Kitaplarım - Zarathuştra


I. BÖLÜM

İRAN ARYANLARI

doğu aryanlar

Dünyadaki kavim hareketleri hep tartışılmıştır. Bu tartışmalar özellikle yayılışların toplu, birdenbire, savaşarak cereyan etmediği ve Batılı Yazarlar'ın bir kısmının 'infiltration' veya 'sızıp içeri girme' şeklinde tarif ettiği bir tarzda olunca daha bir kızışır. Bilhassa Aryanlar konusundaki tartışmalar bunu hatırlatır. Çeşitli önermeler vardır bu konuda. Aryanlar'ın dünyaya yayılışları konusunda dört ana teori öne sürülebilir (dini teoriler hariç). Bunlardan birincisine göre Aryanlar hep Ortadoğu'da yaşamış, oradaki Sümer, Elam, Guti, Hitit, Hurri vs gibi temel uygarlıkların kurucuları olmuşlardır. Bu halk grupları belki de neolitik çağda veya daha önceleri dünyanın çeşitli yerlerine, bu arada Avrupa ve Hint'e de yayılmışlardı. İkinci teoriye göre ise Aryanlar Ortadoğu'dan Avrupa'ya yayıldıktan sonra tekrar, bu kez kuzeyden dolanmak suretiyle ve infiltrasyon şeklinde, Doğu'ya doğru yayılmışlardı. Buna sebep olarak buzul çağının zorlaması gösteriliyor. Üçüncüsü ise Aryanlar Avrupalı'dırlar veya insan türünün orijinal yurdundan dünyaya yayılması sonucu çok eski bir zaman kesitinde Avrupa'ya geçmişlerdir. Şartlara göre doğuya doğru harekete geçmiş, Ortadoğu ve Hint'e yerleşmişlerdir. Dördüncü teoriye göre Aryanlar'ın ve bütün ırkların anayurdu Hindustan'dır. Irklar oradan dünyaya yayılmışlardır. Bu kitabın konusu yukarıdaki teorileri irdelemek olmamakla birlikte, yazılanlar belli bir görüşün ürünü olmak durumundadır. Kutsal kitaplarda yer alan inanç temelinde ele alınabilecek saptamaları ise burada tartışmayacağım.

Yaygın olarak kabul gören ve benim de doğruluğuna inandığım teoriye göre insanlık; M.Ö. 3000'li yıllarda Tunç Devri'nin eşiğindeyken, şimdiki Hint ve İran'daki egemen Aryani Halklar'ın ataları hala ortak veya komşu bir hayat sürdürüyorlardı. 2000'li yıllarda, Ural Dağları'nın çevrelediği vadilerde, Batı yandaki steplerde, Modern çağın Kazakistan'ında ve giderek Ortaasya'daki yayılmaları esnasında ayrışma işaretlerini sezebiliyoruz. Geride bıraktıkları Srubnaya veya Kazakça'daki adıyla Kurgan ve Andronovo arkeolojik alanlarındaki bulgular bunu anlatır durumdadır. Bu alanlarda tarım toplumu ile hayvancılık toplumu yan yana yaşıyordu. Biz bunlardan birini Hint, diğerini İrani olarak algılayabiliriz. Kendilerine Proto Hint-İran dil topluluğundan birer diyalektle konuşan topluluklar olarak bakabileceğimiz bu insanlar, Doğu'ya doğru toplu olmamak kaydıyla, infiltration şeklinde hareket ederken, Volga Nehri'nin cıvarları da dahil olmak üzere, genellikle bu nehrin batısında yer alan şimdiki Rusya steplerinde ilkel bir sosyal düzen geliştirmişlerdi. Hazar Denizi'nin ve Karadeniz'in hemen kuzeyini de içine alan o zamanki Doğu Aryan insanının bu geçici yurdunda onları; biricik geçim kaynakları olan sığır, koyun ve keçileri mutlu etmeye yetiyordu. Daha henüz atları bile ehlileştiremedikleri tarihin o karanlık çağlarında en büyük yardımcıları ve hatta koruyucuları, dondurucu kuzey kışlarında kızağa da koştukları ve kutsal bildikleri köpekleri idi.

