Yol ayırımı; Türk Solu ile mi, Kürtler'le mi?...-II

Türk Solu'nun, çoğunluğu itibariyle, kendisini tarif ettiği bir temiz insan tanımına sahip olmuştur. Buna göre temiz insan; Anti-emperyalist, anti-feodal ve anti-kapitalist olmalıdır. Bu tanım dünya solunun genel doğrularıdır. Türk Solu'nda ise bu tanım içerik olarak özgünleşir. Bu özgün tanım sadece onların duruşunu tarif eder, dolayısıyla bu özgün tanımla sadece onlar temizdirler. Kendilerine benzemeyen herkes bir şekilde kirlenmiştir.

Türk Solu'nun anti-emperyaliği, ki bu tavır Türk Solu'nun 80 yıllık pratiğinde milliyetçi bir tavırdır, bilhassa Kürdistan'daki mücadele tarihi düşünüldüğünde, geniş ölçüde gizli bir şövenizmin marksist bir elbise ile açığa vurulması şeklinde kendisini gösterir. Kolonyalizme karşı olmak, ama kendi kolonilerini muhafaza etmek onların bilinçaltı dünyalarına oldum olası egemen olmuştur. Büyük bir kesimi itibariyle Türkler için Türk Devleti'nin kolonileri, "yurdumuz" dedikleri, "Misak-ı Milli" denilen ve Osmanlı'nın Musul Vilayeti olarak yönettiği Güney Kürdistan'ı da içeren coğrafyanın ayrılmaz birer parçasıdır. Türk Solu bu düşünceden pek azade kılınamaz. Bu koloniler ilhak edilmişler, buharlaşmışlardır. Kürtler'in self determinasyon haklarına olumlu, gerçekten olumlu bir toplu cevapları hiç olmamıştır.

Kürt sosyalistlerini kendi yanlarına çekmek için geliştirdikleri demogojik ve Kürtler'in geçmişini karalayıcı teoriler, hep Türk Devleti'nin Kürdistan'daki ilhakçı pozisyonunun devamını sağlar bir şekilde formüle edilmiştir. Bu teorilerin merkez figürü olarak geçmişteki ve haldeki Kürt Direniş Hareketleri, feodal öncülüklü iğrenç bir fotograf halinde yer alır. Buna göre geçmişten günümüze Kürt Direnişleri'nin önderleri hep "kötü adam"dırlar, "emperyalizmin uşağı"dırlar, çapulcu birer "feodal"dırlar. İşte burada Türk Solu'nun "anti-feodallığı"nı yakalarız. Kürt Direnişlerine karşı duruşun gerekçesi olarak geliştirilmiş, özden oldukça uzaklaşmış bir anti- feodal duruştur bu. Anti-feodallık sadece Kürtler'in kendi yakın tarihlerine şüphe ile bakmalarını sağlayıcı bir araç olarak kullanılmıştır. Kürt direnişlerini yöneten kadroları ayırımsız "tu kaka" etmeleri tesadüfi değildir. Bu genellemeleri büyük bir pişkinliğin ifadesidir. Aralarından vicdan sahibi bazı şahsiyetleri bir tarafa bırakırsak, özellikle Kürt Ulusu'na karşı hep mesafeli davranmış, bazı alanlarda insanlık suçu olarak algılanabilecek bir şekilde Kemalist Rejim'le işbirliği içine girmekten kaçınmamışlardır (çoğunluktur kast ettiğim). Mihri Belli'nin Kürt TV'sinde gözümüzün içine baka baka "ilerici kemalizm"den dem vurmasının üstünden daha kaç gün geçti ki?

