Özgür Politika'da ve KADEK'te Türk Solu kazandı

Son zamanlarda cereyan eden tartışmalar insanlarımıza bir taraftan; "sınıf savaşları", "KADEK çizgisini içtenlikle savunan masum Türk Solu'na Kürt 'burjuva' milliyetçilerinin saldırısı", "KADEK'i eleştirmeye cesaret edemeyenlerin 'semer dövmesi'", "Amerikancı kişiliksiz Kürtler ile kişilikli ulusalcı Kürtler'i savunan Türk Solu'nun kapışması" olarak lanse edildi, öte yandan da "ÖP'de yerini kaybedenlerin hezeyanı", "Güney'deki yeni oluşumda yer kapmaya çalışanların dönüş çabalarını meşrulaştırmak için yaptıkları bir manevra" vs olarak yansıtıldı.

Başkaları adına konuşamam, ama bugün kendi adıma ve mümkün olduğunca, itici ve kırıcı olmamak kaydıyla açık yazacağım. Kırıcılık bize hep kaybettirdi çünkü. Kürtler tahriklere en çabuk gelen bir halk olarak, bu yönleri ile düşman tarafından işlenegeldiler. Önce şu Güney'deki yeni oluşumda yer kapmak isteği ile başlayayım. Ben aktif siyaseti oniki yıl önce bıraktım. Şu anda siyasi bir gözlemciyim. Güney Kürtleri'nin KUCAKLARINDA BULDUKLARI ÖZGÜRLÜĞE SEVİNMEM, bu özgürlüğün sağlam temeller üzerinde devam ettirilmesi için tecrubelerimin izin verdiği, aklımın yettiği kadar görüş bildirmeyi görev bilmem doğaldır. Kaldı ki Güney'in mücadelesine, en karanlık günlerinde (1975-79) belirleyici destek sunan bir avuç insandan biriyim. O günler geri gelse yine aynı şeyleri, ama daha dikkatli bir şekilde yapardım. Buna rağmen, tereddütsüz kaydediyorum; Güneyli Lider ve Örgütler'den kişisel yarar açısından hiçbir beklentim yoktur. Sunulabilecek ve sadece kişisel propagandaya yararlı olabilecek materyali elimin tersi ile iterim. Bu iyice bilinmeli. Ama Güney aleyhine laf söyletmek için geliştirilen tahrikler ters tepecektir. Bana yanlış bir şey söyletemezsiniz. Günümüz eski defterleri karıştıracağımız günler değildir. Şu anda GÜNEY'de, görünen ve görünmeyen büyük bir savaş yaşıyoruz. SAVAŞIN DEVAM ETTİĞİ ZAMAN KESİTLERİNDE KALEMİM OLAYIN SICAKLIĞINA PARALEL OLARAK SAVAŞIN DİLİ İLE KONUŞUR. Savaşın dilinde ise psikolojik açıdan sağlamlık oldukça önemlidir. Şu anda mümkün olan en doğru çizgide ilerleyen Güney'in moralı yüksek tutulmalıdır. Bir de şunu ekleyeyim, Güney bir çekim merkezi değil, kaderimizin çizilmekte olduğu bir mayın tarlasıdır. Bu mayın tarlasında nasıl hareket edilmesi gerektiğine dair fikirleri olan Kürtler, hiç bir pohpohlamaya başvurmadan, fikirlerini açıklıkla kamuoyuna sunmalıdırlar. Ben işte bunu, karınca kaderince de olsa, yapıyorum. Bir yere "dönüş" yoktur.. Bu Türk Solu ve eğer aynı şekilde düşünüyorsa KADEK tarafından iyice anlaşılmalıdır. BEN SİYASET YAPMIYORUM, SİYASİ GÖZLEMCİYİM..

Öte yandan benim Özgür Politika'da yerimi kaybetmediğimi, bu yeri kendi irademle bilinçli olarak terk ettiğimi en iyi bu gazetenin yöneticileri bilirler. Çok dürüst bir insan olan Hasan Bildirici'ye özel maille sorulduğunda, eminim ki doğrusunu, yani benim çok önceleri kaydettiğim sebepleri ileri sürerek ayrıldığımı açıklayacaktır. Kürt Ulusu'nun kaderini olumsuz etkileyen bir yola girilmişti ve ben yanlış bildiğim bu yolda yürümeye kalkanlarla birlikte olamazdım. Geçmişten bugüne sergilediğim tavrın (bazı revizyonlarla) doğruluğu şimdi değil, ancak yirmi yıl sonra daha iyi anlaşılabilecektir. Kısa ve öz, KADEK ve onu destekleyen Özgür Politika bir yıl öncesine rastlayan yeni bir tercihte bulunmuştur. Ben bu tercihin yanlış olduğunu, ulusumuzun geleceğine darbe potansiyeli taşıdığını, kendi açımdan gördüm ve uzak durarak uyarılara devam gibi bir tavır takındım. Türk Solu'nu masaya yatırdığım broşür niteliğindeki yazı dizisinde, durumun nezaketi nisbetinde ve dağıtıcı olmayacak şekilde direkt fikir sahiplerine yönelik eleştirilerimi, siyasi gözlem kaabiliyetleri normal olanlar elbette algıladılar.

