Mustafa Kemal-1919-22, Türk Solu-2003

Kürdistan Ulusal Hareketi, Mustafa Kemal'ın ön plana çıktığı ve katliam, hile dolu bir dönem olan 1919'dan 1938'e kadar, dinsel ve aşiret liderliği kimliği ile ön plana çıkan şahsiyetlerin öncülüğünde cereyan etmişti. İkinci Dünya Savaşı'ından sonra ise karizmatik kişilikleri ile Mustafa Barzani, Qadi Mihemmed ön planda iken bile belli bir örgüt cihazı hep vardı. Fakat genelde Marksist fikirlerden esinlenmiş şahsiyetler belli bir ölçüde de olsa bu örgütlerin ön saflarında göze çarpardı/çarpıyor. Bilhassa Kuzey Kürdistan'da, temel kadroları itibariyle PDK ve çok sonraları kervana katılan Ulusal İslami Hareketler hariç, tüm örgütlerde Marksist fikirler vazgeçilmez bir ideolojik öncülük şekillenmesi yaratıyor/du. Çeşitli varyasyonlara sahip olan Marksist Kürt Örgütleri, biribirlerini "revizyonist", "sol sapmacı", 'Troçkist", 'Maocu", "Enver Hocacı" vs olarak suçlamalarına rağmen asıl gıda aldıkları kaynak Marksizm'dir. Bu, bilhassa Kuzey Kürdistan'da böyledir ve tümünü kapsamamak kaydıyla faydalıdırda. Tür Solu'ndan kopan yeni kadroların hemen hepsi, ayrışmanın şiddetine rağmen, bağrından koptukları Türk Solu'nun zayıflık ve fazlalıklarını da birlikte Kürdistan'a getirmişlerdi. Bu kadro ve liderler TİP'te, THKP-C'de, TİİKP'de, THKO'da vs belli bir ideolojik biçimlenme yaşamışlardı ve bunu üstlerinden atmaları kolay değildi.

Kürdistan'ın geleceği ile ilgili çıtanın, 1990'lı yılların sonunda, bir iki örgüt dışında, bağımsızlıktan çok aşağılara çekildiğini biliyoruz. Artık aynı devletin revize edilerek (federasyona kadar varan bir yeni şekillenmeye tabi tutularak) devamı kabul edildiğinden marksizm'in "ortak örgütlenme" modeli de canlandı. Ortak örgütlenme konseptinin artık utangaç bile sayılmayacak bir netlikte dile getirildiği bu yeni süreçte en büyük Kuzeyli Örgüt, Türk Solu'nun sesini dinlemekten geri durmuyor, legal partinin yarattığı seçim blokunu daha da derinleştirip "güçlü" bir Türkiyeliler Örgütü oluşturmaya açık bir şekilde yeşil ışık yakıyor. İşte bu hay huy arasında, kendilerini muhalif sayan şahsiyetler bile zaman zaman, gazetelere ve internet sayfalarına Türk yazarlarının yazılarını koyuyor, bu yazarlara Kürt yazarlarınınkinden daha fazla itibar göstererek "acaba bugün, filanca Türk Solu Yazarı ne yazdı" gibi bir meraktan bir türlü kurtulamıyorlar. Hatta Türk yazarlarına küfür edenler bile (küfürü tasvip etmek mümkün değil) her gün arayıp, tarayıp onların bir yazılarını buluyor, bu yazıları, eski göz ağrılarına, küfür dizme amacıyla da olsa, okumayı ve teşhir etmeyi ihmal etmiyorlar..

Ben, Türk Solu'nun, yaşadığımız keskin viraj itibariyle, bilhassa 3 Kasım Seçimleri'ndeki "Blok Vak'ası"ndan sonra Kuzey Kürdistan'ın temel örgütü olan KADEK'e ideolojik açıdan yön veriyormuş gibi bir izlenim vermeye çalışması ile birlikte, tüm Kürdistanlılar tarafından dikkatle izlenmesi ve ciddi bir eleştiriye tabi tutulması gerektiğine inaıyorum. Bu sol, bilhassa II. Körfez Savaşı'nın ufukta göründüğü ve evimizdeki bir gerçeklik haline geldiği şu günler boyunca, bütün gücü ile KADEK'e ideolojik bir baskı uyguluyor, bu hareketin Kürdistan'ın Güneyi ile uyumlu bir politika yaratmasının psikolojik ortamının yaratılmasını engellemek için elinden geleni yapıyor. Kendilerine uluslararası arenada meydana gelen değişiklikler ve KADEK'in bu değişimde "barış insiyatifleri"ne angaje olmuş olması büyük yardım sağlamıştır ve bu oluşumumuz, savaştan en fazla zararlı çıkabileceği bir noktaya doğru hızla çekilmeye çalışılmaktadır (daha da çekilmesi işten bile değildir).

Oysa bu sol, tarihten ders alma ustası olduğunu söyleyen önder kadrolarımızın gözlerinin içine baka baka, Mustafa Kemal'in 1919-1922'deki taktiklerini hatırlatan yeni ve modern bir söylemi bugünün şartlarına uydurarak Kürt insanına karşı vicdana hitap eden massif bir psikolojik saldırı başlatmıştır. Kullandıkları psikolojik savaş dili, bazı kelimeleri değiştirin, 1919-1922 kesitinde General Kemal'in kullandığı dil ile aynıdır.

