Kitaplarım - Zarathuştra


VI. BÖLÜM

PEYGAMBERLİKTEKİ İLK YILLAR

Büyük bir Zarathuştra hayranı olan Nietzshe (1863), bu Peygamber hakkında yazdığı lirik romanında O'na şunu söyletiyor; "ben size insanüstü olanı öğretiyorum!" sonra bir umutsuzluk anında ise; "benim onların kulaklarına uygun bir ağzım yok!" dedirtirken, bir yerde o ilk yılların bunaltıcı anlayışsızlığını vurguluyordu. Zarathuştra'nın insanlığa insanüstü olanı öğretme çabasında olmadığı kesin, ama Zarathuştra'nın o anda insanların kulaklarına göre bir ağzının olmadığı da kesindi.

"Ahura Mazda'dan dini tebliğ etme emri"ni alan Zarathuştra kendini yollara vurmuştu. Hedefi, vahiyle aldığı emirleri kitlelere tebliğ etmekti. İşi çok zordu. İran'daki sosyal ve siyasal sistem tümüyle karşısına dikilecekti. Bu sistemin dini ve siyasi egemenleri olan Kaviler, Usıclar ve Karapanlar yeni peygamberi baştan beri sıkı bir markaja almışlardı bile..

grehma

Bunlardan biri, yeni bir mezhebin başına geçen ve adı veya ünvanı "kurban eti yiyici" olarak tercüme edilebilecek olan Grehma'dır. Grehma, o sırada kendisinde tabiatüstü güç arayacak kadar bir mürit çokluğunu arkasında bulmuştu. Karapanlar ve Kaviler; Grehma'nın yeni öğretisine derhal sahip çıkmış, veliliğini üstlenmişlerdi. Kendilerine iltihak eden yoksul kitlelere sundukları ve Zarathuştracılığın "en büyük günah" olarak kabul ettiği "kurban eti" artıkları ile yine Zarathuştra'nın, içenleri kendilerinden geçirterek saldırgan hale getirdiği için yasakladığı veya kullanımını sıkı kurallara bağladığı Homa bitkisinin özünden elde edilen bir sıvı, bu insanları mest ediyordu. Grehma bu yolla gücünü ve nüfuzunu günden güne arttırmış, Zarathuştra'yı ve geleneksel dinlerin liderlerini adeta sahneden silmiştir.

Grehma'nın öğretisi, kötü ruhları yatıştırmak için her fırsatta kurban kesilmesini gerektiriyordu. Bu haliyle ”Grehmaizm” açıkça daeva-yasnacı bir dindi. Ortalık bir nevi mezbahaya dönmüştü. Bu düşünüş biçimine göre; sığır gibi adından hayvanlar aleminin temsilcisi olarak bahsedilen ve yoksul köylülerin hem iş gücüne, hem de etine bağımlı olduğu bir hayvan, dini bir törenle kesilip yendiğinde, arkasından içilen ve kutsal saydıkları Homa sıvısı, insan vücudunda bu kutsal kurbanın eti ile karşılaşarak ve bu et sayesinde insanı transa geçiren etkisini başlatır. Böylece Homa sıvısı, tanrısal ateşle alevlenerek insanların vecde ermelerine yardımcı olacaktı.

Yima tarafından "Kutsal öküz bifteği" yenmesi olayı, -tıpkı Adem peygamber'in elmayı yemesinden sonra olduğu gibi-, insanın ölümsüzlüğünün sona ermesine yol açmıştı. Ölümlü ilk insan haline gelen ve "altın çağında" insanlığı 700 yılı aşkın süre yöneten Yima'nın suçuydu biftek yemek. O da teşvik edildiği için bu "günah"ı işlemişti. İşte bu Grehma'nın; zevk için sığır öldürmesi veya kurban etmesi, bunları törenler düzenleyerek ve dinsel bir görev yerine getiriyormuş gibi yemesi, çevresindeki fakirlere de desteklerini sağlamak için artıklarını dağıtması -ki bu sığırlar onların can yoldaşlarıydı-, çayırlara zarar vermesi, toplumun en yoksul kesimine, tabiata ve yaşama hakkı en aşağısından insanlar kadar kutsal olan hayvanlara zarar vermesi gibi fiilleriyle Zarathuştra'nın lanetini çekiyordu. Bu yeni mezhep de daeva-yasnacıydı.

