Kitaplarım - Mitolojik ve tarihi gerçeklerin isiginda Newroz


ikinci bölüm

avesta nereli?

a) genel bir bakış

Avesta'nın, Newroz'da yer alan bütün figürleri içermesi tesadüfi olamaz. Bu figürler belli bir mitolojik bütünün parçaları olarak oraya doluşmuşlardır. Eğer kaybolmamış parçaları elimizde olsaydı, çok büyük bir ihtimalle Avesta'nın Newroz'u  da takdim ettiğini görürdük. Bir şey daha: Avesta'da yer alan Newroz  figürleri, bir de bu figürlerin konuşulduğu coğrafya açısından önemlidir. Eğer bu figürler, Avesta'yı yeniden oluşturan rahiplerin yaşadığı coğrafyada konuşulmuyor veya söz konusu figürler orada yaşayan halkın mitolojisinde bir yer kaplamıyor idiyseler, neden bu dini eserde yer alsınlardı ki? Cemşid (Yima), Dahak (Aji Dahaka), Feridun (Threataona), Kawa (Kava) ve Ateş (Athar) gibi Newroz'un temel figürleri Avesta'ya hayat veren yazarların veya bu eseri yeniden şekillendirenlerin yaşadığı coğrafyada konuşulduğu, bunlar belli bir geleneği aksettirdikleri için orada yer aldılar. Bunu Tevrat, İncil ve Kur'an'da yer alan menkibelerin figürleri ile mukayese edebiliriz. Ad Kavmi, Adem, Nuh (Noak), Saba ülkesi vs gibi figürler Ortadoğu kaynaklı dini eserlerde (birinde olmasa diğerinde) yer aldığı halde, Avesta'da yer almazlar. Çünkü bu gibi isimler ve figürler o yörenin Aryanileri'ne yabancıydı. Ama tersine Avesta'nın figürleri de bu dini eserlerde direkt olarak yer almazlar. Çünkü bunlar da Ortadoğu'da konuşulmuyordu veya ihtiyaç değildi.. Bu bakımdan Avesta'nın nereli olduğu sorusunun cevabı, Newroz bayramını bayram yapan düşüncenin doğduğu yeri saptamak bakımından önemlidir.

Avesta'yı, Genç Avesta'yı nereye yerleştirirsek, onun figürleri de o yörenin insanlarının mitolojisine mal olurlar. Bu açıdan baktığımızda araştırmamızın can damarlarından biri Avesta'nın (Genç Avesta'nın) doğduğu coğrafyanın saptanmasıdır.

Bu festival isim olarak Avesta'da yer almamasına rağmen hiç bir ciddi kaynak, Newroz ile Zarathuştra düşüncesini biribirinden ayırmaz. Ama aynı zamanda daha geniş anlamıyla Aryan Mitolojisi'ni de Newroz'dan ayrı düşünmez. Bu anlamda Zarathuştra öncesi Aryan Mitolojisi'nde de Newroz'un, başka anlamlar yüklenerekten de olsa, önemli bir yeri olabileceğini düşünmek durumundayız. Yine de Newroz'u, bir anlam bütünlüğü içerisinde tüm Doğu Aryani Kavimler'e aynı düzeyde mal edecek kadar elimizde kaynak yoktur. Fakat bu, Zarathuştra'nın Aryan Mitolojisi'ni reforme ederek dinini oluşturduğu gerçeği ile birleştirilirse, Newroz'u sadece Zarathuştra'nın geliştirdiği din ile özdeşleştirmek, bunu dayatmak doğru olmaz. Newroz, Zarathuştra'nın reformlarından önce de kutlanmış olabilir. Ama yine de elimizde, aksini ıspatlamak için, zaman içinde geriye doğru hafif bazı belirtiler hariç hiçbir delilimiz olmadığına göre, Newroz'u Zarathuştra'ya bağlamaktan veya ona izafe edilen Avesta'nın mitsel ögeleri çerçevesinde değerlendirmekten başka çaremiz yoktur. Çünkü delillere dayanmadan bilimsel sonuçlara varmak doğru olamaz. Hatta biz, Zarathuştra'yı da bir tarafa bırakarak, esas olarak Genç Avesta'yı göz önüne getireceğiz. Çünkü hiç bir tereddüte yer kalmadan, Kürtler'in ataları olan Medler tarafından meydana getirilen eser Genç Avesta'dır ve Newroz'un figürleri esas olarak burada yer alır.

