DEHAP'ın özeleştirisinin ve eleştirilerinin eleştirisi-I

DEHAP, Kürdistan'dan oy alan bir parti olması hesabıyla, elbette tüm Kürtler'i ilgilendiren ve adım adım izlenen bir yerel iktidar adayı olarak kabul edilecektir. Bundan dolayı nasıl ki DEHAP "ilkel milliyetçiler"i seçim yenilgisinin sebeplerinden biri olarak gösteriyor, aynı şekilde bu partiden uzak durmak zorunda bırakılan ve uzak duran Kürt kitlesinin de bu partinin eleştirilerini ve özeleştirisini didik didik etme görevi ile yükümlüdürler. Bunu yapmak, bana gelen bir e-mailde belirtilen, birliği teşvik yerine ayrılığı körükleme kategorizine sokulmamalı. Birlik oluşturmada elbette psikolojik yakınlaşma ve kafalardaki şartlanmaları aşma önemli rol oynar. Fakat esas olan "kimlerin hangi temeldeki birliği" gibi bir sorun duruyor orta yerde. Esas olarak bu çözülmeli.
DEHAP kurulduğundan beri Kürtler'in birliğini önüne bir hedef olarak koymadığı gibi bundan hep kaçındı. O hep sol bir parti, hep de sistem içinde kalan bir sol parti olmak istedi. Bundan dolayı kitlesel bir partide bulunması zorunlu olan çeşitlilikten kaçındı. Hele "Kürt" kelimesini ön plana çıkaranları kuşku ile karşıladı. Onlar "ilkel milliyetçi" idi. Çünkü "ilkel milliyetçiler" ile kolkola yürüyor gibi bir görüntü vermek bile onları ürkütüyordu, hala da ürkütüyor. Ama aynı DEHAP; "Kürt Sorunu konusunda açık davranmayarak, ırkçı ve statükocu kesimlerin yürüttükleri kampanyaya karşı ürkek ve geri çekilen bir konuma" düşen (DEHAP kendisi söylüyor bunu) SHP ile rahatlıkla kolkola dolaşıyor ve bu parti ile birlikteliği daha da ileriye taşımakta kararlı davranıyor.. İşte burada biz DEHAP'ın tarifine ulaşıyoruz:
DEHAP sistem içi siyaset yapmak, yani zımnen de olsa Türk devlet politikası ile barışık olmak için, oy alma hesapları dışında, eski kitlesinden veya köklerinden kopmaya hazır, fakat buna rağmen sistem tarafından, dayandığı oy tabanının niteliği dolayısıyla iteklenen bir oluşumdur. Bu en aşağısından yönetim düzeyinde böyledir. Garip ve benzeri olmayan bir oluşum..İşte seçim başarısızlığı burada aranacağına, bu red edilen miras bir dereceye kadar "ilkel milliyetçi" dönemden kalma bir miras olarak kabul edilmek suretiyle uzak durulmuş, Kürt olmakla ilkel olmak bir ve aynı görülür hale gelinmiştir. Sözde "Kürt'üz, Kürt Sorunu'nun çözümünü ön plana alıyoruz demeleri, özde DEHAP'ın iplerini elinde tutan iktidar grubunda bilinç altı bir savaşa yol açmakta, bu bilinçaltı mücadele sonunda ruhsal savunma mekanizmalarını harekete geçirmekte ve suçlanacak birileri aranmaktadır. Bu birileri de "ilkel milliyetçiler" oluyor.
İlkel milliyetçi deyiminin bilimsel hiçbir temeli olmadığı halde, ki bunu daha önce ortaya koymuştuk, birilerine şirin görünmek ve sistem tarafından kabul edilmek umuduyla bu deyim sürekli pişirilerek piyasaya sürülüyor, Kürtler'in bu yolla bölünmesinde hiç bir sakınca görülmüyor.. İmralı kaynaklı olan bu düşüncenin vardığı aşama korkunçtur. Güney ile Kuzey arasında bir uçurum yaratılmak için herşey yapılıyor. "Kürt Milleti" ibaresini dile getirmek en büyük suç olarak kabul edilmekte. Yüzyıl savaşlarına yol açacaktır diye federasyon bile red ediliyor. Anti-Amerkancılık, bir nevi Arap milliyetçiliğine dönüşmüş kafalarda. Kürtler'in tarihleri boyunca kullanabildikleri tek fırsatın heba