Şêx Se'id Pulları, İlkel Milliyetçilik ve Gidiş

Kerkük'te valilik seçimlerini Kürtler "kazandıktan" sonra, Güney'de KDP Liderliği "Şêx Se'id Pulları"nı tedavüle çıkardıç Bu hızlı süreç karşısında Türk Generaller Devleti daha fazla dayanamadı, açıkça, ama ikinci elden -yani gazete ve televizyonları vasıtasıyla-, kıskançlık krizleri geçirdiğini gösterdi. Çaresizdi zavallılar. Hiç bir şey yapamamanın aczi kalemlerden satırlara yansıyan düşüncelere tüm çıplaklığı ile aksediyordu. "Kerkürt" krizi yaşamaları bu günlere rastlar. "Şeyh Sait Pul oldu" aşağılama teşebbüsü de.. Bu kafaya kızılmaz gülünür, ama düşünülerek gülünür. Hem onlar ulu önderleri Atatürk'ü 80 yıldır pullaştırdıklarını da unutuyorlar. Yine onlar bir zamanlar Osmanlı Türk Devleti'nde Türkler'e "Etrak-i bi idrak" (anlama kaabiliyeti olmayan Türkler) denildiğini de untmasınlar. Ama biz bir milleti, bazı hatırlatmalarda bulunsak bile, aşağılayıcı tabirlere itibar etmeyeceğiz. Türkler arasında da idraksız ve büyük idrak sahibi insanlar vardır. Neyse olan oldu, Kürtler tarihi bir gün daha yaşayarak, Türk Generalleri'nin gözlerinin içine baka baka 1925 şehitlerinin temsilcisi Büyük Şêx Se'id'i pullara nakş eylediler. Böylece o büyük şehitlerin ölmezlikleri bir daha tescil edildi.

Bir TV programını hatırlıyorum. Sene galiba 1992 idi.  M Ali Birand, Melik Fırat'ı oyuna getirmiş, "çapraz ateş" adlı programına davet etmişti. Güya Melik Fırat, programda hiç bir sataşma olmadan, Mezarcı ile birlikte kurduğu islamcı partinin hedeflerinden biri olan İstiklal Mahkemeleri mağdurları'nın, bu arada Şêx Se'id'in, itibarının iadesi ile ilgili düşüncelerini anlatacaktı. Sayın Fırat'ın düşüncelerinde bir demokratikleşme talebi gizliydi ve insani bir istemdi dile getirdiği. Fakat konuşma daha henüz olgunlaşıp Melik Fırat düşüncelerini izah etme fırsatı bile bulamadan DSP'li Uluç Gürkan telefona alındı ve yaylım ateşi başladı. Tam bir komplo. Bu ağzı bozuk Türk, aşağı yukarı; "Siz Şeyh Sait'in itibarının iadesini sağlamak suretiyle 1925'in intikamını alabileceğinizi sanıyorsunuz. Ama yağma yok! Ne bugün, ne de yarın itibar iadesi gibi bir şeye imkan vermeyeceğiz. Türk Milleti'nin zinde güçleri varoldukça bunun hayalini görmek dahi size nasip olmayacaktır" anlamına gelen şeyler söyledi ve Fırat'ın kalp spazmı geçirmesine sebep oldu..

Aradan onbir yıl geçti. Köprülerin altından çok sular aktı. Güney Kürdistan Devletleşme aşamasına geldi. Bu arada Türk Generaller Devleti'nin, yeni oluşumu engellemek için çizdiği tüm kırmızı hatları peşmergelerin ayakları altında silindi, kayboldu. İşte tam bu sırada Güney'den gür bir ses daha çıktı, Şêx Se'id'in anısına pul çıkarıldı! Bu gerçek bir devrimdi. Evet Gürkan! Kürt Milleti'nin o değerli evlatları senin vereceğin itibarı çöpe atıp 1925 Şehitleri'nin temsilcisi şerefine pul çıkardılar. İtibar diye ben buna derim. Cengiz'in Torunları tarafından gerçekleştirilebilecek olan mide bulandırıcı bir itibar iadesi olayı cereyan etmediği için Kürt ancak mutlu olur.. Amacı es geçen bir itibar iadesinin, bir büyük barbar güç, yani Cengiz'in Torunları tarafından affedilmek olacağı da böylece daha iyi anlaşıldı.

Posta pulu deyip geçmeyiniz, bu bir otorite beyanıdır ve bir kırmızı hattır. Bu kırmızı hat neden çekilebildi, biraz da buna girelim.

