Kitaplarım - Mitolojik ve tarihi gerçeklerin isiginda Newroz


giriş

Memduh Selim, 20. Yüzyıl'ın ikinci on yılı itibariyle yayınlanan Jîn Dergisi'nin 16. sayısında şunları kaydediyordu (M. Emin Bozarslan'ın transkripsiyonu ile): 'Ulusal günleri yaşatmak hakkımız ve ödevimizdir'. Ardından devam ediyordu: 'Tarihin bize bağışladığı bu haktan yararlanmak ve bu ödevimizi yerine getirmek için, değişik biçimlerdeki özel günlerimizi 'saptamak' (tırnak içine biz aldık) gerekir. İşte tarihçilere ve gençlere elverişli bir inceleme konusu' diyor ve devam ediyordu:

 'Kürtler'in, bilinen dinsel özel günlerinden başka ulusal ve toplumsal ne gibi özel günleri vardır? Bunlar hangi tarihsel kaynaklardan çıkmış, hangi kanallardan akıp gelmiştir? Örneğin yılbaşının İranlılar'ın (burada kastedilen Farslardır-NB) Nevruz'u ile ortak olduğu anlaşılıyor; bu nedendir, ya da öyle midir? 'Kawe Bayrağı'nın açıldığı günün özel bir gün kabul edilmesi için Kawe'nin tarihçe Kürt olmasından başka nedenlerden doğmuş sonuçlar yok mudur? 'Kürtler için toplumsal ve ulusal özel günler şunlardır, tarihsel kökleri ve nedenleri bunlardır' demeli, ortaya koymalıdır. Tarihsel bir ulus olmak bakımından özel günlerimizi öğrenmek, bir de o günlerimizi zamanlarında yaşatmak, kendimizi bilmenin yollarından biridir;'uygarlık tarihimizin kökenleri'ne doğru bir giriş bir başlangıçtır.'

 Bir vasiyettir bu! 20. Yüzyıl'ın başlarında, Osmanlılar'ın Batılılar'la yarı bir barış yaşadıkları ateşkesli yıllarda kaleme alınan bu yazının gereğini kaç Kürt Araştırmacısı yerine getirdi? Hepimiz biliyoruz ki, ciddi bir şekilde ve kendisini gerçekten yorarak, bilimsel bir tarzda konuyu incelemeye adamış olan, bir iki kişi dışında hemen hemen hiç kimse.. Güçlü araştırma sonuçları ile beslenemeyen partiler ve örgütler hala Kawa Efsanesi ile Newroz'u yanlış noktada birleştirerek kutlamalarda kullanırken, araştırmacılığa soyunmuş olan aydınlarımız susuyor, kıllarını bile kıpırdatmıyorlar.. Newroz, bu ulusal gün, Kürt Halkı için birlik olma, mücadelede kararlı olma gibi bir duruşun öneminin hatırlandığı bu gün, nefes kesici bir kültür ve mitoloji rengi olarak çok önemlidir. Kürt Aydınları hiç olmazsa heyecan yaratan bu günün mitolojideki ve tarihteki yerini layıkıyla araştırabilmeliydiler.