olması için olmadık manevra çevrilirken elbette Kürtler'in sessiz çoğunluğu boş durmayacaktı. EMEP'li bazı Enver Hocacılar'ı, SHP'li bazı Kemalistler'i, Aydın denilen çevrelerden bazı Eski Moskovacılar'ı tatmin etmek isteyen zihniyete daha fazla tahammül göstermek de neyin nesi olacaktı? İşte bu noktada seçim bir nevi turnusol kağıdı rolu oynadı ve Kürt Milleti'nin çoğunluğu kendine döndü, ama örgütsüz ve dağınık olarak.. Ne olursa olsun, neticede bu sonucu yaratanlar, yani "milliyetyçi" dedikleri kişilerin ayrışmasında başrolu oynayanlar, şimdi neden ayrıştılar diye suçlama geliştiriyorlar. Bu özeleştiri olabilir mi? Böylesine eleştiriler ciddiye alınabilir mi?
İmralı artık mezhep çatışmalarını yaratacak bir çizgi izlemekte bile beis görmüyor. Bu tabii ki DEHAP'ı da etkiliyor. Nakşibendiler'i eleştirmek bir yana yerden yere vuran bu zat hızını alamıyor, tüm sünnilere saldırmakta sınır tanımıyor.. Oysa zayıfı, yani Aleviler'i ve Yezidiler'i parti içinde, pratikte ve siyasette ezdirmemek şartıyla, bir liderin görevi tüm halkı eşit tutmak onlara ve inançlarına, kendisine ne kadar ters gelse de, eşit davranmaktır. PKK'nin ilk yıllarında bu böyle yürüdü. DEP'li yıllarda en iyi demlerini yaşadı. Herkes sadece Kürt'tü. Bilinir, sünniler son PKK hareketi içinde kendi mezhepsel ve dinsel kimliklerini öne sürmeyen tek grupturlar.. Diğer inançlara oldukça saygılı davrandılar. Bu davranış halkımızın arasında açılan yapay uçurumu da kapatmıştı. Buna rağmen neden bu duruş? Yeni bir yöneliş mi söz konusu? Nakşileri yıkacağım sanısı ile tüm bir inanç grubu nasıl rencide edilecek duruma sokulur? Bu yöneliş kime hizmet edecek? Ali Haydar Kaytan gibi Aleviler'in sevmediği ve hapishane gardiyanı kimliği ile tanınan birini sırf "Alevi"dir ve kendisine bağlıdır diye parlatıp öne sürmekte amaç nedir? Eğer amaç Türk devletinin stratejlerine hizmet etmekse, eski birliği dinamitleyecek malzeme sağlamaksa, bu başarılmak üzeredir.. İşte bu eğilim hala ve derinleşerek DEHAP'ı olumsuz etkiliyor ve devletin amaçladığı doğrultuda, yani kitlenin bir diğer önemli kesimini de karşıya alarak, siyaset alanını daha da daraltmayı birlikte getiriyor.. AK-PARTİ'nin Kürdistan'daki tırmanışını sadece bir devlet politikası ile açıklamak safdillik değilse daha da korkunçtur. DEHAP'ın özeleştirisinde "gelişti" denilen mezhepçi eğilimin temeline inmedikçe, oynanan devlet merkezli oyun görülmedikçe elbette böyle havadan bahaneler aranır..
"Bölgecilik" gelişti denilirken, yine bu gelişmeye çanak tutan ulufe dağıtma eğilimlerini unutuyorlar. Çanakkaleli bir kadın, Kürdistan'ın kalbine, Amed Bağlar'a aday gösteriliyor. Bu en yüksek oy oranlı Kürt Belediyesi'ni, sırf bir kadın, bir Özgür Politika ve YÖG yazarı ve bazı yerlere bağlı biri diye "yabancı", evet ulusal bağları ve ülkesi itibariyle yabancı birine sunarsanız elbette herkes isyan eder. Kürt Kadını'na kıran mı girdi? Bağlı kimse kalmadı mı? Ama onlar ne yapacak? İlerici olduklarını, demokrat olduklarını, ayırımcılığa ne derecede karşı olduklarını göstereceklerdi.. Neticede başka yerler dahil, burada da oy oranı düşünce; "iyi örgütlenemedik", "zaman dardı", "ilkeller bize karşı çalıştı" vs gibi ilkel bahanelere sarılacaklardı.. Buna özeleştiri denmez gibime geliyor. (devam edecek)

2004-05-20




Gorusunuz