Kürtler, 1806'dan itibaren 1920'ye kadar, bir avuç özgürlük için, önce Osmanlı'ya ve daha sonra 1924'ten günümüze kadar da kronikleşen Kemalist Rejime karşı direnirler. Bu direnişler tabii ki zamanlarının koşullarınca şekil alan Kürt Önderlikleri yarattı, bu önderliklerce yürütüldü. Biz bu önderliklerin tümünü bağrımıza basar, onlarla iftihar ederiz. Gerektiğinde eleştirir, demokrasi, ittifaklar, zamanlama ve mücadele araçları vs gibi konulardaki hatalarından dersler çıkarırız. Ama Türk Solu, Kürt direnişlerinin özüne bakacağına, bu direnişlerde hep karşı duracak veya karşı duruşunun haklılığına kanıt olacak terslikler aradı. Ulusal olanla sınıfsal olanı karıştırmaları hep kasti idi. Sanki, mesela, feodal kökenli biri öncü oldu mu, kazanılacak muhtemel bir zaferden sonra "es kaza" bir devlet kurulacak olursa, bu devlet feodal olacak gibi bir hava verildi, bir sanı pompalandı. Ama öz bir tarafa bırakıldı. Öz, yani kendisi olma isteği. Bilinir, Kürt direnişlerinin tümünde, bu arada Kemalist Rejime karşı başlatılan direnişlerde, sebep kanlı veya beyaz, bir katliam ve inkar sürecine karşı öz savunma söz konusudur. İnkarın inkarı. Orijinal Kemalist rejim, 1924-1938 yılları arasında planlı olarak yürüttüğü maraton katliamlarda ikiyüzbini aşkın Kürt insanını yok etti, köylerini yaktı, dillerini yasakladı. Ülkelerinin adını yok saydı. Dersim örneğinde görüldüğü gibi koskoca bir yöreyi toplu olarak göç ettirdi. Lidersiz bıraktı. Geride kalanları ise zorunlu bir asimilasyon programına tabi tuttu. Okullarındaki ırkçı eğitimle evladı ebeveyne düşman etti. Bu insanlık dışı fiilleri işlerken ise bir desteği de Türk Solu'nun o zamanki temsilcilerinden aldı. Burada Enternasyonal toplantılarında oynanan oyunların detaylarına girmeyeceğim elbette. Bunları zaten çoğunuz biliyorsunuz, bilmezlikten gelen Mihri Belli de biliyor (Sayın Bucak'ın da kaydettiği gibi bilmiyen buyursun, Komuntern Belgelerinde Türkiye-3; Kürt Sorunu, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1977).

İnsanlarımızın, bu çevreler tarafından İngiliz ajanlığı ile suçlandıkları bir zaman kesitinde, tarihin ironisine bakın, Güney ve Doğu Kürdistan'da İngilizler tarafından bombalıyor, itaata zorlanıyorlardı (1918-1947). Bu çevreler "Emperyalist İngilizler"in söz konusu yaptırımlarına karşı hiç ses çıkardılar mı? Berzenci'nin çabalarına ne dediler? Hiç! Barzani 1932-1934 yılları arasında İngilizler'den kurtulmak için sığındığı Kemalist Rejim tarafından hapiste tutuldu. Hiç protesto ettiler mi? Asla! Üstelik destek verdiler General Kemal'e.. Koskoca Mahabat deneyi büyük bir yıkımla bittiğinde ne dediler? 1944-1946 seneleri arasında Barzani, Irak'ı yarı kolonize eden İngilizler'e karşı direnmişti. Onu RAF bombalamıştı. Ama o Sovyetler Birliği'ne vardığında, Komünist Türki Rejimler tarafından İngiliz ajanı gözüyle bakılmıştı kendisine. Bunda bu kişiliklerin payı yok mu? Aynı Barzani 1961'de, yani Sovyetler Birliği'nden dönüşünün üçüncü yılında dağa çıkmaya zorlandığında, Türk Solu'nun yoldaşı Irak Komünist Partisi, O'nu ve partisi KDP'yi 'Gerici-Feodal önderlik' olarak niteledi ve bunaltıcı bir propaganda ile tecrit etti. Buna Türk Solu sadece sevinmişti.. Ama aynı IKP 1963'te katliamla karşılaştığında selameti o küfür ettiği Barzani'ye sığınmakta buldu. Bunu da görmezlikten geldiler. Eylül Devrimi 15 yıl sürdü.
Bu onbeş yıl boyunca IKP dahil pek çok mazlumu misafir eden Barzani yine de Türk Solu'na yaranamadı. Yazı yazan her kişilik onun aleyhine kalem oynattı.. Nihayet BAAS'ın büyük oyunları, 1970'li yıllarda prim yapan, üstelik sahte anti-emperyalistliği sayesinde Kürtler 1974'te ilerici dedikleri dünyadan tamamen tecrit olduklarında Türk Solu'nun keyfine diyecek yoktu. Kalemi eline alan neredeyse her 'Komünist' Türk Solu yazarı ilerici BAAS rejimini övmeyi bir görev biliyordu. Oysa bu rejim "İlerici" Hitler Rejimi'nin bir kopyasıydı, Kemalizm'in ise ta kendisi.. Cezayir antlaşması Kürtler'nin yıkımına yol açtığında, teselli arayan Kürtler'e karşı en sert küfürleri Türk Solu savuruyordu. Bunlardan İlke Dergisi en fazla yalana bulaşanıydı. Bir broşürle cevap verdiğim bu dergi önemli bir sol partinn gayriresmi organıydı. Aynı yıl Saddam, Türk Solu'nun yazar çizerlerini Irak'a davet ederek taltif ediyor, ağırlıyordu. Bunlardan Hasan Hüseyin Korkmazgil seyahat dönüşü  "Bağdat Basra Yolları'nda" adını verdiği bir de methiye kitap yayınlamıştı.. Kürtler sanki acı çekmemiş, acı çektirmişlerdi. Aralarından parti düzeyinde Kürtler lehine en ufak bir gösteri düzenleyen oldu mu? Savaş sürecinde hiç olmazsa 'haksız savaş' diyerek sokağa çıkana rastlandı mı? Hayır! Halepçe olayı gibi İkinci Hiroşima olarak nitelediğimiz katliama, açığa vurulmuş en ufak bir itirazları oldu mu? Tüm Kürdistan'ı bir mayin tarlası haline getiren Saddam rejimi değil miydi? 7000 köyü boşaltan, şehirlerin nüfus yapısını değiştiren, Anfal Katliamları'nı düzenleyen, bir günde 8000 Barzan Aşireti mensubunu öldüren kişi, insanlığın Hitler ve Jöntürkler'in son temsilcisi General Kemal'dan sonra görüp göreceği en kanlı diktatör olan Saddam'dı. İşçi sınıfı dedikleri tapulu mallarını sokağa dökmeye çalıştılar mı? Hayır!

