Newroz, Seçim ve İz'an-IV

Bugünkü yazımda artık çözüm önerileri ile karşınıza çıkmak ve düşüncelerimi değerlendirmeniz için sunmak istiyorum. Böylece soyut bir eleştiri yazısı değil, ayrıca önerilerim ile halkımızın önüne çıkmış olacağım. Ama önce bir şeye açıklık getirmek istiyorum, şöyle:  
Bazıları tahlil mahiyetindeki bu yazı dizisini uzun bulmuş olabilirler. Bu da bir görüştür, saygı duyulur. Ama Kürt Sorunu'nun geldiği ciddi noktada biz internet forumu tarzı yazılarla yetinemiyoruz. Tecrubelerimizi bazan bir seminer havasında, ama haddimizi aşmayarak, vermek zorundayız. Çoğumuz şehitler vermiş, ailelerimiz dağılmıştır. Derdimiz çok. Sorun oldukça ciddidir ve ulusumuz üzerine oynanan oyunların yeni bir perdesi ile karşı karşıyayız. Bu nu hafife alamayız. Sayın Êzdî Şêr kardeşimin kaydettiği gibi bu oyun Güney'i de kapsayacak genişliğe eriyor (anlaşılan bu kardeşim "nereye" başlıklı yazımı okumamış). Ciddiyet, kalem oynatırken hassasiyeti de birlikte düşünmemizi gerektiriyor. Yazılarımda öyle kolayca "hain", "alçak", "kaçak" vs gibi sözcükleri kullanmam. Sulandırıcı küçümsemeler hiç aranmasın. Ama izahlarımdan hedefteki oluşum veya şahsiyetin bir fotografı oluşur. Bu fotografa uygun sıfatı seçmesini okuyucuya bırakırım. Her okuyucu ve yazar bir yazıyı okurken kendi tarzını arar. Bu onların hakkı. Ama aynı hak başkaları için de geçerlidir. Eğer yazılanlarla ifade edilen düşünce ve yürüyüş tarzını sabote etmek gibi bir görev yüklenilmemişse, hiç bir yazı "hafife alıyorum" gibi bir tavırla, aslında Kürt Halkı'na kötülük yapılacak tarzda ele alınmaz, alınmamalı. Eleştiri Kürt terbiyesi sınırları içinde oldukça faydalıdır. Bu ön belirlemeden sonra şimdi çözüm önerilerime geçebilirim. Çözüm önerilerim, şahıs düzeyinde, legal oluşum düzeyinde, illegal hareket düzeyinde ve Türkiye genelinde ittifak düzeyinde olacaktır.  
Şahıs düzeyinde şunları söyleyebilirim: Başta PKK'liler olmak üzere tüm yurtsever, milliyetçi, liberal ve demokratik dinci Kürtler, kendi kafalarına sokulmuş olan Kemalizm'i ve karşılıksız "kardeşlik", "barış", "enternasyonalizm", "din kardeşliği" gibi bazı kavramları, içleri doldurulmadığı sürece dikkate almamalıdırlar. Kemalizm'i silmek, kafalara yerleşmiş olan Kemalizm'i kovmak, Kürt kimliğine sağlam bir şekilde dönmenin ve giderek Kürt kalmanın alfabesidir. Şahıs düzeyinde yapılacak ikinci silkinme kafalardaki putları, peygamber ve iki ayaklı tanrıları kovmaktır. Kürt insanının önemli bir bölümü son yirmi yıldır bağımsız düşünmekten, bağımsız karar almaktan, insiyatif sahibi olmaktan ve mücadelede sağlıklı öz kararını alma hakkından bir tek şahıs, Sn Öcalan lehine feragat etmiştir. O yanılmazdır! O her zaman en iyiyi düşünür! O her şart altında sağlıklı ve bağımsız kararlar alır. İşte bu ve benzeri tanrılaştırmalar verilen her şeyi olduğu gibi yutmayı birlikte getirmiştir, ki bu ilgili zata da zarar vermektedir. Bilhassa son yıllardaki yalpalamalarda hep keramet aranmıştır. PKK'nin istikrarsızlaştırılması hep "demokratikleşme" olarak sunulmuş veya yutturulmuştur. Son yıllardaki saptırıcı ve halka gına getirici beyhude eylemlilik hiç bir şekilde parti içi mekanizmalar işletilerek sorgulanmamış, sorgulamaya kalkanlar ise "PKK usulu hainleştirme" mekanizması işletilerek tecrit edilmiş, işlevsiz kılınmıştır. Bu kafa kesinlikle değiştirilmeli, modern özgür insana varılmalıdır. Bir diğer husus; şartlanma ve şartlandırmadır. Evet, Kürt insanı son yıllarda biribirine karşı o kadar şartlandırılmıştır ki, yedi yabancı ile rahatlıkla konuşan insanlarımız, biribirlerini gördükleri yerde savunma tedbirleri alır duruma getirilmişlerdir. Öyle ki, harfi harfine aynı düşünmeyen iki insan ne sokakta, ne basında ne de modern haberleşme cihazlarında biribirlerine tahammül edemez hale gelmişlerdir. Önemli bir gelişmeyi birlikte protesto etmek kendisini dayattığında dahi günlerce işin şeklini, detaylarına kadar konuşmak zorunda kalmışlardır.. Bu ne hazin bir noktadır! Siz, herkes bir daha düşünün, ama en fazla müsebbip büyük örgüt bunu düşünsün. Özgür, biribirini anlayan, karşısındakine tahammül eden insan yarını en iyi kurmaya aday örgütlenmeyi de sağlar. Ama özgür insanın anarşist insan anlamına gelmediği, kazanmak için parti disiplininin şart olduğunu da ekleyelim.  
