Kitaplarım - Zarathuştra


XIII. BÖLÜM

SON HESAPLAŞMA

Bu bölümü yukarıdaki XI. Bölüm ile karıştırmayınız. XI. Bölüm'de genel olarak Aryan mitolojisi, tabii ki Med merkezli mitolojinin ışığında olay ele alınmışken bu bölümde esas olarak Zarathuştra'nın reformasyonu ön planda olacaktır. Ama daha da önemlisi, zerdüştilerde ölüm sonrası ile Ortadoğu'nun diğer dinlerde ölüm sonrası ile ilgili inançlarının kıyasıya karşılaştırılmasıdır. Bu bölümde bunu bulacaksınız.

Zarathuştra'nın öğretisi, "ahiret bilim" daha doğrusu eskatoloji açısından şu hususlarda kesinlikle tek tanrılı dinler dünyasında ilktir:

1. Bireysel hesap verme
2. Öldükten sonra yeniden dirilme
3. Genel son hesaplaşma
4. Vücud ve Ruhun birleştiği ebedi hayat
5. "Sırat" köprüsü
6. Cennet ve cehennem

Yukarıda saptadığımız hususlar, aslında din bilgisinde "gelecek bilimin temeli"dir. Bu çerçevedeki diğer dini konular ise sadece "boşlukları doldurmaktan" ibarettirler. Bu derin ve derin olduğu kadar da karmaşık; "ruhun son yolculuğu" ile ilgili destansı serüvenin mukayeseli versiyonları sizlere çok şeyler anlatacaktır sanıyoruz.

islam'da ölüm

İslam Dini, Allah'ın insanı "kuru balçıktan ve şekillenmiş çamurdan" yarattıktan sonra kendi "ruhundan" içine üfleyerek can verdiği inancı çerçevesindeki bir inancı yaydığını daha kaydetmiştik. İnsan'ın ruhu, Allah'ın ruhundan üflenmiştir ve kutsaldır. Fakat ölüm halinde bu ruh (Enbiya; 34) ebedi olarak bedenden ayrılır. "ölümü ve hayatı takdir edip yaratan" (Mülk; 2) Allah'tır. (Hayat) "hanginiz"in "amelce daha güzel" olduğunu "sizi imtihana çekip bildirmek için" yaratılmıştır. Buradan anlaşıldığı kadarıyla insan imtihan için bu dünyaya gelir veya bu dünyaya geldiği andan itibaren, bilhassa büluğ çağı itibariyle hep imtihan edilir.

İslam'da ölüm, Adem'in soyundan geldiği varsayılan biz insanların kaderidir. Kadere inanmak ise İslam'da imanın şartlarından biridir. Fakat yine de İslam Bilginleri kader konusunda uzun ve hararetli tartışmalardan uzak durmadılar. İnsanın, yapacağı herşeyin önceden saptanmış bir kaderi olduğu veya olmadığı hususu uzun süre tartışıldı. Sonunda İslam düşünürleri'nden bir kısmı kaderi ikiye ayırmayı yeğledi; kader-i mutlak ve kader-i muallak.. Kader-i mutlak, değişmez bir kaderdir ve sadece "ölüm" olayı bu kategoriye sokulabilir. İnsanın dünyadaki durumuyla ilgili olarak ve "kader" diye tanımlanan diğer olgular (olacağı önceden saptanan olgular) mutlak değildir, değiştirilebilir. Bu konuda asrımızda herhangi bir tartışma olmadığından, "kader" denince -bilhassa halk arasında- mutlak ve değişmez olan bir konseptten söz edilmektedir. Bu konsept, halk tarafından fetişize edilmiştir.

İşte bu mutlak kader, yani ölüm, İslam inancına göre (Nisa; 78) "Her nerede olursanız olun" ... " size yetişir, son derece sağlam kalelere de sığınmış bulunsanız yine de kurtulamazsınız"... Bilinmelidir ki (Nisa; 79) "sana gelen her iyilik Allah'tandır. Sana gelen her fenalık da kendisindendir". Yani; "Xeyrihi we şerrihi, mine'llahi"..

Kur'an'da yer almamasına rağmen, İslam kaynakları, "can alma görevi"nin Allah tarafından "Azrail" adı verilen bir meleğe verildiğini kaydederler. Can almasına rağmen, tüm Müslümanlar'ın O'na saygı göstermesi, inanması şarttır. Çünkü O, bir melektir. Meleklere saygı ise esastır, onlara inanmak imanın bir şartıdır.

israil dinleri'nde ölüm

Hristiyanlık'ta ve Yahudilikte ölümün kaynağı veya sebebi olarak Adam ile Eva'nın işlediği suç gösterilir. Yahweh'in meleklerden oluşan göksel ailesinin bir devamı olarak yerde ve topraktan yaratılan Adem ve eşi, eğer o meşum yasak meyvayı yemeseydiler şimdi hala cennetlerinde yaşıyor olacaklardı. Hristiyan ve Yahudiler'in inancında "itaat" çok önemlidir. Yahweh bu ciddiyeti Adam ile Eva'da denemeye karar vermişti. Onlara "Bahçenin her ağacından istediğin gibi ye, fakat 'iyilik ile kötülüğü bilme ağacı'ndan yemeyeceksin, o ağacın meyvesini yediğin gün mutlaka ölürsün" (Tekvin; 2:16,17) dedi.

