Yol ayırımı; Türk Solu ile mi, Kürtler'le mi?...-I

Sabrınıza sığınarak, neredeyse klasikleşmiş, ama sürekli tekrarlanması gereken bir cümle ile başlayacağım; Kürt Ulusu hızla kader noktasına doğru gidiyor veya sürülüyor. Umarım bu süreçte sahneye konan oyunlarla, ülke çapında, birliğe çok muhtaç olduğumuz bir süreçte daha kesin bir yol ayırımı yaşanmasın. Durum oldukça kritik. Bir yandan Türk Genelkurmaybaşkanı'nın Kürtler'e karşı yeniden savaş ilan edercesine basını, hükümeti, üniversiteleri ve tüm çevreleri "bölücülük" konusunda uyarması, Güney'deki kritik durum, Süleymaniye ve Hevlêr Hükümetleri'nin ayrı ayrı devam etmesi ile yaşanan zayıflık, Amerikalılar'ın dediği gibi; komşuların gizli elleri ile sahneye konan Kerkük provokasyonları, Irak'a bir tugay asker gönderme sürecinde perde arkasındaki karanlık noktalar, Türkiye'ye Irak'ta özel bir sektör bırakılması fikri, Arap aşiret şeyhleri ile Ankara'nın dirsek temasları, öte yandan KADEK'in Türk Solu ile yürüme kararlılığı sonucu girdiği patikadaki tıkanıklık, Kuzey Kürtleri'nin yaşadığı şaşkınlık, ufuğun kararması, Türk Ordusu ile muhtemel bir boğazlaşma, cinayetler, açlık, kontra faaliyetleri, ufaktan devam eden çatışmalar.. Hepsi bir arada düşünüldüğünde sıkıntı duymayan yok.

Bu noktada Kuzey'deki en büyük örgütün duruşu ve giderek halkın bu duruşa şimdi göstermekte olduğu ve yakın gelecekte göstereceği olumlu veya olumsuz tepki hayati bir öneme sahip. Bilindiği gibi Irak Savaşı'nın ufukta göründüğü 2002 Kasım'ından beri bu örgütün tutturduğu sol çizgi gittikçe kemikleşti, "neredeyse" dönülmez bir hal aldı. Bu dönemece girmede diğer bazı önemli parametrelerin yanında "politika konuşmak zorundayız", "muhatap arıyoruz" diyen KADEK'in, muhatap diye çözüm gücü olabilecek gerçek yoğunluklar yerine marjinalleri seçmesi belirleyici oldu ve Kürt Ulusu'na kan kaybettirdi. Kürt Ulusu kan kaybediyor, çünkü ulusunu bu dönemece sokan güç Kürdistan'da sokağa hakim olan, dağlarda gerilla bulunduran güçtür. Bu gücün dışında, uygun bir politik çizgi saptayarak yeteri kadar organize olmuş, sürece imza atmaya aday başka parti veya örgüt yok. Ben kişi olarak erişilen bu büyüklükteki bir partinin güç kaybetmesini istemem. Ama marjinallerin manipulasyonlarına, Kürtler'i küçük düşürmelerine, bunu en büyük partinin olanaklarını kullanarak yapmalarına tahammül edemezdim.

Broşür genişliğindeki bu yazı dizisi itibariyle, Türk Solu'nun önemli bir bölümü tarafından, Kürt Ulusu'nun yakın gelecekteki muhtemel kazanımlarına karşı, Kürtler'in emeği ve kanı ile oluşan medyamızı da kullanarak başlatılan, bazan suret-i haktan görünen eleştirilerine, Kürtler'i yeniden kişiliksizleştirmek için yoğunlaştırdıkları aşağılamalarına ve manüplasyonlarına karşı kendimce derli toplu bir cevap formüle etmeye çalışacağım. Bu dizide amacım asla Türk-Kürt düşmanlığını körüklemek değildir. Hele Kürtler arasında sosyalizm veya sol düşmanlağını körüklemek, sağ-sol ayırımı yapmak hiç değildir. Kürtler bir ulusturlar. Ulusların tek tip elbise benzeri tek siyasi görüş sahibi olmaları hem mümkün değildir, hem de zararlıdır.

