Kuzey'de tıkanan siyaset

Pek çok siyasi gözlemcinin de saptadığı kadarıyla Kuzey'de siyaset tıkanmıştır. Bu alanda yeni bir silkinmenin gerektiği ortada. Güney'e takılıp kaldığımız bu ortamda, aslında Güney'i derinden ilgilendiren bir tıkanmayı es geçmek yaşadığımız hayati süreci harcamakla eştir. Kuzey'de siyaesetin tıkandığını dile getirmek yetmez. Neşteri daha doğru vurmak gerekir. Bu açıdan elbette en büyük ve ipleri elinde tutan örgütün, yani Kongra-gel'in dikkatle izlenmesi ve desteklediği DEHAP'ta yaşanan "ittifaklar krizi"nin de bu tıkanma olayı çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir. Bu örgütte hem Güny'le ilgili tavır itibariyle, hem de seçim tavrı itibariyle yeni bir tartışmanın yaşanmakta olduğunu, ya da daha derin bir çıkış yapmanın tartışmalarının yaşandığını seziyoruz. Kongra-gel'in ya büyük bir iç tartışma yaşadığı, ya da verdiği sözleri tutmadığı, onlarla benim aramda yaşanan zımni "federasyon" tartışmaları ile iyice ortaya çıkmıştır. Güney'in Kürt coğrafyasına dayalı bir federasyon için mücadelesini desteklemek için bütün güçlerle işbirliği yapmayı taahhhüt eden Cemil Bayık, taahhüdünü, en aşağısından şimdilik yerine getir(e)medi.. Acaba iç engeller mi çıktı? Güney söz konusu olduğunda bazılarındaki bu telaş niye? Acaba derin devletin adamları olan Soysal ve Özden'i kızdırmamak için titizlenenler mi var? Halkın en aşağısından bir kesimi bunu bilmek ister. Şunu da kaydetmeden geçemeyeceğim: Eğer Kongra-gel içinde yeni bir tartışma başlamışsa ben bunu elbette olumlu karşılarım. Umarım sonuçta bu tartışma benliğe dönüş ve demokratik mücadeleyi gerçek rayına oturtma ile sonuçlanır. Bu konuda her Kongra-gel üyesi kırıp dökmeden üstüne düşeni yapmalıdır.

Evet, Kuzey'de, geniş ölçüde bir yol arayışı tartışması var. Kongra-gel'in üye ve yöneticileri bunun dışında kalamazlar. Yakın zamanda yaşanan kongre konuya açıklık getirmekten oldukça uzak. 20 yılını dolduran uzun bir sıcak mücadele sürecinin saptırılmasına umarım, daha fazla seyirci kalınmaz ve isyan ruhu eşliğinde, ulusal eksende oldukça iyi bir toparlanma sağlanır. Çünkü vakit oldukça dar. Bugünler asla geri gelmez. Son iki yıldır tutturulan yürüyüş, işin mantığına göre yeniden gözden geçirilmelidir.

