Yol ayırımı; Türk Solu ile mi, Kürtler'le mi?...-V

İnsan gibi insan Türk kökenli ve bazıları Özgür Politaka'da yazan gerçek sosyalistler hariç, Türk kesiminde sol yelpazedekilerin büyük bir kısmı, şöyle veya böyle, Güney olayı'nın verdiği ürküntü ile kriz geçiriyorlar.. Heyecan, korku ve bazan buruk bir sevinçle durumu takibeden Kürtler'in yüzündeki hüzünlü de olsa o ufak, silik gülümseme bile onları çileden çıkarmaya yetiyor. Irak'ta atılan her olumlu adımı saptırarak bir şekilde zehir akıtmakla meşguller. En insaflıları bile; "Kürtler'in sevincini anlıyoruz, fakat..." diye başlamıyorlar mı cümlelerine, insanın gülesi mi ağlayası mı gelmeli, kestirmek güç. Demek bize "fakatlı özgürlük" layık görülüyor. Tıpkı "fakat"lı Türk anayasası gibi.
Genelde Türk köşe yazarlarının, özelde Türk Solu yazarlarının Kürtler'i konu alan hemen hemen hiç bir yazılarında rastlantı yoktur. Diyebiliriz ki hepsinde, Kürtler'in son yıllarda daha kitlesel olarak gelişen ulusal kişiliğini kırmak, parçalamak gibi açıkça hesaplanmış veya bilinçaltının dürtmesi ile şekillenmiş bir hedef vardır. Ulusal gurur, ulusal kişiliğin en önemli göstergesidir. Ulusal gurur kırıldı mı mücadele azmi kırılır. Mücadele azmi kırıldı mı, ulusun yaşadığı kader daha kolay kabul görür. Atatürkleri'nin de dediği gibi, "bir milletin ruhu ele geçirilmedikçe o milletin mücadele azmi kırılamaz". Kürtler'in mücadele azminin kırılması için ruhu ele geçirilmeli. Bu açıdan bakıldığında sistematik olarak kaleme alınan aşağılayıcı yazılar daha bir önem kazanır. Bu tip kişiliklerin öz itibariyle Kürt insanının ruhunu ele geçirme amaçlı yazılar yazdıklarını görmemek mümkün değil. Geliştirdikleri taktiklerle isyancı ruhu kırmaya çalışırlar. İsyancı ruh kırılıp yerini, kırıntılar peşinde koşan ve bunu içine sindiren bir ruh hali aldı mı işler kolaylaşır. Bu amaca emin adımlarla ulaşmak için, yazarların tümü yaptıklarının bilincinde olmasalar bile, belli bir hissi yönlendirmeyle saldırgan bir aşağılama kampanyası sürdürüyorlar. Böylece adım adım o büyük hedefe doğru yürüyorlar. Öncelikle kırılgan nokta olarak kabul ettikleri Güney'i karalama gayretini ön plana çıkarmaları önemlidir. Aynı zamanda Kuzeyli milliyetçiler dile dolandırılmış. Göstermek istedikleri gerekçeleri açıktır; bu Kürt Milliyetçileri, "kirli, emperyalizmin uşağı" olan Güney'deki yeni ve federal bir şekillenmeye, belki de bağımsızlığa doğru ilerleyen  "tehlikeli"oluşumu destekliyor, "halkların kardeşliğini istemiyorlar". Böylece Kuzey-Güney ayrılığı yaratılacak.