Çok yavaş bir sosyal gelişme sürecine müsaade eden step hayatı, yüz- belki binyıllar boyu böyle sürüp gitmişti. Ama yine de bu insanların o şartlarda temelini attıkları kültürel değerler ve mitolojileri, başta Hindistan ve İran Halkları olmak üzere dünyanın diğer bazı köşelerinde hala insanların mutluluklarını etkiliyor ve manevi hazlarını tatmin etmeye devam ediyor gibidir. Güneş üstüne, ay üstüne veya gökyüzü üstüne yeminler sıralayan ellili yılların Kürtleri'ni, bu tanımlamanın dışında tutmak mümkün mü?

Daha sonraki dönemlerde en aşağısından Hint kolu itibariyle kuvvetli bir kastlaşma eğilimi gösterecek olan bu ilkel kabileler veya klanlar step hayatı sürecinde; rahipler, avcı veya savaşçılar ve çobanlardan oluşan sürecin ihtiyaçlarını karşılayan basit bir sosyal sistem geliştirmişlerdi. Bu sistem, onların yaşamlarını sürdürmeleri ve düşmanlarına karşı ailelerini savunmaları için yeterliydi. İhtiyaçlar, -her toplumu olduğu gibi- onları da yeni şeyler ve yaşanacak daha elverişli yerler araştırmaya itttikçe kabileler ayrışıyor, başka başka yollar tutturarak dünyaya yayılıyorlardı.

Boğazköy yazıtlarını inceleyen ve bu yazıtlardan bazı sonuçlar çıkaran Winckler'in bildirdiğine göre; M.Ö. 2000'li yıllarda Doğu Aryanlar'ın ataları daha henüz sağlam bir birlik arzediyorlardı. Çünkü Mithra, Varuna, Indra ve Nahathya gibi tanrı adlarını içeren bu yazıtlar, Hindistan'a kadar yayılacak bir dalganın Anadolu'daki izlerini gösteren bir ayna olarak orta yerdeydi. Daha sonra göreceğimiz gibi, tunç devrini karşılamak üzere Ortaasya'ya geçmiş olan step insanları aşağı yukarı milada 2000 yıl kala ilk büyük ayrışmayı; Hint ve İran gruplarının ayrışması ile yaşadılar. Hint grubu Hayber geçidini aşarak şimdiki yurtlarına doğru yol alırken, bugünkü İrani kavimlerin ataları olan ikinci grup bir süre daha Ortaasya'da kalacaklardı.

Bu insanlar, daha henüz Rus steplerinde iken, uygarlıkta ileri bir düzey tutturan güneylerindeki Mezopotamyalı kavimlarle giriştikleri ticari ve kültürel ilişkiler sayesinde, öküzle çekilen kağnı arabasını yapmayı öğrenmiş ve bu onların ekonomik hayatlarında büyük bir devrim anlamına gelmişti (veya bazı işaretler bunu böyle gösteriyor). Atları ehlileştirmeleri ise onları savaş teknolojisinde zaptedilemez hale getirecekti. Bu arada geliştirdikleri arabalarına atları koştular ve iki tekerlekli savaş arabalarını elde ettiler. Bu ise savaşçı sınıfın daha da güçlenmesine yol açacaktı. Arkeolojik kazılardan elden edilen bulguların yardımı ile anlaşıldığı gibi, atların ehlileştirilmesi bu kavimlerin eseridir. Daha sonra savaş arabaları çağını da bu toplulukların başlattıkları konusunda geniş bir fikir birliği var. Bu savaş arabaları "çağı"nın başlaması, toplumda savaşçılar sınıfının rahiplerin önüne geçmesine, onların hakim sınıf haline gelmesine yolaçtı. Savaşçıların artık yeni bir adları vardı; "ratha eştar". Eştar veya eshtar, bugünkü Kürtçe'nin Zazaki lehçesinde "Astwar" veya "Astor" olarak hala "at"a verilen addır. Ratha ise yine Kürtçe'de "romıtwex" olarak değişse de "sürücü" olarak çevrilebilir. Savaş arabalarının kullanıma girmesi ile eski yeknesak hayat renklenmiş, akınlar sayesinde tehlike ve heyecan dolu bir hale gelmişti. Çağ, artık destansı kahramanlar çağı idi. Bu kahramanların takipçileri prensler, savaşlarda elde edilen galibiyetlerle ve düzenlenen talan hareketleri ile elde ettikleri zenginlikleri kullanarak güçleniyor, çok daha sonraları Zarathuştra'nın şiddetle itiraz edeceği "parlak" bir hayat sürdürüyorlardı.