Legal siyasi mücadele açısından bakıldığında durum daha fazla çıkmazdadır, ki bu çıkmazı yaratan faktörlerin başında özgür insanın oluşmaması veya yeterli derecede oluşmamasıdır. Özgür insan özgür tartışma ile konsensüse vararak özgür örgütü yaratır. Özgür örgüt ise özgür toplumu.. Oysa Kürdistan legalitesinde, özellikle Kuzey Kürdistan legalitesinde özgür insanın kaybolması için herşey yapılmıştır, yapılmaktadır. Özgür insan yerine talimata uyan insan geçirilmeye çalışılmıştır. Eskaza biri özgür davranmaya kalkışırsa yafta hazırdır; hain! Van belediye eski başkanı gerilladan uzaklaşan oğluna sahip çıktığında veya İmralı'ya ters düştüğünde hain oluyor. Amed eski belediye başkanı parasızlıktan hizmeti gereği gibi yürütemedi, ama emirlere karşı biraz kişilikli davrandı mı; hain veya bozguncu.. Siirt öyle. Muş'ta ise Sırrı Sakık, ailesi o kadar eziyet çekmesine rağmen istenmeyen adam ilan ediliyor, ama, son yirmibeş yıldır Kürtçülük akımına "kapılmış olanlar"a küfür eden bir avukat favori isim oluyor.. Ahmet Türk ve diğerleri uzaklaştırılıyor, hep bazı odaklara karşı kişilikli davranışlarından dolayı. Liste istediğiniz kadar uzatılabilir. Bütün bunlar sadece rahatsızlık belirtileri değil, birşeylerin ters gittiğinin, bir zorlamanın yaşandığının işaretleridir. Legal siyaset azınlıkta olan bazı kişilerce illegal olanın elinde oyuncak hale getiriliyor, ki o illegal siyaset de bir tek orkestra şefinin emrinde. Orkestra şefi ise Türkiyelileşmeyi aşmış, Türkleşme sürecine girmiş bir oluşumu dayatıyor. Bu ise süreç içinde belki de tasfiyeyi getirecektir. Bazı PKK lider kadrolarının iddialarının aksine ortada izolasyondan kurtulmaya çalışan bir Kürt Siyaseti yoktur. Tam tersine, DEHAP bazında düşünüldüğünde, Kürt legal siyaseti kendisini süreç içinde Kürt Kitlesi'nden izole ediyorken, giderek Kürt Halkı'nın bilinci saptırılıyor veya saptırılmaya çalışılıyor, erime totalleştiriliyor.. Seçim-2004'teki duruş ile, Kuzey'de gerçek bir öncüden yoksunluk sonucu can çekişmekte olan Kürt Siyaseti'ne yeni bir tekme atılmıştır. Bu durumda yapılacak olan ilk şey legal siyaseti kesinlikle illegal siyasetin ve orkestra şefinin gölgesinden kurtarmaktır. DEHAP'a oy veren sessiz çoğunluğun bunu istediğinden kuşku yok. Ama tepeye bir cunta gibi çökmüş olan bir klik yola devam kararı almıştır. TV ve gazete ise BGD'nin faziletlerini, devletin bu birliği boşa çıkarmak için yürüttüğü manevraları anlatıp kafaları bu kez tersten esir alma sanatını yürütüyorlar. Kafalar karıştırılıyor, DGB'ye yönelik Derin Devlet müdahalesi, bu birliğin ideal olduğunun delili olarak sunuluyor. Bu elbette tersten bir psikolojik saldırıdır. Bu durumda, sağlıklı düşünenlerin duruma enerjik bir şekilde müdahale ederek Kürt Sorunu'nu çözme niyetli bir kararlı kadro oluşturmaları ve DEHAP'ı, olmazsa yeni bir oluşumu geliştirmeleridir. Seçim ve seçim sonrası ittifaklar elbette olabilir. Fakat bu ittifakların demokrasiye gidecek yolu açacak bir somut programa sahip olması, geniş yelpazeli olması olmazsa olmaz şarttır.  