Delil veya Newroz'u açıklacak olan delillerin peşindeysek, ilk akla gelen kaynak Avesta'dır kuşkusuz. Bu eser Newroz'un figürleri'nin mitolojik konumları ile ilgili delillerle doludur. Tarih içinde pek çok saldırıya uğrayıp üç kez yeniden yapılanmak zorunda bırakılan bu eser, her şeye rağmen tek başvuru kaynağı özelliğini koruyor. Bu eser birinci kez Akamenidler'in Med Devleti'ni yıktıkları ilk yıllarda ve ikinci kez ise Makedonyalı Büyük İskender'in (Aleksandrus Codamanus) İran'ı istilasından sonra olmak üzere, milattan önce iki kez yabancı istilacıların saldırısına uğramış, kısmen de olsa yok edilmişti. Fakat Sasani döneminde Genç Avesta yeniden toparlandı. Söz konusu toparlanma döneminde bir araya getirilmiş olan Avesta'nın, ki o zamanlar 345.700 kelimeden oluşuyordu, aşağı yukarı dörtte biri olan 83.000 kelimelik kısmı, İslam istilasından sonra yaşanan yok etme kampanyalarından kurtulmuş ve Medya merkezli Doğu Aryan Mitolojisi konusunda çok güçlü ve açık bir delil olarak elimize kadar ulaşmıştır. Bu dini eserde, şuraya buraya serpiştirilmiş vaziyette, Newroz'un bütün figürleri net bir şekilde yer almaktadır. Medya'da varlığını sürdürebilmiş önemli dinlerin içinde toplandığı ve mantıksal bir bütünlük arz ederek şekillendirdiği Genç Avesta, pratikte İrano-aryanlar'ın belli bir koluna mensup bir halk grubunu temsil eden bütünlüklü bir mitoloji toplu eseridir.

Bilindiği gibi İrano-aryanlar'da ve onların en önemli kollarından biri olan Medler'de tek bir dinden bahsedilemez. Her kabilenin, genel mitoloji ile bütünlüklü de olsa, kendine özgü çizgiler taşıyan ayrı bir dini vardı. Bu dinlerden bazıları, kabileler arası ticari ilişkilerden dolayı iletişimin artması ve devletlerin ortaya çıkması ile birlikte yaşayamadan öldüler. Bazıları ise şekil değiştirerek Avesta'ya dahil olup tarih içinde akacakları bir mecraya ulaştılar. Avesta'ya konu olan ve daha sonra da Genç Avesta'ya dahil olan Homa Dini, Mithra Dini, Vayu Dini, Zurvanizm, Varathraghna  Dini vs gibi dinlerin söz konusu dinsel eserde yer almaları, bu ortak dini eseri yaratanların, yani belli bir rahipler grubu tarafından, içinde yaşadığı toplumun mitolojik değerlerini nakledilmesinden ibarettir. Söz konusu rahipler, içinde yetiştikleri toplumun günlük alışılmış seramonilerini ve rituellerini, bu anlamda dini inançlarını uzun bir tarihi süreç içerisinde şekillendirmiş ve formüle etmişlerdir. Geneli itibariyle Aryanlar esas olabilirler, ki doğrusu budur, ama onların arasında özel bir Aryani kabileler topluluğu daha da aktif bir şekilde bu dine, Avestik Din'e damgasını vurmuştur. Biz şimdi Zarathuştra'dan itibaren, bir yerlerde şekillenen Avestik Din'in esas olarak hangi Aryani kabileler topluluğunun mitolojik kavramlarını formüle ettiğini saptamalıyız. O halde burada 'Avesta nereli?' sorusu çok önem kazanır ve bu sorunun dürüstlükle cevaplandırılması gerekir.