Onlar Yahweh'in sözünü dinleyeceklerine İblis'i dinlediler ve bu meyvayı yediler. İşte o günden beri onların soylarından gelen tüm insanlar hayatlarının belli bir aşamasında ölmeye başladılar. Hristiyanlık'ta ve Yahudilik'te can ve beden bir bütün olduğundan; can, beden ile birlikte ölür. Hezekiel, 18.4; "Suç işleyen can, ölecek olan odur" der. Ruh, yani İbranice'deki Ru'ahh Yahweh'indir. Ru'ahh'ın varlığını sürdürmesi için neşamah=soluk'a ihtiyaç vardır (Job; 34..). İkisi de Yahweh'e ait olan bu temel hayatsal kavramları, yani Tanrı ruh ve soluğu geri çekerse yeryüzünde hayat kalmaz.

Görüldüğü gibi İslam'da olduğu gibi, Hristiyan ve Yahudilik'te de insan vücudunda otomatizma yoktur. Tüm "ipler" tanrının elindedir. O istediği zaman yaşatır, istediği zaman yaşamı sona erdirir. Ama Hristiyanlık'ta "ruh" tanrı Yahweh tarafından geri alınır. Predikaren; 12.7'de; "Ruh geldiği yere, onu veren Tanrı'ya geri döner" der. Hepsi o kadar..

bahdinler'de ölüm

Zarathuştracılar, insanın evrimle oluşmuş bir dünyada (Bundahışn-Gumezişn-Wizarişn aşamalarından geçerek evrilen bir dünyada), evrimle gelişerek (Gayo-Meretan'dan itibaren) yaşadıklarına inanırlar. İnsan; tanu=ten (Kürtçe) denilen bir vücut, ast=este (Z.Kürtçe)=Kemik denilen maddi bölümler ile daha önce anlattığımız; jan, baodho, urvan, daena ve muhtemelen fravaşi denilen ruhsal bölgelerden oluşmuş karmaşık bir yapıdadır. Bu yapının en önemli unsurlardan biri olan daênâ=ego, vicdan, din insanı yönlendirir. Ego'nun veya vicdanın dünyada İyi ile Kötü arasında yaptığı seçim, insan ruhunun öbür dünyadaki geleceğini belirler.

Ölüm, insan denilen mikro kozmoz'un çözülmesidir ve bu insanoğlunun "kader"idir. Ölüm, Zarathuştracılar'ın inandıkları tek kaderdir. Bu kaderin sonucu olarak ruhsal bölgeler tanu ve asta'yı terk eder. Bu, tabii bir şekilde oluşur. Fakat Zoroasterizm'in buram buram koktuğu Dinkart'ta durum değişik bir şekilde sunulur. Burada ruhu bedenden ayıran bir ifritten bahsedilir. Bütün ölümcül insanların canlarını "Astôvihât" adı verilen bir iblis, baş iblis "Az"ın yardımıyla alır. Müslümanlar'ın bir "melek"e yakıştırdıkları can alma olayını Zoroasterciler bir iblisin gerçekleştirdiğine inanırlar.

ölüm sonrası

Ölümden sonrası konusunda İsrail kaynaklı dinlerde büyük bir belirsizlik seziliyor. Yahudilik'te "ölüm çığlığı"ndan bahsedilir (Sesaja:14). İbranice'de "şeo'l", Grekçe'de "hâdes" denilen bu ölüm çığlığı, ölümden sonra gidilecek yer olarak kabul ediliyor. Bu hades'in rahatı veya dinginliği seni içine almak için bozulur (Jes; 14.9). Orada en kudretli krallar da tüm kudretlerini kaybederler. İncil (Matteus; 11-23) de bu ölüm çığlığından bahseder.

Sonradan, daha doğrusu büyük sürgünden döndükten sonra Yahudiler, Hâdes'in iyiler ve kötüler için ayrı bölümler içerdiğini düşünmeye başladılar. İyiler buradan direkt cennete götürüldüler. Bu düşünce İncil'de (Luka; 23.43) de yer alır. Hâdes ise kötü meleklerin ve günahkar insanların bir hapishanesi olarak kalmıştı. I. Petrus Mektubu: 3.18.19'da belirttiği gibi; Hz.İsa kendisi "insanların günahları" uğruna ölmüştü. Çünkü ilk insanlar, yani Adam ile Eva; Tanrı'ya itaatsizlik ettikleri için ölümsüzlüğü kaybetmişlerdi. İsa bu yüzden , yani insanların günahları yüzünden ölmüştü. "O, siz günahkarları Tanrı'ya kavuşturmak için vücut olarak öldürüldü, fakat ruhu yaşar vaziyette bırakıldı". Hz. İsa "aşağıya (Hâdes'e) inebildi, onların hapisteki ruhları için dua etti".v

İşin içine ifritler ve iblisler karışınca Hâdes İncil'de ad değiştirdi ve Abyssos=uçurum adını aldı. Bu, cehennem fikrinin Hristiyanlık'ta yer etmesiydi..

