Tecrit olayı ve savaş kışkırtıcılığı-II

Yaşanan şartları ve yani Irak'ın dövülme ihtimalini de değerlendiren Türk Derin Devleti bir yandan  bazı yeni provokasyon denemeleri düzenlerken, öte yandan, yaklaşan Irak müdahalesini en az masrafla başarmak için çare arayan, ABD ile pazarlıklarını sürdürdü. Başarılı geçtiği belli olan bu pazarlıkların içinde Kürt Sorunu ile ilgili hangi antlaşmalara varılıp varılmadığını direkt olarak bilmiyoruz. Ama, oldukça rahat tavrı ile, askerlerden korktuğu muhakkak olan AK-PARTİ Hükûmeti'nin Türk yayılmacılığına Erbakan kadar uyum sağlayan bir tavrı benimsemesi ile Türk Derin Devleti bazı ipuçları vermiyor değil.

Anlaşıldığı kadarı ile Güney'de de bir Ecevit Hattı'nın çizilmesi söz konusu. Bilindiği gibi Ecevit Kıbrıs'ın işgali sırasında "Attila Hattı" adı altında adayı bölen bir hat oluşturmuştu. Kıbrıs'ın işgalini "Barış Harekatı" olarak lanse eden yayılmacılar, şimdi de Güney'de yine daha önceleri Ecevit tarafından önerilen bir hattın oluşturulması için fırsat kolluyorlar. Haftanin'den Xan Kurkê'ye kadar uzanacak olan ve Kürdistan'ı iki ilhak bölgesine ayıran stratejik dağlık bölge Türk Devleti'nin yeni Kıbrıs'ı olarak düşünülüyor. Bu dağlık bölgenin güneyi boyunca uzanan hattın oluşturulması için ileri sürülen zahiri gerekçe yine "insani". Generaller Devleti'ne göre Türk Ordusu "savaştan kaçacak olan mültecileri" burada karşılayıp ağırlayacak! Asıl amacın Kuzey Kürdistan Gerillaları ile Güney arasında demir bir perde germek olduğu hemen kestirilebilir. Böylece hareket olanakları oldukça kısıtlanacak olan bu insanlarımıza karşı kolay bir imha planlanıyor.
ABD'nin bu işgal planını onaylayıp onaylamadığını bilmiyoruz. Ama Türk Tarafı oldukça rahat görünüyor. Hiç tereddüt etmeden, "Irak'a karşı başlatılacak bir savaşta ülkemizin zarara uğramaması için gerekli her türlü tedbiri aldık" şeklinde konuşmaları bir alarm olmalıdır. Kürdistan Ulusal Hareketi'nin önemli bir parçası olan KADEK, muhakkak ki bu ihtimali "su üstünde yazı" olarak yorumladığım "savaşı önleme eylemleri"nden daha fazla önemsiyordur. Umarım yanılmıyorum. Böylesi bir hat hem Güney'deki oluşum için, hem de Kuzey'deki mücadele müfrezeleri için dolaysız bir tehdit olacaktır. Sayın Barzani'nin demeçlerinden bu olayın bilincinde olduğunu çıkarıyorum.
Öte yandan ben, Generaller yönetiminin rahatlığına rağmen, ABD ile Türkiye arasında hala bazı pürüzler bulunduğu şüphesini kuvvetle taşıyorum. Bu pürüzlerin en önemlisi Türk Devleti'nde bir fikr-i sabit haline gelen Irak'ın geleceği konusunda söz sahibi olma isteğidir. Türk Devleti, bir bölge devleti olarak, bu savaşın parsasını toplaması gerektiği inancında.. Bu konuda Bush'un başına ekşidikleri tahmin edilebilir. Ancak böylesi bir talep, ABD'yi "enayi" yerine koymak anlamına gelmez mi? Yani ABD yatırımı yapacak, on milyarlar harcayacak, ardından Türk Generaller Devleti'ne  'buyur buradan yak' diyecek.. Bu olacak iş değil. Bu durumda, bölgenin yeniden düzenlenmesi sürecine katılmak için Türk Devleti'nin elinde, tıpkı Kıbrıs olayı'nnda görüldüğü gibi, sadece fiili durum yaratma alternatifi var. Bu da oldukça riskli. Buna da dikkat edileceğini umarım.

Bu noktada tecrit olayında generallerin planladığı tırmandırma, bir dereceye kadar yeni Ecevit Hattı'nı yaratmak için gerekçe oluşturma teşebbüsü veya bu teşebbüsün bir parçası olarak da algılanabilir. Barışçı çözüm teşebbüslerini serbestçe çöpe atan generallere karşı bir alternatif, dikkate değer (yani marjinal olmayan) organize bir Türk muhalefet odağının bulunmaması, bu tip rahat provokasyonları planlayan provakatörlerin işini kolaylaştırıyor. Yineliyorum, bunda, Türk Derin Devleti'nin demokrasi isteyen orta sağ ve orta sol kümelere karşı uyguladığı bunaltıcı baskıların yanında Kürt Tarafı'nın sürüklendiği blok politikalarının rolü de büyük olmuştur. Kitlelere açıktan söylenenler ne olursa olsun, HADEP içinde yaşanan gruplaşmalar açık politika yapan iyi niyetli ve hedefini çok iyi tayin etmiş olan sessiz çoğunluğun işini zorlaştırmış, en sonunda yılgınlığa yol açmıştır. Seçime demokrasi tarifinde bile uyuşamayanların içinde yer aldığı' sadece  bir "SOL LİTERATÜR PARETİSİ" olarak girilmesi kitleleri tatmin etmemiş, dolayısıyla Türkiye ve Kürdistan birlikte darbe yemiştir. Bu manzara provokatör generaller takımın istediği bir manzaraydı. Şimdi işgal ve toptan yok etme hesaplarını daha kolay yapabilirlerdi.

