Kitaplarım - Avesta I Vendidad

giriş

Zerdüştiler'in Kutsal Kitabı Avesta'da yer alan metinlerin gerçek anlamı, Batılı Bilim Adamları konuyla yakından ilgileninceye kadar, bu kitapları kutsal ilan eden insanlar tarafından bile bilinmiyordu. Dolayısıyla; rönesans deneyinden geçmiş olan bu gibi ülkelerde ”fikri hür” olarak yetişmiş bilim adamlarının Avesta'ya ulaşmasına bir ”keşif” gözüyle bakmamak büyük bir haksızlık olurdu. Fakat Batılı Bilim Adamları Avesta'yı incelerken yine de -bilgi eksikliğinden olsa gerek- Kürtçe'yi hesaba katmamak suretiyle gözardı edilemez bir hata yaptılar. Bu araştırmacılar İranî Uluslar söz konusu olduğunda hep sadece ”Persler”i söz konusu ettiler. Dil olarak da sadece Persçe'yi incelemeyi yeğlediler. Diğer İranî Diller gözardı edildi. Oysa Kürtçe ve bilhassa Kürtçe'nin Zazaki ve Hewramani lehçelerinin hesaba katılması, araştırmacılara hem Avesta'nın orijinal coğrafyasının tayininde, hem de Peygamber Zarathuştra'nın kimliğinin belirlenmesinde paha biçilemez bilgiler sağlayacaktı. Bunu ezbere söylemiyorum. Bunu Kürt olduğum için de söylemiyorum. Ben bir konuya bilimsel bir metodla eğilmenin ne demek olduğunun bilinci içinde hareket ediyorum ve Avesta hakkında yapılan geçmişteki bilimsel incelemelerde eksik olan tarafı ortaya koymaya çalışıyorum. Hindistan'da konuşulan Gujarati'den tutun Sanskritçe'ye, Pehlevice'den tutun Pers Dili'ne, Rig Veda'nın yazıldığı Dil'den tutun Eski Ermenice'ye kadar her dili hesaba katan araştırmacılar, her nedense Kürtçe gibi bölgenin göbeğinde konuşulan ve Medler'in mirasçısı olduğunu iddia eden Aryani bir halkın konuştuğu dili gözardı ederek bir sonuca varmaya çalışanlar, Avesta incelemelerinde ne kadar objektif olabilirler, bunu siz yanıtlayın.

Oysa Kürtçe ile Avesta'nın yazıldığı dil arasında sayısız köprüler kurulabilir, sayısız sözcüğün etimolojisi açığa çıkarılabilirdi. Müsaadenizle bu konuda bir iki misal vereyim. Avesta'da ”Vahar=bahar” kelimesi geçer (bu çok tipik bir misal olacağı için ilgiyle izleyiniz). Kelime'de geçen ”V” harfi Zazakide aynen muhafaza edilmiştir. ”H” harfinin ise daha eski şekli olan ”S” harfi kullanılmaya devam etmiştir. Aryani Diller'deki bu ”H-S” geçişi; Rig Veda'nın yazıldığı tarih olan M.Ö. 1800'lü yıllar ile Avesta'nın şekillenmeye başladığı M.Ö.6-700'lü yıllar arasındaki bir zaman kesitine rastlar. Bu geçişe en tipik misal; Vedik ”Soma”dan Avestik ”Homa”ya geçiştir. Kelimenin orijinali Soma iken aradan geçen süre içerisinde tabii bir değişim geçiren kelime; Avesta'da Homa'laşmıştır. En önemlisi ise Hinduların dininde eski bir tanrı olarak kabul edilen Soma veya Homa, kelime olarak Zaza Kürtleri tarafından hala ”Tanrı” anlamında kullanılıyor. Bu Tanrı'nın adı, Hindistan dışında sadece Kürdistan'da yaşıyor. ”Vahar”a dönersek; bu kelime, Kürtçe'nin Zazakisi'nde Avesta öncesi dönemden kalma söyleniş şekline yakın bir ağızla; ”Wesar” olarak hala kullanılıyor. Bunun gibi çok sayıda misal verilebilir. Fakat biz, Gathalar'da geçen bir cümle ile bu cümlenin Zazaki'deki ”tercümesi”ni karşılaştırarak, araştırmacıların bu dili hesaba katmamak suretiyle neler kaçırdıklarını daha bir somutlaştıralım:

Gathalar'daki bir cümle:

Tad thwa peresa ereş mõi vaoca Ahura.

Bu cümlenin Zazaki tercümesi:

(I)tyad thwe(ra) per(e)seno raşt mira vac Ahura.

Söyleyin bakalım ne fark var? 2500 Yıl neler götürmüş acaba? Bu dili hesaba katmamak büyük bir eksiklik değil midir?

Biz bu yerinde eleştirimizi burada keserek Avesta'nın serüvenine dönelim:

***

Avrupa'lı bilim adamlarından özellikle bir Fransız gencinin; 21 yaşındaki Anquetil Duperron'un o yüksek bilimsel merakına; Medler'in devamı olan Kürtler başta olmak üzere, tüm bilim dünyası çok şeyler borçludur. Gerçi onda bu merakı uyandıran, kendisinden önce bu esere ulaşabilmiş olan bir İngiliz'in; Richard Kobbe'nin, Hindustan'ın Surat kentindeki hemşehrisi George Boucher'den alıp getirdiği ”Vendidad Sada”nın bir kopyasıdır, ama, kitap Duperron'la ”tanışıncaya” kadar, Bodleian Kütüphanesi'nin duvarına demirden yapılmış bir zincirle asılıydı. Buraya asılan koca Vendidad, sadece turistlere uzaktan gösterilen ”tarihi bir eser” muamelesi görüyordu. Duperron, 1754'ten bir kaç yıl önce Orientalist Etienne Fourmont'a gönderilen el yazması ”Oxford Vendidadı”nın sadece dört yaprağını Sinolog Leroux-Deshauterayes'in masasında gördüğünde kesin kararını vermişti; ”bu eser her ne pahasına olursa olsun kendisi tarafından bulunacak, tercüme edilerek bilim dünyasına kazandırılacak”tı.

