Nasıl bir DEHAP, nasıl bir duruş-II

Bilindiği gibi, Kürt Sorunu ya silahlı mücadele ile, ya da demokratik kitlesel mücadele ile çözülebilir. Üçüncü bir şık bu iki mücadelenin karmasıdır. Seçimi, Kürt Politik Yoğunluklar inanç ve ideolojilerine göre yapacak, ona göre mevzileneceklerdir. Konuyu dağıtıp lafların içinde boğulmamak için, hakkında yazı yazdığım organizasyonun pozisyonuna göre perspektif teklif edeceğimi söylemeliyim. Yani "demokratik legal bir parti, Kürt Sorunu'nun demokratik metodlarla çözümü için ne yapabilir" sorusuna cevap aramalı, vizyonumuz varsa ortaya koymalıyız. Ben de öyle yapacağım.

Bu arada bazı olmazları da sıralayayım: Birincisi; çözüm öretme çabasındaki bazı insanlar, demokratik kitle gösterileri AB ve ABD gibi güçlerin müdahalesini davet edici olursa, bu büyük ekonomik ve askeri güçlerin dayatmada bulunması sonucu Türk Generaller Devleti'nin dize gelip değişeceğini sanıyorlar. Gazetede, TV'de pek çok politik şahsiyet; "Türk Devleti Kopenhag Kriterleri'ne uymazsa AB'ye giremez, o halde bu kriterlere uymak zorundadır" gibi oldukça yüzeyel, ajitatif bir savla okuyucu ve seyircilerinin karşısına çıkıyorlar.. Bazıları da çok ciddi bir şekilde ABD'nin Ortadoğu'da kökten, Türk Devleti'ni de kapsayıcı bir değişim programı ile bulunduğunu, "Türk Devleti değişmezse dışardan gelenler onu değiştirir" gibi inanılmaz bir konseptle, ama hayali bir konseptle TV'de konuşuyor, ciddi ciddi iddialarda bulunuyorlar.. Bu insanlarımıza bugün cereyan eden Şarm el-Şeyh görüşmelerini takip etmelerini ve anlamalarını tavsiye ederim. İkisi de akraba olan görüşler. Al birini çal ötekine!

Türk Generaller Devleti'ni yakından tanıyanlar, bir askeri elitin elindeki derin devletin, ekonomik yıkımı bile göze alarak, Kürt Sorunu'nu böylesi zorlamalarla çözmeye yanaşmayacağını iyi bilirler (tabii ki böyle bir zorlamanın olup olmayacağı da bir başka uzun tahlilin konusu). O halde çözüm nerede? TABİİ Kİ İÇTE! HEP İÇTE! Başka hiç bir yerde değil, içte.. Dış baskı, sıcak bir işgale dönüşmediği sürece, ancak etkileyici olur. Hepsi bu. Peki o halde, bu içteki çözüm perspektifi hangi metodlarla bir yol haritasına dönüşebilir? Sorun bu.

DEHAP'ın talip olması gereken temel oy ve destek, Kürtler'in oyu ve Kürt Halkı'nın desteğidir. Bu parti, yerle bir olası Türk Anayasa'sı gereği bir Türkiye Partisi olmak zorundadır. Bu belli. Ama sözde Türk Partisi ve fiiliyatta bal gibi Kürt Partisi olabilir (bunu onların telafuz etmelerine gerek yok). Böylece tabii oylarının sınırına varabilir. Tabii ki "sol kitle partisi" esprisi ile değil, açıkça, sulandırmadan ve inanarak "kitle partisi" olması kaydıyla. Böylece Demokratik mücadelenin bir ayağı daha sağlam bir şekilde oluşabilir, sağlam bir duruş sergiliyebilir.

