii ki asimilasyonla, kafalardaki o en tehlikeli asimilasyonla. Eğer sen düşmanını, celladını sevmeye başlamışsan, çok şey kaybetmişsin demektir. O zaman işte en sıcak dönemde en soğuk işlerle uğraşır, serinlersin.. Ötesini şimdilik yazmıyorum. Kendisini en aşağısından yarı Türk hissetmeyen Kürt, Kürt'ün celladını sevebilir mi? Bu nasıl bir bilinç blokajıdır?
Kuzey'in oldukça dağınık olan diğer kesimi ise Godot'yu bekliyor. Ama gelmiyor ve bu gidişle atı alan Üsküdar'ı geçtiği halde gelmeyecek.. Bunda kafalardaki asimilasyonun büyük etkisi yok mu? Adamların büyük bölümü yatıyor kalkıyor, PKK'nin yıkılmasının için dua ediyorlar. Adamlar bazan gelişmeler karşısında kıllarını bile kıpırdatmadıkları halde dilleri üç karış.. Sağa sola laf yetiştirme makinası sanki. Ne kuzey'de alternatif bir toparlanmaya hazırdırlar, ne de Güney'i, bu en sıkıntılı anda gerçekten, yürekten desteklemek gibi bir eğilimleri var.. Oysa, eğer gerçekten yüreklerde ezilmişliğin acısı varsa, öyle işini bitirmiş eleğini asmış Batılı Aydınlar'ın taklidi durumuna düşmezler. Kürt milliyetçisinin, demokratik dincisinin, liberalının ve her renkten solcusunun bu lüksü yoktur. İkide bir lafı bol Batılı Aydınlar'dan alıntılar yaparak caka satmak, aşağılık duygusunun en uç noktasıdır.
Kürdistan'ın çok özel bir durumu olduğunu kavrayamayanlar, bugünlerin değerini bilemezler ve çarçur ederler. İlerdeki bir yenilgi anında "ben demedim mi?" gibi endişelerle dünyanın "ilerici hareketleri"nden kopmamak için kalem oynatmak bunların işidir. "Amerika emperyalisttir, yaptığı herşey iğrençtir" sanısı benliklerini kemirip durur. Açmazdadırlar.. Kitabidirler. Bazı kaynaklardan öğrendiklerini mutlak doğru sanırlar. Bu doğrudan kopmamak gerektiğini düşünürler. Ama öte yandan kendisini dayatan bir Kürdistan gerçekliği de var. Bir de bakıyorlar ki, düşmanlarımızın en azılısı TC bile kendileri ile aynı düşünceleri, ABD'nin kötü adamlığını dile getiriyor. Bu ise şaşkına çeviriyor onları..
Bugünlere bir daha geri dönmek mümkün değil. Çark dönüyor, vakit tükeniyor. Bunun için hassasiyet, uyanıklık, her an eyleme hazır beklenmezse yenilgi de kaçınılmaz olur. BİR YENİLGİ HALİNDE ABD'Yİ SUÇLAMAK ÇOK BÜYÜK BİR KOLAYCILIKTIR VE HİÇ BİR DERDE DEVA OLMAZ. Sen hakkını bastıra bastıra aramadıkça, kimse sana bunu altın tabak içinde takdim etmez. Hiç kimse senin kara kaşına kara gözüne aşık değildir. Özgürlükleri genişletmek ve gerektiğinde ipleri koparacak güce ermek senin elinde. Ama sen bu kadar duyarsız olursan, tatil programını yapmayı ulusal eylem planının önüne koyarsan ne demeli? Böyle özgürlük mücadelesi olur mu?
Gördüğünüz gibi şaşkınlık, kafalardaki asimilasyonun davranışlarda yarattığı kaos pek çoğumuzu sarmış, esir almıştır. Bir tek kampanya dahi doğru dürüst yürütülemiyor. Her alanda çekememezlik almış yürümüş. Bunu yıkmak gerektiğini anlayacağınız umuduyla.

2004-06-06




Gorusunuz