ABD şartlara teslim olacak mı?

Marx'ın olduğunu sandığım bir belirleme var, yaklaşık olarak şöyle; "istilacılar silahlarıyla gelir, sabana teslim olurlar".. ABD yönetimi ordularına Irak'a "yürü" emri verdiğinde Başkan Bush'un deyimiyle 20 yıllık bir anti terör savaşının ikinci perdesini açıyor, silahları ile mayinli bir alana giriyordu. Saddam'ın alaşağı edilmesine yönelik olan bu aşamayı Türk Devleti'nin sabotaj teşebbüslerini, komşuların düşmanca tavırlarını ve Kürtler'in kendi açılarından sağlam duruşlarını hep birlikte izledik. Yine bu aşamada hem Arap, hem Fars ve hem de Türk sağdan sola neredeyse tüm entellektüellerinin (aydın demiyorum) yıkıcı, sömürgeci milliyetçi duruşlarını okuduk, TV'lerde takip ettik, hem de ibretle. Bu kadar karşı duruş ve karıştırıcı unsurların cirit attığı bir ortamda sadece Kürtler ABD'ye yakın durdular, dostluk gösterdiler. Çünkü gelenler Kürtler için birer kurtarıcı olarak algılanmıştı ve öyle idiler. Şimdi ise Kürdistan'ı yine kara bulutlar mı saracak sorusu kafalardan hiç silinmiyor. Ne yapsın bu millet? İntihar mı önerilir?

Gidişatı biraz sakin bir kafa ile irdeleyelim ve durumun gerçekten çok mu çıkmaz olup olmadığına bir bakalım, sonra kendimizce bir hükme varırız.

Türk Derin Devleti'ni yönetenlerin ve Mesut Barzani'nin psikolojisini doğru okumak, bize her zaman doğru ipuçları vermiştir. Yazılarımı dikkatle takip edenler, Türk yetkililerinin ve Sayın Barzani'nin rahat oldukları anları ve diken üstünde bulundukları anları çok iyi yakaladığımı, buradan da Kürtler'in bir avuç özgürlüğü yakalama mücadelesinin seyri konusunda doğruya en yakın saptamalarda bulunduğumu ve uyarılarımı yaptığımı görürler. Şu anda yaşanan büyük krizde ise, garip gelebilir, ama hiç kimse rahat değil. Bu şu analama gelir; doğru argümanlarla, doğru düğmelere basarak kitlesel ve gerçek diplomasi yürütenler durumu lehlerine çevirebileceklerdir.

Yayılmacı, temeli itibariyle Kürt düşmanlığı ve katliamları üzerinde boy veren Kemalist Türk Devleti rahatsızdır. Bu rahatsızlığını o kadar uç davranışlarla ortaya koymaktadır ki sunuçta attığı adımların kendi çıkarına olup olmadığını hesapladığı bile kuşkuludur. Bir yandan genelkurmay vasıtasıyla silahları şakırdatırken, öte yandan da Anti-Kürt ittifakı güçlendiriyor, İran ve Suriye gibi ABD'nin şer üçgeninin diğer iki ayağı olarak nitelediği ırkçı ve dinci diktatoryal bölge ülkeleri ile sarmaş dolaş olmakta bir beis görmüyor. Aynı Türk Devleti Körfez'den mağribe kadar tüm Arap yapılanmalarını hedef dost kitle olarak ortaya çıkarmak için olağanüstü bir gayret sarf ediyor. Başbakanları'nın Washington ziyareti öncesi iyi bir dosya ile yola çıkmaya hazırlandığı kesin.