Öte yandan Türkiye ve bölge çapında Kürt Sorunu'nun barışçı çözümünü esas almak insan olmanın ön şartıdır. Şavaş yaşamın karşıtını üretir. Ben hala başta liberaller olmak üzere, marksistinden sosyal-demokratına kadar her renkten solcu, demokrat dinci ve uygarlaşmaya kilitlenmiş diğer Türkler'in sahaya inebileceğini hesaplıyorum. Kürtler'in onlarla anlaşması sonucu birlikte değişimi yaratabilecekleri hususundaki umudumu muhafaza ediyorum. Bu arada şunu kesin bir dille ifade edeyim; Türk Solu, insani yüzünü parlattıkça elbette Kürtler'in olarak görülmeye devam edecektir. Kürt Halkı'na yön vermeye kalkışmamaları kaydıyla tabii ki. Onların görevi kendi mutfakları ile meşgul olamaktır. Ama şu anda yaşanan durum itibariyle işler oldukça ters gidiyor. Bir kesimi itibariyle Türk Solu, Kürtler'in kültür hayatı dahil, her alanına yön vermeye çalışıyor, soyut kardeşlik türküleri eşliğinde sorunları saptırıyor.

Peki neden Türk Solu ile başlıyorum da Türk Derin Devleti veya Kürtler'in kendi öncü gücünün yaşadığı sapmayı mercek altına almıyorum? Sebeplerim aslında bilinen sebeplerdir ve açıktır. Birincisi; ulus olarak Kürtler, kendilerinin dışındaki dinamiklerin etkisi ile daha kesin hatları ile muhtemel bir ayrışmaya doğru gidiyorlar. Yazı, bu açıdan bakıldığında, yeni durum karşısında birliğin koşullarını oluşturma ve ulusal ruhu her alanda yeniden kazanma çabası olarak görülmelidir. Ulusal kurtuluş hareketinin salt sınıfsal değil, ulusal olduğunu, ulusun tüm kesimlerinin görüşlerinin önemli olduğunu, bir araya toplanılacak ve birlikte yürünecek gerçek çoğulcu bir platforma ihtiyaç duyulduğunu bilince çıkarmanın ciddi bir şekilde zamanı gelmiştir. Aslında geçmiştir bile. Her fikrin içinde ifadesini bulduğu bir ulusal platform, özellikle 1990'lı yıllarda birlikte hareket eden tüm kesimleri ayırımsız kapsamalıdır. Kuzey'deki inişe geçişin sebepleri artık anlaşılmalı... anlaşılmalı.. anlaşılmalı! Bu broşürü muhakkak ki ordulara hükmeden bir general edasıyla kaleme almıyorum. Kişisel bir çabadır gösterdiğim. Bu çabamda Kürt Hareketi'ni tıkayan içsel sebepleri ön plana çıkarmadan önce dışardan başlamayı yeğledim. Kürtler'in Kuzey'deki en büyük organize gücünü tam bir şekilde kuşatan, onu hareketsizleştiren, sapmasını teşvik eden Türk Solu ile başlamak zorunluluğunu hissettim. Kuşatmacı gücün maskesinin indirilmesi doğrultusunda ciddi bir şekilde yürütülen her çabaya değer veriyorum. Yoksa DEHAP'ın gençlerini 1 Eylül'de "Samsun'a çıkmak" üzere hazırladığı yolundaki notumu unutmuş değilim. SAMSUN'A ÇIKMAK! Samsun'a kim, neden çıktı, belli.

Ikincisi; Kuzey Kürtleri'nin en büyük organize gücü bir değişim programı açıklama yoluna girmiştir. Bazı önemli rezervlerle ve samimi bir şekilde uygulanması kaydıyla olumlu. Değişimin "yine" makyajda kalmaması için, dışardan bakanların itici değil, temel değişimin neden zorunlu olduğunu ortaya koyucu bir yöntem seçmeleri gerekir gibi bir kanı taşıyorum. KADEK'in "Leninist Örgüt Modeli'ni terk" etme niyeti, bu örgüt mensuplarının "leninist" olma iddiası dahil her yönü ile daha açık bir şekilde tartışılmalıdır. Bilindiği gibi Leninistler, "leninist örgüt olmadan leninizm havada kalır" gibisinden bir deyim ifade ederler (başka kelimelerle de olsa). KADEK yöneticileri leninist örgüt modelini terk ederken, parti üyelerinin leninist ideolojik düşünce sistemi konusunda ne düşündükleri de önemli. Ayrıca değişimin derinlemesine mi, yüzeyel mi yaşanacağı merak konusu. "Ortadoğu'daki geri dönüşsüz yeni düzenlemeler dizisinde hangi samimi (sahte olamayan) yürüyüş tarzı veya parti ve ideoloji pay sahibi olma şansına sahip olabilir" sorusuna demogojik olamayan dosdoğru bir cevap verilmelidir. Hem "nasıl oluyor da değişmez kadrolar her kılığa girebiliyorlar" gibi bir soruya da cevap bulmaları gerek. Işte bu yazı dizisi dolaylı olarak bu konuda da dolaylı görüş bildirme amacındadır.