Devletin direkt kontrolu altında, Kürt Hareketi'ni saptırmak için görevlendirilmesi ihtimali yüksek olan sağ kanattan Mehmet Ali Birand ve bilhassa Taha Akyol gibilerin yazılarının sık sık Kürt ağırlıklı gazetelere alınması, milliyetçiliğe karşı duruş konusundaki "inandırıcı" ve kendi ifadeleri ile dinlenen tavsiyeleri önemle üstünde durulacak konulardır. Neden sağcı ve ırkçı "Türkler", Kürtler'in yararına olabilecek bir yol göstersinler (Akyol'un Çerkez, ama bir Türk ırkçısı olduğunu biliyorsunuz, kendisi kaydetti)? Bir zamanlar MHP yanlısı olduğunu açıkça belirten bir Taha Akyol, Kürtler'e selamet yolu gösterebilir mi? Sömürge ülke insanlarının en büyük silahlarına, ulusal ruhlarına, vuran bu kişilikler elbette ne yaptıklarını çok iyi biliyor, Kürtler'i manüple etmeye çalışmak suretiyle koyu bir Türk Milliyetçiliği görevini de yerine getirmiş oluyorlar.. Türk Solu ise bunların kolay kolay yapamayacakları bir şeyi, milliyetçiliğe ve esas olarak Kürt Milliyetçileri'ne karşı neredeyse kesin tavır almış olan en büyük Kuzeyli örgütün bu duruşunu kemikleştirmek gibi ustalık isteyen ve Türk Solu'nun ihtisas alanına giren bir görevi, bilerek veya bilmeyerek yüklenmiş bulunuyorlar (mesela Sayın Belli bilerek bunu yapıyor). "Neredeyse kesin tavır" derken öyle rast gele kalem oynatmıyorum, Özgür Politika gibi ulusal hareketi destekleyen bir gazetenin başyazılarına bakmanız yeter. Mesela 20 Haziran tarihli başyazısında gazetenin politika belirleyicisi "Türkiye'de, milliyetçilik temelinde Türklük-Kürtlük adına on yıllardır Türkü-Kürdü pazarlayanlar"dan bahsediyor. Türk'ü pazarlayanların Türkler'in problemi olduğunu kabul ederek "Kürt'ü pazarlayanlar"a bakarsak, sadece bir şehitler kervanını görürüz. Bu mudur pazarlama? Kürtler biribirlerine kardeş gözüyle bakmalı, düşman gözüyle değil. Ulusunu satan ne bir milliyetçiye, ne de sosyalist, komünist veya dinci Kürt yurtseverine rastlarsınız. Kürt bir ulus olarak, sağ-sol demeden eziliyor, direnmeye çalışıyor.. Asıl olan kucaklaşıp aynı hedefe kilitlenmektir, iç kavga değil.

İşte gelinen bu noktayı çok iyi değerlendiren Türk Solu, hep de KADEK'ten alıntılar yaparak, diğer Kürtler'e, özellikle KADEKliler'in destekledikleri bloktan dolayı içine kapanan Kürtler'e saldırıyorlar. Taktik oldukça sonuç alıcı. Kitleye; "bakın biz KADEK'i desteklemek için canla başla çalışıyoruz. Ama şu ilkel milliyetçiler, KADEK'e saldıramadıkları için bizi hedef alıyorlar. Onlar aslında bize yönelttikleri saldırılarla KADEK'i hedefe almış oluyorlar. İşte bunları tanıyın da ona göre davranın" mesajını veriyor, mağdur bir poz takınıyorlar. İyi mi?