vaêd vôişt

Bu gibi dini akımların liderleri konusunda, Gatha'lar kadar güvenirliği olmayan ve sonradan yazılan "Zarathuştracı" kitaplarda daha zayıf da olsa bazı başka bilgiler de mevcuttur. Bu bilgileri içeren kitaplardan biri de Dinkart'tır. Dinkart'ın (Dk. 4. 21-25) bildirdiğine göre; Ahura Mazda (Aûhrmazd), Zarathuştra'yı (Zaratuşt'u); bir Karapan olan ve tanrının yardımı ile davar sürülerine sahip olup zenginleşen Vaêd vôişt'e gönderir (ona gitmesi için emir verir). Zarathuştra, bir yandan onu Ahura Mazda'nın dinine davet edecek, öte yandan da ondan; yeni dinin güçlenmesine yardım edecek olan 100 güçlü delikanlı, 100 bakire kız 4'lü takımlardan oluşan atlar isteyecekti. Peygamber, bu "ismi kutsanmamış" adama gidip tanrının emrini tebliğ etti. Vêd vôişt'e; bu emri yerine getirdiğinde müfakat göreceğini, aksine davranırsa cezalandırılacağını söyleyince, bu Karap küstahlaşmıştı. Vêd vôişt; "bana ne sen, ne de Ahura Mazda sahip olduklarımdan fazlasını veremez! Ben bir ilahtan daha fazla bir şeyim.. Benim zenginliğim, Ahura Mazda'nınkinden fazladır!. 1000'er domuzdan oluşan pekçok sürüleri (kendi gayretiyle) kazanan benim (çünkü).."

Zarathuştra terslenmiş, oradan kovulmuştu. Çaresizlik içinde yeniden Ahura Mazda'ya sığındı..

bendva

En sağlam kaynağımız olan Gathalar'ın bildirdiğine göre; bir Kavi; ki Bendva olarak geçer, Pereto-zemo (Pırdozıme, "zazaki"de aynı anlamda, yani "yer köprüsü") denilen bölgedeki evindeyken, Zarathuştra kapısına gelir. Bu pereto zemo'nun; ”göksel” cinvato pereto'nun yerdeki bir prototipi olduğunu sanıyorum. Yani bu tabir, yersel bir nevi imtihanı bildirmek üzere kullanılmıştır sanıyorum. Kavi, O cehennemi kış soğuğunun titrettiği atlarıyla, soğuktan telef olmamak için evine sığınmaya gelen ulu kişiyi (Ys. 51.12) tanır ve içeri almaz. Evine, atlarıyla birlikte soğuktan korunmak için sığınmaya gelen Peygamber'i cehennemi soğukta atları ile birlikte dışarda bırakır. Bendva müthiş bir nefret gösterisinde bulunmuştu. Bu nefretin altında salt dinsel sebepleri aramak mantıksızlıktı. Ekonomiyi, siyasal erki de içeren daha başka sebepler bulunmalıydı..