Milattan önceki İkibinli yılların bir yerinde insanlık ve Doğu Aryan Halkları bronz çağını yakaladı. Fakat Doğu Aryanlar bronzu elde etmek için lazım olan kalay ve bakır gibi madenlere yeteri kadar sahip değillerdi. İnsanların bu alaşımın oluşturulması için söz konusu madenlere gereksinimleri müthiş bir şekilde artmış olmalıydı. Yükselen bir sınıf olan kudretli savaşçılarının önderliğinde yürüyüşe geçen proto-Aryan aşiretler peyderpey Urallar'ı aşmış, engin Orta Asya topraklarını yurt edinmiş ve Altay'larda bulunan ve bu madenlerin bol olduğu kaynaklara ulaşmışlardı. Proto-Aryani kabilelerin Orta Asya'daki hayatı ile ilgili; sulama kanalları gibi pek çok kalıntı, Sovyet araştırmacılarının bu inanılmaz yavaşlıktaki göçün takip ettiği yollar ile ilgili elde ettikleri önemli bulgular olarak bu kavimlerin hareket alanları hakkında bize önemli bilgiler verir durumdadır.

* * *

Tarihte "Aryan" kelimesi, büyük bir ihtimalle, ilk büyük bölünmeden önce ve ilk olarak Keltçe'de bu kavimleri adlandırmak için kullanılmıştı. Fakat son zamanların yayınlarında oklar hep Hint yarımadasında kullanılan dilleri gösteriyor. Aryan kelimesi, Sanskritçe'de 'soylular' anlamına gelir. Ar kökü ise tekil, soylu anlamına gelir ve İran kelimesi Aryanlar'ın Ülkesi anlanında kullanılarak zanam içinde değişerek son şeklini almıştır. Keltler bu insanlara "Ariovistus" diyorlardı. Bu isim, -kendileri de Aryanlar'ın bir kolu olan- Grekler'in diline "arithtos" olarak geçmişti. Şöyle veya böyle, konuyla ilgili olarak kafa yoran bilim adamlarının arasındaki konsensusu nazarı itibare alırsak, Hint-Avrupa kavimlerinin Orta ve Kuzey Avrupa kesimi ile bunların Asya'ya göç eden Hint-İran kollarının tümüne birden yazılı tarihin şafağında Aryan müşterek ismi verilmişti. Bu halkı teşkil eden kabilelerin konuştukları lehçelerdeki farklılığa rağmen, dillerinin kaynağı ortak bir ana aşireti işaret ediyordu. Muhtemelen Germen olan bu ana aşiretin dili daha sonra esaslı değişiklikler geçirerek, bugünkü Hint-Avrupa diller ailesini oluşturacaktı.

İlk ayrılıklara rağmen, Winckler, Boğazköy yazıtlarından elde ettiği kanıtları diğer bulgularla karşılaştırdığında, Aryanlar'ın M.Ö. 1000'li yılların ortalarında hala dil ve bilahassa din kültürü bakımından bir bütünlük arzettiklerini gördü. Bu çok önemlidir. Çünkü, Zarathuştra'yı inceleyen pek çok yazar bu noktada biribirleri ile çelişkiye düşüyorlar. Kimi yazarın bu Doğu Aryanlı Peygamber'i yanlış bir tarih kesitine yerleştirmesi bu dilsel benzetmelerden dolayıdır. Bu konuyu daha sonra yeniden ele alacağız. Hikâyemize dönersek; o sıralarda Doğu Aryanlar'dan kopup Mezopotamya'ya yerleşen küçük bir Aryan grubu Mittani İmparatorluğu'nu, bir diğer Aryan Kabilesi ise Hitit Devleti'ni kurduğunu görürüz. Bu iki kavmin aralarında tutuştukları bir savaştan sonra imzaladıkları barış antlaşmasının yer aldığı Boğazköy yazıtlarında, eski Aryan Panteonu'na ait bazı tanrıların adları, bu antlaşmanın ”şahitleri” olarak kaydedilmiştir. Daha sonraları Zarathuştra tarafından afaroz edilecek olan; Mithra, Varuna, İndra ve iki adet Nasatyau gibi tanrıların adlarının yer aldığı bu yazıtların Doğu Aryan Mitolojisi'nin aydınlatılması bakımından sınırsız fayda sağladığı ortada. Bu adlar ve yazıtların dili, o sıralarda Aryanlar arasında daha henüz büyük bir değişimin yaşanmadığının delilleriydi. Bu antlaşmaya şahit olarak gösterilen tanrıların bazılarının adları, bazı Aryani ülkelerde hala yaşıyor. Bu arada daha batıya geçen Aryanların Grek ve Trak kolları, atalarınınkinin benzeri olan ve fakat detayları itibarile değişik bir mitolojiyi çok erken çağlarda geliştirdiklerini de kaydedelim.