Unutmayınız, devletsiz halk Kürtler ne kadar kritik bir dönemeçte iseler, Türkler'in sahip oldukları Türk Devleti de o kadar kritik bir dönemeçtedir. Bu kritik dönemeçte, isteseler de istemeseler de, Kürtler toplu olarak aynı kaderi paylaşacaklardır. Sessiz ve ustalık isteyen bir savaştır yaşanan. Bu "savaş"ta Türkler'in avantajları çoktur. Onların en büyük avantajı, Kürtler'in bölünmüşlükleri. Kürtler gerçekten her alanda paramparça bir manzara arzediyorlar. Aralarına çitler konmuş, diyalektler, dinsel inançlar ve ideolojik farklılıklar da cabası. Güney gibi bir kader noktasında bulunan Kürtler bile hala iki hükümete sahiptirler. Güçler birleşmemiş. Dolayısıyla öyle pek fazla ciddiye alınacak bir görüntü arz etmiyorlar. Kuzey'de tek güçlü parti bulunmasına rağmen, büyük bir dağınıklık yaşandığı düşmanın gözünden kaçmıyor. Gösterilere katılan kitlede düşüş gözleniyor. Newrozlar'da bile ulusal ruhun sihirli gücü azaldığından dolayı coşkuda gözle görünür düşüş var. İdeolojik bölünmüşlük artık kemikleşme noktasına doğru gidiyor. Türkler'in ikinci büyük avantajı bir devlete, üstelik NATO üyesi, stratejik konumu hala tartışmasız bir devlete sahip olmalarıdır. Türkler devletlerinin bu güçlü konumunu her zaman çok iyi pazarlamış, sonuçta her krizden sıyrılarak ayakta kalabilmişlerdir. Irak Krizi ile birlikte bu stratejik konumu biraz tehlikeye girmiş olsa da, Saddam güçleri'nin reorganize olarak gerilla atakları başlatmaları ve Kürtler'in bu atakları karşılayacak bir siyasi ve askeri birlik ortaya koyamamaları, Arap demokratlarının tereddütü sonucu Türk Devleti yeniden kıymete binmeye başladı. Yürütülen sessiz diplomasi sonucu denge sağlanmak üzeredir. Türkler yaşanan zayıflığı kullanarak Irak'ta iç ittifaklar arar konuma gelmişlerdir. Aşiretlerle ilişkileri, Türkmenler'i kullanmaları buna örnektir. Türkler'in üçüncü büyük avantajları psikolojik savaşı çok iyi bilen kadrolara sahip olmalarıdır. Buna karşın Kürtler, değil psikolojik savaşı kurallarına göre oynamak, onlar biribirlerini yemekle meşguller. Türkler'in dördüncü büyük avantajları çevre devletlerin de bir Kürt Sorunu bulunmasıdır. Bu devletlerle şimdi daha sıkı bir ittifak halinde hareket etmektedirler. Türkler bu ittifakı da ABD'ye karşı bir koz, Kürtler'e karşı istikbaldeki bir tehdit olarak kullanıyorlar. Türkler'in beşinci avantajları Türk Solu'nun varlığı ve bu solun Kürt Sorunu'nda, gizli, hissi, biliçaltı dürtüsü olarak veya açık, devletle aynı telden çalmasıdır. Bu sol, geniş ölçüde Kürtler'in içine sızmış, bilinçaltında Kemalist ideolojinin esiri bir vaziyette, onları manüple etmekle meşgul.

Hiç kuşku yok, eğer kullanabilirlerse Kürtler'in de bu sessiz savaşta avantajları var. En büyük avantajları stratejik konumlarıdır, ironik gelir ama öyle (çünkü Türkler için de aynı şeyi söylemiştik).. Aslında Türkler'in pazarladıkları stratejik konum, ilhak ettikleri Kürdistan'ın kendi konumudur, ironi burada. Yani düşman onların stratejik konumlarını onlara karşı güç kazanmak üzere pazarlıyor. Oysa eğer diğer bütün şartlar yerine getirilebilseydi, bu stratejik konumu hiç bir güç pazarlayabilecek durumda olamazdı. Kürtler'in diğer avantajı, Irak'ın işgali ile birlikte dünya kamuoyunun gündemine oturmalarıdır. Bu arada, her ne kadar Türk Solu ve Türk Sağı, hep bir ağızdan, bunun bir kullanma olduğunu iddia etseler de, Kürtler, bir dereceye kadar ABD'nin müttefiği olma gibi bir prestij de elde ettiler. Bu avantajı çok iyi kullandıkları söylenemezse de hala ellerinde bu ittifağı derinleştirme fırsatı vardır. Düşman savaşta her türlü kirli taktiği mübah sayarken, Kürtler'in tertemiz ilişkileri bile kullanamamaları, hatta bazı Kürtler'in bu ilişkilerden kuşku duymaları gerçekten anlaşılır değildir. Kürtler'in en büyük avantajları ise tarihi haklılıklarıdır. Bu haklılık ulusal ruh ile takviye edildiğinde daha büyük bir silaha dönüşecektir. Ulusal ruh öyle kupkuru barış lafları, daha da kuru "halkların kardeşliği" türküleri ile muhafaza edilmez. 1999 Şubatı'ndaki ulusal ruhu yeniden kazanmak için her gün onlarca fırsat çıkıyor. Bunlar işleneceğine, Türk Solu'nun vaazları ile vakit kaybetmek moral bozucu olacaktır. Silkinmek gerekir. Silkinmek moral verecektir. Ama herşeyden önce birlik gelir. Birliğe giden yol samimi olarak sonuna kadar açılmalıdır. Yine tam da bu noktada Türk Solu'nun yıkıcı rolu ön plana çıkar. (devam edecek)




Gorusunuz