Müslümanlık'ta ölü kabre konduğunda onu ilk olarak görevi belirsiz olan ve Kur'an-ı Kerim'de adları geçmeyen Mümkir ve Nekir karşılar. Ruhun bundan sonraki uğrağı, kalınacağı süre belirsiz olan A'râf'tır. Kur'an-ı Kerim'in ayetlerini yalanlayanların (A'raf-40) veya onları kabul etmeyi kibirlerine yediremeyenlere, göklerin kapıları(nın) açılmayacağı kesin olmasına rağmen herkes önce A'râf'ta toplanır. A'raf, bazı tefsircilerin bildirdiğine göre cennet ile cehennem arasında bulunan yüksek bir yerdir. Bilindiği gibi Zoroasterciler'de de Hamêstagân denilen bir yer vardır. Burası günahları ve sevapları eşit olan insanların kalacağı veya en aşağısından bir müddet kalacağı yerdir. Zarathuştra, burada tanrıya, Bahdiniler'den olup günahı ve sevabı eşit olan insanları af etmesi için yalvarır. İslam'ın Peygamberi Hz. Muhammed'e aynı şekilde ümmetine şefaat eder.

A'raf'ta günahkârlarla cennetlikler arasında bir perde vardır. Ayrıca buranın "üzerinde" (A'raf; 46) herbirini yüzlerinden tanıyan birtakım kişiler vardır. Bu kişiler cennetliklere "Selamün aleykum" diye seslenirler. Gözleri cehennemliklere cevrildiği zaman ise "Ey Rabbimiz, bizi o zalimler güruhu ile beraber kılma" derler (A'râf; 47). Burada ayrıca bir not düşülmüştür. Cennetlikler arzu ettikleri halde daha henüz cennete girememişlerdir. Çünkü cennete gitmeleri için hesap günü beklenecektir.

* * *

Gathalar'da bir berraklık olmamakla beraber -ki o kısımlar kayıp Gathalar arasında bulunabilir-, en eski Avesta parçaları olan Yaştlar'dan 22.'sinde, ölümden itibaren Urvan veya Urban'ın veya Gayo'nun maceralı yolu çok açık bir şekilde ortaya konmaktadır.

Herşeyden önce şunu bilmeliyiz; Gathalar'da, insanların günlük hayattaki söz ve eylemlerinin tümüyle kayıt altında tutulduğu kesin bir dille belirtilir. Yasna:31.14'te; "Ey Ahura Mazda, hak tanırlılık hakkında neler kaydedildi, günahkarlık hakkında neler kaydedildi ve (bu fiillerin sahipleri) hakkında ne iddialar var? Eğer günah ve sevaplar eşit olursa ne olacak; işte sana sorum bunun içindir". Kur'an-ı Kerim Câsiye Sûresi 28; "Her ümmeti diz çökmüş olarak görürsün (hesap gününde). Her ümmet kitabına (amel defterine) davet olunuyordu. (Onlara şöyle denilir) "Bugün yaptığınız amellerin cezası verilecektir!" denmek suretiyle Zarathuştracılığın zikrettiği "sevap-günah defteri"ni tekrarlar. İnşikak Suresi 7-12 söyle demek suretiyle bu durumu perçinler: "O vakit (hesap günü) kitabı sağ elinden verilen, ... kolay bir hesap ile muhasebe olunur... ve sevinerek ehline döner.. Ama kitabı arkasından verilen... 'yetiş ya ölüm!' diye bağırır... ve alevli ateşe atılır". Bunun gibi birçok surenin ayetlerinde defterlerle ilgili kayıtlara rastlanabilir. İslam müellifleri sevap ve günahları kaydetmekle görevli iki meleğin birinin; sürekli insanların sol omuzlarında, diğerinin de onların sağ omuzlarında ”oturarak” onların günahlarını ve sevaplarını yazdıklarını belirtirler. Her namaz kılışta müslümanlar önce sağ omuzdaki meleği, sonra soldakini selamlamak suretiyle onlara saygı gösterirler.

Biz ölümün macerasına dönelim. Zarathuştracılık'ta ölümün bir ayrışma olduğunu daha önce görmüştük. Gayo, bedenden ayrıldıktan sonra onu, yani bedeni derhal terketmez. İmanlı veya hakkaniyetçi insanların ruhları eski bedenlerinin başucunda üç gün boyunca otururlar ve ilk gün, "mutlu adam..." diye başlayan Gatha Ustavaiti'yi okur. Günahkar ise kafatasına doğru koşar, orada üç gün boyunca oturur ve "hangi ülkeye kaçayım" diye başlayan Gatha'yı okur. Bunun anlamı, hakkaniyetçi insan kendisini gideceği cennetine hazırlıyorken, günahkâr insan sıkıntı içindedir, yaklaşan cehennem hayatından kaçışın yollarını arıyor, ama boşuna!.