Ortaasya'nın yurt edinildiği yıllarda Aryanlar yine de tam bir kültürel ve sosyal birlik arzetmiyorlardı. Ana hatları ile müstakbel Hint ve İran kollarını oluşturacak olan bu bölgedeki Aryan kabilelerinin her biri, M.Ö 2000'li yılların sonunda veya 1000'li yılların başında, -kaynağını ana Aryan Mitolojisi'nden alsa da-, kendi öz dinsel yapılanmasını geliştiriyordu. Tam da bu zaman kesitinde Rig Veda, Hindu dininin esaslarını içeren ilk önemli kutsal kitap, şekillendi, kemale erdi. Rig Veda'yı Doğu Aryanlar'ın ilk önemli kutsal kitabı olarak nitelememizin sebebi, bu kitapla aynı zaman kesiti içerisinde şeklillendiği sanılan ”Mithra Yasna”, ”Sraoşa Yasna” veya ”Homa Yasna”larla ilgili bir belgenin bulunmamasıdır. Rig Veda'nın ”sözel bir dinsel eser” olarak M.Ö. 1800'lü yıllarda şekillendiği ve 1200'lü yıllarda yazılı hale getirildiği hususu, araştırmacılar arasında geniş bir kabul görmüş durumdadır. M.Ö. 1400'lü yıllarda Hayber geçidini kullanarak güneye; Hindustan'a geçen bu dinin mensuplarının, Rig Veda'yı son durakları olan şimdiki Hindu ülkesinde yazılı hale getirdikleri sanılıyor. Aryanlar'ın İran kolu ise, çok daha sonraları dalgalar halinde bölgeyi terkedeceklerdi. Bu durumda, İrano-Aryanlar'ın MÖ 1000'li yıllarda, özellikle 1500'den 1000'e doğru uzanan bir kesitte şimdiki yurtlarına doğru kaymaya başladıkları ciddi araştırmacılar tarafından kabul ediliyor (mesela; Diakonoff, 1985).

MÖ 1000'li yıllarda Medler Ormiye dolaylarına vardıklarında yörede başka halklar yaşıyordu. Bu alanları ve söz konusu zaman kesitini düşündüğümüzde buraların o zamanlar çok seyrek bir nüfus yapısına sahip olduğunu bilmek durumundayız. Alanlar neredeyse boş sayılırdı. İşte bu çerçevede orada Lulubiler ve Qutiler'in yaşadığını Asur ve Babil kaynaklarından anlıyoruz. Bu halklar, Urmiye ve Van gölleri arasındaki bir bölgeyi yurt edinmiş, zaman zaman bağımsız yaşamışlardı. Bunların da Batı'sında, Asur kralı II. Sargon (MÖ 722-703) döneminden kalan bir yazıttan anladığımız kadarıyla, Batı İran'da Hurriler'e mensup olduğu veya daha sonra Hurrileşecek olan bir halk grubu, Matienialar yaşardı. Bilindiği kadarıyla Herodot da bunlardan bahseder. Bu halk grubu 1500'lü yıllardan itibaren yörede varlığını hisettirmişti. Bu bilinmeyen Indo-İrani diyalekt bilinen Kafir ve eski İrani Diller'in (Hint-Avrupa dil grubuna mensup olmayan İrani dillerin) karekterini taşımaktan uzaktı. Kafir Dil grubu, Norveçli dil bilimci Morgenstierne'nin çok iyi bir çalışma ile ortaya koyduğu gibi, çok eski ve bağımsız bir Hint-Avrupa Dil Grubu'dur. Bu grup ne söz konusu dil ailesinin Hint kolundan ne de İrani kolundan türememiştir, onlardan bağımsız gelişmiştir. İşte bu non-Kafir, non-İrani, ama Hint-Avrupa Dil grubuna mensup dil aşağı yukarı MÖ 2500'li yıllardan itibaren bölgede bazı Mittani Kral adları ve bazı küçük krallıkların önderlerinin adları ile varlığını ele veriyor. Aynı dil, Mittani-Hittit antlaşmasında şahit olarak gösterilen Mithra, Varuna, Nasathya (Nahathya) ve İndra ile mitolojisi hakkında bazı sırları da gün yüzüne çıkarıyor. Dahası, at terbiyesi ile ilgili bir talimatname de aynı dilin varlığının delilidir (Diakonoff, 1985).