Duperron, hemen işe koyuldu. İlk hedefi; bu eserin kaynağına, yani Hindustan'daki Zerdüştiler'e ulaşmaktı. Bunu mümkün olan en büyük bir hızla gerçekleştirmeliydi. Hükûmet'in kendisine resmi bir görev vermesini beklemeden ”Fransız Doğu Hindustan Şirketi”ne ait olan bir gemiye gönüllü özel asker olarak yazıldı ve; 24.Şubat.1755'te, Lorient'ten gemiye bindi. Siyasi durum, İngiltere ile Fransa arasında cereyan etmekte olan şiddetli savaşlar yüzünden çok tehlikeliydi. Üç yıllık bu tehlike dolu yolculuk, nihayet Hindustan'da Zerdüştiler'in yoğun olarak yaşadıkları Surat kentine varılmasıyla mutlu sonla noktalanmıştı. Fakat burada da aşılması gereken büyük zorlukluklar başgösterdi. Bu zorlukların en önemlilerinin başında Zerdüştiler'in Batılı Yabancılar'a kuşkuyla bakması geliyordu. Sonunda amacına ulaşmak için para kullanılması gerektiği ortaya çıktı. Önce çok bilgili Dastûr'lardan (Sasani döneminden bu yana Zerdüştiler'in yüksek din adamlarına Dastûr deniliyor) Dârâb'a rüşvet vererek, ondan Kutsal Kitab'a ait elyazmaları'nı satın almayı denedi. Ayrıca bu dastûrun kendisine Avesta'nın yazıldığı dil ile Pehlevi Dili'ni öğretmesi için antlaşmaya varmıştı. Fakat Dastûr Dârâb kendisini aldatıyordu. Duperron bunu anlayınca, Kaus ve Manjery denilen daha alt düzeyden başka iki rahipe yaklaşmayı denedi. Bu kez hedefine varmıştı. Hakiki elyazmalarını bu sayede satın alabildiği gibi, Kutsal Kitap'ın yazıldığı Dili de onu tümüyle Fransızca'ya çevirebilecek yeterlilikteki bir seviyede ”öğrendi”. Avesta'nın tümünün çevirisiyle ilgili çalışmalarına hemen orada başladı. 1761'de Avrupa'ya hareket etti. Beraberinde muhtelif Doğu dillerinde yazılmış olan 180 elyazması materyal getiriyordu. Elindeki materyali uzun uğraşlardan sonra, 1764'te Paris'e getirdi ve hemen Ulusal Kütüphane'de muhafaza altına aldırdı. Bu arada getirdiği materyal üzerindeki çalışmalarını da aralıksız bir şekilde sürdürüyordu. 1771'de, Zend Avesta'nın hazırlandığı orijinal dilin dışındaki ilk tercümesi hazırdı artık. Ama bu Fransızca çeviriyi bilim dünyasına sunan Genç adam, şiddetli eleştirileri göğüslemek durumunda kalmıştı.

Bu eleştirilerin şampiyonluğunu İngiliz Bilim adamı Willam Jones yapmaktaydı. Ona göre Duperron; Avesta'ya Zoroaster'in (Zerdüşt'ün) adını sokmak gibi bir sahtekarlık yapmıştı. Çünkü Zoroaster gibi akıllı biri, böylesine gülünç ”iblisler”le ve ”tanrılar”la dolu bir kitap yazamazdı. Ona göre bu kitaplar, Zarathuştra'nın dinine ait bilim çevrelerince doğruluğuna güvenilen bilgilere aykırıydı. Kısaca Jones, Avesta'nın modern çağlarda bazıları tarafından uydurulduğunu söylüyordu. Aradan yıllar geçtiğinde Jones'in Avesta hakkındaki görüşleri epey yumuşadı. O, mukayeseli Sanskrtçe-Zendce (o zamanlar; Avesta'nın yorumu olan Zend'in, Avesta'nın yazıldığı bir dil olduğu sanılıyordu) bir sözlük hazırladığında, bu iki dilin benzerliğinden dolayı büyük hayretler içinde kalmıştı. Sözcüklerin aşağı yukarı onda altısı benzerdi. Fakat buna rağmen Jones'in; Duperron tarafından Surat'tan getirip çevrilen Elyazmaları'nın sahteliği veya bu elyazmalarında yer alan görüşlerin Zarathuşra'ya ait olmadığı hususundaki temel görüşlerinde hiçbir şekilde bir değişiklik olmayacaktı. 1798'de Rahip Paulo St. Barthélemy, Jones'in Zend ”Dili”nin antikliği ile ilgili denemesini; karşılaştırmalı bir Zend-Sanskrit benzer kelimeler listesi yayınlayarak daha da geliştirdi.

Bu konuda başka teşebbüsler de oldu. Jones'in ateşli takipçilerinden biri olan Richardson, Duperron'a yöneltilen eleştirilere bilimsel bir karekter verdi. Bu İngiliz bilim adamının kitaba olan itirazı dört ana başlık altında toplanabilir: Birincisi; bu kitapların tümü Arapça kelimelerle doludur, ki bu onların hakikiliğine karşı en önemli delildir. İkincisi; bu dildeki kulak tırmalayıcı sessiz harflerin çokluğu, üstün Pers dilinin güzelliği ile uyuşmuyordu. Üçüncüsü; bu elyazmaları ile modern Pers arasında bir bağ yoktu. Dördüncüsü; bu kitapların içerikleri o kadar çocukçadır ki bunların eski Pers ile ilişkilendirilmeleri olanaksızdır. Tüm bunlardan çıkan sonuç; bu elyazmalarının Arap istilasından sonra kaleme alındığıdır. Çünkü bu kitapların Arapça kelimelerle ”dolu” olması, Avesta'nın o çok kötü gramatiği, mevzuların modern Pers ile bir bağlarının olmaması ve içeriklerinin gülünçlüğü gibi sebepleri başka türlü izah etmek mümkün değildi.

1808'de devreye giren John Leyden; Zend'i Hindistan'da konuşulan Pali Dili'ne paralel bir diyalekt olarak kabul ediyordu. Buna göre Pali Dili, Magadhi Dili ile özdeş iken, Zend ”Dili” de aynı bölgede konuşulan Sauraseni ile aynıdır. Erskine'nin gözünde ise Zend, Sanskritçe'nin bir dialektidir, Mazdeizm'in kurucusu tarafından ithal edilmiş olan bu dil, Pers'te hiç bir dönemde konuşulmamış olan bir dildir. Ayrıca Hindistan'da, Jehangir'in hükümdarlığı esnasında derlenen ”Farhang-i Jehangiri”de Zend (her halukarda bir dil olmadığından dolayı), eski Pers'te konuşulan yedi diyalekt arasında sayılmamıştır.

Araştırmacılar sonradan, Avesta'nın Arapça kelimeler içerdiğinin bir fantasiden ibaret olduğu ortaya çıkardılar. Hatta değil Avesta; daha genç olan Pehlevi Dili'nde yazılan kitaplar bile, Sasani Devleti'nin yıkılışından çok sonraki zamanlara kadar, hiç bir Arapça kelime içermemişlerdir. Eleştirmen Mainers'in yanlış anladığı bir diğer konu; Zerdüştizm'in İslamiyet'ten bazı görüşler ödünç aldığı iddiasıdır. Bu, tabii ki Mainers'in hayal gücünün bir ürünüydü. Gerçekte; Zerdüştizm'den İslamiyet'e geçen pekçok şey bulunduğu halde, onların bu dinden aldıkları hiçbir şey yoktur, olamazdı da. Çünkü Zerdüştizm, İslamiyet'ten en aşağısından bin yıl daha eskidir. Zerdüştizm'in , Brahmanizm ile benzer taraflarının olması ise, her iki dinin kuzen halklar tarafından ve aynı mitolojiden geliştirildiği dikkate alındığında; XIX. Yüzyıl araştırmacılarını pek şaşırtmamıştır.