Böylece, hakkaniyetçi insanın iyi-inancı ile ilgili mükâfat o daha henüz bedenin başındayken verilmeye başlanır. Bu inançla ilgili kısa cennet hayatı "Hûmat Cenneti" olarak adlandırılıyor (Yt; 22.15). İkinci gün iyi-söz cenneti olan "Hûkht"ta oturur. Üçüncü gün "Hvarşt cenneti" denilen iyi-eylem cennetinde yaşar.. Bundan sonraki adım ise, sırat köprüsünü geçerek sonsuz ışık diyarı olan nihai cennete; Garôthmân'a varıştır. Bu konuya sonra yine döneceğiz. Günahkârlar ise tam tersine kötü düşünce, kötü söz, kötü eylem cehennemlerini yaşadıktan sonra, sonsuz karanlıklarla tarif edilen nihai cehenneme (daevang) gelirler.

ferdi hesaplaşma

Şimdi artık ferdi hesaplaşmaya geçebiliriz. Eğer özetlersek, Bahdiniler bu dünyadaki düşüncelerin, sözlerin ve eylemlerin insanların ahiretteki yargılanma konularının başlıcaları olduğuna inanırlar. İnsanların egoları, insanların kaderlerini çizer, bu da neticede ya günahkâr, ya kötülüksüz ve adil ya da ortadaki veya kararsız bir duruma sokar onları. Bu, denilebilir ki Hristiyan öğretisinin de bir özetidir. Yine iki sistem cennet hususunda da mutabıktır. Zarathuştra adil insanlara; Tanrı'nın ve diğer ruhların huzurda bulunuşuyla aydınlanmış, övgü müziği ile seslendirilmiş ebedi bir cennet vaad ederken, aynı şeyleri söyleyecek olan Hristiyanlık daha henüz ortada yoktu. Hele o tarif edilen kutsal yiyecekler?.

Eski Kudüs'ün güneyinde bir vadi vardı, bunun girişinin adı Gehénna idi. Hinnom ve Hinnom'un Oğullarının Vadisi denilen ve Gehenna'dan girilen bu yerde, Tevrat'ın bildirdiğine göre eski İsrail kralları çocukları ateşe atıp Tanrı'ya (ateşe) kurban ederlerdi. Bu vadi daha sonra bir çöplüğe dönüştü. Suçluların cesetleri de buraya atılmaya başlandı. Tevrat, David'in oğlu Ahas'ın kral olduğu sıralarda kendi öz çocuklarını da orada ateşe kurban ettiğini kaydeder. Fakat sürgün sonrası Tevratlar'da, mesela Jesaja; 66.24'te artık ateş bir ceza olarak günahkarları yakacak, onları yakan ateş sönmediği gibi, kendileri de ölmeyecek ve ebediyen etten nefret edeceklerdi. Böylece Gehenna bir coğrafi yer olmaktan çıkarak, ruhların işkence gördüğü dinsel bir kavrama dönüştü; Cehennem..

İncil'de, Matteus; 8.12'de kaydedildiğine göre bu ceza yeri karanlıktır, orada insan ağlar ve dişleri biribirine çarpar (korkudan olsa gerek). Matteus; 25.41'de, -herhalde daha ağır cezası olanlar için olacak- İblis'i bekleyen ebedi ateşi bazı insanlara da uygun görür. İsveççe İncil, Uppenbarelseboken; 14.10'da cehennemin tarifine; bu kez gece gündüz bitmeyen ateş işkencesine, kükürt de katılır.

Bu cehennem veya cennete giriş için İsrail kaynaklı dinler direkt bir köprü tarif etmezler. Yalnız Matteus; 25.32'de Hz. İsa'nın (Tanrı'nın oğlu olarak kabul ediliyor), karşısına toplanan insanları biribirinden, koyun ve keçileri ayırır gibi ayırdığını, (33) koyunları sağına yerleştirip, (34) onlara (babasının) cennetini müjdelediğini, soldakilere (41) ise cehennemin yolunu gösterdiğini kaydeder. Burada bu ayırma işlemi, Zarathuştracılığın Cinvat=ayrıştırma işlemi ile aynıdır. Fakat yine de Hristiyanlar'ın Ortaçağ'da cennete giden bir köprüye inandıklarına dair duyumlar vardır. Tevrat'ta ise bunu çağrıştıracak pek bir kayıt yoktur. Belki Joel; 3.14'teki "kitlelerin hüküm vadisine geçişi" köprü gibi bir yerlerden geçiş olarak yorumlanabilir, fakat bu sav bir zorlamadır.

İslamiyet'te ise ferdi hesaplaşmanın kıyamette olacağına inanılır. Büyük hesap gününe, herkes; yaptıklarını içeren defterleri ile gelirler. (Enbiya:47); "Biz kıyamet günü için adalet terazileri koruz da hiçbir nefse zerrece zulmedilmez. (yapılan amel) Bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa onu getirir tartıya koruz. Hesap gören olarak da biz yeteriz", der. A'raf; 8'de ise; "Herşeyin tartılışı (hesabı) o gün haktır. Kimlerin tartıları ağır basarsa, işte onlar kurtuluşa erecektir. Kimlerin de tartıları hafif gelirse işte onlar da ayetlerimize zulmetmekle kendilerine yazık edenlerdir", demek suretiyle bu günahların tartılması işlemini tasdik eder. Zoroasterciler "tarâcük-i zart-i zarîn" yani "sarı altın terazi"den bahsederler. Bu terazide günah ve sevapların biribirine karşı ağırlığı ölçülür. Yani bu teorik terazinin bir kafesine günahlar, bir kefesine sevaplar konur ve dengeye bakılır. Eğer iyilik bir kılpayı ağır basarsa kişi cennete, aksi olursa cehenneme gider. Bu tartıda hiçkimseye yardım edilmez. Kişi ister adil olsun, ister günahkar; ister kadın olsun ister erkek; ister asil olsun, ister sıradan; ister fakir olsun, ister zengin... Hiçbir şey farketmez. Herkes; fikri, sözü ve eylemi dolayısıyla yargılanır..