Üçüncüsü; Türk Solu, marjinal ve dağınık yapısına karşın, Kuzeyli Kürtler'in en büyük örgütü tarafından "banko" ciddiye alınıyor, çözümde ana güç olarak görülüyor. Mesela şahıslar düzeyinde bir Mihri Belli neredeyse peygamber seviyesine çıkarılmış durumda. Irak'ta canileri ulusal kurtuluşçu olarak gösteren Sungur Savran, düzeltilecek hiçbir tarafı kalmamış olan Mustafa Yalçıner sırtta taşınacak kadar hangi çağdaş düşüncenin taşıyıcısı oluyorlar? Bu tipoloji ile halklar düzeyinde yaprak bile kıpırdamayan, ABD'nin yeniden şekillendirme amacıyla sahaya indiği Ortadoğu'da nasıl söz sahibi olunur, kitleye açıklasınlar. Bunlar ÖP'nin gözbebekleri. Türk Solu ile girişilen bu stratejik ortaklık Kürtler'in geniş bir kesiminin tepkisini çekmekte, onları en aşağısından evlerinde işlevsiz oturmaya sevk etmektedir. Bundan dolayı birilerinin, tereddüt içinde olanlara, ciddi bir şekilde Türk Solu'nun, siyasi ağırlık açısından, kendi halkı tarafından bile zerre kadar ciddiye alınmadığını göstermesi gerekiyor. Bilineni açıklamak dense bile bu yapılmalıdır.. Birileri, bu marjinal siyasi yogunluklar kompozisyonunun çözüm değil sadece laf ürettiğini yeniden, yeniden göstermeli. Zaten 1968'den beri, yani MDD'nin Türk Solu çevrelerinde zafer kazanma yoluna girmesi ile birlikte, ana kolu itibariyle Türk Milliyetçisi bir temele oturan bu siyasi eğilimler kompozisyonu, şimdilerde yeni ve daha sert bir ayrışma yaşıyor. Bu yeni misyonun ideolojik önderlerinin hergün bir başka marjinal grubun katılımını sağlayarak, alay konusu edilse bile, derin devletin desteklediği ve MHP ile "Kızıl Elma" gibi bir milliyetçi cepheye doğru ilerken veya bu yöneliş yüzünden eski klasik Türk Solu çizgisi daha da kan kaybederken, birilerinin bu zayıflığa altını çizerek, dikkat çekme gereği yok mu? Zayıf çözüm üretmez, var olan çözüm şartlarını bile berhava eder.

Dördüncüsü; Türk Devleti cumhuriyet tarihi itibariyle Kürt ülkesinin adı, Kürdistan'ı yok sayıyor, Kürtler'in varlığını inkar eden kararlı bir politika izliyor. Bu inkarcı konsept, Kemalist bir ideolojik saldırı altında yaygınlaşarak yerleşmiş ve Türk insanının, hatta belli bir azınlık da olsa bir kısım Kürtler'in beyninin bir köşesine, normalde Türk Solu'na mensup kişilerin de bilinçaltına; temel okullar, kışlalar, camiler, üniversiteler, basın ve yayın gibi devletin tüm ideolojik aygıtları kullanılarak yerleştirilmiştir. Yani, Türk solcularının önemli bir kısmı "Kürdistan" diye bir coğrafi sözcüğü, "Kürt" diye bir ulusa mensubiyeti sözde ifade ettiklerinde bile, bilinçaltının baskısıyla aslında bu iki sözcüğün işaret ettiği iki gerçeği de yok sayıyorlar. Böylece Kürt'ü, hiç bir zaman bağımsız bir kişilik olarak değil, Türkler'in malı, Türk Ulusu'nun bir sınıfı, işçi sınıfının da altında bir yerlerde bulunan bir sınıf olarak görürler. Bundan dolayı, dikkat ediniz, çözüm için Türk Devleti'nin hangi kademesi ile temasa geçilirse geçilsin, bu teması meşru sayıyorlar. Çünkü bilinç altı dünyaları devleti, derindeki devleti, çözüm için tek merci olarak görür. Türk Devleti ile çözüm konuşmak, onun olmayan çözüm koşullarını olduğu gibi kabul etmek hiç eleştirilmez, çoğunlukla ilerici bir tavır sayılır. Ama bir Amerikalı ile temas sağladın mı, kirlisin, Amerikancısın.. Amerika'nın sunduğu çözümü kabul etmek, ilerde bölge halklarından dayak yemenin gerekçesi olarak sunulur. Tehdit! Işte bu maskeli humanistlerin maskesini indirmenin gecikmemesi önemlidir. (devam edecek)




Gorusunuz