Avesta'yı yaşayan diğer Aryani dini eserler bütünü veya 'mushaf'ı olan Hindular'ın Vedaları ile birlikte inceleyenler, bu iki eserin içerdiği bir çok kavramın ortak olduğunu hayretle görürler. Fakat iki eser, bu kavramlara bazan oldukça farklı ve hatta zıt anlamlar yüklemişlerdir. Biz kabileler arasında bile ayrı dinler veya ayrı dini kavramlar bulurken, Avesta ile Rg Veda'nın bu yakınlığı hayret vericidir. Bu bakımdan karşılaşılan bazı kavramların müşterekliği elinizdeki araştırmanın okuyucularını şaşırtmasın. Fakat, yukarıda da altını çizerek kaydettiğimiz gibi, her iki dini eserde yer alan kavramlara bazan oldukça farklı, bazan da biribirlerine zıt anlamlar yüklendiğini de bilelim. Tıpkı Ortadoğu'da yaşayan üç dinde olduğu gibi..

Biz şimdi konumuza dönelim.

***

b) yanlış nerede?

Elimize ulaşan kaynakları ciddi bir şekilde incelediğimizde birincisi; hiç bir kaynakta Zarathuştra'nın vaaz ettiği dinin Medler'den önce herhangi bir Aryani halk grubu tarafından 'din' olarak kabul gördüğüne, bu konuda ciddi bir delil sunulduğuna tanık olmayız. Şu veya bu araştırmacı tarafından sunulan delillerin tümü bazı teorilerden ibarettir. Ben, bu teorilere saygı duyuyorum. Fakat bu teorilerin büyük bir kısmının yetersiz bazı kanıtlara dayandığını biliyorum. Teori sahiplerinin bazılarının saptamalarında veya vargılarında derin bir sübjektivizm hakim. Yani deliller geniş ölçüde sübjektif vargıların ıspatı için biraz bükülerek kullanılmış, böylece Avesta'nın 'anavatanı'nı saptama işi içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Bazan Avesta'nın ve onun anlattığı dinin elementlerinin de, eğer bu elementler dağınık olarak veya tek tek alınmamışlarsa, bir bütün halinde o halk gruplarına yabancı olduğunu görürüz.

İkincisi; Gathik kısmı dahil, Avesta'nın yazıldığı dilin Doğu İran veya İran'ın doğusunda herhangi bir halk grubu tarafından kullanıldığına tanıklık eden bir delile şimdiye kadar rastlanmamıştır. Araştırmacıların önemli bir kısmı Avesta'nın Doğu İran Dilleri'nden biri ile yazıldığını kaydederler. Bundan dolayı dil konusunu önemle kaydetme gereği gördük. Fakat bu arada eski Aryani dillerin zamanın belli bir diliminde müştereğe yakın olduğunu kaydedelim. Bu bakımdan araştırmacıların Sanskritçe gibi Doğu Aryaniler'in ata dili olarak kabul edilebilecek bir dili, Avesta araştırmalarında öne sürmelerini anlamak lazım. Ama Avesta'nın  şekillendiği dildeki eskilik, dinsel eserlerin biraz da özel rahipsel bir dille yazılmış olabileceği gerçeğini bildiğimizden, Avesta'yı belli bir coğrafya'ya yerleştirmekte delil olarak kullanılamaz. Avesta'da, XIX. Yaşt'a getirilen bir yorum ve çok şüphe ile karşılanan Vendidad-I'deki mitolojik terimler zinciri halindeki coğrafyayı zorlamacı metodlarla somutlaştırma çabaları hariç, hiç bir delil sunamayan bazı araştırmacılar, aşağıda üstünde duracağımız ve Diakonov'un bahsettiği yeni bir  delile cevap bulmaları gerekir. Bazı zayıf delillerle hareket eden veya etmek zorunda kalan Avesta araştırmacılarının bir kısmı daha önce, Parthia'nın (şimdiki Horasan'ın) da içinde yer aldığı bir federasyon olan Baktria'da Avesta dilinin kullanıldığı, oralarda 'Avestaca' olarak adlandırılabilecek bir dille konuşulduğu gibi bir tesbitin üzerinde çok duruyorlardı. Fakat son zamanlarda ortaya çıkarılan, MS II. Yüzyıldan kalma Baktria dilindeki bazı yazıtların incelenmesi ile bu sanı da ortadan kalkmış olsa gerek.

***

c) avesta'nın dili

Diakonov 'un (1985) bildirdiğine göre, Baktria Dili'nde kazınan yazıtların dikkatle incelenmesi sonucu Avesta'da kullanılan dil ile Baktria Dili dahil, Doğu İran Dilleri'nin oldukça farklı olduğu ortaya çıkmış bulunuyor. Bu konuda Diakonov'un kaydettiklerinin Ingilizcesi'ni de vermekte fayda umduk.