 Kürt Kültürü'nde vazgeçilemez bir yere sahip olan Newroz'un, söz konusu halkın fertleri arasında yarattığı heyecan, mücadele ve birlik ruhunun bu halkın özgürlük mücadelesinde bir şeyler yapmak isteyen insanlarına verdiği güç, çalışmamızın tamamlandığı bu günlerde (yani 2000 Yılı'nda) Türk Devleti'nin kaderini elinde tutan ırkçı zihniyetin kararlı yürütücülerini çok düşündürmektedir. Bunda Kürler'in, uluslararası komplo ve gayretlere rağmen, hiç bir parçada bastırılamayan ulusal kurtuluşa varma ve özgürlüklerini kazanma kararlılığında bu bayramın bir sembol olarak seçilmesinin etkisi çok büyüktür. Türk ve komşu devletlerin kaderine hükmeden tutucu ve inkarcı iktidarlar, yanmasını önleyemedikleri Newroz ateşine karşı, onun ifade ettiği anlamı yozlaştırmayı ve içini boşaltarak kendilerine mal etmeyi denemektedirler. İran, bu bayramı kendi 'yeni yıl' bayramı olarak, 15 günlük bir tatille en ciddi bir şekilde sahiplenerek kutluyor. 'Yeni Yıl', tabii ki Kürtler'in bu festivale yüklediği anlam değildir. Suriye, Newroz'u bayram olarak kabul etmemekle birlikte, Kürtler'in bayramlarını coşku ile kutlamasına kitabın yayına hazırlandığı yıllarda ses çıkarmıyordu. Irak ise Newroz'u, 24 Eylül 1968'den beri, o zaman kesitinde yürütülmekte olan Kürt Ayaklanması'nın Lideri Molla Mustafa'nın dayatması ile resmi tatil olarak kabul etmiş durumda.

Newroz'u yasaklama ve yok görme konusunda en kararlı olan güç, Türkiye'nin kaderini elinde tutan Turancı zihniyetli kliğin şahsında temsilini bulan güçtür. Cumhuriyetin ilanından, 1900'lü yılların sonuna kadar, yani uzun bir süre boyunca Ankara'da politika üreten güçlerin emriyle bu bayram kayıplara karışmıştır, bir hayalettir. En son olarak 1924'te Mustafa Kemal'ın da katılımı ile resmen, Ankara'nın Kavaklıdere semtinde kutlanan Newroz, sadece 'Saatli Maarif Takvimi' adlı bir duvar takviminde 'nevruz' şeklinde yer alan ne idüğü belirsiz bir güne dönüşmüştür. Ölü ve kutlanmayan bir gün. Osmanlı Devleti dönemindeki folklorik kutlamalar, Mustafa Kemal Yönetimi tarafından yaratılmaya çalışılan Türkler'e dayalı tek ulus konsepti için 'tehlikeli' bulunmuş olacak ki buharlaştırılmıştı. Fakat Kürtler vardı ve problem olduğu yerde duruyordu.

Çok iyi bilinir, Türk Devleti fiili durumlar karşısında, çok kötü de olsa, manevra yapabilen bir devlettir. İşte bu manevralardan biri 1984'te patlak veren Kürt Ayaklanması'nın zorlaması sonucu yaşandı.

Kürt Ayaklanmacıları'nın önderlikleri düzeyinde bu günü bir sembol olarak seçmelerinin kitleler arasında yarattığı pozitif etkiyi gözönüne alan rejimin yürütücüleri, akıldanelerinin de tavsiyesiyle, ağız değiştirip 'Newroz aslında Türkler'in bayramıdır' demeye başladılar ve resmi kutlama girişimleri organize ettiler. Olayı içlerine sindiremeyen devlet yöneticilerinin bu kutlamalar esnasınsa ateşin üzerinden atlarken çektikleri ruhsal işkenceler doğrusu görülmeye değerdi. Daha sonra 'Nevruz'un Türkiliği ile ilgili iddialar peşpeşe gelmeye başladı: 'Bu bayram Türkler tarafından Ortaasya'da altı bin yıl (!) boyunca coşkuyla kutlanmıştır' (Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel). 'Bu bayram, Türkler'in Ergenekon'dan çıkışlarının anısına kutlanır'. 'Türkler, bu bayram esnasında ateşler yakarak baharı karşılarlar', 'bu bayram Türkler'in diriliş bayramıdır' vs. Bayağı bir saldırı vardı ortada. Söz konusu devletin kaderini ellerinde tutan güçler eğer; 'Kürtler'in Ulusal Bayramı olan Newroz Türki uluslar tarafından da kutlanır' falan deseler, bu iddia anlaşılır bir propaganda silahı olarak kabul edilebilirdi. Ama nerede o anlayış..