Bu arada uzun süre Anquetil'in yaptığı çevirinin doğru olup olmadığı hiç kimse tarafından sorgulanmadı. Anquetil'in bu çalışması Almanya'da, eski İran dinleri konusunda standard ana kaynak değerindeydi veya bir başvuru eseri şeklinde telakki ediliyordu. İngiltere'de ise o; hep ”sahte” bir çalışma olarak kabul edilmiş ve dikkat çekmeden bir kenara bırakılmıştı. Bu ülkede ”Zend Halkı”nın dini ile ilgili çok geniş ve iyi betimlenmiş tek çalışma 1820'de Rhode tarafından yapıldı. Rhode bu çalışmayı, Duperron'un meydana getirdiği eserden istifade ederek yapmıştı.

***

Oysa Avrupa'yı Zerdüştiler'den elde ettiği materyalle donatan Duperron, bilim dünyasına çok yanlış, yanıltıcı ve hatalı bir Avesta tercümesi sunmuştu. Bunları okuyan bir insan, Zerdüşti inancına ait olduğu iddia edilen çok yanlış ilah ve iblis adları öğrenebilirdi. Tarif edilen dinsel törenlerin Zerdüştizmle bir ilgisi yoktu. Dil konusundaki hataları, onun Avesta dilini hiç bilmeyen rahiplerden ”öğrendiğini” ortaya koymaktaydı. Bu arada Duperron'un, Zerdüşt Dini'ni öğreniyorum diye, Zurvanistler'den bambaşka bir din öğrendiği de ortaya çıkmıştır. Çünkü O, Vendidad'ın XIX, Fargard'ının 9. Maddesi'ni tercüme ederken tıpkı Zurvanistler'in inançları doğrultusunda ve ancak yorum olarak kabul edilebilecek olan bir ”tercüme” sunmuştu. Buna göre Zarvan Akarana; ilk varlıktır ve İyi ile Kötü Ruh'un her ikisinin de yaratıcısıdır... Bu doktrin, Zerdüştizm ile paralel olarak varlığını sürdüren Zurvanizm'in dinsel tezlerinden biridir.

Duperron'un sarfettiği insanüstü gayretlerin üstünden 50 Yıl geçtiği halde, Avrupa'da hala Avesta ve Pehlevi Dilleri'nin gerçek tabiatı ile ilgili çalışmalar başlatılmamıştı. 1826'da, kendisi de Bombay'da bulunmuş olan Danimarkalı Büyük Bilgin Emmanuel Rask'ın teşebbüsüne kadar da hiçkimse böylesine zor bir işe girişmemişti. Rask, Bombay'da satın aldığı birçok Pehlevi ve Avesta Elyazmaları'nı ülkesine getirerek Kopenhag Üniversitesi Kütüphanesi'ne verdi ve bunları esas alarak yaptığı çalışmayı 1826'da bir kitapçık halinde yayınladı. Rask, bu küçük kitabında Zend ”Dili” ile Sanskritçe'nin benzerliğini kanıtlamıştı. Ayrıca, Avesta'nın yazıldığı dilin uyduruk olmadığını, rahiplerin böylesine karmaşık bir dili icat etmelerinin imkânsızlığını da göstermişti. Bu arada Duperron'un yaptığı çalışmaya paralel olarak Sanskrit Dili üzerine yapılan çalışmalar da hızla ilerliyor, İngiltere'den sonra Almanya ve Fransa'daki bilim adamlarını da bu araştırmaların içine çekiyordu. Bilim adamları artık Sanskrit Dili'nin Grek ve Latin dilleri ile ilişkisini kesinleştirmişlerdi, Rask sayesinde Zend-Avesta ile olan akrabalığı da daha iyi bir şekilde kavranmış oldu.

Duperron'un hatalarını bilimsel anlamda ortaya koyan ilk araştırmacı, kendi hemşerisi Eugene Burnouf'tur. Paris'teki ”Collége de France”de Sanskrit Dili Profesörü olan Burnouf, gerçek Avesta Filolojisi'nin de kurucusu sayılmaktadır. Klasik Sanskritçe'yi çok iyi bilen ve Buddhizm konusunda derin araştırmaları olan bu bilim adamı, sahip olduğu o güvenilir eleştirici bilgisini Avesta'nın yazıldığı dilin gramerinin ve kelime bilgisinin esaslarını keşfetmek için sarfetti ve epey de başarılı oldu. Bu çalışmaları esnasında ilk olarak Duperron'un yaptığı tercümedeki büyük yanlışlıkları keşfetti. Bu Fransız araştırmacısı, Avesta Dili'nin esaslarını incelediği araştırmalarında, Avesta'nın Neryosangh tarafından Sanskritçe'ye çevrilen ”Yasna” bölümünden yararlandı. Fakat Duperron'u, esas olarak mukayeseli filoloji yardımıyla eleştiriyordu. Burnouf'un bu konudaki en iyi çalışması; 1833-35 yılları arasında yayınlanan ”Yasnalar hakkında açıklamalar” adlı yapıtı ile yayımcılığını yaptığı Vendidad Sada'nın bir taşbaskısıdır.

***

Almanya'da düşünürlerin bu konudaki tavırları çelişkiliydi. Alman Mainers ve Tychsen bu elyazmalarının sahiciliğine karşı olan delilleri, bunların lehine olan delillere nazaran daha fazla kabule mazhar buluyorlardı. Bunlardan Mainers; Avesta'nın içerdiği pekçok ağaç, hayvan veya iblis'in adının eski Pers'te bilinmediğini kaydediyordu. Mainers; kısaca İslam-Brahman karışımı olan Parsiler'in (Hindustan'da yerleşmiş olan İranlı Zerdüştiler'in) dinlerinin bu bakımdan -herhalde- ciddiye alınmaması gerektiğini gösterdiğini sanıyordu. Fakat Duperron, Almanya'da da kısa bir süre içerisinde kendisine arka çıkan birini bulmuştu; Riga üniversitesinden profesör Kleuker. Kleuker; sadece bu kitapların sahiciliğine inanmakla yetinmedi, O, bunların tümünü Almanca'ya çevirmek suretiyle Duperron'un çalışmasına verdiği yüksek değeri de gösterdi. O, bu çeviriye; pekçok antik yazarın ”Magiler'in Dini” ile ilgili yazılarını da ekledi. Kleukel'in, Duperron'un getirdiği kitapların gerçekliğine ait düşüncesinin en temel dayanağı, Grekler'in başını çektiği bu yazarların kayıtlarına olan güveninden ve bu kayıtlarla Duperron'un çalışmaları arasındaki uyumdan ileri geliyordu.