Burrov bu dilin Mittaniler tarafından Hindustan'dan getirildiğini anlatır (son baskı, 1973). Burada H harfi ile S harfinin kullanımında iki Aryan grubu arasındaki farklılıktan istifade eden Burrov'un tezleri, terk edilmesine rağmen, bu H-S geçişi benim için de büyük önem arz ediyor. Çünkü modern Zazaki ile Kurmanci arasında, bazı alanlarda bu kullanım farklılığını bariz bir şekilde görüyoruz. Mesela wısar ile bahar arasındaki farklılıkta v-b geçişinin yanında s-h geçişini de bariz bir şekilde görürüz. Fakat yine de Zazaki'deki tanrı kavramı, Homa'nin Hindu Soma ile eş olasına ve Zazaki'de S yerine bu kez H'nin tercih edildiğine bakalım. Burada akla infiltrasyon şeklindeki göçten önce dilde bazı etkileşimler yaşandığını ve bunun izlerinin 1900'lü yıllara kadar en az bozulan Hint-Avrupa diyalekti olan Zazakide yakaladığımızı bir delil olarak ve kolaylıkla öne sürebiliriz. Her ne olursa olsun, Mittaniler'in Aryaniliği, mirasçı bir halk olarak Kürtler için çok önemlidir.

Çok daha güneyde, Luristan'da ise Kassitler'in varlığı söz konusudur. Bütün bu halklar çok eskiden beri varlıklarını his ettirmişlerdi. Bunların tanıtılması bu kitabın konusu dışında olduğundan geçiyoruz.

medler ve persler

Ortadoğu'da ilk kez Asur Kralı III. Şalmaneser'den kalma bir tablette Parsua=Modern Pers'ten bahseder. Bu isim anlaşıldığı kadarıyla onlar dışardan verilmiştir. M.Ö. 843'ten kalma olan söz konusu bir Asur yazıtında, modern çağın İran'ındaki Kürdistan Eyaleti'nin başkenti olan Kirmanşah bölgesinin sakinlerine de genelde Aryan denilmişti, ki burası Medler ile meskundu. 834'te Medler Asur'a bağlanmayı redettikleri için Şalmanazar'ın Medya'ya sefer düzenlemesi bir başka tabletin konusudur. Daha sonra madai= Med Ülkesi'ne yaptığı baskın dolayısıyla Asur Kralı V. Şemşi Adad'ın tabletlerinde bu halk grubunun adı geçer (822). Aryan'lar, İran'daki bugünkü yurtlarına, Herat ve Meşhed nehirleri vadisinde yer alan ve tabii bir geçit olan Saraxş'ı kullanarak geçmişlerdi. Ama büyük dalgalardan ziyade infiltration (sızma) şeklinde. Küçük gruplar halinde geçtiler İran'a. Aryanlar bu geçidi kullanarak takriben M.Ö. 900'lü yılların başında bölgede hissedilir bir varlık haline geldiler.. Bu öncül gruplar; önde Parsa, arkada Mada denilen kabileler olmak üzere Hazar Denizi'ne nazır dağ şeridinin hemen ardındaki bu tabii geçitleri aşarak batıya doğru ilerlediler. Bu insanlar, devrin süper devletleri olan Asur ve Babil'e komşu olmayı ve bu devletlerdeki gelişkin uygarlığın nimetlerinden yararlanmayı önlerine hedef olarak koymuş olacaklar.