Elinizdeki bu çalışmayı baskıya hazırladığım günlerde (Newroz-2000 günlerinde) Türkiye'de, ikinci on yılını çoktan aşan ilan edilmemiş o meşhur 'düşük yoğunluklu' savaş, PKK'nin tek taraflı ateşkes ilan etmesi ve kuvvetlerini geri çekmesi ile durmuş bulunuyordu. Türkiye coğrafyasında, yarın nereye varacağı belli olmayan, tedirgin bir barışçı gelişme ve çözüm beklentisinin hakim olduğu söz konusu süreçte, kültürel etkinliklere getirilen yasak daha da koyulaşarak devam ediyordu. Açık seçik bir saldırı söz konusuduydu içinden geçmekte olduğumuz zaman kesitinde. Kürtler'i yıldırmaya yönelik fiili ve planlı bir saldırı. Türkiye Cumhuriyeti Yöneticileri, Kürt tarafının bu savaş sonrası yürüttüğü mücadeleyi, yani adil bir barışa ulaşma mücadelesini, psikolojik mücadele taktikleri ile saptırmak için -içi boşaltılmış şekliyle ve utangaçça- 'iki halkın kardeşliği' gibi bir temayı; tarifi olmayan bir "Atatürk Milliyetçiliği" yaftası altında piyasaya sürüyor, Kürt Halkı'nın assimilasyona, kişiliksizleştirilmeye ve giderek yok edilmeye karşı direnişini kırmanın araçlarından biri olarak algılıyorlar.

Türk Devleti'nin, Kürtler'in varlığını ve insan olarak yaşama haklarını içlerine bir türlü sindiremeyen o tutucu zihniyetli yöneticileri tarafından dile getirilen kardeşlik esprisi, asırlar boyunca Kürtler'in kültürel malvarlığı olarak biriken herşeyi; 'Kürtler'in kültürel mirası olan herşey bizimdir, bizim olan herşey ise sadece bizimdir' şeklinde ifade edilebilecek bir zihniyetle, deyim yerindeyse çaldıkları bir sözde kardeşlik esprisidir. Kürtler'in ulusal danslarını, mitolojik değerlerini, şarkılarını, ulusal mutfaklarını, yurtlarını, özgürlüklerini ve haysiyetleri olarak kabul edilebilecek herşeylerini yok sayan bu zihniyet, uzun zamandan beridir Kürt Halkı'nın  tarihi günlerine ve renklerine de el atmış bulunuyorlar. Bu araştırmanın ilerleyen satırlarında göstereceğimiz gibi; Türk Devleti'ni yöneten zihniyetin sahipleri, Kürtler'in ataları (yani proto-Kürt halklar ve belki de Proto Aryanlar) tarafından geliştirilen ve mitolojilerinin en çarpıcı festivallerinden biri olan Newroz'larını da çalarlarsa artık kültürel değer olarak övünülecek hiç bir şeyleri kalmayacağı düşüncesinde olsalar gerek. Kürt Halkı; elindeki değerleri koruma anlamında, 2000'li yılların başında iyi bir tarih ve politik bilince ermiş bir halk olarak, gaspedilmiş olan tüm ulusal değerlerine sahip çıkmaktadır, ki bu onların en tabii hak ve görevleridir. Bu arada Newroz'larının özgünlüğüne de bilimsel metodlarla sahip çıkacaklardır. Bu muhakkaktır.