****

18 Nisan'da yazdığım makalede Saddam'ın kayboluşunu sorguluyordum. Bu kayboluşun ardından bir istikrarsızlık örgütlenmesinin geleceğini kaydetmiştim. Bu iddiamı daha sonraki bir diğer makalemde tekrarlamıştım. Şimdi ortaya çıkan manzara hiç bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde bu iddiamı doğruluyor. Saddam taraftarları her gün yeni bir adım ataraktan belli ve planlı bir direniş örgütlüyorlar. Bu direniş, eğer altı ay gibi kısa bir süre içerisinde bastırılamazsa kökleşecek ve haberleşme, eğitim ile eylem koordinasyonu alanları başta olmak üzere kurumlaşarak sürecektir. İfade etmemelerine rağmen, benim "Şer Cephesi" dediğim Türkler, Mollalar ve Suriyedeki komşu Baasistler ile bölgenin bütün antidemokratik devletleri bu istikrarsızlaştırma örgütlenmesini avuçlarını oğuşturarak, dualarla karışık bir şekilde izliyorlar. ABD, Irak'ta bir batağa saplanırsa müdahale sıranın kendilerine gelmeyeceğini hesaplıyor olsalar gerek.

Kürtler açısından olaya bakıldığında; "BÖLGEDEKİ ANTİ DEMOKRETİK DEVLETLER İÇİN KÖTÜ OLAN HER ŞEY, KÜRTLER'İN HAYRINADIR" kuralı geçerlidir. Irak'ın işgalinden sonra elimize geçen "bir avuç özgürlüğü" yakalama fırsatı ile birlikte, Zazalar'ın deyimi ile, artık bu ülkeler ile biribirimizden (yeniden) kemik kırmış olduk. Bize karşı ittifak kurmalarındaki aceleyi doğru okumak gerekir. Bundan dolayı tehditlerine papuç bırakmak dar görüşlülük olacaktır. Onlar eğer istikrarsızlığı teşvik ediyorlarsa bilin ki Kürtler istikrar için çaba harcamalıdırlar. Her türlü Baasist varlığın süratle üstüne gitmeli, bu olumsuzların kahramanlaşarak geri dönmeleri çok enerjik bir şekilde engellenmelidir. Unutmayınız "hafıza-i beşer nisyan ile maluldur" sözü bugünlerde daha bir geçerli oluyor. Evet insanların hatırlama kaabiliyetleri unutkanlık gibi bir illetin saldırısı altındadır. Bölge insanı Saddam'ın her türlü gaddarlığını kısa bir süre içerisinde unutabilir ve bu canavarı bir daha kucaklayabilir. Bunu, şu anda sorumlu mevkide bulunan, Güney Kürtleri unutmasınlar. Hatta bu gaddarlıkları Türk sol ve sağının etkisi ile bazı Kuzey Kürtleri dahi unutabilirler (sinyaller var mı?). Bundan dolayı Güneyli Güçler'in duruşları çok önemlidir. ABD Güçleri ile sürtüşeceklerine dayanışma içinde bulunmaları hayatidir. Bir parti merkezinin BİLİNMEYEN BİR SEBEPTEN DOLAYI HAVAYA UÇURULMASI büyütülmemeli, böylesi bir hadisenin bir daha tekrarlanmaması için mutlaka direkt bir irtibat mekanizması kurulmalıdır. Taze dostluklar ucuz kahramanlık gösterilerine kurban edilmemeli. Nihayet şu anda yaşanan bir işgaldir. İşgal güçlerinin otoritelerini kurmak zorunda olduğu Bağdat gibi bir yerde çok dikkatli davranmak gereklidir. Düşünün, eğer Bağdat'ta hakimiyet kurulamazsa, kendileri açısından her yer tehlike altındadır demektir.

Ama herşeye rağmen Arap Kesimi'nde istikrar sağlanamıyor. Bunun anlamı, Irak'ta istikrar unsuru olarak sadece Kürtler, istikrar adası olarak ise sadece Kürdistan kalmaktadır. Böyle olunca bu istikrar adasının güçlendirilmesi gündeme gelecektir. Şu andakinden daha güçlü bir ada. Bu nedir? YANILGI PAYI BIRAKARAKTAN, BUNUN ADININ BAĞIMSIZLIK OLDUĞUNU RAHATLIKLA KAYDEDEBİLİRİZ. Hemen ekleyeyim ki, yakalanan fırsatın karekteri gereği, Kürdistan'a bağımsızlık, istikrarsızlığa katkıda bulunmakla sağlanamaz. Tam tersine, istikrarı sağlamak için elinden geleni içtenlikle yaptıktan sonra bu yolu açabilirsiniz. Karşıdakini enayi sanma! Uzaydan ve yerden işleyen istihbarat teşkilatları ile, ordusu ile, nüfuzu ile bir dünya gücünü aldatamazsınız. Bunu yapmaya kalktığınız anda Türkiye'nin durumuna düşersiniz.

