Saddam Nerede, ne yapıyor?

Bugünkü yazıma başlamadan bir not düşmek istiyorum: Savaş sırasındaki değerlendirmelerime telefon, yüzyüze görüşme, e-mail ve internetten gelen eleştirileri ve getirilen yorumları dikkatle okuyor, dinliyor ve geniş ölçüde faydalanıyorum. Hiç bir şekilde polemik yaratmamak için, yazılarıma yorum getirilen bazı kanallarda cevaplamamayı tercih etmemi umarım sayın okuyucularım yanlış anlamaz. Ayrıca bir itirafta da bulunmak isterim. Bazan yazılarıma konu olarak seçtiğim olguların bir başka Kürt yorumcusu tarafından, ben yazımı hazırlamadan, ele alındığını görmem bana gurur veriyor. Çünkü Kürtler'in belli bir konuda benzer görüşleri, biribirlerinden bağımsız olarak, sahiplenmeleri bazı konularda ne kadar mesafe aldıklarını gösterir. Ne derler? "Aklın yolu birdir".. Bugün, kişisel sıkıntıları uğruna mücadele yerine, tüm Kürdistani siyasi yoğunlukların politikalarını, bazan sevmeselerde, anlayıp onları kardeşçe dinlemek ve anlamak, bu sıkıntılı günlerde Kürt Aydını olmanın önemli şartıdır. Şimdi yazıma geçiyorum..

***

Savaşın ilk raundu bitti, ama Saddam ortalıkta yok. Nerede? Ne yapıyor? Ben kısaca buna değindikten sonra Kürtler'e etkilerini ele alacağım.

Saddam'ın akibeti ile ilgili ihtimaller oldukça azdır. Eğer yazıyı okuduğunuzda hala yakayı ele vermemişse, birincisi; bombardımanda isabet alan bir yapıdan arda kalan bir moloz yığınının altında bir ceset olarak yatıyor olabilir. İkincisi; komşu devletlerden birinde, hakkında bir karar verilene dek misafir hayatı yaşıyor olabilir. Üçüncüsü; şurada burada saklanarak sonunu bekliyor olabilir. Dördüncüsü; yeraltına çekilmiş durumdadır, yeni şeyler planlıyordur. Diğer üç ihtimali geçiyor, "birşeyler planlama" ihtimalini açmak istiyorum.

Savaştan önceki demeçlere bakıldığında rejimin bu kadar çabuk yıkılışının çoğu insanda bir sürpriz etkisi yarattığını kolaylıkla saptayabiliriz. Ama rejimin şefinin ortadan kaybolması ve daha heniz bulunamaması düşündürücüdür. Elbette; Amn, Estixbarat, Muxaberat, açık polis ve milisler vasıtasıyla Irak'ı zapt-rapt altında tutan bir diktatörün hala ortalıkta dolaşması anlaşılırdır. Ama ne yapabilir bu muassır diktatör? Evet, bir yazımda kaydettiğim düşüncemi tekrarlıyorum; Saddam Irak'ı Viet Nam'laştıramaz. Buna tecrübeli ABD stratejistleri ve Kürtler izin vermeyeceklerdir. Bu doğru, ama belli bir destabilizasyon yaratabilir. Son zamanlara kadar dinmeyen silah sesleri bunun en açık delilidir. Saddam'ın istikrarsızlaştırma planı işliyor gibi.. Bunun sonuçlarını düşünmek bir dereceye kadar koalisyon güçlerinin işi, ama Kürt Liderleri'nin de işi. Günlerdir bu yazıyı kaleme almamak için kendi kendimle mücadele ediyorum. Çünkü psikolojik savaşın kurallarına göre bir felaket telallığı etkisi yapabilirdi. Ama şimdi Liderler'in düşünme vakitleri gelmiş bulunuyor. Ben de uyarı görevimi yerine getiriyorum.
Bilindiği gibi Kürtler, savaşın belli bir aşamasından beri iki "belalı" kenti bir dereceye kadar kontrol altında tutuyorlar; Kerkük ve Musul. Söz konusu iki kentin belalılığı, o kentlerdeki etnik yapıdan ziyade, yabancı parmakların istikrarı bozma gücünden ileri geliyor. Evet, kısaca, Saddam eskiden beri Musul'da güçlü bir istihbarat ve yeraltı "direniş gücü, kontr-gerilla" oluşturmuştur. Bu gücü şimdi zaman zaman kullanmaktadır. Son zamanlarda kitlelerin üzerine silah sıkılması, atanan valiye karşı geliştirilen protesto olayları kara bulutların varlığının işaretidir. Öteki kent ise daha da belalı. Çünkü bir yandan kentin etnik yapısı, bir yandan da "Üçlü Şer Cephesi"nin en fazla at oynatacağı alan olan Kerkük, her an diken üstünde olunacak bir alandır. Kürt Liderliği her iki alanda da haklı bir iddia sahibidir ve bu iddialarından vazgeçemez.

