Kürt Sorunu ile ilgili konferansa açık mektup-II

"Ortadoğu'da girilen yeni süreçte Kürt Sorunu'nun çözümü" adı verilen konferans hazırlayıcılarına:

Sayın İştirakçılar

Yaşanan bunca çatışmanın, edilen ve hala edilmekte olan bunca lafın ertesinde zeminin yumuşatılması elbette zaman alacaktır. Ama bazı partiler ve organizasyonlar için zaman altın değerindedir. Kuşatma yaşayan bir Kürt ile koruma altındaki bir Kürt aynı düşünce frekansını kolay ve hemen yakalayamaz. Bu, eşyanın tabiatına da aykırıdır. Bundan dolayı önerdiğim temas grubunun gerçekten prestij sahibi şahsiyetlerden oluşması, bu şahsiyetlerin ne ABD'ye, ne KDP ve YNK'ye, ne de KADEK'e ters düşecek bir yapıda olmaması önemlidir ve söz konusu Elbette buna peşinen cevap verebilecek durumda olamayız. Ama sonuç olumsuz dahi olacaksa, yine de her deneme takdire değer olmalı. Bir işi yapmadan "sonucu şu olacaktır" gibi kehanetler, en hafif deyimi ile sabotaj kokar. Yineliyorum, temas grubu talimat verilecek, yönlendirilecek bir grup olarak görülemez. Bu grup, partiler üstü bir misyon yerine getirecektir. Bunun için de Kürdistani bir düşünce ile hareket edecektir.. Grubun finansmanı, konferans iştirakçileri tarafından sağlanmalı, böylece bağımsızlıkları daha da garanti altına alınmış olmalıdır.
Şu andaki şartların ağırlığı elbette biliniyor. Ama ABD'nin yürütmekte olduğu programa partner olarak iştirak ve partnerliğe devamın şartları hala vardır. Bu Dünya devinin yakın gelecekte bir İran ve Suriye planı varsa, oralardaki Kürtler'in kısa vadeli çıkarlar çerçevesinde, deve daha yakın görünme hevesi ile bölünerek bu devin ağzının içine bakması elbette onların yutulması ile sonuçlanabilir. Ama DÖRT PARÇADA, SÖZBİRLİĞİ ETMİŞ KÜRTLER ÖRGÜTLÜ BİR BÜTÜN HALİNDE SÜREÇTEKİ YERLERİNİ ALIRLARSA DURUM ELBETTE DEĞİŞİR. Çünkü sağladıkları birlik ruhu ve pratiği sayesinde güçlü bir müdahale odağı haline gelebilirler. Şu unutulmasın, bir büyük devlet olarak bir toprak parçasını işgal edebilirsiniz. Orada uygulayacağınız şiddetle halkı geçici bir şekilde sindirebilirsiniz de. Ama değişim deyince bunun anahtarı o toprak parçasında yaşayan insanların elinde olacaktır. Bu herhalde anlaşılır bir gerçektir.
Sayın İştirakçılar

Sizlerin oturup çok iddialı ve detaylı kararlar alması, elbette bu kararları uygulama gücünüze orantılı olarak ciddiye alınır. Diyelim ki Güney Kürdistan konusında bir karar tasarısı hazırlanacak. Siz eğer KDP ve YNK'nin onayını almadan çok mükemmel bir karar tasarısı hazırlasanız bile bunun, amiyane tabiriyle, "kıymet-i harbiyesi yoktur". Onlar şu anda çok önemli bazı kararlarını almış bu kararları uygulama alanına sokmakla meşguldurlar. Eskaza aranızdan bazıları "Kerkük Halklar'ın yönetiminde olmalıdır" diye bir karar sureti sunup oy çokluğu ile kabul ettirse bile Güneyli partiler buna "hayır" diyecekler ve "Kerkük Kürdistan'ın kalbidir" tezini asla bırakmayacaklarını ilan edip, benim gibi silahsızlar dahil silahsız ve ordusuz Kürt sessiz çoğunluğunun da onayını alacaklardır. O zaman siz ne duruma düşersiniz, şöyle bir düşünün. Aynı şekilde "Güney'in bağımsızlığı elli yıl savaşlarına yol açacağı için zararlıdır" tezini kabul etseniz bile, şartlar elverdiğinde tersinin hayata geçtiğini göreceksiniz. Bu, ateş hattındaki Kürt Güçleri'nin, konferansınızda yer almamaları halinde, bu güçlerin kendi kararlarını kendilerinin vereceği anlamına gelir. O halde sizin yapacağınız en doğru hareket, hiç bir komplekse kapılmadan bu de facto durumu kabul ederek saygı göstermek, öte yandan da bu güçleri yapabilecekleri olası yanlışlar konusunda uyarmaktır. Bu hayırlıdır. Aksi ise en hafif deyimi ile ciddiye alınmaz.. Umarım Güney konusunda, Güneyli partilerin yokluğunda detaylı bir karar formüle etmezsiniz.