Zend-Avesta'yı ciddi bir şekilde incelemeye alan ilk Alman Bilim Adamı; Kiel Üniversitesi Doğu Dilleri Profesörü Justus Olhausen'dir. Olhausen, Fransa ve Danimarka'da bulunan mevcut Zend-Avestalar'dan yararlanarak, Zerdüştiler'in elyazmalarının bir tıpkıbasımını yayınlamaya niyetlendi. O, bilim dünyasına Avesta Dili'nin bir de sözlüğünü ve gramerini armağan etmeyi planlamıştı. Bu amaçla Vendidad'ın ilk dört fargardını yayınladı ve her şey burada bitti. Çalışmayı çok zor bulmuş ve başarıyla bitirse bile bu nankör branştaki başarısının kendisine pek bir şey kazandırmayacağını varsaymıştı. Büyük Zarathuştra'nın öğretisini incelemeye alan Almanlar'ın faydalanabilecekleri genel kaynak olarak, sadece bu dört fargard ile Burnouf tarafından taşbaskısı yapılan ve Paris'teki Ulusal Kütüphane'ye ait olan ”Vendidad Sada”dan başka bir şey yoktu. Üstelik, araştırmacıların her zaman sıkıntısını çektikleri finansman da cabası. Almanya'da bu işe en ciddi bir şekilde eğilen bölge Bavaria oldu. Bavaria Hükûmeti, ülkelerinde yetişmiş olan; Munich Oryantal Diller Profesörü Mark Josef Müller ve Bavaria Üniversitesi Oryantal (Doğu) Diller Profesörü Frederic Spiegel'e bu amaç için kabul edilebilir bir miktar para verdi.

Müller Paris'te, çok önemli olan Avesta ve Pehlevi Dilleri'ndeki Elyazmaları'nın kopyalarını çıkardı. Bu çalışmasının ürünü olarak sadece; biri Pehlevi Dili'nin alfabesi, diğeri de Bundahişn'in başlangıç kısmı ile ilgili olmak üzere iki makale yayınladı. Müller kısa bir süre içerisinde bu konuda başgösteren zorluklardan yıldı ve bilimin bu branşından çekildi. Elindeki materyali ise hemşehrisi Spiegel'e devretti.

***

Spiegel, bilim dünyasına; Avesta Dili'nde yazılmış olan herşeyi toplu olarak yayınlamak suretiyle sunma düşuncesindeydi. Yayınlayacağı bu toplu Zend-Avesta'yı; Avrupa'da dağınık bir şekilde bulunan tüm elyazmalarını mukayese ederek yeniden yaratacak, böylece kaynak kargaşasına ve sıkıntısına son verecekti. Fakat Müller ve Olhausen'den kendisine devredilen materyal bu karmaşık amaç için yetersizdi. Bunun için yeniden Bavaria Hükûmeti'nin yardımı gerekiyordu. Yardım sağlandı ve O böylece; Kopenhag, Paris, Londra ve Oxford'da bulunan ve amacına hizmet edebilecek tüm materyali kopye ederek beraberinde getirdi. Onun amacı sadece bu orijinal metinleri ve onların Pehlevi tercümelerini yayınlamak değildi; o ayrıca bu metinlerin Almanca tercümelerini notlarıyla birlikte hazırlayarak aynı anda piyasaya sürmeyi planlamıştı.

Fakat Spiegel daha henüz bu geniş çalışmasının başlarındayken, Leipsic Üniversitesi Sanskrit Dili Profesörü Hermann Brockhaus Vendidad Sada'yı latin alfabesinde yayınladı, ki bu yapıt; Vendidad, Yasna ve Visperad gibi bölümleriyle tüm Avesta'yı içeriyordu. Brockhaus çalışmasında; Burnouf'un Avesta baskısını esas alarak bu eserin bir latin transkripsiyonunu hazırlamış, ayrıca Avesta'nın; Framji Aspendiarji tarafından hazırlanmış olan Gujarati (Hint) alfabesindeki transkribsiyonu ile farklı okunuşlarını da dip not olarak eklemişti. Bunun yanında çok eksik ve basit de olsa bu kitaba; bir sözlük niteliğinde olabilecek ve Avesta'da yer alan sözleri açıklamayı amaçlayan bir bölümü de ekledi. Bu kullanışlı kitap, Avesta araştırmalarında çok cesaret verici bir rol oynayacaktı. Böylece Almanya'daki Sanskrit Dili profesörleri Zend-Avesta ”Dili” öğretmenliğini de üstlenmeye başladılar. Fakat kaynak yetersizliği ve kişisel bilgi yetersizliği kısa bir süre içerisinde kendisini acil bir şekilde hissettirmeye başlamıştı.

Spiegel, Avesta'nın eleştirel bir baskısı üzerinde çalışırken, bu kez Kopenhag Üniversitesi profesörlerinden Westergaard harekete geçti. O da Avesta'yı basarak bilim dünyasında yaşanan kaynak sıkıntısını gidermek istiyordu. Bu çalışma da tıpkı Speigel'inki gibi eleştirel bir çalışma olacağından çok fazla materyal taplanmasını gerektirmekteydi. Bu Danimarkalı Bilim Adamı, Avrupa'daki materyalle yetinmek istemedi. Bunun için İran ve Hindistan'a gitti, ama bu çabasının sonucunda elde ettiği pek fazla olmayan materyalle yetinmek zorunda kalmıştı. Sonucta, Zerdüştiler için önemli olan ilk tıpkıbasım eseri; 1853'te Kopenhag'da yayınlamaya muvaffak olmuştu. Fakat bu, Avesta grubuna dahil bir kitap değildi. ”Bundahişn=yaradılış” denilen bu eser, Pehlevice'ydi ve kutsal kitaptan yararlanılarak yazılmıştı. Westergaard bu kitabı çevirmedi, notlar eklemedi; Kopenhag Üniversitesi Kütüphanesi'nde öylece duran bu eserin sadece bir tıpkı basımıydı onun gerçekleştirdiği.

Bu arada Spiegel ilk kitabını yayınlamıştı. Onun da kitabı, tıpkı Westergaard'ın ki gibi konu ile direkt bir şekilde ilişkili değildi. Spiegel'in bu kitabı ”Eski Farsça” diyebileceğimiz bir dil olan ve Desturlar'ın ”Pazand” dedikleri dilin grameriydi. Zerdüştiler'in bazı dinsel yapıtlarının bu dilde yayınlandığını düşünürsek dolaylı da olsa Avesta'nın keşfi çalışmalarına ışık tutabilecek bir çalışmaydı bu. Bu gramerin çıkmasından kısa bir süre sonra Spiegel, Vendidad'ın; ilk on Fargard'ını içeren birinci ”cildi”ni 1851'de Viyana'da yayınladı. Vendidad'ın kalan fargardları ve bunlara ek olarak Vendidad'ın tümünü (1851'de yayınlana on fargardı dahil) Pehlevi tercümesi birlikte tek kitap halinde 1853'te yayınladı. Aynı yıl, Westergard'ın sadece Yasnalar'dan ibaret olan Avesta'nın ilk tıpkıbasım çalışması piyasada görünecekti. Westergaard, 1852-54 yılları arasındaki sürede çalışmalarının ilk cildi olarak planladığı Avesta'nın tüm tıpkıbasımını gerçekleştirince; bu konuda başarı kazanmış olan ilk bilim adamı olma sıfatını kazanacaktı. Oysa Spiegel aynı işi ”rakibi”nden dört yıl sonra; 1858'de gerçekleştirecekti. O Avesta'nın bu tıpkıbasımına da Pehlevi tercümelerini eklemişti.