bazı daevacılar

Eski İrani toplumların karmaşıklığı, Medya ve Pers'te aynı derecede olmamakla birlikte bir gerçekti. Biz, Zarathuştra'nın yaşadığı (varsayılan) dönemde Medya'nın hem kültür farklılıkları, hem üretim ilişkileri ve hem de bunların tamamlayıcı unsuru olarak dinsel yapılanma açısından basit bir toplumsal organizasyona sahip olan Pers'ten çok daha karmaşık bir manzara arz ettiğini biliyoruz. Ülkedeki iki ana üretici gurup kıyasıya bir mücadele içinde varlığını sürdürüyordu; çiftçiler ve göçebe çoban kabileler. Çiftçiler hem tarımı uğraş alanı olarak seçmişler hem de hayvancılığı bir yan geçim kaynağı olarak sürdürüyorlardı. Böylece, günlük işlerini yürütürken kendilerine yardımcı olan evcil hayvanları da ellerinin altında bulundurmaktaydılar. Buna karşın göçebe guruplar, daha henüz -sözün tam anlamıyla- dengesini bulmuş bir toplumsal yapılanma sürecini geride bırakmış değillerdi. Avcılığı temel geçim şekli olarak seçen göçebe aşiretlerde; talan, hayvanlara zarar verme, yerleşik toplumların meralarını tahrip etme ve kavgacılık gibi eylemler sıradandı. Çiftçiler, gerillayı andıran metodlar kullanan göçebeler için adeta birer avdı.

Böylesine ayrı kutuplarda yer alan toplumsal guruplar, kendi öz kültürel ve dinsel üst yapı kurumlarını da geliştirmişlerdi, ki bu eşyanın tabiatı gereğiydi. Zarathuştra'nın Gathaları'nda (32.10'da) bahsi geçen "çayırları bozan", "öküz ve güneşi bakılması en büyük günah" olarak kabul eden grup, yerleşik çiftçilere aman vermeyen göçebelerdir, ki bunlar; dinleri itibariyle tam bir birlik arz etmez görünürlerse de genellikle daeva-yasnacıdırlar. Buna karşın sözünde durmanın, anlaşmaların, uluslararası barışın, çayırların koruyuculuğunun bekçisi olan Mithra ve ona bağlı olan tanrılar sistemini ise genellikle çiftçiler seçmişti. Barışın koruyucusu olarak kabul gören Mithra ve onun sistemini esas alan ılımlı dine karşın, daeva-yasnacılar, yine Gathalar'dan öğrendiğimiz kadarıyla, çok sert bir savaşçı karaktere sahiptiler ve rakiplerini öldürmekte bir an bile tereddüt etmezlerdi.

Buna karşın yerleşik toplum da sosyal gelişme açısından çok düşük bir seviyedeydi. Toplumsal tabakalaşma, kastlaşma eğilimi gösteriyordu. Dinsel düşünce açısından fakirlerin cennete gitme gibi bir rüyaları olamazdı. Bu toplumsal yapıda, üretimde serflerin sömürülmesinin esas alındığını söz konusu eden araştırmacılar çoğunluktadır. Barışı koruyucu sıfatına rağmen, Mithra veya bu toplumun tanrıları hangileri ise, aslında savaşçı karekter yüklenmiş birer tanrıydı, ki bu tip tanrı kavramlarına Zarathuştra tüm gücüyle karşıydı. Zarathuştra, böylesine karmaşık bir toplumsal yapılanmada herşeyi yutan anlayışsız toprak sahibi senyörlere, aşiret reislerine (zantupatişlere) ve ruhanilere karşı; biricik geçim kaynakları olan sığırları, bu hakim tabakaların ibadetlerindeki katliamlarda kaybeden, çayırları bozulan göçebe veya yerleşik tüm yoksul aşiret insanlarından yana tavır almıştı. Yasna 34.5'te; " Ey Ahura Mazda! Aşa ve Vahu Manah ile birlikte Sen'in; aralarında benim de bulunduğum size bağlı yoksulları koruyacak güç ve maharetiniz yok mu? Biz, sizin daevalardan olsun, ölümlülerden olsun, herkesin üstünde olduğunuzu söylemiştik" deniyor. Tüm dini metinlerde olduğu gibi bu metinde de asıl söylenmek istenenin yoruma açık olduğunu bilmemize rağmen; "size bağlı yoksulları koruyun" istemi manidardır.