Bir kısım proto-Aryan kabilesi, bu yavaş cereyan eden (infiltration) göç hareketi esnasında Tusa adını verdikleri bölgeye varmış ve oralara yerleşmişlerdi, ki bir teoriye göre Zarathuştra'nın tebliğ ettiği dinin en büyük destekçisi olan Viştaspa'nın ailesi de daha sonra Medya'daki Notarya mıntıkasından geri dönerek bu bölgeye yerleşecekti. Sanıldığı kadarıyal, bu ailenin liderlerinden biri olan ”Tus î Nodaran”ın kurduğu Tusa şehri kısa bir süre içerisinde önemli bir kültür ve ticaret merkezi haline gelmişti. Bu bölgede doğan Nodar ailesinin torunlarından biri ve Aryanlar'ın Med koluna mensup olan Viştaspa, isminden de anlaşılacağı üzere Med'dir ve bir Kava'dır. Adı Avesta'da Kavi Viştaspa olarak geçer. Öte yandan buradan Albruz Dağları ile güneydeki çöller arasında sıkışmış olan dar, sulak arazilere yönelen bir kısım Aryan öncülü de bu vadileri yurt edinecekti. Bunlara ”Mazanalar” deniliyordu, ki daha sonra anlatacağımız tarihçe açısından bu kabile de çok önemlidir.

M.Ö. 843'te, Asurlular'ın artık yazılı belgelerinde ismen bahsetmeye başladıkları Mada ve Parsalar, bu süper devletin sınır bölgelerini paylaşmışlardı. Parsalar, Kirmanşah'ın güneyi ile Aqabatan ya da Ekbatan'ın doğusunu, yani şimdiki Hamadan ile Kirmanşah hattını batı sınırı olarak kabul edebileceğimiz Güney İran'a yerleştiler. Madalar ise Şimdiki Xorasan ya da Horasan dahil, oradan başlayarak Raga'nın (şimdiki Tahran'ın) doğusuna ve Ekbatan'a, oradan da Kirmanşah'ı doğu sınırı olarak alan topraklara kadar uzanan yöreleri yerleşmek üzere seçmişlerdi. Madalar'ın bölgeleri iki ana bölümden veya ”Dahyu”dan oluşuyordu; Medya Raghai ve Medya Atropatan (Azerbaycan). Böylece proto-Kürt ve proto-Farslar'ın ilk yerleşim alanları şekillenmeye başlamış oluyordu. Burada eskiden beri yerleşik olarak yaşayan kavimleri de asimile ederek gelişen bu iki İrani kavim, kısa bir süre içerisinde gelişerek bölgeyi egemenlikleri altına aldılar.

Kürtler'in ataları olarak kabul gören Madalar yada Medler, M.Ö. 1000'li yıllarda herhangi bir yazılı belgede isim olarak yer almazlar. Tabii ki bu, onların atalarının aynı veya başka isimler altında muhtelif zamanlarda tarih sahnesine çıkmadıkları anlamına gelmez. Anadolu'ya M.Ö. 1500'lü yıllarda göç eden Aryani kavimlerden Hititler'in bugünkü torunlarının kimler olduklarını hep merak ederim. Acaba Medler'le kaynaşmışlıkları yok mudur? Proto-Kürt oldukları hususunda pek çok deliller bulunan Mitanni Devleti'nin yönetimini elinde tutan azınlıktaki Hurriler, bazı kaynaklar tarafından Doğu Aryanlar'ın bir kolu olarak kabul görüyorlar ve bunlar tam da o günkü Büyük Med Devleti'nin hakim olduğu günümüzün Kürdistan coğrafyasında yaşamışlardı. Bunların geliştirdikleri veya mirasçısı oldukları mitolojinin pek çok unsuruna Med mitolojisinde de rastlanabilir. Fakat Hurri Mitolojisi'nin, bölgesel halkların mitolojisi ile fazlaca ”kirlendiğini” (contamination'a uğradığını) de görüyoruz. Bir Sümer tabletinde Kurtie adı altında yer alan halkın veya Kardakalar'ın eski tabletlerde ve Xsenefon'da adı geçen Proto-Kürt kavimler olduklarına dair bazı bilim adamlarının inançları var. Bu halkın şimdiki Gürcüler'in ataları olduğu da iddialar arasındadır. Ayrıca Luluları ve Gutileri de hesaba katmalıyız. Söz konusu tüm halklar o coğrafyada Medler'den önce bulunuyorlardı. Ama bunlardan bazılarının Aryani olabileceği hep tartışma konusu olmuştur.