Peki bu parti'nin gücü ve talibi olduğu oy oranı Türk Devleti'nin dönüşmesine yol açabilir mi? Kürtler'in oyları %20.. Taş çatlasın %12'si yurtsever bir partiye gelir. Gerisi çürük.. Bu oy oranı ile temel güçlerden biri haline gelebilir, ama değişim için takviyeye ihtiyaç vardır. Bu noktada hemen kaydedelim ki, sağlam değişim için en aşağısından oyların %70'ine  ihtiyaç vardır. Evet, %70'ine. Dikkat ediniz, milletvekillerinin değil, sağlam oyların %70'ine ihtiyaç vardır. Örnek ortada. AK-PARTİ, Türk Meclisi'ndeki milletvekillerinin neredeyse %70'ine sahiptir, ama oy oranı %34'te kalmıştır. Bundan dolayı iktidar değil, sözde iktidar oluyor. Askerleri bu oy oranı ile köşeye sıkıştırmak mümkün değil. Yukarıdaki ufak öngüden de anlaşılacağı kadarıyla Türkiye'yi demokratik metodlarla değiştirmek için çok geniş bir konsensuse ihtiyaç vardır. İşte bu noktada DEHAP'ın öncülük ettiği ve giderek angaje olduğu BLOK VAK'ASI'nın böylesi geniş bir konsensüsü sağlamanın önündeki en büyük engel olduğu açıktır. Bunu görmemek için görme özürlü olmak gerekiyor.. Komünist ve sosyalistlerin temel öge olarak yer aldığı bir blok nasıl ve hangi programla daha sağdaki partilerle anlaşacak? Düşünün bir kere, %00X oya sahip olan EMEP ve onun lideri, TÜSİAD veya ANAP gibi kuruluşlara Türkiye'nin dönüşmesi için gidecek ve masaya oturacak.. Ne diyecek? Tabii ki seçimlerde DEHAP'a bir milyondan fazla oy kaybettiren IMF, AB ve diğer global dünya gerçeklerine karşı ikna edici bir konuşma yapacak.. Sonra da global ekonomi içinde pay arayan, ama bunun önünde en büyük engel olarak bugünkü anayasal sistemin durduğunu bilen TÜSİAD'la veya serbest piyasa ekonomisi şampiyonu ANAP'la anlaşacak.. Bu olacak iş mi? İki zıt kutup, iki zıt demokrasi anlayışı.. İşte DEHAP elinin serbest kalması ve daha geniş bir platformda gerçekten politika yapma olanağının yakalanması gibi bir şansı ele geçirmek istiyorsa öncelikle bu yükten kurtulmalı, sonra kendisine, tepeden tırnağa kadar çeki düzen vermelidir. Tabi ki "sözüm söz, ben yiğitçe boğulmak istiyorum" demiyorsa..

Bazı TV ve Gazete yorumcularına bakılırsa, bu demokrasi güçleri dedikleri küçük odaklar şöyle bir silkindiler mi, her şeyi önlerine katıp gidecekler. İşte tam da buna uygun bir misal verelim. Yıl 1970.. Cuntanın hazırlık günleri. Sokak hakimiyeti sağlandı sağlanacak gibi. Hükümet adeta sinmiş, olacakları bekliyor. Sokak gösterileri yapanlar "ordu millet elele, milli cepheye" sloganları ile 6. Filo'ya saldırmış, İstanbul'dan çıkarmış, büyük bir prestij kazanmıştı.. Cunta sonrası kurulacak olan hükümetin üyeleri ve hatta müsteşarları bile belli olmuştu. Ama sonuç ne oldu? Atıf Erçıkan olayı ve fiyasko..

Şimdi bugünlere dönelim. 1970'teki o "ordu millet" eleleliği yok. DİSK'i vinç ile bile ayağa kaldıramazsın. Dernekleri dersen hak getire.. Kala kala Kürtler'in örgütlü gücü kalıyor. İşte güçleri çar çur etme ustaları şimdi bu örgütlü güce dadanmış, onu manipüle edip duruyorlar.. "Dünyanın son marksist öncü gücü" yağlama yıkamasından tutun, "Ortadoğu Halkları sizi bekliyor" şaşırtmacasına kadar hangi oyunu istersen var.. Bu zihniyetle işbirliği yaparak mı Kürt Kimliği'ni Anayasal kılacaksın? Güldürme insanları..
Bütün bunlardan dolayı, eğer TÜSİAD'ın, TOBB'un, ANAP'ın ve Sosyal demokratların Kürt Raporu hazırladığı günleri yeniden yakalamak istiyorsanız, dünyanın vardığı noktayı içinize sindirerek anlayınız. Eğer bu gidişatı doğru okursanız sarsılmaz bir öncülük geliştirirsiniz. Unutmayınız, sizin göreviniz KÜRT SORUNU'NU TAMAMEN ÇÖZMEK DEĞİL, TÜRKİYE DENİLEN COĞRAFYA'DAKİ BU TEMEL SORUNU'NUN ÇÖZÜMÜNE GİDEN YOLU AÇMAKTIR. Bunun için de çağa uygun bir demokratik temel yol haritası hazırlamak gerekiyor..
Gelecek yazıda bu yol haritasını tartışacağım.




Gorusunuz