Türk Devleti, eğer yaptığı hesabın tutacağına inanmışsa, KADEK ile yaşanan sıcak gelişmeleri sonuna kadar kullanacak, olayları daha da tırmandıracaktır. Amaçları sıcak ve oldukça kanlı geçeceği muhakkak olan bir kapışma öncesi gerillaların ve destekçi ile yöneticilerinin moralini bozmaktır. Şiddetlendirilmiş bir psikolojik savaştır yaşanan. Kürtler hiç bir alanda bu yaratıkların oyunlarına gelmemeli. Bu bakımdan, Başkan Öcalan lehine yapılan gösterilerin şekli ve içeriği yeniden düşünülmeli, daha ziyade hukuki yolların zorlanması sürecine girilmelidir derim. Bazı söylemler Türk Generalleri tarafından ilkel bir inatlaşma noktasına getirildiğinden dolayı Sayın Öcalan'ın kendisine de zarar vermektedir. İlkel intikamcı bu kişilikler ellerindeki esire her türlü insanlık dışı muameleyi yapmaya hazırdırlar. Sayın Öcalan'ı düşünmek, onun hayatı ve özgürlüğü için doğru bir mücadele hattı oluşturmak karşıdaki düşmanın eğilimlerini bilmeyi de gerektirir. BU düşmanın gardiyanları kendilerine verilen planı harfiyen yerine getirirken, Kürt Tarafı rüzgarın yönüne göre politika tayin etmek durumunda kalmıştır. Kuşkusuz esasta buna mücadele şartlarının eşitsizliği sebep oluyor. Ama mücadeleyi yönlendiren güç de daha bilinçli hareket edebilir. Düşünün bir kere, Sayın Öacalan ile muhakkak ki hiç konuşulmuyor, belki de havalandırmaya da çıkarılmıyor veya daha ağır bir muameleye tabi tutuluyordur. O en nihayetinde bir insandır ve dayanma kapasitesi sınırlıdır. Bunu herkes biliyordur. Umarım yanılıyorum.

KADEK, savaşa doğru gidilirken bütün gücünü büyük ve akılcı bir direnişe göre ayarlamalıdır. Kürt Tarafı'nın diğer bileşenleri de aynı yola girmelidirler. Kuvvetlerin mobilizasyonu, yarı gerilla pozisyonu alınması bir yoldur. Buna askeri bilgisi oldukça doyurucu olan Kürt Komuta Heyet(ler)i karar verecektir. Savaşsız çözüm ihtimali gittikçe azalıyor. Gidiş, Amerikalılar'ın " point no return" dedikleri (geri dönüşsüz) bir noktaya doğrudur, hem de oldukça büyük bir hızla. Washington savaş kurmaylarının gerçekleştirdiği yığınak kritik nokta olarak kabul ettiğim 150 bin askeri bulursa ABD için savaş makinasını durdurma olanağı kalkacaktır. Bunu dikkate alalım, 'emperyalist savaşı durdurma' gibi bir sevdaya kapılmayalım. Türk Devleti, anlaşıldığı kadarıyla, savaş ufukta göründüğü anda harekete geçecektir. Yığınağını bu ihtimale göre yapıyor. Daha şimdiden komuta heyeti, savaşa katılacak birlikler ve hedef belirlenmiştir. Buna, "mülteci akınını KUZEY IRAK'TA KARŞILAMAK İÇİN ÖNLEM ALMA", adını veriyorlar. Daha önce de belirttiğimiz gibi bu, çok berrak bir şekilde işgaldir. İşgalin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği veya genişliği tamamiyle Kürt Tarafı'nın duruma uygun hazırlığına, birliğine ve en esaslı bir şekilde kararlılığına bağlıdır. Bu aşamadan sonra üç liderlik kaderimizi belirleyecektir. KADEK Genel Başkanlık Konseyi'nin tavrı ile söylemi arasında bir paralelliğe ihtiyaç vardır. YNK Genel Sekreteri Sayın Talabani'nin ise artık kişiselliği bırakıp bir Kürdistan kollektifi iradesini ön plana çıkarması ve bu iradenin gereği olan bir siyasi kollektifin içinde yer alması için zaman gelmiştir. KDP ise hiç bir gücü küçük görme gibi bir hataya düşmesin. Her Kürt bu süreç boyunca önemlidir. UNUTMASINLAR; YA HEP BİRLİKTE YAŞAYACAĞIZ, YA DA HEP BİRLİKTE YOKLARA KARIŞACAĞIZ.




Gorusunuz