Spiegel'in Avesta Dili üzerine ciddi bir şekilde eğilmesi, 1852 Yılı'nın güz aylarına rastlar. Bu çalışmayı başlatırken, Spiegel'in kafasında şu inanç vardı; şimdiye kadar yapılan çalışmalardan faydalanmaya kalkacak olan bir insan ancak bazı temel bilgiler edinebilir. Hepsi o kadar. Oysa bu işin tam bir şekilde çözülmesi için daha henüz çok çalışmak gerekirdi. Bu bilinmeyen diyar (terra incognita) keşfedilmeli, bu dil çözülmeliydi. Bunun için bazı kaideler bulunmalıydı, ama nasıl? Önce Avesta'nın şiirsel bir dille yazılmış olan bölümlerine, yani Zarathuştra'nın kendisinin dile getirmiş olduğu Gathalar'a dikkat kesildi. Bunlar, Kutsal Kitap'ta o zamana kadar hiç bir oryantalistin el sürmediği bölümlerdi. Dillerinin Avesta'nın diğer bölümlerinin dillerinden daha farklı olduğunu ilk bakışta anlamıştı. Önce; Anquetil'in ”Avesta'nın Tercümesi” metninden istifade ederek hiç olmazsa bu Gathalar'dan bir kaç satır çözümlemeyi denedi, fakat hiçbir ilerleme kaydedemedi. Bu ”tercüme” metin bir ”rehber” olarak bile yetersizdi. Çünkü metinlerin hem dili, hem de içerikleri Avesta'nın kalan bölümlerinden farklıydı. Üstelik bu metne iman getiren ve yıllar yılı bunları nesilden nesile ezberleyerek nakleden Zerdüşti Rahipleri bile Gathalar'ın içerdiği anlam zenginliğinden habersizdiler.

Spiegel, bunun üzerine Avesta'daki Gathalar'a benzer bölümleri bölümleri taradı ve onları alfabetik bir sıraya koydu. Bunlardan istifade edebilirdi artık. fakat kısa bir süre içerisinde bunun da kifayet etmediği görüldü. Bunun üzerine, Avesta Dili ile yakın bir ilişkisi bulunan Hindular'ın dini kitabı Rig Veda'ya dikti gözlerini. Bu dev mitolojik ve dini eserin bilhassa Rigveda Samhit adlı çok eski bir bölümü; ki bu binin üzerindeki bir sayıda ilahiden oluşuyor, dikkat çekici değerdeydi. Bunun da bazı bölümlerinin alfabetik bir indeksinin çıkarılması gerekiyordu. Bu konuda Sanskritçe Dili ile ilgili olarak dikkat çekici bir bilgi sahibi olan Würtembergli bir papaz; Gottlob W. Hermann'dan büyük yardım aldı. Arkasından Ermenice ve Pehlevice'yi de incedi. Şimdi artık meyve vermeye hazır bir ağaç haline gelmişti. İlk olarak; Gathalar içinde yer alan 44. Yasna'yı açıklamayı denedi (Yıl; 1853-54). Bu ilk deneyden sonra işin inanıldığı kadar kolay olmadığı sonucuna vardı. Daha çok yol alınması gerekiyordu. Fakat bu arada kesin bir sonuca da varmıştı; bu Gathalar şüphe götürmez bir şekilde Zarathuştra'nın kendisine aittiler. Bundan dolayı bu konudaki çalışmaları sonuçlandırmak için gerekli olan her meşakkatli uğraş, mükafatını bulacaktı ve buldu da.. Bu tercüme deneyinden altı yıl sonra artık bilim dünyasının önüne gururla çıkabilirdi. Çünkü gerçek Avesta, ya da Gathalar; binyıllar süren kapalı kutu olma özelliklerini kaybederek yeniden insanlığın hizmetine sunuluyorlardı ve bu onun; Spiegel'in harika çalışmasının bir sonucuydu. Kitap şu adla sunulmuştu insanlara: ” The Five Gâthâs, or Collections of Songs and Sayings of Zarathuştra, his Disciples and Successors”, edited, translated, and explained (2 vols., Leipzig, 1858-60). O, bu çalışmasını yürütürken ayrıca 1856-60 Yılları arasındaki sürede iki cilt halinde olmak üzere ”Huzvareş (Pehlevi) Dili Grameri”ni de piyasaya sürecekti.

***

Onun bu çalışmalarından sonra artık bilim adamlarının önündeki yol tamamiyle açılmıştı. Avrupa'da en son uyananlar, Hindistan'ı sömürgeleştirmiş olan İngiltere'nin mağrur bilim adamları olmuştu. Bunlardan biri olan Bleeck, 1864'te Avesta'nın ilk İngilizce tercümesini hazırladı. Bunu; Seth M. H. Cama'nın isteği üzerine, kendi dinlerinin esaslarını bilmeyen, Hindistan'a kaçmış olan Zerdüştiler istifade etsinler diye hazırlamıştı. Bleeck, çalışmasını yürütürken yanlış ve doğrularıyla birlikte Spiegel'in daha önce hazırladığı Almanca Avesta'yı esas almıştı. Kitap İngiliz bilim çevrelerince de ilgiyle karşılanmıştı. Bu yazar daha sonra tüm dikkatini Zerdüştiler'in Pehlevi Dili'nde hazırladıkları yayınlar üzerine teksif edecekti.

!864'te bu kez Avrupa'da (Leipzig'de) Justi, ”Zend Dili El Kitabı” adlı bir çalışma yayınladı. Bu kitap Westergaard'ın yayınladığı metinlerde yer alan tüm kelimelerin Almanca tercümelerini, bir gramer ve Avesta'dan seçilmiş metin örneklerini içeriyordu. Justi'de bundan sonraki çalışmalarında tüm dikkatini Pehlevi Dili'nde yazılmış olan eserlere verecekti. Geç kalan Fransızlar, bu kez Belçikalı bir profesörle atağa kalktılar; Louvain Üniversitesi profesörlerinden Harlez'le. Bu bilim adamı 1875'te Avesta'nın Vendidad'ını, daha sonra da diğer bölümlerini yayınlayacaktı.

Biraz daha geç dönemde bu kez Karl F. Geldner, Stuttgard'da 1886-96 yıllarını kapsayan geniş bir çalışmayla Avesta'nın üç cildini ard arda çevirerek yayınladı. Arkasından her şey çorap söküğü gibi gelmeye başlamıştı. A. V. William Jackson'un 1892'de yayınladığı çok güzel bir ”Avesta Grammer”den sonra, Cok etraflı bir çalışma yürüten Lawrens Mills, 1913'te etraflı bir şekilde çalışarak hazırladığı ”A Dictionary of the Gâthic Language of the Zend Avesta” adlı eserini bitirdi. Bu kitaplar hala Avesta üzerine çalışmalar yapan benim gibi yüzlerce insanın başücü kitaplarıdırlar. Bu arada Avesta'nın tercümsi çalılmaları da hızla yürüyordu. 1910'da C. Barholomae, çok konuşulan ve Zarathuştra üzerine yazılan her ciddi kitapta ona göndermeler yapılan eserini tamamladı ve Avesta'nın tümünün tercümesini Strassburg'da yayınladı.