Görünen o ki, bu süreç boyunca olaylara doğru teşhislerle yaklaşılırsa, Ortadoğu'nun en eski uygarlıklarından en aşağısından kisinin mirasçısı olan şimdiki Kürtler, bölgeye bir yıldız gibi doğacak, devletleşeceklerdir. Hem de bağımsız. Bunda, bilhassa Kuzey Kürdistan'da öncü mevkiinde bulunan hareketin liderliği boyuna bir "ilkel milliyetçilik" arıyor. Onu takiben Türk Solu ve İslamcıları da aynı şeyleri söyleyip duruyorlar. Tümünün birleştiği; "Kürdistan İsrail'leşecektir" noktasıdır. Yani İsrailleşecek, çevre ülkelerin aleyhine toprak kazanmak için saldırganlaşıp bölgede elli yıl sürecek bir savaşlar dizisine yol açacaktır.. Bu, açıkça, Türk Gazeteleri, Türk işitsel ve görsel yayınları vasıtasıyla da olsa, Türk Genelkurmayı'nın pompaladığı bir tehdittir. Kabul edilemez. Kürdistan'ın bağımsızlığına giden yolda yürümenin neden ilkel bir davranış olduğunu, kucakta bulduğumuz özgürlüğü red etmenin modernliğini, bu terimi icad edenin tekrar düşünmesi gerekir. Bizim olması gerekene sahip çıkmak, 500.000 kilometrekarelik toprağımızın her santimetrekaresine sahip çıkmak neden İsrailleşmek olacakmış? Neden ille de başkası ile birlikte yaşama mecburiyeti olacakmış, şaşıyorum. Bu mudur modernlik? Dünyada sınırların kalktığı bir süreçte yeni çitlerin sevdalısı olmanın anlamsızlığını çok iyi biliyorum. Ama Ortadoğu Halkları o olgunluğa ermişler mi ki? Çevre devletler bağımsızlığa doğru yürüdüğümüz için celalleneceklermiş.. Celallensinler bakalım. Şu anda yaşadığımız durumdan daha aşağılık bir durum mu yaşatacaklar bize? Generallerin kaşları mı çatılmış? Kırmızı bir hat daha mı çekilmiş? Çekilsin bakalım. Elli yıllık yeni savaşlar mı olacakmış? Biz, Kürtler olarak, ikiyüz yıldır bir avuç özgürlük için çarpıştık, iki nesil daha dişlerimizi sıkarız da, çevrede, bizi sofralarındaki menü olarak kullanan şövenistlerin tehditlerine bir daha papuç bırakmamalıyız. Bu anlaşılmalı. Herkes tarafından anlaşılmalı. Güney'de yakalanan özgürlük fırsatı sonuna kadar, gidebileceği noktaya kadar götürülmelidir. (Bu yazımı DEHAP ile ilgili olarak kaleme aldığım yazı dizisi ile çelişik sananlar o yazıları çok büyük bir dikkatle bir daha okusunlar. Orada Kürt Sorunu'nun çözümüne giden yolun açılmasından bahsediliyor, soruunun çözümünden değil. Bütün yazılarımda, Özgür Politika'dakiler dahil, bu rezerv vardır).

Tarihte ilk kez bu kadar yaklaştık özgürlüğe. Elimizi dikkatle uzatsak yakalayacak gibiyiz. Ama bunu red etmeliymişiz.. Red etmesek ilkel milliyetçi olurmuşuz. Tezin bilimdışılığı bir yana, mantıksızlığı da ortada. Senin olması gerekeni almayı ilkellik olarak göstermek hangi bilimsel delillerin ışığında iddia edilebilir? Barış adı verilen, tarzı belirsiz, gelip gelmeyeceği belirsiz, adaletliliği belirsiz, eşitsizliği apaçık yeni bir mit, yeni bir fetiş uğruna, Güney'de kucağımızda bulduğumuz özgürlüğü atmalıymışız! Atmazsak savaşacaklarmış bizimle. Bir çok Kürt gibi benim de ailem dağılmış, 80 yıldır her gürültüde şehitler vermiş, anamızdan emdiğimiz süt burnumuzdan gelmişken bu saldırı tehdidine Kürt olarak boyun eğecekmişimiz.. Karşılık olarak kulübede eğitim hakkı! Parazit yapan bir radyoda deforme edilmiş müzik dinleme hakkı. Bunu, ilkellik suçlaması sayesinde zımnen de olsa, bütün parçalara dayatmak.. Buna demokratikleşme, modernleşme adı vermek. Olamaz böyle bir modernlik. Kürt sessiz çoğunluğu, hedefinin doğruluğundan emindir. Sadece kendisinin olması gerekeni istiyor, hepsi bu. Bunu İLKEL TÜRK İSLAMİSTLERİ'NE, İLKEL TÜRK-KÜRT FOSİLLEŞMİŞ DÜŞÜNCE ODAKLARINA, ŞÖVEN ÇEVRE REJİMLERİN TEHDİTLERİNE RAĞMEN istemeye devam edeceklerdir. İstenen bir haktır, bu hakka sahip çıkmak tarih karşısında bir görevdir. Zenginliklerimizi gaspederek bizi ezenler, o zenginliklere bizim yakaladığımız bir fırsatta sahip çıkmamızı elbette istemezler. Bugünlerde tarih yazılıyor. Unutmayınız. Horoz dövüşü yok. Parçacılık yok. Sadece serinkanlı düşünmek bizi nihai hedefe selametle götürecektir.




Gorusunuz