Şimdi daha yakından bakalım: Türk Solu'nun iddialarını üst üste koyarsak, Özgür Politika'da sınıf savaşımı olduğu izleniminin verildiğini görürüz. Bu görüşe maalesef KADEK de katılıyor.. Oysa Özgür Politika yazarları Türkiye'de hiç bir sınıfı temsil etmiyorlar. Onlar, ya KADEK'in kendine özgü, oldukça değişken, sınırı belirsiz, işçi sınıfı oluşmamış bir toplumun içinden çıkıp gelen ve kendilerine "ideolojik taraf olma" gibi bir "iftira" atan Kürtler'dir, ya da Soğuk Savaş döneminin bütün renklerini taşıyan, ülkesindeki işçi sınıfı ile nerdeyse sıfır bağı olan, marjinal bazı partilerin veya kişisel görüşlerin taşıyıcısı Türk Solu insanıdırlar. Bunların dışında kalan dört özel Kürt, bir yandan hala birşeyler kurtarmanın saygın çabasını veriyor, öte yandan da KADEK'i yaşadığı çetin mücadelesinde destekliyorlar (bunları isim olarak açıkça yazmakta fayda var; Ahmet Kahraman, Selim Ferat, Haydar Işık ve Yusuf Serhat Bucak)..

Gazete'de isim kullanarak yazı yazan (mesela Karakütük dahil) 34 isim saptadım. Bunlardan 11'i direkt kendilerini bloktan gelme Türk Solu olarak tarif eder. 7'si KADEK üst yönetimi dahil, çeşitli kademelerde KADEK içinde çalışan Türk kökenli insanlardır, bunlara bir diyeceğimiz olmaz. Çünkü örgüt onların karar onların. Devam edelim, şekli ne olursa olsun, 18 Türk kökenli yazar Özgür Politika'da görüş serdediyorken, Kürtler'in sayısı 16'da, yani azınlıkta kalıyor. Oransal olarak %53 Türk, %47 Kürt. Buna göre şehitlerin, gerilla sayısının, yakılan köy sayısının, faili meçhule kurban gidenlerin sayısının %53'ü Türk olmalı.. Belki öyledir de biz bilmiyoruz. Ama Özgür Politika'yı yöneten güç tıpkı "su" filmindeki Erol Taş'ın dediğini, yani; "su benim değil mi erkıdeş, viririm, virmem!", cümlesini muhtemelen şöyle değiştirerek düşünüyor; "gazete benim değil mi 'heval', kime istersem yer veririm."

Belki de Aziz Nesin yanlış söyledi (%60 Türk aptaldır, yerine %90 Kürt aptaldır ve bunlar Türkler tarafından yönlendirilmeli demeliydi..).

Şimdi burada çok büyük bir dengesizlik yok mu? Bu dengesizlik elbette rastlantısal değildir, gazetenin ve onu yönlendiren gücün bilerek yarattığı bir kompozisyondur.. Evet gerçek Türk Solu yazarları.. Siz orada yazdığınız müddetçe tüm görüşleriniz devletler dahil herkes tarafından KADEK'e fatura edilecektir ve sevabı da vebali de bu partiyi yöneten ekibe ait olacaktır. Bundan dolayı rahat olun.. Ama sakın ola ki "sınıf savaşı" veriyor gibi bir zehaba kapılmayınız. Çünkü görüşlerinize kuşku ile baktığını belli eden Kürt Selim Ferat, benim bildiğim kadarı ile inanmış bir marksisttir, bundan dolayı da ulusalcıdır.. Sayın Ferat, Kürdistan işçi sınıfının temsilcisi olduğunu iddia etmediği müddetçe sizin herhangi bir temsil iddiası ile ortaya çıkmanız abestir. Anlayın artık, yaptığınız sadece uygulama alanı olmayan, sınıf tabanına oturmayan, hayallerinizi süsleyen bir fikir cimnastiğidir ve bu fikirler Kürt Sorunu'nu saptırıcıdır. Bu fikirler hayatın pratiğinde defalarca gerçeğin katı duvarında parçalandığı halde, siz ve sizi destekleyenler hala bunları Kürdistan gibi ölü döşeğinde yatan bir ülkedeki halka pazarlamaya çalışıyor/sunuz/lar.