***

Ben bu çalışmamı, Med Mitolojisi'ne ve yazıtlar gibi bazı tarihi bulgulara dayanarak, Newroz'un kökenini, Kürtler'in atalarının ona yükledikleri anlamı ve bu bayramın özgünlüğünü ortaya koymak için hazırladım. Elinizdeki araştırmanın emekçisi olarak ben, söz konusu çalışmayı yürütürken "her ulusun kültürel geçmişinde, kültürel değerler itibariyle sahip olduğu zenginliklerin kaynağı, geniş ölçüde o ulusun mitolojisidir" gibi bilimsel bir tesbitten yola çıkıyorum. Böylece Newroz festivalinin Kürtler'e ata olarak kabul edilmesi gereken birileri tarafından adım adım oluşturulan mitolojilerinden doğan, dinsel motiflerin de işlendiği, esasında Medler'in tarihi direnişlerini destanlaştıranların geliştirdiği bir gösteri olduğunu, bilimsel kuşku payı bırakarak ortaya koyacağım. Böylece bu bayramın neden diğer ulusların ve bu arada özellikle Türkler'in ulusal geleneklerini ve olmayan ortak mitolojik değerlerini (ki bu bir ayıp değildir) yansıtamayacağını da göstermiş olacağım.

Bunun için çalışmamda çok yorucu bir şema takip etmek durumunda kaldım. Önce Newroz kelimesi'ni Avesta'nın bütün bölümlerinde araştırdım. Fakat bu kelimenin söz konusu dinsel eserde yer almadığını saptadım. Bunun üzerine en eskisinden başlamak üzere, Avesta ile çağdaş olan arkeolojik bulguları ve elime geçebilen yazılı belgeleri incelemeye başladım. Bu bulgularda da Newroz kelimesinin belli bir tarihe, İslam istilasına kadar yazılı belgelerde yer almadığı, en aşağısından benim uzanabildiğim belgelerde yer almadığı ortaya çıktı. Fakat İslam istilası sırasında net bir şekilde Newroz'dan bahsedilmesi, hem de Kürtler söz konusu olduğunda bahsedilmesi, paha biçilemez bir delildir. Öte yandan değerli Fars Yazarı Firdowsi tarafından adları zikredilen Newroz'un tüm figürlerinin; yani Dahak'ın (Aji Dahaka), Cemşid'in (Yima), Feridun'un (Threataona), Kawa'nın (Kava) ve Ateş'in (Athar) Genç Avesta'da çok önemli birer figür olarak yer aldığını görmek zaten yeterli ipuçlarını sağlamıştı.

Fakat söz konusu figürler, Avesta'nın çağdaşı olabilecek arkeolojik bulgularda yer almıyorlar. Bu figürlerin Avesta'nın çağdaşı olan arkeolojik bulgularda yer almadığını görmek, beni bu işin nedenini araştırmaya itti. Buradan hareketle Newroz'un sadece Avesta'yı oluşturan çevrelerin ve onların dayandıkları halk tabanının bir ritüeli olabileceği sonucuna vardım. Bu çıkarsamanın doğru olup olmadığını araştırmam gerekiyordu. Bir de şunu eklemeliyim; bu bayramın isim olarak Avesta'da yer almamasını dikkate alarak, bayramın Avestik olup olmadığı sorusu ortaya çıktı. Ama daha başka bazı bulgularla da değerlendirdiğimizde bu bayramın Avestik olmadığı değil, 'Newroz' kelimesi'nin (o dönemde konuşulan dillerde adlandırıldığı şekliyle) muhtemelen söz konusu dinsel eserin kaybolan dörtte üçlük kısmında yer aldığı kanısı bende ağırlık kazandı (belki de Avesta'da yer almayan bir Med geleneğiydi). Geç Dönem Zerdüştileri'nin ve onların torunları olan Kürtler'le Farslar'ın söz konusu günü bir şekliyle bayram olarak kutlamaları bu açıdan bakıldığında ilginçti.. Her iki halk ayrı anlamlar yükleyerekten de olsa kutluyordu Newroz'u.