Öte yandan Kürt tarafının rahatsızlığı da had safhadadır. Sayın Barzani'nin bu rahatsızlığı Mr Bremer ile seri görüşmelerin ardından en uç kelimelerle ifade etmesi, Kürt kitlesinde uğursuz 1975 ve 1991 deneylerinin acı hatırlalarını canlandırmış buluyor. Beyinleri bir kez daha kemirmeye başlayan "Yine mi satılıyoruz?" sorusu yüreği bir avuç özgürlük için çarpan her Kürt'ün uykularını kaçıracak nitelikte.. Anlaşılan ABD tarafı, demografik yapısı şer cephesinin baş aktörü Saddam tarafından bozulan Kerkük'ün bu yapısının hakkaniyet ölçüleri gereği düzeltilmesine bölge dengeleri açısından "şimdilik" yanaşmıyor, zamana bırakıyor (belki de hiç değiştirilmeyecek bir çarpıklık olarak yaşayacak yeni dünyanın bu ayıbı). Oysa Kürtler radikal bir müdahale ile hatanın hemen düzeltilmesini talep ediyorlar. Eğer bu çarpıklık şimdi düzeltilmezse, bir daha düzeltilmeyeceği ve müktesep hak olarak addedileceği kesindir, ki şimdiden bunun delilleri fazlasıyla birikmiştir.. O zaman ABD ve İngiltere'ye şu soru açıklıkla sorulmalıdır; "eğer siz ittifak güçleri olarak, karışıklıklara ve sizin deyiminizle teröre çanak tutan bu gibi en temel haksızlıkları düzeltmeyecek idiyseniz, o zaman misyonunuzu kendi kamuoyunuza açıklıkla anlatın da görün bakalım, tepki mi alırsınız, takdir mi?" Şartlara teslim olmanın işaretleridir bunlar.

ABD açısından sürecin daha henüz başında olunduğu, eğer açıklanan yirmi yıllık savaş konsepti yaşayacaksa, kesindir. Bu savaş konsepti, Afganistan'a müdahale ile Irak'ın işgali arasındaki süre dikkate alındığına göre zamana yayılmış "nokta operasyonları" şeklide yürütülecektir. Bundan sonra sırada Türkiye'nin iyice bulaştığı Suriye olacak gibi görünüyor. Dolayısı ile Washington'un kendisine Kerkük konusunda açık seçik bir yeşil ışık yakmadığı, ama onları "her halde yeşil ışıktır bu" düşündürtecek bir pozisyona soktuğu belli. İşte yaşadıkları belirsizlikle İran, Suriye, Suudi Arabistan, Körfez hanedanlılarına koşmaları ve içte Şiileri, Arap ırkçılarını ve Türkmenleri tahrik etmeleri ABD'ye gözdağı vererek durumu lehlerine çevirme gayretinden başka bir şey değil.

Bu tablo karşısında Kürtler için kritik olan, ABD'nin daha kolay bir program uygulamak için Türkiye'ye, görünürde taviz olarak algılanabilecek, Kongra-gel'in terör listesine alıunması gibi kolaycı bazı sözler vermesidir ki Cengiz'in torunlarını tatmin edebilecek olan tek taviz, Kerkük ve federasyonun şeklidir. Türk Devleti'ni ziyadesiyle memnun edecek olan formül elbette ki yeni Irak'ın yapılanış şekline, oluşturulacak olan geçici meclisin karar vermesidir. Bunun siyasi anlamı ise Kürtler'in bütün haklarını kendilerini boğmaya hazır güçlere devretmesi, çoğunluk diktatoryasına yeşil ışık yakmasıdır. Bu elbette kabul edilemez. Önlenmelidir. Gidişatı önlemenin yolu, öncelikle demografyadaki yapay değişimi tersine çevirdikten sonra yerel seçimlere gitmektir. Yapılacak olan yerel seçimlerle işbaşına gelecek olan şehir ve kasaba meclisleri kendi geleceklerine tek tek karar verecek, böylece mahalli federe yapılanmalar ortaya çıkabilecektir. Bu mahalli federe yapılar merkezi yapı oluşurken veto hakına sahip olmalıdırlar. İşte çoğunluk diktatoryasına kapalı sağlıklı bir yapıya bu yolla ulaşılabilir. YANİ ÖNCE MAHALLİ YAPILANMA, BURANDAN DA MERKEZİ YAPILANMA.. Bunun başka yolu yoktur.

Kürt tarafının bu öneri üzerine düşünmesi dileğiyle..




Gorusunuz