Türk Devleti'nin fırsatçı sızma politikasına çanak açan olaylar sonucu 15 MİT Ajanı'nın sürekli Kerkük sokaklarında legal "gözlemci" olarak bulunuyor olması, Türkmen Cephesi denilen bir nevi kontr-gerilla örgütünün varlığı, Araplar'ın tedirgin bir şekilde Kürtler'e karşı müttefik aramaları Saddam'ın istikrarsızlık yaratma politikalarına, eğer politika saptayacak hali varsa, çanak tutacaktır. Ayrıca Körfez'de, zorla demokratikleşme sırasının kendilerine gelmesini bekleyen Emir ve Şeyhler'in TV yayınları ile geliştirdikleri tahrikler, bu iki kenti ve giderek etraf coğrafyayı etkileyebilir. Saddam'ın sağlığı konusunda bu TV'lerde sürekli olarak yayınlanan haberler ve fotograflar ABD için düşündürücü olsa gerek. Durum bu bakımdan uyarı görevimizi yerine getirmemizi emrediyor.

Böylesi bir durumda Kürt Partileri'nin sürekli danışma ve böylece bilimsel bir dayanışma halinde olmaları çözüm yaratabilecek birinci şarttır. Bundan dolayı perşembe günü Selahaddin'de iki partinin siyasi büroları arasında yapılan toplantı iyi bir başlangıçtır. Toplantılara bundan sonra da peryodik olarak devam edilmesinin karara bağlanması önemlidir, sevindiricidir. Umarım bundan sonra disiplin elden bırakılmaz, yaşanan şu altın değerindeki günlerin bir daha geri gelmeyeceği unutulmaz. Yazılarımı okuyanlar benim bu öneriyi bir hafta önce yaptığımı hatırlarlar.

Son bir hafta içinde Güneyli Kürt Liderler'ce verilen demeçlerde baş düşmana karşı seçilen ton oldukça ilgi çekicidir. Bu tavrın caydırıcı olması uzun vadeli bir politik hat oluşturulmasını gerektiriyor. Bunun için mahalli değil Kürdistani düşünmeleri gerekiyor. Üçlü şer cephesi (Türkiye, İran, Suriye dolaylı cephesi) onlar için uyarıcı olmalı, Kürtler de alternatif bir cephe, eylemsel olmasa bile sessizce, oluşturabilmeli. Ulus Olarak tarih sahnesine çıkmalarını engellemek isteyenler uzun vadeli planlar geliştirirken, ittifaklarda sınır tanımazken, Kürtler'in kendilerini ayıran yapay sınırlara kapanmaları akıl işi olamaz. Irak düzeyinde kullanılan dil oldukça yerinde. Arap, Kürt, Asuri ve Türkmen kardeşliğine sürekli yapılan vurgu ve pratikte geliştirilen politikalar yeni Irak'ta sıkıntı yaşanma ihtimalini azaltıyor. Fakat hala Kuzey Kürdistan'lı KADEK ile bazı sıkıntılar yaşanıyorsa herkes şapkasını önüne koyarak düşünmeli. Tarafların samimi davrandığına inanmak isteriz. Bu bakımdan son çıkan bir gazete demecindeki "vatandaşlık görevi" ile ilgili malum bir bölümün tekzibini beklemek hakkımızdır. Ne kast ettiğim çok iyi tahmin edilir..

Türk Generaller Devleti'nin son zamanlarda sistem dışına düşme hızı iyi değerlendirilmeli, istikrar sağlama hususunda bu düşüşün sağladığı olanaklar kullanılmalıdır. Türkmenler'in, Türk Generaller Devleti'nce kontrol edilemeyen kesimi ile kopmaz ilişkiler kolaylıkla kurulabilir. Türkmenler'in hakları ve Kerkük'teki varlıkları konusunda bir sıkıntı yaşanmayacaktır, bu belli. Çünkü onlar da rejimin zulmuna uğramış mağdurlardır. O zaman Türk Devleti'nin dolaylı istismar teşebbüsleri veya müdahale tehditleri bölgeye yerleşecek olan ABD 4. Piyade Tümeni ile iyi bir işbirliği çerçevesinde çözüme kavuşturulabilir. Bunun için Birleşmiş Milletler'in yönetime burnunu sokmasını kabullenmemek, ABD ile yakın bir çalışma içinde istikrarı tamamlamak yeterlidir. "Hemen bir Iraki yönetim" istemek taktiksel bir propaganda olarak iyi, ama gerçek hayatta elbette Kürtler'in aleyhinedir. Kürtler'in durumlarını sağlamlaştırmak için gerçekten zamana ve bölgesel düzeyde tanınmaya ihtiyaçları vardır. Bu tanınmanın nasıl sağlanacağını hep birlikte göreceğiz, ama gerçekten göreceğiz..




Gorusunuz