Özgür Politika'da yazan Türk Solu yazarları, kalıp gitme arasındaki ince çizgiyi yumruklarını toplu olarak masaya indirmek suretiyle zaferle aştıktan ve böylece ayrışma sürecini KADEK ile rezonans halinde geçme başarısını gösterdikten sonra daha da pervasızlaştılar ve saldırganlaştılar. Bu ekibin iddiasına bakılırsa KADEK çizgisini savunan masum Türk Solu'na Kürt burjuvazisinin saldırısı söz konusu.. Yani işçi sınıfı gibi burjuvazisi de ancak teoride var olan esir bir ulusun, varlığı ile yokluğu belirsiz sermayedarları, aralarından çıkan bir örgütün fikirlerini savunan, örgüte "destek" sunan ve kim oldukları teorik düzeyde belirsiz YABANCILARA, bu desteği sundukları için saldırıyorlar... Bütün bunları da ustaca Yaşar Kaya'nın bir röportajındaki kendisine özel sözlerine bağlıyorlar. Oysa Kürt insanı genelde, Türk Solu'nun bu has adamlarının asıl derdinin, KÜRDİSTAN ULUSAL HAREKETİ'NİN GİRDİĞİ YANLIŞ KULVARDAN ÇIKMASINI ENGELLEMEK olduğunu biliyor. Normalde Yaşar Kaya geçmişte, yanlış veya doğru, aynı görüşleri defalarca yazıya dökmüş, ufak tefek serzenişler dışında bu kadar kapsamlı ve örgütlü bir tepki almamıştı. BUNDAN DOLAYI, ŞU ANDA GELİŞTİRİLEN TEPKİ, SAYIN KAYA'DAN ZİYADE TÜM KÜRT HASSAS ODAKLARINADIR. Bu odaklara karşı verdikleri sessiz ideolojik mücadelede sermayesi tükenen Türk Solu, Amerikan fıkrasındaki küçük kovboy misali, cüsseli kovboyun yanına dikilerek nara atıyor, süreci doğru yorumlayan veya doğru yorumladığına inanan herkesi hedef alıyorlar. Göz korkutma, tahrik, kavga çıkarma ve Kürtler'i biribirine salma taktiğidir bu.. Ama, tümüyle bunları destekler sözlerle, KADEK adına biri çıkıp da "geriliklerle mücadele ediyoruz" derse işin rengi elbette değişir. Hiç kimse unutmasın, yılda 300 bin Euro zarar eden Özgür Politika'yı finanse edenler de Kürt sermayedarlarıdırlar..

Hayır efendim, şu andaki kavga öyle basit kelimelerle geçiştirilecek, yüzeyel yaklaşılacak bir kavga değildir.Kuzey'de Kürt Ulusal Hareketi'ni yöneten güç, ABD ve İngiltere'nin Irak'a müdahalesi ile şu yeni dönemece girmeden evvel, geçen güz aylarında Türk Solu ile geliştirilen blok sayesinde yolundan derin bir şekilde sapmaya başlamıştı.. Halkın buna tepkisi sessiz bir protesto oldu. Avrupa'da blok'un boy verdiği 2003 Newroz'una 30 bin cıvarında katılım olurken, neden bir yıl önceki Newroz'a 250 bin'lik bir katılım sağlandı? Bu tavır dahi KADEK'i uyandırmadıysa ne denir? Aynı şey ülke için de söz konusu.. Buna rağmen KADEK'in resmi yazarları "gerilikle mücadele" bayrağı adı altında, kendilerinin geliştirdiği "özel bir marksizm" söylemine sahip çıkmayan, Kürdistani çizgide, yani ulusal birlik ruhunda ısrar eden sağdan sola her fikrin sahibi insanlarımıza cepheden saldırıyorlar.. Bir de "eğer beğenmiyorsanız, nereye giderseniz gidin" diyorlarsa, hiç alınmasınlar çizmeyi aşmış olurlar. Kürdistan sadece silahlı gücü elde tutanların değil, tüm Kürtler'in ülkesidir. Şehitler ise her sınıf ve tabakadan Kürt Milleti'nin evlatlarıdırlar. Öncülüğe soyunan hiç bir gücün bu kadar kolaycı cevaplara, itici davranmaya hakkı olamaz, olmamalı. KADEK, Kürt İnsanı'nın olumlu eleştirilerini, iyi niyetli yol gösterme gayretlerini hiçe saymamalı. Yabancı "dostlar"ı yerli Kürt'e tercih etmek bir yana, yabancıya, sırf sol literatür kullandığı için "ileri unsur" denilirse, öte yandan liberalinden milliyetçisine, solcusundan demokratik dincisine kadar her renkten yerliye, yani mücadeleyi bir yerinden omuzlayanlara ise sırf istenen literatürü kullanmadıkları, giderek önerilen malum tavrı benimsemedikleri için "geri unsurlar" diye saldırılırsa, neden daralma yaşanıyor gibi bir soru ile ortaya çıkılamaz.. Cevap verilsin; Kürt Ulusal Hareketi, dünyada tek başına proletaryayı iktidara taşımaya mahkum bir hareket midir, yoksa diğer tüm mazlum ulusların yaptığı gibi kurtuluş için tüm güçlerin bir araya geldiği ve her fırsatı kurtuluş için kullanan bir hareket midir? Bunun için ise birlik, Kürtler'i kapsayan bir birlik içinde hareket etmek gerekmez mi? Yanlışta ısrar feci bir fırsat kaybına, giderek yenilgiye yol açacaktır. (gelecek yazı Türkiye'de darbe ihtimali üzerinedir. Böylece artık yapay gündemleri terk ediyoruz)..




Gorusunuz