"Ulusal Hareket", "ulusal haklar", "diriliş" vs gibi mücadele çizgilerini ifade ettiniz mi, ne olursa olsun öncelikle sürekliliği olan ve hükmi şahsiyeti itibariyle "ulusal ruh sahibi" bir "ulusal vücut" içinde hareket etmelisiniz. Tüm hakları, adı ve ülkesi gasp edilmiş bir ulus için bu ulusal vücut, mümkün olan en büyük genişlikte birliğini sağlamış olan halkın, kafası ve yüreği milleti için çarpan kesiminden başka bir şey değil. Böylesine bir varlık olarak ortaya çıkmadıkça ciddiye alınmanız mümkün olamaz. Eski günler ile bu günleri mukayese ediniz daha iyi anlarsınız. Ulusal birliğin tepe yaptığı o günlerde TOBB, TUSİAD, CHP ve daha pekçok kuruluş rapor üstüne rapor hazırlayıp sorunun çözümü için yol önerirken, şimdi herkes sessiz.. Neden? Çünkü söylem itibariyle sürecin gerisinde kalınmış, ulusal talepler neredeyse bastırılmış, böylece kitle eritilmiş, güç olmaktan çıkılmıştır. Bu durumu devam ettirirseniz hiç bir pazarlıkta yeriniz olmayacaktır. İç dinamiklerin marjinalleşti(rildi)ği bir ortamda, eğer kuşun taşa değmesi misali, egemen devlet dış baskılarla bir değişim yaşayacaksa hak kırıntıları ile yetinmek zorunda kalırsınız. Hele karşınızdaki Bizans'ın ve Osmanlı'nın mirasına sahip, oyun içinde oyun oynayan bir kıvrak dansöz ise, sizin bu dansözün bütün oyunlarını boşa çıkaracak en büyük silahınız bu vücut olacaktır.
Kuzey Kürdistan'da siyasetin tıkanmasına, kanımca kesin bir şekilde, iki yıldan beridir büyük bir açıklık kazanan ve KADEK ile Kongra-gel'in saptadığı politikaların sebep olduğu, LİDER düzeyinde formüle edilen ve Kongra-gel yönetimi tarafından hayata geçirilmeye çalışılan konsept sebep oluyor. Kürdistan'ın kurtuluşu ekseninde yürütülen ve somut bir hedefi olan mücadelenin dejenere edilerek onun yerine Ortadoğululaşma, Türkiyelileşme gibi soyut hedeflere kilitlenme gibi birliği dinamitleyici bir konseptin varlığını kitleler iliklerine kadar hissediyor ve ulusal ruhtan sapmasalar da mücadeleye uzaktan bakmayı tercih ediyorlar. Çünkü insanların hava gibi, su gibi muhtaç oldukları bazı duygular öncülüğe soyunmuş olan kadrolar tarafından büyük bir baskı altına alınmıştır. Kongra-gel yöneticileri, tam olarak aynı kelimelerle ifade etmeseler de, en ufak bir milliyetçilik kokan eğilim ve düşünceleri  "bölgede çatışmaya sebep olur" gibi gerekçelerle red eder bir hale gelmişlerdir. "Kürt" kelimesinin kullanıldığı alan sadece "Kürt Sorunu çözülmelidir" gibi soyut bir alan olarak kalmış gibidir. Bu bağlamda Güneydeki federasyon istemine Kongra-gel'in resmi bakış açısı ile umut doğuracak kadar  açık, değişik ve yeminli Kongra-gel düşmanları tarafından bile olumlu karşılanan bir dil kullanan Sayın Bayık'ın bakış açısı arasındaki farkın, ikincisinin altı çizilerek düzeltilmesi elbette ulusal çıkarlarımıza uygun düşecektir. Bir kere bu resmen düzeltildi mi ardından diğer düzeltmeler boy vermeli, marjinalleşmeye giden yol tamamen kapatılarak ulusal kurtuluşun demokratik mücadele yoluna geri dönüşsüz bir şekilde girilmelidir. Bu yol elbette Türk sağ ve sol demokratları ile konsensüs aramayı yasaklamaz. Yönetimdekilerin bu konudaki ve bize oldukça ters gelen düşünce yapılarını, ittifak anlayışlarını "demokratikleşme" olarak lanse etmeleri elbette ilginçtir. Oysa, demokrasi düşmanı, Kürt düşmanı Mümtaz Soysal gibilerle demokrasi geleceği iddia edilecekse, Kürtler ve kalbi Kürdistan için çarpan Kongra-gel'in asıl emekçileri bu filmi 1920ler'de gördüklerini beyan etmekte geç kalmamalıdırlar.

Göründüğü kadarıyla Kongra-gel şu andaki söylemi itibariyle tamamen Türk Derin Devleti'ni memnun edici bir yön tutturmuştur. Bu zihniyetin artık neredeyse Kürdistan'ın kurtuluşu ve Kürdistanlı'nın özgürlüğünün önünde büyük bir engel, beyinlerin yeniden teslim alınmasında bir alet durumuna geldiğini Kongra-gel çalışanları görmeli, düzeltilmesi yönünde ağırlıklarını gecikmeden koymalıdırlar. Hareketin kaderini ellerinde tutanlar, saptıkları yanlış yoldan döndürülmezlerse gerileme artık bir kader olacak, bu sadece Kongra-gel'in değil, şu dar zaman aralığını boşa harcayan tüm Kürt Ulusu'nun etkilendiği bir süreç boğulma ile tamamlanabilecektir. Ama dışardan hiçbir etkiyi kabul etmeyen bir liderlik var var orta yerde.. Bu durumda işin önemli bir kısmı Kongra-gel'in fedakar çalışanlarına düşüyor.. Soruları onlar soracak, cevabı onlar isteyeceklerdir. Doğru soruları sormak için ise şöyle bir maziye bak bakmak yeterli. Yıkıntılar, şehadetler, gözyaşları, sürgünler, yaşamak için etini satmak zorunda bırakılmalar ne içindi? Sorsunlar bunları yeter..

Demokratik mücadele metodlarını sonuna kadar ama doğru kullanmak ve bunu ana çizgi haline getirmek, çatışmaya götürücü provokasyonlardan kaçınmak elbette esas olmalıdır. Ama kişiliğini koruyarak. Kürt, eğer kişiliğinden taviz vermeye başlarsa bunun sonu olmaz. Bunu son iki yıl içinde daha bir açıklıkla gördük. Demokrat olmak, Kürt düşmanlığı üzerine yükselen Kemalizm'e boyun eğmek demek değildir. Derin devlete şirin görünmek, MİT eski müsteşarının damadı, Ermeni ve Elen düşmanı Mümtaz Soysal'la kolkola seçime girenleri desteklemek hiç değildir. O Soysal ki bakan olur olmaz ilk iş olarak Güney'in hayat damarı olan Habur kapısını kapattı.. O Soysal ki tüm Güney'in işgali için çırpınır durur.. Bunun gibilerle mi demokrasi gelecek? Hitler'i arayın daha iyi.




Gorusunuz