Tüm Doğu dinlerinin kutsal kitaplarını birarada İngilizce olarak F. Max Müller'in editörlüğünü yaptığı; ”Sacred Books of the East” adlı dev tercümeler dizisinde bulabilirsiniz. Bu dizide Avesta başta olmak üzere Zerdüştiler'in tüm kutsal kitaplarının tercümeleri en geniş yeri almıştır. Bu serinin içinde Zerdüştiler'in kutsal kitaplarını tercüme eden yazarlar şunlardır; E.W. West, J. Darmesteter, L.H. Mills. Bunun dışında Martin Haug, Moulton, Jackson gibi yazarların çabalarını da zikredebiliriz.

***

Hem klasik Grek yazarlarından, hem tradisyonal Zarathuştracı cemaatten ve hem de İslami Yazarlar'dan öğrendiğimiz kadarıyla Avesta bir zamanlar yazılı haldeydi. Yine aynı kaynakların bahsettikleri dev Avesta'nın yanında bugünkü mevcut Kutsal Kitap pek cüce kalmaktadır.

Klasik grek yazarlarından bazıları, Mesela; Herodot (M.Ö 484-420), Ctesias (M.Ö.400; kitapları kayıptır, kendisini Diodorus Cicilianus vasıtasıyla tanıyoruz), Aristo ( M.Ö. 384-322; kitapları kayıptır, kendisini Pliny ve Diogenes vasıtasıyla tanıyoruz), Eudoxos (M.Ö. 366, kitapları kayıptır, kendisini Pliny ve Diogenes'ten tanıyoruz), Hermippos (M.Ö. 250; kitapları kayıptır, kendisini Pliny ve Diogenes vasıtasıyla tanıyoruz), Deinon (M.Ö. ?; kitapları kayıptır, kendisini Diogenes'ten tanıyoruz), Theopompus (M.Ö. 338; kitapları kayıptır, kendisini Diogenes vasıtasıyla tanıyoruz), Heraclides Cumanus (M.Ö. 360; kitapları kayıptır, kendisini Plutarch vasıtasıyla tanıyoruz) vs. Eski İran dinini tetkik ettiklerini kaydetmişlerdir (veya bu din hakkında yazılar yazmışlardır). Proclus, Zarathuştra'nın dörtlüklerinden 70 tanesini topladığını anlatır.

Plutarch'ın ”De Iside et Osiride” adlı yapıtında aktardığı kadarıyla Theopompus'un bu konudaki görüşlerini bilebiliyoruz. Buna göre; bazıları [Magular kastediliyor (Medyalı Zarathuştracı Rahipler)] iki düşman (gücün veya tanrının) varlığına inanırlar. Biri iyi şeylerin yaratıcısıdır, diğeri ise kötü şeylerin. (Magular) iyi olan (güce) tanrı, kötü olana da iblis diyorlardı. İyi tanrının adı Oromazes'dir ve O iyi şeylerin yaratıcısıdır, İblisin adı ise Areimanios'tur ve kötü şeyleri yaratan budur. Bütün görünen şeyler arasında ışığa benzeyeni iyidir (iyinin mekanıdır), karanlık ve bilgisizlik iblisidir (iblisin mekanıdır). Bu iki gücün tam ortasında Mithres (siz bunu Zurvan veya Vayu olarak anlayın) bulunuyordu, bundan dolayı onu (Mithres'i) aracı olarak isimlendirmişlerdi. Oromazes ışıktan oluşmuştu, Areimanios ise karanlıktan. Sonra bunlar biribirleri ile savaştılar. Oromazes altı tanrı yarattı. Bunlar; İyi istek (eunoia=Vohu Manah), Gerçek (aliteia=Aşa), Kanuni düzen (eunamia=Xşathra), Bilgelik (logia=Spenta armaiti), Zenginlik (ploutos=Haurvatat), Şu güzellikleri yaratan (Ameretat). Bunun üzerine iblis de ona eşit sayıda (iblis) yarattı. Kendisini üç misli büyüklüğe ulaştıran Oromazes, güneşten; güneşin dünyaya olan uzaklığı kadar uzaklaştı. Gökyüzünü yıldızlarla süsledi. Bunların önüne; bir lider, bir bekçi ve gözcü olarak Sirius yıldızını (Tistrya=Gelavej yıldızını) koydu. Tanrı daha sonra 24 tanrı daha yarattı (bunlar Yazatalar olsa gerek). Bunları bir yumurtanın içine kapattı (Zodiac'ta ifadesini bulan Çarx-ı Felek olsa gerek). Fakat Areimanios'un onlara eşit sayıda yarattığı (Kötü) Tanrılar'da yumurtayı delerek içeri girdiler. Sonuçta iyi ve kötü tanrılar biribirlerine karıştılar (ve savaştılar). Fakat daha önce saptanmış olan zaman gelecek ve Areimanios'un hesabı görülecek ve yok edilecektir. Daha sonra dünya düzleşecek ve engebeler ortadan kalkacak. İnsanlar mutlu olacaklar, dilleri aynı olacak, aynı hayatı sürdürecek ve aynı devlet yönetimine sahip olacaklar. Thepompus'un tesbitleri bu kadarla da bitmez. O, Zarathuştracılık'ın daha başka yönlerini de sayar döker. Tüm bunları Zerdüştiler'in kutsal kitaplarını tetkik ederek yazmış olması, Avesta'nın bir zamanlar yazılı halde bulunduğunun en iyi delilidir.

Hermippos yazılı Avesta konusunda en açık tanıklık yapan Grek yazarlarından bir başkasıdır. Yazar, ”Magular hakkında” adlı bir de kitap yazmıştır. Buna göre Zarathuştra 2 Milyon dize compoze etmişti. Hermippos bu kitapları tek tek tetkik ettiğini söyler ve herbirinin içeriğini de kaydeder (bunları Pliny'den öğreniyoruz). Grek yazarları arasında daha az dikkat çekici benzer başka iddialar da vardır. Arap Tarihçi Abu Cafer Attawari; Zarathuştra'nın kitaplarının 12 bin öküz derisini (Parşömen kâğıdını) dolduracak kadar bir büyüklükte olduğunu ısrarla vurgular. Tradisyonel Zerdüşti kaynaklarında ise; Kutsal Kitab'ın Ahura Mazda tarafından Peygamber'e indirildiği, onun da bu emaneti Kava Vistaşpa'ya verdiği ve bu ilk Zerdüşti kralın da onu Jamaspa vasıtasıyla yazılı hale getirdiği kaydedilir. Fakat bu kitabın hangi alfabe ile yazıldığı ve akibetinin ne olduğu meçhuldur. Pausanius (M.S.180) adlı bir Grek seyyahı; ”ateşe tapan Magular”dan bahsederken, bunların kendi mabetlerinde, Grekler tarafından bilinmeyen bir dilde tanrıya ilahiler söylediklerini ve bunları bir kitaptan okuduklarını kaydeder.