İşte bunun nedenini araştırmak, beni iki yönlü bir çalışmaya itti: Birincisi; Kürtler'in Newroz Menkibesi'nin tarihsel açıdan gerçekliğini araştırmak, ikincisi; ruhu itibariyle Avesta'yı ve Pehlevi dilinde kaleme alınan Zerdüştiler'in dini eserlerini inceleyerek Newroz'un mitolojideki yerini saptamak. Birincisini yürütürken, yani (bazı) Kürtler'in somut tarih vererek Newroz'u somut tarihi temellere oturtmalarının, en aşağısından Newroz-2000'e kadar getirilen somutlaştırma şablonunun, tarihsel gerçekler karşısında kesin yanlışlığı ortaya çıktı. Bu somutlaştırma hatasını işleyenlerin unuttukları şey menkibelerin her zaman sadece menkibe olduğudur. Onlara tarih biçilemez. Kürt örgüt ve şahsiyetlerinin yazılarında yer verdiği Newroz'un başlama tarihi, yani M.Ö. 612 Yılı'nın Newroz'un başlama yılı olduğu şeklindeki yanlışlık bir yana, o yıl süresince cereyan eden somut tarihsel olaylar bile yanlış sunuluyor. Bunun en insaflı izahı Kürt araştırmacı ve politikacılarında bir tembelliğin söz konusu olduğudur. Benim her yıl geliştirdiğim uyarılar ise duyulmuyordu. Bunun düzeltilmesi artık farz haline gelmişti.. Newroz'un mitolojideki yerini zaten daha önceki çalışmalarımda epey somutlaştırmıştım. Bunu daha da açtım. Saptadıklarımı bütün detaylarıyla ve kaynaklarıyla verdim.

Fakat bu yetmiyordu. Newroz'un neden iki İrani Halk grubu tarafından iki ayrı içerikle kutlandığı bir soru olarak kafamı hep meşgul etmişti. Acaba Newroz, bir ulusal gün olarak, sadece Kürtler'in atalarının geliştirdikleri bir festival olamaz mıydı? Evet, bu bayramın tüm figürleri sadece Avesta'da, hem de Zarathuştra'dan (Zerdüşt'ten) çok sonraları kaleme alınmış olan 'Genç Avesta' denilen yapıtta yer alıyordu. Başka hiç bir yerde bu figürlere rastlamak mümkün olmadığına göre (tabii toplu olarak ve istenen anlamda), Genç Avesta'nın ortaya çıktığı coğrafyayı saptamak bizi doğru ize sürebilirdi. Ben bundan dolayı Avesta'nın doğduğu coğrafya ve halk grubunu kesinlikle saptamaya büyük bir öncelik verdim. Bu yerin İran olduğu apaçık bir şekilde ortaya çıktı. Fakat İran'da iki önemli Aryani Halk Grubu yaşıyordu ve bu iki halk grubu da bir zamanlar Avesta'yı kutsal kitap olarak benimsemişlerdi; Medler ve Persler. Bu bakımdan daha da somut bir sonuca varmak için bu kez Avesta'nın esas olarak hangi halk grubunun dinsel yapıtı olduğunu saptamak durumunda kaldım. Araştırmanın bu noktasında, Avesta'nın ortaya çıktığı tarih kesiti itibariyle İran'da, birincisi; Avestik Din (Bahdin), diğeri ise Pers Kralları'nın kazıttığı kaya yazıtlarında tarifini bulan Pers Dini olmak üzere iki ayrı ve bazan biribirine zıt din grubu bulunduğunu gördüm. Avesta'da yer alan din Medya'da, daha ziyade dağlarda yaşıyorken, yazıtlarda tarifini bulan din ise hakim halk grubu olan Persler arasında yaşam buluyordu.

Bu bulguları modern hayatımızdaki bazı bulgularla da birleştirdim ve Newroz'un hiç tereddütsüz bir Kürt Bayramı olduğu sonucuna vardım. Şimdi gelin, polemik esasına dayalı bu çalışmamı hep birlikte paylaşalım.