Şöyle diyor Diakonov; 'In as much as a legendary Iranian tradition saw in Kavi Viştãspa, Patron of Zarathushtra, the king of Balkh, some 19th-century scholars thought that the culture of Avesta, the sacred books of the Zoroastrians, belonged to Bactria. This view is finally disproved by recently discovered inscriptions in Bactria of the 2nd century A.D., which show that the Bactrian language was quite distinct from Avestan. The data contained in the preserved parts of the Avesta itself, also in no way support the localisation of Kavi Vîştãspa's kingdom in Bactria.'

Açık ve net. Yalnız yukarıdaki kanıyı, yani Avesta'yı Doğu'ya yerleştiren kanıyı, bugün dahi koruyan araştırmacıların varlığı ve çokluğu inkar edilemez. Bunda, 'dediğim dedik' gibi eski saptamalarında ısrarın rol oynama ihtimali bulunduğu gibi, Avesta alanında söyleyecek çok sözleri olan Kürtler'in araştırma dünyasına çok geç ve akademik bir disiplin düzeyi tutturamadan katılmalarının rolu da her halde vardır.

Bunun dışında, araştırmacılar tarafından Avesta'nın yurdu olarak Büyük Xorasmia Federasyonu'nundan da bahsedilir. Bu federasyonun Zarathuştra'nın koruyucusu Viştaspa'nın ülkesi olduğunu ileri süren araştırmacılar bulunmasına rağmen, sabit bir gerçek var; söz konusu federasyona dahil ülkelerin hiç birinin dilinin direkt olarak Avesta'nın yazıldığı dilin devamı, onun mirasçısı olmadığı ortada. Zaten Kavi Viştaspa'nın kralı olduğu varsayılan Parthia, en aşağısından bir süre (ki bu süre Avesta'nın şekillendiği iddia edilen süreye denk düşer-NB) Baktria'nın sınırları içindeydi (Diakonov-Masson). Bu iki araştırmacının saptamalarına göre Baktria (federasyonu); Chorasmia, Sogdiana, Baktria, Margiana ve kısmen Parthia'yı içeriyordu. Bu konudaki araştırmalar da yukarıda verdiğimiz araştırmacı isimlerin katkısıyla sabittir.

Avesta'nın hiç bir şekilde ima yoluyla da olsa 'Medya' ve 'Medler'den bahsetmemesi, ki bu suskunluk Persia için de geçerlidir, söz konusu dini eserin vücut bulduğu yıllarda Med Devleti'nin daha henüz kurulmamış olması ile ilgili olabilir. Aksine belkide Medya'nın kendisi bile yukarıda adı geçen Xorazmiya Federasyonu'nun sınırları içindeydi (Diakonov).

Bu durumda batıda Pers dahil hiçbir halkın dili, en aşağısından diyalekti aşacak kadar, Avesta'nın oluşturulduğu dil ile aynı veya bu dilin devamı olmadığına göre, ya Avesta dili kaybolmuştur, ya da ona başka mirasçılar aramak gerekiyor.

***

d) ölü gömme

Ölüleri gömüp gömmeme, Avesta'da tarif edilen din için felsefi bir sorundur. Avesta'ya göre ölü, Nasu'dur, kirlidir. Tabiatın temiz elementleri olan ateşi, suyu, havayı ve toprağı kirletmemeli. Bunun için ceset bir tepenin başında, açıkta, 'daxma' denilen etrafı çevrili bir yere bırakılır. Kurtlar ve kuşlar etlerini yedikten sonra kemikleri gömülür. Bu açıdan A. M. Mandelshtam tarafından ortaya çıkarılan bir başka gerçek de bizi, Avesta'nın yayıldığı coğrafya ve tarih konusunda Mary Boyce başta olmak üzere 'Doğu İrancı' klikten uzaklaştırır. Boyce, Avesta'nın, eğer zamanında yazılı hale getirilmemişse, sözel olarak geliştirildiği veya eğer yazılı hale getirilmişse yazıldığı tarih olarak M. Ö. 11-14 yüzyılları işaret eder ve bize İran'ın doğusundaki Aryan ülkelerini Avesta'nın doğduğu coğrafya olarak önerir. Bu konuda, yukarıda da kaydettiğimiz gibi, bilhassa Vendidad ve 19. Yaşt merkezli polemikler oldukça yaygındır. Oysa eğer Avesta ilk olarak Doğu'da yayılmış olsaydı, ölü gömme veya yakma olayı, en aşağısından Avesta'nın ortaya koyduğu dinin yaygınlaşmasından sonra, görülmemeliydi.