PKK somutunda illegal siyasi birlik açısından bakıldığında, durumun anahtar mücadelesinin bu parti içinde verilmesi gerektiği açıktır. Burada esas olan hareketin tutucu kanattan kurtulması ve yurda dönmesidir. Oysa daha dün açıklanan kuruluş projesinde "milliyetçilik ile mücadele" en ön sırada yer alıyor. Bütün demokrasisi talimatları yorumlama seminerlerinde fikir serdetmek olan bir parti yöneticisi elbette vizyon sahibi olamaz. Vizyon sahibi olmak için özgür bir beyine ihtiyaç vardır. Talimatlarla yürüyen insanlar neden yönetici oluyorlar ve talimatlar dururken neden ayrıca "yönetici" denilen bir heyete ihtiyaç duyuluyor, anlamak mümkün değil. Şimdi bana gelen mektuplardan partililerin bazı şeyleri yanlış yorumladıkları anlaşılıyor. Birincisi; bu yazı dizisinde hareketin bölünmesi hedef alınmamış, tersine tümünün bir bütün halinde reformist bir kalkışma ile, ki H.'den ödünç aldığım tanımı ile, yeni bir 15 Ağustos, siyasi bir silkinme ile yönetimi ele almaları gereksinimi ortaya koydum.. İkincisi; ben bu partinin halen faal olan elemanlarının Liderleri'ne gereken değeri vermemelerini önermedim. Bilakis değer vermelerinin ödevleri olduğunu söyledim. AMA BU, LİDERLERİ SN ÖCALAN'IN İMRALI'DAN SÜREKLİ GERİLEME YARATACAK, KÜRT ULUSU'NUN HAKLARINI UNUTTURACAK, TÜRKLEŞME'YE DOĞRU YOL ALDIRACAK TALİMATLARINA HARFİYEN UYUN ANLAMINA DA GELMEZ. İmralı devletin siyasi esaret şartlarını uyguladığı bir kontollu tecrit demektir.. Burayı el altında tutan otorite, kendisinin istemediği hiçbir sızmaya izin vermez. Türk Derin Devleti'ni tanıyanlar bunu çok iyi bilirler. Bu ise sağlıklı bir talimatlar zincirini imkansız kılar. Hatta her talimatı kuşku ile karşılama zorunluluğunu birlikte getirir. Bu durumda İmralı, esaret şartları devam ettikçe, onlar için sadece manevi lider anlamı taşımalı. Fiili liderlik, özgür insanın yönettiği özgür parti yöneticilerine bırakılmalıdır..  
İttifaklar hakkında söyleyeceklerim ilkeleri sıralama temelinde olacaktır. Ben kişi olarak ittifaklara karşı değilim. Hatta çok değer veririm. Ama ittifaklar ilkeli olmalı. Evet, yıkıcı bir mantık açısından bakarsak DGB de "ilkeli" bir ittifaktır. İlkeleri Kürdistan'ın hayrına olmayan, Kürt Sorunu'nu çözmek yerine zamana yayılmış bir eritmeyi (direkt olmazsa da) öngören bir ittifaktır. Benim ittifak anlayışında muhattaba sorular sorulur ve karşı sorular alınarak konsensüse varılır. Kürt tarafının, Türkiye'deki dinamikleri iyi tahlil ederek, Kürt sorununa en yakın durabilecek veya durmak zorunda olan siyasi odakları hesaplaması gerekir. Türkiye'de kalın çizgileri ile iki eğilim vardır. Birincisi çağı yakalamak isteyen ve içinde TUSİAD'ın yer aldığı AB yanlısı, devrim niteliğinde reform isteyen liberal odaklar. İkinci kefede ise derin devletin öncülük yaptığı ve Kemalizm'i kutsal kıble bilen tutucu kesim. Bunların arasında yönünü belirleyememiş şaşkın bir kesim daha sayılabilir. Kemalist kesim AB'ye özde karşıdır. Ama eğer girilecekse "Ankara Kriterleri" ile girilmesinden yanadır. İşte bu dinamikler arasında ittifak arayan Kürt tarafı şu sorulara cevap aramalı, net tavır beklemelidir. Birincisi; demokratikleşme hedefe konulmuşsa, bu demokrasi anlayışında Kürt Sorunu'na nasıl bakılıyor? İkincisi; AB konusunda ve giderek Kürtler'e bir avuç da olsa özgürlük tattıracak olan Kopenhag Kriterleri hakkında ne düşünülüyor? Üçüncüsü; Kürt Sorunu'nun bütünü sözkonusu olduğunda, Kürtler'in diledikleri güçlerle ittifak yapmalarına nasıl bakılıyor? İşte DGB, bu temel soruların hiç birine bir bütün halinde olumlu cevap verecek bir yapıda değildir. O halde iş baştan kaybedilmiştir. Yeninin daha akılı inşa edilmesi dileği ile..

2004-04-05




Gorusunuz