* * *

Cennet ve cehennem fikir olarak ilk kez Zarathuştra'da sistemleşmiştir. Cennet sonsuz ilahi ışık diyarıdır. Cehennem sonsuz karanlıklar içindedir. O, karanlıktan daha karanlıktır. Cennette sonsuz mutluluk, tasasızlık, iyi gıda ve güzel kokular varken, cehennemde tam tersine çığlık, endişe, çok kötü ve pis gıda ile pis koku ve soğuk hakimdir. Cennet ve cehennem; kavram olarak bu dinde ideolojik temellere oturtulmuştur. Kaynağını Aryan-Med Mitolojisi'nden alan bu vargıya göre; insan mutlaka kaynağını aldığı ilahi ışığa geri dönecektir. Cennet, bu dönüş yolunda günahsızların geçici mekanıdır. Cehennem ise; vücuda bulaşmış ve ona günah işleten Kötü'ye sapmışlıktan duygulardan arınma ve temizlenme durağıdır. İnsan temizlendikten sonra ”Aşa'nın ellerine teslim edilecektir”. Ebedi cehennem hayatı sadece Daevalar ve Kötü'nün tohumundan geldiğine kesin gözüyle bakılan zalim yöneticiler içindir. Çünkü bunların kirliliği giderilebilecek bir ”temiz” ruhları yoktur. Bunlar insan kılığına girmiş olan İblisi Güçler'dir. İslam'da ise cehennem, hem İslam'ın muhaliflerini, hem de dine mensup olan insanları korkutmak için bir araçtır. Evet, Zarathuştracılık'ta da bir korkutma söz konusudur, ama aynı zamanda bir temizlenme de söz konusudur.

Zoroastercilik'te dört dereceli cennetten bahsedilir. Birincisi iyi düşünce ile ilgili olan Hûmat'tır ve yıldızların yolu=star pâyak'ta bulunur. İkincisi, iyi söz cenneti olan Hûxt'tur ve ay yolu=mâh pâyak'ta bulunur. Üçüncüsü iyi eylem=Hûvarşt cennetidir ve xvarşet pâyak, yani Güneş yolu üzerinde bulunur. Ruh bu cennetlerden daha henüz cesedin başındayken istifade eder. Son merhale ise Ahura Mazda'nın kendi makamı olan nihai cennettir ve Garôtmân adını alır. Aynı şekilde derece derece cehennem katları da bulunur. Bunlar; Duşumatô, duşûxtô, duşûvarştô ve karanlık cehennemi Târîktûm..

Buna karşın Kur'an-ı Kerim önce iki cennetten (Rahman:46) bahseder. (48) Her iki cennette de türlü türlü meyvalar vardır. (50) Her iki cennette de ikişer kaynak akar. (54) Rablerinin makamından korkanlar, astarları kalın ipek kumaştan yapılmış döşeklere yaslanarak otururlar. Fakat bu iki cennetin ötesinde (Rahman:62) iki cennet daha vardır. (64) Bunlar yemyeşildir. İslamiyet'in cennetlerinde eşlerinden başkasına bakmayan dilberler (Huri) de vardır ki (56), onlardan (cennetliklerden) önce kendilerine (Huriler) ne cin ne de insan dokunmuştur. Zarathuştra'nın Cennet anlayışında Huriler'e yer yoktur. Bu, herhalde kadınların da cennete gidecekleri düşüncesinden ileri geliyor olmalı.. Ama buna karşın Zoroasterciler'deki cennet anlayışında oraya kabul edilen insanların yaşı sabitleştiriliyor: Ergin insanların yaşı 40'ı, çocukların yaşı 15'i aşamaz.. İslam'ın cennetinde ise (Nebe'; 33) tomurcuklanmış göğüslü (Cennetliklerle) yaşıt kızlar var. (34) Kadehler dopdoludur. Hristiyanlığın cennet anlayışında da kadehler dopdoludur. İslam'da Huriler'in elbiseleri yarı-saydamdır. İnsan öldüğü yaşı cennette ebediyen muhafaza eder.

Cennete kabul edilme olayında din bağı, İsrail kaynaklı dinlerle İslamiyet'te aranır bir şarttır. Fakat Zarathuştracılık'ta bu şartın arandığına dair en ufak bir ipucu yoktur. Yani kişi dini ne olursa olsun, Kötü'yü red edip ona direndiği müddetçe cennetliktir. Yeterki düşüncede, sözde ve eylemde iyiden yana olsun.

İslam'ın cehennemi, "yakıtı insanlar ve taşlar olan dehşetli bir ateş"tir (Bakara; 24). Orada azab çekilir (Al-i İmran;106) Kâfirler ateşe yaslanacaklardır. Derileri piştikçe kendilerine yeni deriler verilecektir, ki azabı duysunlar (Nisa; 56). (Kur'an-ı Kerim'deki) Ayetleri tanımayı kibirlerine yediremeyenler ebediyen cehennemde kalacaklardır (A'raf; 36). Münkirlere göklerin kapıları ebediyen açılmaz (40). Onlara cehennem ateşinden bir döşek, üstlerinde de ateşten örtüler vardır (41). Cehennemde irinli sular var. Ona orada bu sudan içirilecektir (İbrahim; 16). Bu suyu yutmaya çalışacak ta, boğazından geçiremeyecek. Her tarafından ona ölüm gelecek, halbuki ölmeyecektir (17). Cehennemin yedi kapısı vardır (Hicr; 44), her kapıya o azgınlardan bir kısmı taksim olunmuştur. Haberiniz olsun ki siz ve Allah'tan başka taptığınız şeyler hep cehhennemin yakıtısınız (Enbiya; 98). Bir de onlar için demirden kamçılar vadır (Hac; 21).. Cehennemlikler, tomurcukları İblisler'in başları gibi olan ve cehennemin dibinden çıkan zakkum ağacından yiyecekler (Sâffât; 62-66). vs..