Zarathuştra'nın pozisyonu itibariyle savaşçılığa ve kavgaya karşı olması, akla onun sınıf kavgasından ziyade toplumun rehabilitasyonu ile ilgili olduğu ihtimalini getiriyor. Bu rehabilitasyon için; göçebelerin yerleşik hale getirilmesi, senyörlerin ve ruhanilerin hakimiyetlerinin kısıtlanması, insanların geçim kaynaklarının uğrunda yokedildiği anlamsız ayinlerden uzak durulması v.s. gibi tedbirler alınması gerekiyordu.

aûrvîtô-dih

Zarathuştra, dinini yayma çalışmalarını yaptığı bu ilk yıllarında "Turani" bir hükümdarı da ziyaret edip dine davet etti. Soyundan gelen insanların (muhtemelen çocuklarının) adı Peygamber'in öldürülmesi olayına karışan ve sıfatı "az veren" olarak geçen bu cimri hükümdarın adı, Aûrvâîtâ-dang idi (Zat Sparam'da bu isim Aûrvîtô-dih olarak geçer). Bu "Turani" hükümdar, Peygamber'i dinledi. Zarathuştra güzel sözler söylüyordu (Dk.Kitap:7), bütün "cisimleşmiş varlıklardan daha sevecen gözlere sahip"ti. Oğullarının O'nu öldürme isteğini engelledi, Peygamber'i korudu. Fakat yeni dine girmeyi red etti. (Dikkat edilirse, bu gibi hikayelerdeki gerçeklik payı, hep dinsel abartılarla şüpheli hale getiriliyor).

parşad-tôrâ

Bu başarısızlıktan sonra Zarathuştra, -yine Dinkart'a göre- bu kez Afganistan ile Belucistan arasındaki eski bir ülke olan Sagâstân'a (şimdiki Sistân) gitti. Oradaki Parşad-tôrâ'yı ziyaret etmişti (Tora=boğa). Tôrâ, O'ndan Homa suyunu istedi. Zarathuştra, Tôrâ'ya; bu isteğini yerine getirebileceğini, ancak bunun için doğruluk başmeleği Aşa'yı övmesi, Kötü'ye karşı durması ve dinin bir neferi olması gerektiğini söyledi. Tôrâ bu isteklerden ilk ikisini yerine getirdi, fakat dinin bir neferi olmayı red etti. Bunun üzerine Zarathuştra ona Homa suyunu veremeyeceğini, bu suyun ancak imanlı insanlara verilebileceğini bildirdi. Bu arada cinsel gücünü kaybetmiş olan dört yaşındaki bir boğayı tedavi ederek oradan ayrıldı. Tabii ki Zarathuştra'nın Homa sıvısının en aşağısından rastgele kullanımına karşı olduğunu da unutmuyoruz!

yeniden vahiyler

Zarathuştra, iki yıl boyunca insanları Bahdin'e inandırmak için kapı kapı dolaşmış, Tura'dan Sagâstân'a kadar gittiği her yerden kovulmuş olarak, Yasna 46.1'de Ahura Mazda'ya şöyle haykırır:

”kam nemôi zam kuthrâ nemôi ayeni
pairi xvaêtêuş airyamanascâ dadaitî
nôit mâ xşnâuş yâ verezênâ hêcâ (hahaca)
naêdâ dahyêuş yôi sâstârô dregvantô
kathâ twâ Mazda xşaoşâi Ahurâ”

Şu anlama geliyor: "Hangi ülkeye kaçmalıyım? Kaçmak (için) nereye (yüzümü) dönmeliyim? Onlar (beni) ailemden ve klanımdan kovdular. Ne ortağı (üyesi) olduğum toplum, ne de ülkenin dalavereci yöneticileri bana inanmamıştı. Seni nasıl inandırayım (ey) Ahura Mazda?"

