Güney, kadere doğru..

Kuzey'de PKK, diğer büyük parçayı da etkileyebilecek bir sırada ateşkesi bozacağını ilan ederken o parça, Güney, kadere doğru ilerliyor. Birinin yapmaya çalıştığı şeyi diğeri bozarcasına. Ne çelişki.. Altı yıl boyunca ateş kesilecek ve tam da bu sırada "Türk Devleti cevap vermiyor" diye herşey, tam da şartların en itici olduğu bir sırada, altüst edilecek.. Hem de Cemil Bayık, Ebubekir, Osman Öcalan, Dursun Ali Küçük, Şehnaz Altun (Sakine Batman), Nizamettin Taş vd gibi hareketin temel direği niteliğindeki insanların tasfiye edildiği ve hayatlarının tehlikede olduğu bir dağınıklıkta.. Neden iki yıl önce değil de bugün? Halkımız bu soruya gerçekten akılcı bir cevap bekliyor. Ama işte bugün. Güney kadere doğru ilerlerken, Kuzey silaha sarılıyor. Dağınık ve berrak bir hedef olmadan. Biz yine de gerillanın zarar görmemesi ve hayatının garanti altında olması için elimizden geleni yapmalıyız. Gönül, Kürt Hareketi'nin bir bütün halinde, ortak bir strateji saptamış olarak hareket etmesini bekler. Ama İmralı, yalnızları oynayan Mektupçu bir Türk Solcusu'nu bile esas alırken, onunla ortak olmayı kabul ederken, Kürt'e boş veriyor...
Öte yandan tam da bu sırada Türk Ordusu Güney'de kalacağını, malum tehlikeyi bahane ederek açıklayıveriyor.. Ne tesadüf. Sanki her şey Kürtler'in her alanda kaybetmesi için bir merkezden idare ediliyor gibi. Sonra şu "prestiji gittikçe artan" Sadrlı Muqteda Efendi'ye ne demeli?.. Her nedense ABD seçimlerinden önce "hiçbir yerden" ortaya çıkıverdi. "Bütün iktidar Şiiler'e" (bu sloganı 1917'den tanırsınız) şiarı ile ileri atılan İslamın bu "yiğit" arslanı her yerde bedava propagandistler de bulmuş durumda. Türk TV'leri, Arap yayın organları, İran, Rusya ve hatta Avrupa Sadrlı bu sapına kadar Kürt düşmanı yiğitler yiğidi ile yatıp kalkıyor.. Ne iştir, tam da Güney kadere doğru ilerlerken.. Bu yoğun propaganda ABD'yi de etkilemiş gibi.. Kürtler'e, verilebilecek olanın en asgarisi ile yetinmelerini telkin ediyor gibi.. Tam da Güney kadere doğru ilerlerken..
Bütün bunlar olurken gündemler saptırılıyor, ağzı kalabalık kimileri savaş naraları atarak, ortalığı susturmaya çalışırken, diğerleri de mal bulmuş mağribi misali saptırılmış gündemi sahipleniyor.. Yazık. Oysa pek çok yazar çizer, "en fazla ben Güney'i tutuyorum, sen nereden çıktın" dercesine miras paylaşıyordu. Mirasa sahip çıkmak böyle mi olur? Kafileler halinde veya bireysel olarak, hacca gidercesine, Güney'e gidenler şu anda ne ile meşgul? Kimisi tatilini planlıyor, kimisi kültür etkinlikleri düzenliyor, kimisi ise, birşeyler yapamamanın ızdırabı ile için için kendisini yiyiyor.. Neden bu durgunluk? Neden bu yanlış gündem merakı? Bakınız, Güneyliler üç önemli posttan biri olan başbakanlığı kaptırdılar. Şimdi sıra devlet başkanlığının kaptırılmasında. Ardından meclis başkanlığı niteliğindeki kongre veya benzeri oluşumun başkanlığına sıra gelecek.. Bütün bunlar sıra ile gidebilir. Neden ses çıkarmıyorsunuz? Hani parti veya grup bildirileri? Hani ortak eylemlilik? Bir Köln Mitingi yapıldı, iki ay "kim etkindi"nin tartışması yapıldı.. Haydi diyelim "Gafureddin" etkindi.. Ne oldu? Diğerleri silindi mi? Bundan kastım, geçmişte yapılanla övüneceğinize, şimdi ihtiyaçtır, yenisini yapın. Daha gür, daha kollektif. Ben, sen değil, "Kürdistan etkindi" ve kazandı denilsin.