Görüldüğü gibi İslam'ın kutsal kitabı, cehennem azabı konusunda çok etraflı detaylar veriyor. Zarathuştra'nın cehennem anlayışı ile İslam'ın cehennem anlayışı arasında pek çok farklar olmasına rağmen, ikisinde ortak olan şey; cehennemin bir ceza merkezi olarak var olduğudur.

Gathalar hesaplaşmanın ölümden kaç gün sonra vuku bulacağını belirtmezler. Ama bunun ölümden itibaren 40 gün içinde olacağı konusunda araştırmacılar hemfikirdirler. Hesaplaşma, insanın "ilk hayatı" ile ilgilidir. Zoroasterizm'in "tövbe" müessesesini kabul etmesine rağmen, Zarathuştracılık asla af gibi bir müesseseyi kabul etmez. Yasna; 33.1'de insanların düşüncelerinden, sözlerinden ve eylemlerinden dolayı hak ettikleri karşılığı alacakları belirtilir. Ama hiç bir yasna aftan bahsetmez. İnsanlar tövbe etmekle veya kurban kesmekle asla af olunmazlar. Onları af etmeye hazır hiçbir müessese ve makam yoktur. Bahdin'de cennete gitmenin tek yolu günahlarından fazlasını karşılayacak sevapları işlemektir. Bu sevabı sorumlu insanın kendisi işleyecektir. Sevap "borç" almak yoktur!

Bu işin, yani hesaplaşmanın yapılacağı yer, cinvato pereto'dur, Cinvato=Ciyed veto (Z.Kürtçe)=ayrıştırma, pereto=pırd (Z.Kürtçe)=köprüsü anlamlarına gelirler. Böylece Bahdin'de "bir ayrışmanın yaşanacağı teorik bir köprü" fikrine gelmiş oluyoruz. Yasna 51.13'te "Bu sebeple, Yalan'a Sapmış olan kişinin daenası Doğru Yol'un kendisi için (sağlayacağı) güvenceyi yıkar. Tabii ki onun ruhu Cinvat Köprüsü'nde onun canını sıkacaktır, burada Gerçek'e giden yolda kaybolacak (o yola giremeyecek), (bu kayboluşa) sebep; kendisinin öz eylemleri ve dilinden (dökülen sözleridir)" deniyor. Burada, görüldüğü gibi bir ayrılma yaşanacaktır. Köprüde; yaşanack olan bu ilk ayrışma kişiler düzeyindeki bir ayrışmadır. Bu ayrışma evrensel büyük ayrışmanın ilk adımıdır ve kişiseldir.

Köprüden düşme diye bir kavram Gathalar'da yer almaz. Köprü, insanları günah ve sevaplarının ağır çekmesine göre kendisi yönlendirir. Orada insan Doğru Yol'u kaybeder. Köprü bu suretle günahkarları cehenneme, dürüstleri cennete açılarak bırakır.

Köprü, İslam'ın kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim'de direkt olarak yer almaz. Sırat Köprüsü, İslam din bilginlerinin kaydettikleri bir kavramdır ve Çinvat Pereto'nun benzeridir. Buna göre Sırat Köprüsü "Kıldan ince, kılıçtan keskin ve geceden daha karanlık"tır. Bu köprüden cennentlikler; "çakan bir şimşek gibi" hızla geçerler. Bazıları için geçiş süresi 25.000 yıl çekebilir. Tabii ki günahları ağır basanlar bu köprüden doğruca cehenneme düşerler. Zoroasterciler, köprüde doğru insanlara Sraoşa'nın klavuzluk ettiğine inanırlar. İslam yazarları ise bu klavuzluğu Cebrail'in yaptığını kaydediyorlar. Bazıları, Peygamber'in kendisinin köprüde müminleri düşmekten kurtarmak için fiilen beklediğini bildirirler.

* * *

Zarathuştra'nın öğretisinde cehennem, günahtan arınma yeri olarak saptanmıştır. Günahkârların ruhları, yeniden dirilişe ve gelecekteki varoluşa kadar cehennemde kalma riskini taşırlar. Bunlar bu süre içerisinde büyük acı ve işkenceler yaşıyacaklardır. Bunlar fiziksel işkenceler değillerdir. Cehennemde insanların öz daenaları onları yargılayacak, onlara manevi bir işkence yaşatacaktır. Bu işkence, sürekli bir pişmanlık duygusunun yarattığı çok şiddetli bir işkencedir. İnsanı sürekli bir utanç duygusu rahatsız edecektir. Fakat işkence gören cehennemlik insanlar arasından, bazı istisnalar hariç, eninde sonunda herkesin cennete ulaşacağı muhakkaktır. Çünkü cehennem, tüm evrensel güçleri ile birlikte nihai hesaplaşmada yok edilecek olan, bir günahtan arınma merkezidir.