Bazı misaller verelim:

1919.. General Kemal'in Malatyalı Hacı Kaya ve Satzade Mustafa Ağa'lara gönderdiği telgraf'tan: "Padişah ve ulus (yani islam ulusu-NB) düşmanlarının yalanlarına kapılarak, Allah Korusun, Müslümanlar arasında kan akıtılması(na sebep olacak olan Badirxaniler türü bozgunculara karşı-NB)... (atlıyoruz).. Sizin gibi din ve namus sahibi büyükler oldukça, Türk ve Kürt'ün biribirlerinden ayrılmaz iki öz kardeş olarak yaşayacağı... (atlıyoruz).. iç ve dış düşmanlara kardemirden bir kale biçiminde kalacağı"

2003.. Türk Solu: "Ortadoğu Halkları'nın düşmanı olan emperyalist güçlerin yalan vaadlerine kapılarak, halklarımızın arasında kan akıtılması gibi bir tavır içine giren 'Barzani-Talabani' türü liderlere karşı KADEK gibi örgütler oldukça Ortadoğu Halkları'nın kardeşliği güçlenerek devam edecektir"..

General Kemal: "...Asıl bugün düşmanlarla çevrili Türk, Kürt Çerkez ve diğer din kardeşlerimizin elele vermesi, sarsılmaz bir bütünlük oluşturmaları namus ve yaşamımızı kurtarmak için bir zorunluluktur"

Türk Solu: "Asıl bugün, Emperyalist saldırı karşısında başta Türk, Kürt ve Arap Halkları olmak üzere, tüm Ortadoğu Halkları'nın elele vermesi halkların özgürlüğünü kurtarmak için bir zorunluluktur"

General Kemal: "Devletin (Osmanlı-NB) bütünleşmesinin önem kazandığı bir sırada İngiliz propagandasının etkisinde ortaya çıkan ve Kürdistan'ın bağımsızlığını isteyenler.."

Türk Solu: "Halkların birliği ve kardeşliğinin önem kazandığı bir sırada emperyalizmin propagandasına kapılarak ortaya çıkan ve ABD'nin yardımı ile Kürdistan'ın federe bir yapı içinde ortaya çıkması hayali ile çalışan 'Barzani Talabani' türü liderler.."

General Kemal'den Cezire Cephe Komutanı General Nihat'a: "Kürdistan'da Kürtler'in Fransızlar ve özellikle Irak sınırında İngilizler'e karşı düşmanlığını silahlı çarpışmayla önlenemez bir düzeye vardırmak ve yabancılarla Kürtler'in birleşmesini engellemek...(bir metod olarak benimsenmiştir)"

"Viranşehir'de Kürtler Amerikan konvoyuna saldırdı" ( ajanslar).

İşte bu gibi neredeyse çakışan misaller çoğaltılarak verilebilir.. Bütün bunların Türk Generaller Devleti'nce yürütülen psikolojik savaş planları ile çakışmasını elbette ve hiç bir surette devlet ile Türk Solu'nun tümü arasında bir işbirliğinin varlığı olarak yorumlama eğiliminde değilim (bir kısmı işbirliği içinde bulunuyor olabilir). Ama yine de benzerliğinin çarpıcılığını hem Türk Solu'nun, hem de Kürdistan Ulusal Hareketi'nin düşüneceğini umarım. Türk Solu elbete savaş karşıtı olabilir. Bunun için elinden geleni yapmak da hakkıdır. Ama bir şartla; kendisine taban olarak kabul ettiği Türkiye İşçi Sınıfı'nı harekete geçirerek bu karşı duruşa bir anlam kazandırmalıdır. Bu iş için gözü hep Kürt Halkı'nda olmamalı. Kürt Halkı'nın özel durumunu, yani tarih sahnesine çıkma veya yok olma noktasında bulunduğunu unutmamalıdır. Gidin, kendi halkınızı örgütleyin ve cepheye sürün.. Biz Türkiye denilen devletin sınırları içinde 20 milyon isek, Türk'üm diyenleri sayısı 45 milyondur.. Bu sayıdaki kendi halkınızı temel alarak her ne yaparsanız yapın.. Bu sizin hakkınızdır. Bize ahlak dersi vermeye, bizi her zaman ezen Ortadoğu Halkları lehinde elimizin kavuşabileceği kadar yakınımıza gelen şeyi almaya çaılışmaızı dilediğiniz gibi yorumlayıp bize yutturma hakkını elbette size vermiyeceğiz. Biz bütün ustalığımızı göstererek bu kez dışlanmamaya and içmiş bulunuyoruz.

Ben hala KADEK'in bu gibi yarım yamalak teşkilatlanmış grupçukları aşacaklarını umuyorum. Yarın, eğer KADEK'e, bu grupların tahrikleri sonucu gelinebilecek nokta dolayısıyla, bir saldırı olursa bu odakların bir tek gösteri dahi yapmayacaklarını bilen biri olarak, ne umuluyor bunlardan diye soruyorum ve belki de son olarak soruyoryum.




Gorusunuz