Ama aynı Türk Solu'nun büyük bir çoğunluğu Mustafa Kemal'ın öncülük ettiği 1919-1922 kesitini, hiç sektirmeden, "ulusal kurtuluş savaşı", "anti emperyalist ilk ulusal mücadele" vs gibi gerekçelerle sahiplenirler. Uzun uzun anlatmaya gerek yok, bu süreç boyunca Kemalist hükümet darbesi için zemin hazırlandı ve sadece Grekler'le savaşıldı. Fransızlar, İtalyanlar ve Çarlığı deviren Ruslar 1920'de sorunsuz bir şekilde belli sınırların ardına çekilmişlerdi. İngilizler ise bu Osmanlı generalini durdurmak yerine onunla anlaşmayı yeğlemişlerdi. Başlıca Osmanlı Ordusu artıkları, eşraf ve manipule edilen Kürtler'e dayanarak yürütülen ve Anadolu'daki tarihi Grek varlığının yok edilmesi ile sonuçlanan bir savaş enikonu.. Türk solcusunun göklere çıkardığı yönü ise Lenin Rusyası'nın gönderdiği yardım.. Bununla, sol bir pencereden bakıldığında Türk Tarihi tertemiz imiş gibi sunuluyor, onlar ilerici oluyor da, varlıklarını, Osmanlıdan devraldığı topraklar üstünde tek millete dayalı üniter bir devlet geliştirmek için her türlü inkarcı ve katliamcı metoda başvuran, Kemal diktaturasına karşı korumaya çalışanların çabaları gerici.. İşte iki yüzlülüğün fotografı budur.

İşte bu sol şimdi Kuzeyli Kürtler arasında en iyi örgütlenen ve kendisini leninist olarak tarif eden partinin kafasına okuyor, ABD'ye karşı ve giderek Güneyli Kürtler'e karşı net bir tavır almaya zorluyor. Bununla da yetinmiyor, KUZEYLİ KÜRTLER'İN GERİ DÖNÜŞSÜZ BİR ŞEKİLDE BÖLÜNMESİ İÇİN OLMADIK MANEVRA ÇEVİRİYORLAR. (devam edecek)




Gorusunuz