İşte bu noktada Mandelshtam'ın ortaya çıkardığı ölü gömme ile ilgili bulgular yol gösterici oluyor. Bu araştırmacı, İran'ın doğusunun hemen tümünde, Amu Derya Nehri'nin kuzeyinden tutun (günümüzün Ortaasya'sı) günümüzün Batı Türkmenistanı'na kadar olan kuzeyde ve Kuzey Baktria'nın tümünde ölülerin yakılarak gömüldüğünü saptamıştır. Üstelik bu mezarlar tam da M.Ö. 13-14 Yüzyıllar'a ait.. Eğer Baktria'da, söz konusu zaman diliminde, Avesta düşüncesi hakim olsaydı ölüleri yakmak gibi bir ritüeli saptamak mümkün olmazdı. Çünkü bu ritüel, Avesta'da en büyük günahlardan biri olarak kabul edilir. Gömmek de öyle. Avesta'ya göre ceset yakanlara nasıl yaklaşılması gerektiğini, Avesta'nın Vendidad bölümündeki VIII. Fargard'ın 73-74'üncü bölümlerine bakarak daha net anlayabiliriz:

'73. Ey Maddi Dünya'nın yaratıcısı, Sen, Kutsal Biri! Eğer Mazda Tapıcıları yürürken veya koşarken veya at sürerken ya da araba kullanırken, üstünde ceset yakılan bir ateşe rastlarlarsa, üstünde bir cesedin pişirildiği veya kızartıldığı (bir ateşe) rastlarlarsa ne yapmalıdırlar?

'74. Ahura Mazda şöyle cevapladı: 'Onlar (Mazda Tapıcıları-NB) ceset yakan adamı öldürecekler, derhal öldürecekler onu....'

Bir bütün halinde incelediğimizde, Avesta inancına sahip insanlar, dört çeşit suçu işleyenleri yargısız olarak öldürme hakkına sahip idiler. Bunlar; birincisi; ceset yakanlar, ikincisi; eşkiyalık yapanlar, üçüncüsü; Mazda dininin tatbikçisi (rahipler) veya bu dini bilenler arasından çıkmış olan erkek homoseksüeller ve dördüncüsü; caniler. Bu dört önemli suça bakarak, Avesta takipçileri için ölü yakma gibi bir ritüeli yakıştırmanın mümkün olmadığı ortada..

Avesta düşüncesinde ölü, yukarıda da bahs ettiğimiz gibi, dağ başlarındaki 'Daxma' denilen etrafı sınırlı bir yere açıkta bırakılır. Etleri 'Ahura Mazda'nın kurtları ve kuşları' tarafından yenildikten sonra ancak kemikleri gömülebilirdi. Mandelshtam, aynı coğrafyada daha sonra bugünküne yakın ölü gömme işleminin geliştiğini kaydeder (M.Ö. II. asrın sonu veya I. asrın başı itibariyle.) Yukarıda işaret ettiğimiz gibi, bu tür gömme işlemleri de Avesta'nın ruhuna aykırıdır. Fakat yine de bazı araştırmacıların Orijinal Zarathuştracılık'taki ölü gömme olayının Genç Avesta'da yer aldığı gibi olmayacağı, Orijinal Zarathuştracılık'ta ölü gömme olayının yukarıdaki gibi olabileceği hususundaki şüphelerini de bir not şeklinde hatırlayalım. Ama eğer böyleyse de, delil yok.