Bunlar günahlarının cezasını çekip bitirdiklerinde ve evren şer güçlerinden kurtulup tamamen yenilendiğinde, "eski" günahkârlar tüm günahlardan temizlenmiş olacaklardır. İşte o zaman en iyi ve rahat varoluşun ebedi, mutlu ve mükemmel gelişmişliği yaşanacaktır. Müslümanlıkta ise ebedi cehennem azabı vardır ve bu başta kâfir ve müşrikler olmak üzere pek çok suçlar içindir. Hz. Muhammed, Mahşer'de kendi ümmeti için (sadece kendi ümmeti için) af dileme yetkisine sahiptir. Bu tür bağışlanmış olan müslümanlar, kendi cennetlik dindaşları ile eşittirler. Fakat alınlarında; "bunlar bağışlayıcı tarafından af edilenlerdendirler" gibi bir yafta taşırlar, Allah onların yakarışlarını cevaplayıp yaftayı silinceye kadar bunlar bu damga ile dolaşmak durumundadırlar.

Bahdiniler'in Hamêstagân=sürekli kalınacak yer diye bir başka eskatolojik terimleri daha vardır. Hamêstagân, günahları ve sevapları tamı tamına eşit olan insanların kalacağı yerdir. Bu süreklilik, yeniden dirilişin gerçekleşeceği zamana kadardır. Bu insanlar, atmosferdeki tabii değişikliklerin, yani soğuk ve sıcak gibi tabii değişiklikler dışında hiçbir extra eziyet çekmezler. İslamiyet'te bu tür insanlar A'raf'ta kalırlar. Al-Gazalî'ye göre bu tür müslümanlara Allah; "sevapları çok olan müminlerden biraz sevap alın, ta ki sevap haneniz daha ağır bassın" diye emreder.

nihai hesaplaşma

Kıyamet, İslam inancının esaslı kavramlarından biridir. Müslümanlar'ın inancında yer alan kıyamet kavramı, sadece bir hesap günü olması yönünden (ama tamamen değişik bir hesap günü) Zarathuştracılık'taki kıyamet kavramı ile benzerlik arzeder. Kıyametin kopacağı gün yalnızca Allah tarafından bilinir (Zuhruf; 85). Sura birinci kez üfediğinde, yerde ve gökte -Allah'ın diledikleri müstesna- kim varsa çarpılıp yıkılmıştır. "Sur"a ikinci kez üflediğinde be kez tüm ölüler (yıkılanlar) kalkmıştır, bakıyorlardır. İslam yazarları "Sur"u üfleme görevini İsrafil adı verilen bir meleğin yerine getireceğini bildirirler. Kıyamet günü herkes terörize edilmiştir. İnsanlar, büyük bir korku içerisinde haklarında verilecek olan kararı beklemektedirler.

İslam'da yeniden dirilme böyle betimlenirken, Zarathuştracılık'ta hem kıyamet ayrı bir kavramdır, hem de yeniden dirilme. Yeniden dirilmeyi organize etme görevi, Aramaiti'ye verilmiştir. Aramaiti bir yönüyle "yer ana"dır. O, kendisine terk edilen vücudu bağrında muhafaza eder. Zamanı geldiğinde, Yasna; 30.7,8,9'un yorumundan da anlaşılacağı kadarıyla ruha, ayrıldığı bedeni iade eder. Fakat bu yeniden diriliş, bizim bildiğimiz materyal dünyada olmayacaktır. "Ululanmış Ruh"un, yani yarattığı dünyayı gözetleyen tek yaratıcının, bir parçası olarak dirilinecektir; "en el Haq!" Bu artık ebedi ve mutlu bir hayat olacaktır. Evren başladığı yere temizlenmiş olarak dönecek, sonsuz ışıltısına yeniden kavuşacaktır.. Söz konusu olan bu Evren, Kötü'nün tümden elemine edildiği yepyeni bir evrendir..

İslam'da nihai hesaplaşma, kıyamet gününde fertlerin günahlarından dolayı ayrışıp gitmesi ile bitmez. Bu hesaplaşma kendisine "süre verilen" İblis'in ebedi cezasını çekeceği yere gönderilmesi ile sona erer. Artık İslam'ın düşündüğü tabiileşme gerçekleşmiş, ebediyen yanacak olan kâfirler ve İblis, cennetlik İslamlar'la ayrışmışlardır. Hristiyanlar'da da bir son vardır. II. Petrus; 3.9 şöyle der: "Bazılarının zannettiklerinin aksine, Rab; vaad ettiği şeyler hususunda gecikmez. Fakat bazılarının helak olmalarını istemiyerek ancak bütün insanlar tövbeye dönsünler diye, sizin hakkınıza tahamül ediyor". Yani Yahweh'in öngördüğü bir son vardır, fakat biraz gecikmektedir. Matteus; 25.41, İblis'i bekleyen ateşten bahseder. Bunun anlamı, Müslümanlar'da olduğu gibi İsrail dinlerinde de "son kavga İblis'in "Ebedi Cehennem"ine kapatılması ile bitecektir (II.Korintos Mektubu; 4.4 ve bilhassa Roma Mektubu; 16.20).