Biz, şimdi yeniden sızma şeklinde cereyan eden göçün izlerine dönelim. M.Ö. 600'lü yıllarda yazılmış olan, "Ninova'nın Düşüşü" isimli tarihi yapıtta Med kralı Cyaxares; "Umman Manda", yani "Manda yerlisi" olarak anılır. "Manda" ismi, Assurbanipal'den kalma diğer yazıtlarda, Babilli efsanevi kral Naram Sin'in ve hatta Boğazköy'deki Hitit yazıtlarında da göze çarpar. Ama Manda adını taşıyan bir yer, yine de bilinmez. Ama Asur kaynakları aynı yörede Matianialılar'dan ceya Man.tianialılar'dan söz edilir. Man.ti'den türemiş Man, Azerbaycan'ın bilinebilen en eski adı olarak kabul görüyor. Man'a, Ermeniler sonraları "Atropatene" dediler. Aslı 'Atharpatakan'dır. Atharpatakan, athar=ateş, patakan= döller-, çocuk kelimelerinden oluşan bileşik bir isimdir ve ateşin dölleri anlamına gelir. Atharpatakan, zaman içinde Adurbâdagân'a, o da Adarbaican'a dönüşmüş, nihayet modern Azerbaycan ismi ortaya çıkmıştır. Adurbâdagân, Hudûd al-'Alam'da (M.S. 982) da Adarbaijan'ın karşılığı olarak yer alıyor.

Bölgeye yerleşen Medler, aslında pek de o kadar yekpare bir halk manzarası arzetmezler. Herodot (MÖ 400 cıvarı), Medler'in altı aşiretten oluştuğunu kaydeder. Meşhur kitabında bu aşiretler; Busai veya Bousai, Struxades, Paritakinoi, Budioi, Arisantoi ve Magi şeklinde sıralanır. Daha sonraları Magi'nin bir sosyal aşiret değil, bir "siyasal aşiret" veya dinsel erki elinde bulunduran ve Aryaman denilen bir sosyal sınıfın içinde telakki edilen bir gurup olduğu görüldü. Magiler, tüm Med aşiretlerinde faal halde bulunuyorlardı ve bir nevi yerel dinsel lider konumundaydılar. Diğer aşiretlerden biri olan "Arisantoi" isminin Persce'ye çok yakın olduğu kanaati de Herzfeld (1947) tarafından ifade ediliyor. Ama onun dediği gibi de olsa bunların, "Persler'e akrabasal yakınlık gösteren bir Med aşireti" olduğunu Moulton (1913) kaydeder. Bu arada Zarathuştra dininin yaygınlaşmasından çok sonraları Magi -veya İranlılar'ın kullandığı şekliyle "Magu"lar, Müslümanlık'taki mollalık müessesesi gibi, hemen hemen tüm İran halklarına mal olacaktı.

Herzfeld (1947), Med Ülkesi'nde yerleşik olan halkın; Hamadan, Nihâwand, İsfahan, Ray ve Adarbaijan olmak üzere (aşiret anlamında) beş bölümden oluştuğunu söyler. Herzfeld, bu bölümlemenin Herodot'un ki ile uyuşmadığını da kaydeder. Buna bir tek istisna gösterir; Paratakinoi. Araştırmacı, Paratakinoi'nin, kendi beşlisindeki İsfahan'a uyduğunu varsayıyor. Bu bölümlendirmenin tarihsel gerçeklerle uyuşup uyuşmadığı tartışmalı olduğundan (daha doğrusu sessizce red edildiğinden) dolayı, sadece bilgi olarak bilgi olarak veriyoruz.