***

Arap-İslam yazarlarından bazıları, Zarathuştra ve kitabı konusunda çok ciddi sayılabilecek bazı açıklamalarda bulunurken, diğer bazıları ise propaganda amaçlı haraket ettikleri için, ”araştırma” adı altında sundukları ürünleri, basit birer karalama vesikası niteliğindedir. Bu tip araştırmacılar bize fayda sağlayacak ciddiyette değildirler. Ama yine de Zarathuştra tarafından yazılmış olan -uyduruk da olsa- ”Avesta” veya ”Aşta” adlı bir kitaptan bahsederler. Bu da; Bahdiniler'in kutsal kitabının yazılı halde bulunan şeklinin bunlar tarafından da görüldüğünü anlatması bakımından önemlidir.

Arap yazarlarından Masudi (M.S.943), Zeraduşt'un (Zarathuştra'nın) kitabı hakkında şu ilginç notları düşmüş: Zeraduşt'un yaptığı ilk kitap Avesta'dır. Farslar bu kitabı anlayamıyorlardı. (Bunun üzerine) Zeraduşt bu kitap için bir yorum (kitabı) yazdı, onlar (Farslar) buna Zend dediler. O, ayrıca bu yorumun da yorumunu yazdı. Farslar buna Pazend dediler. Zeraduşt'un ölümünden sonra Farslar bu yorumların yorumunu ve kitabın genel bir izahatını da kaleme aldılar. Buna ise Yazdah adının takmışlardı. Masudi'nin bahsettiği bu ”Yazdah”, günümüzde varlığını sürdüren Avesta'nın üçüncü ”cildi”nde yer alan ”Yaştlar”dır. Mesudi bir de Müslümanlar'ın ”kâfir” anlamında kullandığı ”Zendıq” veya ”Zındıq” kelimesinin kökenini de araştırmış. Bu kelime esas olarak Zend'den geliyor. Bilindiği gibi (diyor Masudi) Zend, sadece gökten inenin (yani Avesta'nın) bir yorumundan ibarettir. Farslar, Avesta'ya muhalif olan dini görüşler öne sürenlere Zendıq diyorlardı. Çünkü o, kendi imalatı olan ”zend”i, Kutsal Kitab'taki metnin önüne almıştır. Bilindiği gibi Zarathuştra'nın yaşadığı dönemle ilgili olarak da en isabetli bilimsel tahlili yapan da Masudi idi.

Şahrastani (1086-1153), ”kitâb-ul-milal wa na'hal” adlı eserinde, dinlerdeki mezhepleri ve tarikatları inceler. Tabari (M.S.923), Dimişqi (M.S.1327'de ölmüştür), İbn Fozlan, İbn al-Athir gibi pekçok Arap yazarları Zarathuştra'yı ”putperest”, ”sahte peygamber” veya ”aşta” adını verdiği anlaşılmaz bir kitap yazmış olan bir sahtekâr olarak nitelerken, Şahrastani objektiviteden (mümkün olduğu kadar) sapmadan, Magular'ın Dinini anlatır. Bu büyük İslam yazarı Muguları da tıpkı Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar gibi ”Ehl-i Kitab” olarak niteler. Onları kendi yazdıkları kitaplara inanan Brahmanlar'dan ve Yıldız-tapıcıları olan Sabiiler'den ayrı bir kefeye koyar. Şahrastani; bu kitabında Avesta'nın yazılı bir şekilde bulunduğunu kaydettiği gibi; ”Magu Dini”nin; ruhun başka varlığa geçeceğine inanan mezhebi; Mazdaklar'dan, Gayo Maratan (Gayomarthiyah) mezhebinden ve Zervanitler'den de bahseder.

Yukarıda saptadığımız görüşlerin ışığında, M.S. 650 Yılı'ndan İran'a hakim olan İslamlar'ın orada yazılı halde bulunan Avesta ile karşılaştıklarını anlıyoruz.

Zerdüştiler'in en önemli dinsel kitaplarından biri olan Dinkard'da; Sassaniler döneminde varlığını sürdüren Avesta'nın 345.700 kelime içerdiği kaydedilir. Avesta'nın yorumu olan Zend ise 2.094.200 kelimelikti. Arap istilasından sonra bugün elimizde kalan Avesta'nın sadece 83.000 kelime içerdiğini düşünürsek, Zerdüştiler'in bu Kutsal Kitab'ının Arap istilası sırasında uğradığı tahribatın boyutunu daha iyi anlarız.

vendidad ve avesta'daki yeri:

Orijinal Avesta'nın Zarathuştra'ya 21 Nosk halinde indiğine ve Yathâ ahû vairyô diye başlayan kutsal dizelerde yer alan her sözcüğün bir Nosk'a anahtarlık ettiğine inanılır. Mazda Dini'nin Hak Kitabı, vermek istediği mesaj itibariyle önce üç büyük bölüme (bangışnu) ayrılmıştır. Bu bölümler; gâsânu, dâd ve hâdak-mânsarik'tir. Bunlardan gâsânu, Gathalar demektir. Yani bunlara bir yerde dize denebilirse de, ”gâsânu” yine de dize'den ziyade ”Gathalar” anlamına gelir. İşte Kutsal Kitap eski Avesta'yı oluşturan bu 21 Nosk'tan (veya Nask) 7'si yukarıda aktardığımız ayırımda genel Gatha bölümünün içinde (gâsânu'nun içinde) yer alır. Kısaca; 21 Noskdan 7'si Gatha'dır.

Bu Nosklar'ın adları şöyledir (parantezin içindeki isimler, Ahuna-vairya'yı oluşturan ve noskların bir nevi adı niteliğinde olan her sözcüğünden biridir, ki buna Kutsal Formula denilir): Stud-yaşt (Vâstârem), Sûdkar (Yathâ), Varştmânsar (Ahû), Bago (Vaıryô), Vaştag (Mananghô), Hâduxt (Dadat) ve Spend (Angheuş)..Noskların ikinci grubu 'Dâdlar'dan oluşur. Dâd; ”Kanun” anlamına gelir. Bunlar; dünyevi malumat ve dünyevi görevlerdirler (bunlar da aynı şekilde malumat ve görevlerin kendileridirler). Dâdlar, yargıçlar (dâdık'lar) için düzenlenmişlerdir. Dâdlar da tıpkı Gathalar gibi, Kutsal Kitab'ın Yedi Nosk'unu içerirler, şöyle; Nikâdûm (Xşathremça), Ganabâ-sar-nigad veya Dubasrujd (Ahurâı), Hûspâram (Â), Sakâdum (Yim), Vendidad (Dregubyô), Çıtradâd (Şyaothnanâm) ve Bakân-yaşt (Mazdâi). Hâdak-mânsarik, Avesta'daki hadha-mãthra'dan türetilmiş olup, ”ilham edilmiş sözler” anlamına geliyor. Burada geçen mãthra, Mãthra Spenta diye bilinen Yazata'dır. Daha önce de açıkladığımız gibi bu Yazata, Ahura Mazda'nın Ruhu olarak da biliniyor. Bu gurup Nosklar ilk iki gurup, yani; ruhsal ve dünyevi olanlar (gathalar ve Dâdlar) arasında kalan (bölgedeki) informasyonu kapsarlar. Şu Nosklar'dan oluşurlar: Dâmdâd (Athâ), Nâdar (Ratuş), Pâgag (Aşât), Rado-dâd-aitag (Çhit), Barış (Haçâ), Kaşkisrôbô (Vangheuş) ve Vıştasp-sâstô (Dazdâ)..