Bilek güreşinin tam zamanı iken tatile çıkmayınız. Ondan sonra da Sayın Miravdeli gibi, "bekara karı boşamak kolay" gibi algılanabilecek kolaycı, yüksek aydın tavırları takınarak sağı solu eleştirmeyin ve "Kürdistan Güneyli Liderler yüzünden elden gitti" diye bağırmayın.. Kadrosu kıt, eski düşmanlıkların izlerinin sürdüğü, kuşatma altında bulunulan, Tehdidi bol bir ortamda, arkasında ulusun desteğini bile hissetmeden adım atmak kolay mı sanıyorsunuz? Sayın Miravdeli'yi tanırım. Sıcak temas gönlerinde PKK'ye destek sunanların önde gelen isimlerindendi. Hep, iyi niyetle de olsa, Kürt'ün gücünün üstündeki bir performansı bekler. Ama kitap ile pratik uymaz biribirine. Pratik hep özgündür.. Bu açıdan, bu zatın yazdıklarına bakarak pratik bekleyenler veya karamsarlığın en uç noktasını yaşayanlar yanılıyorlar. Benin önerim ne karamsar olunuz, ne de iyimser. Bilimsel olan, sistemli, planlanmış ve uygulamada ısrarcı pratiğin kazandıracağıdır.
Ben müdahale başladığından beri hep tehlikelere işaret ettim. Daha henüz eski rejim artıklarının organize eylemleri başlamadan "Saddam nerede" başlıklı yazımla böylesi bir tehlikeyi işaret etmiştim. Sonraki yazılarda daha başka tehlikeler sezdikçe tavrımı ortaya koydum. Ama bunlar yetmez. Kollektif objektif tavır ve psikolojik savaşa karşı destekleyici, moral verici tavır da gereklidir. Durum sıcaklaştıkça bunu da yaptım. Ama Kürdistan'da akla karacılar çoktur. Mesela Özgür Politika geneli itibariyle "kara"cı, bazı elektronik gazete yazarları ise "ak"çı.. Neden? Çünkü düşmana bakacaklarına biribirlerini kolluyorlar. Birinin ak dediğine diğeri kara demeli ki belli bir tarafa göz kırpsın. Ama herkesin hata yapabileceği hep gözardı ediliyor.
Güneyli Liderler'in yanlışları yok mu? Neden olmasın? İşte Süleymaniye Hükümeti.. İşte Hewlêr Hükümeti.. Birleşiyoruz derler, ama birleşemezler bir türlü. "Resmi dairelere kimin fotografı asılacak"ın kavgası mı veriliyor? Yoksa "Kürdistan Tarihi nasıl yazılacak"ın erken rekabeti midir sorun? Duygusal mı, pratik mi? Çıksınlar orta yere de anlatsınlar.. ABD kuvvetlerinin Paçacı denilen Arap Milliyetçisi bir zatın evine, "İran'a bilgi sızdırıyor" gerekçesi ile baskın yapmasını bu kadar sert kınamaları Irak'a barışı getirdi mi? Niyetleri oydu. Yoksa ABD'nin, Kürtler'in zararına olduğu muhakkak, benzer casusluk olaylarının üstüne kararlılıkla gitmesini mi engelledi? Bunu düşünmeli idiler. Kerkük kan gölüne dönmek üzeredir. Üç önemli Kürt şahsiyeti ve sıradan pek çok Kürt öldürülüyor, malları talan ediliyor veya korkutuluyor. Geri dönüş artık parmakla sayılacak kadar düşmüş durumda. Üstelik ata topraklarına dönenlerin durumu da "Baas tapuları" esas alınarak sorgulanıyor. Buna karşın Kürt tarafı "Irak hêviyê aştiye" nakaratında çakılmış. Nerede savunma? Ben teröre terörle cevap verin demiyorum. Ama uygun tedbirler alma gereği de ortada. ABD askerlerinin her tedbirini, mesela Felluca'ya müdahalesini kınamak, Kürtler'le Araplar'ı yakınlaştırmadı. Araplar, şu anda kararlılıkla yapılanı yıkmaya, Kürt'ü yıldırmaya azmetmiş durumdayken, yumuşak ağzın fonksiyonu yoktur. Kararlılık en önemli siyasi silahtır..
Kürtler birlik için, ne kadar zor olursa olsun, mücadele etmekten asla vaz geçmemeli. Birlikten kuvvet doğar. Bunu unutmadan durumu yeniden düşüneceğinizi umarım.

2004-05-30




Gorusunuz