Daha sekiz yıl sürecek olan bu haykırış, amcasının oğlu Maidyôi manho'nın Bahdini olması ile yerini umuda terk edecekti. Bu süre boyunca avare dolaşan Zarathuştra, karşısında kaya gibi sağlam duran toprak sahiplerini bulmuştu. Bunlar, yeni dine geçit vermiyorlardı. Bunun üzerine Ahura Mazda'ya; "ben başarısızlığımın sebebini biliyorum. Benim sığırlarım (zenginlik kaynaklarım) az olduğu için, ben az adama sahip bir kişiyim.." Burada dönemin insan ilişkileri ve kudret sahibi olma mantığı ile günümüzdeki mantık arasında çok kolaylıkla paralellik kurulabiliyor. Zengin ve kudretli insanlar, arkalarına istedikleri şekilde yönlendirebildikleri kitleleri takabiliyorlardı. Çünkü ekonominin çarkları onların elindeydi. Sistem öylesine bir kurulmuştu ki, onun dışına çıkan, kendisini doğduğu ve üyesi olduğu topluluğun da dışında bulur, kimsesiz, oradan oraya kaçan, çaldığı kapılar suratına kapanan bir göçmen olurdu.. Ama şu da unutuluyordu; direniş, -bizim işlediğimiz bu dinsel konuda- Kötü'nün yönlendirdiği güçlere karşı inatla yürütülen bir direniş eninde sonunda ses getirirdi.

vohu manah'tan

Fakat O, hala tanrısından "bir arkadaşın bir arkadaşa verdiği türden yardım" istemekteydi.. Fikirsel yönden de olsa zenginleşsin de kitleleri öyle kazansın.. Anlaşılan zayıflamıştı. İkinci bir sorgulamaya ihtiyacı vardı. Bu sorgulama, birincisi ile ayrı bir karakterdeydi. Çünkü birincisinde, direkt Ahura Mazda ve onun, çok güçlü pozisyonları bulunan (bazıları onları tanrı sanır) altı ”başmeleğin” tümünü görmüş, onlar tarafından sorgulanarak bilgilendirilmişti. Şimdikinde ise Vohuman (Vohu Manah) yani İyi Düşünce'nin ”başmeleği” tarafından sorgulanacak ve verdiği vahiylerle bilgilendirilecekti. Görüşme, Medya'daki Albruz Dağları'nın; Hûgar (Hukarya) ve Aûgind denilen iki tepesinde cereyan etti. Vohuman İyi Düşünce'nin başmeleği olduğu gibi, Ahura Mazda tarafından hayvanların bakım ve gözetimiyle de görevlendirildiği için (Zat Sparam 23:3-6) sorgulamaya çeşitli türlerden seçilmiş hayvanlar da çağrılmıştı. Bu hayvanlar dillenerek şikayet ve dertlerini duyuracaklardı.

Sorgucu hayvanlar konuşmalarında Ahura Mazda (dinine) bağlılık bildirdiler. Onlar saldırılardan kurtarılmayı, işkenceden bağışık kılınmayı ve türlerinin korunması için uygun bir şekilde savunulmayı istiyorlardı. Sorgulama, Zarathuştra'nın canlılar alemi konusundaki görüşlerini sağlamlaştırdı. Dinlerde süregelen; "bir canlının bir başka canlı uğruna kurban edilmesi" geleneğine bazı kısıtlamalar getirdi veya kökten yasakladı.. Bugünkü çevrecilerin de görüşlerini aşan ve yaşayan her yaratığa azami saygıyı öngören bir sistem geliştirdi. Zarathuştracı avcılar, bir yaban hayvanını beslenmek için avladıklarında ondan "özür" dilemek zorundaydılar.