Fakat aynı şeyler, Doğu ve Güney-Batı Kürdistan için geçerli değildir. Bu parçalarda bütünlüklü örgütlenmeler tamamlanmış değildir. Mahalli de olsa bir iktidar gerçekliği yaşamıyorlar. Ama bu parçalardan konferansa önemli bir katılım bekleniyor. Bu parçalardaki halkımız çok ağır şartlar altında yaşamaktadırlar. Hapisler, işkence ve idamlar sürüyor. Bir taraf Suriye'deki Faşist Baas Partisi'nin zulmu altında inim inim inlerken, diğer taraf Ayetullahlar rejiminin insafına kalmış.

Sayın İştirakçılar

İran Rejimi'ne karşı belki hala silahlı mücadele bir alternatifdir, ama büyük çoğunluk bunu benimsemiyorsa, durumu konferansa iştirak edecek olan bu parçalardan gelme konunun uzmanlarından öğrenebilirsiniz. Silahlı mücadelenin mantığı bellidir bunu tartışmanıza bile gerek yoktur. Ama eğer diğer mücadele metodları kullanılacaksa, değişimin ilacı demokratikleşmeden geçer. Öte yandan demokratikleşme nihai hedef olamaz. Nihai hedef, demokratikleşmenin açtığı yolu takip ederek şerefli bir çözüme kavuşmak olmalıdır. Demokrasi mücadelesinde birlikte yürünecek güçlerin gerçekten demokrat olmasına bakılmazsa, neticede rejimin devrilmesi, daha büyük sorunlarla karşılaşmamıza yol açacaktır. Üçlü şer cephesi dediğim Türkiye- Suriye ve İran'ın birlikte hareket ediyor olması da sapmaları kolaylaştıracak manipülasyonları mümkün kılabilir. Bu konuya da dikkat çekmeniz ve takipçisi olmanız önemlidir. Şimdi, Irak'ın işgali ile birlikte, şartlar demokratikleşme için daha da uygun hale gelmiştir. Beylik formülasyonlarla uğraşmayacağınızı umarım. "Üç kilo kültürel hak, beş kilo siyasi hak ve bir kaç kilo ekonomik hak" peşinde koşuyormuş intibaı veren EDİLEN MEVZİLERİ KALICI KILMANIN PRATİĞİ ÖNE ÇIKMALI; ÇÖZÜME ADIM ADIM GİDİLMELİDİR. Konferansın işi, ince formüllerin arasında boğularak hiç bir şey yapmamanın yolarını bulmak olmamalı. Bu açıdan daha önceki benzerlerinden ayrı bir yol haritası geliştirilmeli. BU YOL HARİTASINDA ACİL ÖRGÜTLENME VE VAR OLAN ÖRGÜTLER ARASINDA BİRLİK SAĞLAMA EN ÖNEMLİ YERİ TUTMALIDIR.

Sayın İştirakçiler

Güney-Batı Kürdistan Halkı hiç bir şekilde tek başına vereceği silahlı mücadele ile siyasi haklarını elde edemez. Bu parçanın hedefinde bundan dolayı demokratikleşme yatıyor. Xizam el-Arab sorunu, Ecnebi sorunu ve yaşanan diğer sorunlar uygun bir demokratikleşmeyi en plana çıkarmalarına yol açmıştır. Şimdi işleri oldukça ciddiye bindiği bir dönemeçten geçiyoruz. Bu dönemeçte en büyük sorun aşiretlerin yerini alacak şekilde yaratılan örgütlenmelerdir. MÜMKÜNSE BU ÖRGÜTLER YA LAĞV EDİLEREK YENİDEN KURULMALI, YA DA BİRLEŞTİRİLMELİDİR. Güney- Batılı kardeşlerimizin o meşhur parti gururunun yerini Kürtlük gururu alırsa daha faydalı olmaz mı? GB Kürdistanlı örgütleri hareketsiz kılacak kadar bir "muxaberat sızması" yaşandığını onların kendileri bile itiraf ediyorlar. Bu durum insanın aklına yeni mücadele metodlarını, mesela tamamen açıktan açığa hiç saklamadan kitle gösterileri düzenlenebilir, sivil itaatsizlik eylemleri geliştirilebilir.

Görüldüğü gibi GB Kürdistan'ın derdi de formül değil, çevre Kürdistanlı kardeşlerinin de desteği ile demokrasi mücadelesi vermektir. Bu mücadele sonuna kadar götürülebilir.

Kuzey için ise çok şeyler yazdığım için daha fazla ince detaylara girmeyeceğim. Fakat bu parçada mücadele generallerin iktidarı bırakmasına yönelik olmadığı müddetçe, barışçı çözümün önü açılamaz.. Bu asla unutulmamalı.




Gorusunuz