İşte bizim konumuz olan Vendidad'ın, Dev Avesta kompozisyonunun içindeki yeri budur. Zerdüştiler Vendidad'ı, Kutsal Kitab'ın bozulmadan muhafaza edilebilmiş olan tek nosk'u olarak kabul ederler. Diğer bütün nosklar, çeşitli düşmanları tarafından -en aşağısından- dörtte üç oranında yok edilmiş bulunuyorlar. Ancak eklemeler ve çıkarmalarla da olsa Vendidad gerçekten günümüze kadar ulaşabilmiştir. Fakat gerçekler bize gösteriyor ki; bu dev eserin de bazı kısımları orijinalinden biraz daha gençtir. Vendidad'ın yaşının yine de M.Ö. 500'lü yılların altına pek inmediği araştırmacıların ortak kanısıdır. Ama yine de bazı ekstrem yazarların onu M.Ö. 120 yılına yerleştirdiğini bilelim.

Günümüzdeki yaşayan Vendidad, Fargard denilen küçük bölümlerden oluşur. Bunlar 22 tanedir. Bu fargardların yapısal incelenmesi, bunların eş zamanlı olarak yazılmadığını ve aynı yazar tarafından kaleme alınmadığını açıkça ortaya koyar. Bazı bölümleri o kadar eskidir ki, bu bölümlerin Peygamber'in ölümünün üzerinden en fazla 100 yıl geçtikten sonra (veya böyle bir süre içerisinde) şekillendiği kesindir. Fakat elimizde bulunan ana gövdenin büyük bir kısmı, çok önemsiz törenlerin ve geleneklerin tarif edildiği bazı ”tuhaflıklar”la doludur ki bu bölümleri Peygambere veya onun herhangi bir takipçisine bağlamak olanaksızdır. Fakat bir bütün halinde, bazı kısımları kaybolmasına rağmen Vendidad Zarathuştracılar'ın, özellikle Zaratuştracı rahiplerin asırlarla ifade edilebilecek bir süre içerisinde şekillenen bir yapıtıdır. Bu yapıtın ucu bir yerde Zarathuştra'nın kendisine de dayanıyor olabilir. Fakat sonraki dönemlerde, peyderpey eklenen bölüm ve yorumlarla -ki bunların çoğu biribirleriyle çelişiyorlar- kitap, Med Mitolojisi'ndeki bazı (ilkel) dinsel kuralların yeraldığı karmaşık bir strüktüre kavuştu. Kaybolan bölümlerin yerini zamanla direkt olarak Zend denilen yorumların alması, işi daha da karmaşıklaştırdı.

Vendidad'ı eğer içeriği bakımından bölümlendirirsek, üç ayrı Vendidad'la karşılaşırız (soyut anlamda). ”Birinci Vendidad”, ilk üç Fargard'dan oluşur. ıçeriklerine bakıldığında Vendidad'ın bu Fargardları'nın gerçekten çok eski oldukları görülür. Bunlar, Aryan ve Med Mitolojileri'nde yer alan efsanevi olgu ve olayları ele alan bölümlerdir. Bence Vendidad'ın asıl orijinal Fargardları, son dört Fargard ile birlikte bunlardır. Bu ”bölüm”ün I. Fargard'ında yer alan ”Ahura Mazda'nın ilk yarattığı 16 ülke”, araştırmacılar tarafından çok tartışılmıştır. Bu bölüm, bilhassa son 20. tarafından bilhassa Zarathuştra'nın -eğer deyim yerindeyse- ulusal kimliğinin irdelenmesi için kullanılmış, çeşitli sonuçlara varılmıştır. Bu bakımdan okuyucuların bu bölümü ve sunduğum yorumları çok dikkatle ve eleştirici bir gözle okuyacaklarını umuyorum. II. Fargard'da Yima efsanesi tüm yönleriyle ele alınmıştır. İsrail kaynaklı dinlerin (Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam'ın) Nuh menkibesinin orjinal kaynağı olan Yima efsanesi de çok tartışılmıştır. Bu efsanenin Nuh menkibesi ile mukayesesi, efsanenin vermek istediği mesaj ve bunun ışığında Aryan Mitolojisi'nin dayandığı felsefi temeller araştırmacıları az heyecanlandırmış değildir. Bu bölümün de okuyucu tarafından dikkatle takip edileceği kuşkusuzdur. Yeryüzünü anlatan ve (yaşayan bir varlık olarak) dünyanın hoşlandığı ve hoşlanmadığı şeyler hakkında tesbitlerin de çok büyük bir önem arzettiği açıktır. Yaradılış ile menkibenin parçalar halinde sunulduğu bu bölümün dikkatle irdelenmesi halinde o zamanın düşünce sistemi ile ilgili ipuçlarını yakalayacağı muhakkaktır. Hele tarımın kudsiyeti ile ilgili bölümler ilginçtir.

İkinci kısım Vendidad'ın temel işlevi olarak kabul edilen konuları işler. Yani Vendidad'ın IV. Fargard'dan, XVII. Fargard'a kadar olan bölümleri dinsel düzenin kurallarını, bu konuda yapılan törenleri ve aynı çerçeve içinde varolan gelenekleri ele alır. Bazıları okuyucuya çok ters gelebilecek olan bu tür kuralların 2500 Yıl öncesine ait olduğunu unutmadan okursak, onları anlayacak ve Medya'daki bazı dinsel kurumları daha iyi anlamış olacağız.

Vendidad'ın üçüncü kısım olarak nitelenen bölümü; karmakarışıktır. Bu bölümde ele alınmış olan en önemli bölümler, tababetle ilgili Fargardlar'dır. Araştırmacıların önemli bir bölümü, bunların Avesta'nın kayıp olan tababetle ilgili bölümlerinden arta kalmış gibi görürler. Benim de inancım bu yöndedir. Çünkü Kutsal Kitap, şuraya buraya serpiştirilmiş olan ayetlerinde, Medya'nın zamanının en iyi sağatım merkezi olduğunun işaretlerini yakalayabiliriz. Bunu siz de göreceksiniz. Şimdi, Bahdiniler'in Kutsal Kitabı olan Avesta'nın ilk cildinin tercüme ve yorumuna geçebiliriz.