aşa vahişta'dan

Peygamber üçüncü görüşmesini Doğruluk veya Gerçek ”başmeleği" Aşa Vahışta ile yaptı, onun tarafından sorgulandı, bilgilendirildi. Bu görüşme Tôgân Suyu kıyısında cereyan etmişti. Aşa, ayrıca ateşin de hakimi olduğu için bu görüşmenin volkanik bir bölgede cereyan etmiş olması en kuvvetli ihtimaldır (Jackson). Bunun için, Tôgân Suyu'nun bugünkü modern Tacan Suyu olması ihtimali çoktur. Bu ırmak Hazar Denizi'nin güneyinde, biraz da doğuya rastgelen volkanik bir bölgededir. West (1880 ve 1897) ise nehrin Bundahişn tarafından Zend veya Zôndak olarak adlandırıldığını, bu isimlerin ise, yine o zamanlar Medya topraklarında yer alan İsfahan'daki Zenda Irmağı olarak tanımlanabileceklerini kuvvetli bir ihtimal olarak öne sürüyor. West'in bunların dışındaki muhtemel adayı ise Meşhed'de bulunan ve Heri Nehri'ne dökülen Tegend Irmağı'dır, ki bu çok zayıf bir ihtimaldir. Biz, Jackson'un volkanik bölge teorisine daha çok yakınlık hissediyoruz, ki Tôgân ve Tacan isimlerinin benzerliği de oldukça çekicidir.

Zarathuştra bu görüşmede Aşa'dan, ateş'in korunması ile ilgili emirler alarak geri döndü.

xşathra vairya'dan

Başmeleklerle görüşme serisi, üçüncü melek Xşathra Vairya'nın Peygamberi sorguladığı Sarâi'de yapıldı. Khşathra Vairya (Şatvêr-Zt.Sp) ya da İlahi Egemenlik, değişik metallerin koruyucu meleği olarak da kabul edilirdi. Bu görüşmede, Zarathuştra, altının israf edilerek savaş malzemesi yapımında kullanılmaması gerektiği emrini almış. Tabii bu, M.S.800'lü yıllarda yazılmış olan Zat Sparam kolleksiyonunda yer alıyor. İsimleri, teker teker Gathalar'ın içerdiği yasnaların 43.sünde yer alan altı başmelek, Zarathuştracılığın temel gerçeklerindendirler. Fakat vahiylerin nasıl tebliğ edildiği ve görüşmelerin şeklinin nakledildiği asıl dini metinler kayıptı. Zat Sparam ve Dinkart'tan naklettiğimiz ve belkide 3. veya 4. elden olan bilgileri, okuyucuların hiç olmazsa geç Zarathuştracılığın olaylara bakışı hakkında bir fikir sahibi olmaları için veriyoruz. Ama yine de Vahiylerin tebliğ edildiği coğrafik mevkilerden bazı çıkarsamalar yapılabilir. Böylece hayatı oldukça karanlıkta kalmış olan Zarathuştra'yı, en aşağısından bulunduğu yerler itibariyle izleme olanağı bulabiliriz. Tabii hata payını da dikkate alarak.

Başmeleklerin üçüncüsü ile görüşmelerin meydana geldiği yer olan Sarai ile ilgili tereddütler olduğu görülüyor. Jackson, adı günümüzde Sarai olan üç yer saptamış (aslında beş, fakat diğer ikisi ilgisiz). Bunlardan biri Eski azerbaycan'daki Bakû'nun, biri Buhara'nın yakınında bulunmaktadır. Bir üçüncüsü ise Azerbaycan'daki Sarain denilen yerdir. Zad Sparam'ın çevirmeni West ise, hem isimlerin metinlerdeki halinin kendisi tarafından okunuşu konusunda çekince bildiriyor, hem de -eğer doğru okumuşsa- Sarai'nin yerinin açık belirlenmediğini kaydediyor.

spenta armaiti'den

Zarathuştra'nın görüştüğü 4. Başmelek Spenta Armaiti'dir (Spendarmad Zt-Sp). Spenta Armaiti Dindarlık'tır ve; nahiyelerin, sınırların, durak yerlerinin (aûstâmân), iskânların (rüdastâkân) ve bölgelerin, kısaca yerin ruhudur. Bu görüşme için bildirilen yer kesinlikle Medya'dadır. Zarathuştra ile Spenta Armaiti, Asnavad Dağı'nda bulunan ve suları Daiti'ye dökülen bir kaynağın başında buluşurlar.Kaynağın çıktığı Asnavad Dağı Avesta'da isim olarak geçer ve West'in bildirdiğine göre Atûr-pâtakân'dadır (Adar-bîgân), ki bu bildiğimiz Azerbaycan'dır. Bu dağın tepesi ayrıca kutsal Adur i Guşnasp'ın (Avesta dilinde; Athar Vereşnaspa=Vereşnaspa ateşi) yakıldığı ilk tepedir. Darmesteter ve Justi'de bu dağ konusunda aynı görüşü dile getirirler. Justi, ayrıca bu dağdan kaynağını alan Daiti'nin, Aras Nehri'ne döküldüğünü de kaydeder. Bizim daha önce tartıştığımız Daiti konusuna bu, yeni ve yerini Azerbaycan'da ”sağlamlaştıran” ek bir "bilgi"dir.