* * *

Yahudi, Hristiyan ve Müslümanlar'ın dinlerinden önce nihai hesaplaşmayı bir sistem halinde sunan Zarathuştra, konuyu değişik bir dünya görüşü ile sunuyor. Zarathuştracılar'a göre iki hesaplaşma için iki ayrı zaman kavramı vardır. Zaman kavramlarından biri "son"ludur ve buna; Zamân-i dêrang xvatây, yani uzun hükmetme (veya kendiliğinden varolma) zamanı diyorlar. Bu süre boyunca İyi ile Kötü arasında kıran kırana bir mücadelenin cereyan ettiği süredir. Mikro Kozmos olarak kabul edilen insanın kendi nefsinde ve Makro Kozmos'ta İyi ile Kötü savaş halindedir. Bu savaşın bitmesi, önce fertler düzeyinde mücadelenin İyi tarafından kazanılmasına bağlıdır. Bunu Gathalar şöyle ortaya koyuyor (Yasna 48.1): "(Ahura Mazda'ya): Eğer Kötü'nün faal olduğu (şimdikinden) sonraki bir zamanda; yani, Daevalar ve (onların takipçisi olan) insanlar tarafından Ölümsüzlük(ü sağlamak) amacıyla öğretilen iğrenç Yalan'a sapmışlığın (hakimiyet kurduğu şu şimdiki zamandan) sonraki bir zamanda, biri (Soaşyant) Gerçek vasıtasıyla Yalan'a sapmış olanı yenilgiye uğratırsa, (ondan sonra) O adam kurtuluş zamanları (süresince) Senin ününü yükseltecek olandır ey Efendim".

Bu Gatha'da şunlar gizlidir; Zarathuştra'nın yaşadığı dönemde insanlar seviyesinde Kötü ile İyi'nin mücedelesi sona ermemiştir. Bundan dolayı nihai kurtuluş bir müddet için ertelenmiştir. O (Peygamber) öldükten sonra da "Yalana Sapmış Olan" hükmünü bir müddet için sürdürecektir. Fakat bir gün gelecek, biri, ki bu Soaşyant'tır, Ameretâîtê ve Aşa (Gerçek) vasıtasıyla kötüyü alt edecektir. Bundan anlaşıldığı kadarıyla Ameretâîtê, bir yönüyle ebedi hayat demektir. İşte o andan itibaren Makro Evren düzeyinde Kötü'nün yenilgiye uğratılması ve tüm İblisi güçlerin yok edilmesi için yol, sonuna kadar açılmış olacaktır. Bu yeni dönem, artık sonsuz bir dönem olacaktır. İşte bu dönemi ifade eden zamana Zamân i akanârak, yani sonsuz zaman diyorlardı.

İsrail kaynaklı dinlerin de erteledikleri büyük hesaplaşma günü, Hristiyan inancına göre Hz. İsa'nın tekrar yeryüzüne inmesiyle, bazı Müslümanlar'ın inançlarına göre Mehdi'nin zuhur etmesiyle gelecektir. Zarathuştracı düşünceye göre, "iyi bir insandan daha iyi biri" olan "Soaşyant"ın doğup, Kötü ile mücadele etmeye başlamasıyla dünya yeni bir evreye girecektir. Eğer dünya yüzünde, insanların egolarını kullanarak kötüyü sürdüren, Angra Mainyu tamamen etkisiz hale getirilmezse Evrensel Kurtuluş için nihai mücadele başlamayacaktır. Ama Soaşyant insanları ikna ederek Kötü'nün yolundan çevirecektir.

Zoroasterizm; Soaşyant'ın, Zarathuştra'nın bir gölde saklanan tohumlarından oluşacağını savunur. Buna göre Zarathuştra'nın bir gölde 99.999 Fravaşi'nin koruması altına alınan tohumları, Magular'ca önceden bilinen belli bir sürenin sonunda orada yüzen bir bakirenin rahmine yerleşip şekillenecek ve doğacaktır. West bu süreyi dikkate alarak yaptığı bir hesabın sonunda Soaşyant'ın M.S. 2341 yılında doğacağını hesaplamıştır. Soaşyant 57 yaşına geldiğinde, yani 2398 yılında ise İyi, Kötü'yü yenmiş ve toptan yenilenme sağlanmış olacaktır. Tabii bu düşüncenin, Zarathuştra ile direkt bir ilgisinin saptanmadığını da kaydedelim.

İnsanlar, tıpkı yaradılışın cereyan ettiği günlerdeki gibi ruhlarını temizlediklerinde, artık Kötü tamamen tecrit olmuştur ve İyi'nin son bir saldırıyla onu yok etmesi için ortam hazırdır. Son mücadelede Angra Mainyu, "drûcô demânâî"si, yani cehennemi ile birlikte yok edilecektir.

Son olarak Kur'an-ı Kerim ile Avesta'nın şaşırtıcı bir şekilde aynı olan birer ayet ve bölümünü veriyoruz:

Avesta (M.Ö. 7.Yüzyıl); Mazda sahvar.mârişto yâ zi vâvrzoi.

Kur'an-ı Kerim (M.S. 6.yüzyıl): İnne'llahe Khabîrun bimâ ya'malûna

Yorumu: Mazda muhakkak yaptıklarını biliyor.

Allah muhakkak yaptıklarını biliyor.