Zarathuştra'nın görüştüğü bu başmelek O'nu, yeryüzünün korunup esirgenmesi konusunda uyarıyordu. Buna göre her nahiye, güvenilirliğin alameti (gôkâs-i bâvar) birinin ellerine teslim edilecek. Her yerleşim birimi adil bir yargıca, her merkez hakkaniyetçi amaçları olan bir din adamının (magupatô) adaletine terk olunacaktı. Sınırların korunması rahipsel otoriteye (radu) verilirken, bütün bu birimlerin üstünde tayin edilmiş bir ruhani meclis ve onun da bir başkanı (magupatânômagupatô), -ki bir magudur- olacaktı. Ahura Mazda'nın hakimiyeti bu şekilde sağlanırdı..

Ne dersiniz, şimdiki İran rejimini hiç mi andırmıyor?

haurvatât ve ameretât'tan

Görüşüp, sorgulandığı beşinci başmelek, denizlerin ve nehirlerin ruhu olan Haurvatât'tır (Khûrdad Zt-Sp). Görüşme yine Asnavad Dağı'nda cereyan etmişti. Zarathuştra, Haurvatât'tan; deniz ve nehirlerin, genelde bütün suların korunması ve esirgenmesi konusunda emir almıştı.

Son görüşme ve sorgulama başmelek Ameretât'ın bağışladığı bir görüşmeydi. Bu görüşme, -Zat Sparam'ın naklettiğine göre- belli bir yerde değil, bir çok yerde cereyan etmişti. Bu yerlerin başında Darej ve Dâîtî gibi iki tanıdık nehir gelir. Böylece ve anlaşıldığı kadarıyla Zarathuştra doğduğu yere dönmenin bir yolunu bulmuştu. Bitkilerin ruhu olmakla görevli olan Ameretât (Amûrdad Zt-Sp), Peygamber'in bitkileri esirgeyip gözetmesini emrediyordu.

sonrası

Yaş, artık 40'tı Zarathuştra'da. Güçlüklerle dolu günler geçirmiş, gezebildiği kadar yer gezmiş, nihayet vahiy yoluyla alabileceği her bilgiyi almıştı. Ahura Mazda kendisini son bir kez daha göklere çıkararak kabul etmiş, son uyarılarını yapmıştı. Ayrılırken, Ahura Mazda dönüş yolundaki Peygamber'ini karşılaşabileceği tehlikeler konusunda uyardı. Kendisine, insanların arasına dönerken yolunun Düşman Güçler'ce kuşatılabileceğinden veya kesilebileceğinden, onlar tarafından günaha teşvik edilme ihtimali olduğundan bahsederek, nefsini bu güçlerin (şerrinden) korumasını istedi..

Dönüş yolunda, Darej'in kıyısına indiğinde, "düşmanların düşmanı" Angra Mainyu; İblis Bûiti'yi, Peygamber'i yok etmesi, bu olmazsa günaha teşvik etmesi için gönderdi. Fakat Zarathuştra, hem maddi ve hem de manevi açıdan o kadar iyi silahlanmıştı ki (Vendîdad-19, 1-10), düşmanlarını bir anda yenilgiye uğratarak kaçırtmıştı.

Olayları böyle kaydeder Avesta ve geleneksel dini yayınlar.