Aynı arkeolog, bu kez daha yakın çağlara, M.Ö. 8. veya 7. yüzyıla ait olabileceğini hesapladığı ölü gömme ile ilgili aynı bölgedeki başka bulgulardan da bahseder. Buna göre bu kez ölüler taş bir lahide konmuşlar. Bu lahitlerin üstü kamışlarla kapatılmış. Ölü bu lahitlerin içine,yanında hiçbir eşya olmadan konmuş. Bunda amacın, ölünün vücudunun yerin temiz elementleri ile temasını kesmek olabileceği sanılıyor. Zarathuştracılığın ruhuna yine aykırı olan bu gömme işi de Genç Avesta'daki tarife uymuyor. Bütün bunlardan yola çıkarak diyebiliriz ki, M.Ö. 13-14. Yüzyıl'da net bir şekilde, M.Ö. 10. Yüzyıl'dan itibaren çok büyük bir ihtimalle bu bölgede 'Zerdüştizm'e uygun, ölüm sonrası naaşa yapılan dini muameleden bahsedemeyiz.

***

e) deavalar

Avesta'nın en önemli figürlerinden biri olan Deavalar, yani Kötü Güç(ler) de çok tartışılmış, Zerdüştiler'in kutsal kitabında yer alan bu figürlere İrano-Aryan coğrafyası'nda yer aranmıştır. Çünkü deavaların, Avesta'yı meydana getiren güçlere yabancı ve tabii ki düşman olan kabilelerin tanrıları oldukları tartışmasız bir kabul görüyor.

Biz önce Avesta'yı Doğu'ya yerleştiren Moulton'un bir sezgisinden hareketle bu dini eseri, en aşağısından bu yazarın iddiaları çerçevesinde, yeniden Batı'ya getiriyoruz. Moulton'u açmak çok önemlidir. Çünkü bu araştırmacı, ki çok saygın ve bazı konulardaki (mesela magular konusundaki) aşırılıklarına rağmen belirlemelerinin önemli bir bölümü hala geçerli olan bir araştırmacıdır. Moulton, Zarathuştra'nın 'Kötü Güç' konusundaki eğilimini incelerken, Avesta'nın Zarathuştra tarafından terennüm edilen ve kendi sözleriyle şekillenen bölümü olan Gathalar'da geçen 32. Yasna'daki iki 'ayet'e dayanarak, Deavalar'ı, kastı bu olmasa bile, getirip Kürt coğrafyasına yerleştirir (Early Zoroastrianizm, s;138). Bu araştırmacıya göre Zarathuştra Gathalar'ında çok şevkle deavaların 'göçebe' tapıcılarına saldırmaktadır.

Moulton, bu göçebelerin, günümüzdeki (1913) 'Vahşi Kürtler'in katıksız gerçek atalarıdır der. Zarathuştra söz konusu yasnanın 3. ve 4. ayetlerinde bu deavalara şiddetli saldırıda bulunuyor. Moulton'a göre Zarathuştra, bu Vahşi Kürtler'in atalarına; 'Kötü Düşünce'nin, Yalan'ın, ve Kibir'in tohumları' şeklinde saldırıda bulunuyor. O halde eğer Avesta Dini'nin, hem de Gatik bölümünün şekillendiricisi Zarathuştra, dinini bu 'Vahşi Kürtler'in ataları ile ilişkiye geçemeyecek bir uzaklıkta, mesela Baktria'da vaaz etmişse, o zaman nasıl olur da onların taptıkları tanrılarını bu derecede tanıyor ve bu tanrıların tapıcılarına büyük bir hararetle saldırıyor? Hatta Doğu İran'ın binlerce kilometre uzağında yaşayan bazı vahşilerin tanrılarından haberdar bile olmaması gerekirdi. Haydi tanıyordu diyelim, peki eğer bu tanrılara tapanlar, onun dinine zarar veremeyecek bir uzaklıkta vahşi bir hayat sürdürüyor idi iseler, neden onlardan bahsetsin ki? Nasıl olsa onun dinine zararları dokunmuyor. O günkü ulaşım olanaklarını da gözönüne alırsak, Zarathuştra'nın o mesafeden Kürtler'in Ataları'nın tanrılarını bilmesi, haberdar olması olanaksız değil mi?

Öte yandan Moulton tarafından dile getirilen gerçeği, yine Zarathuştra'nın kendi eseri olan Gathalar'ın  46. Yasnası ile de birleştirirsek, bu peygamberin coğrafyasına daha da yaklaşırız. Bu yasnanın 1. Ha'sında (Ha, yaklaşık olarak ayet demektir);

'Hangi ülkeye kaçmalıyım? Kaçmak için nereye (yüzümü) dönmeliyim? Onlar beni ailemden ve klanımdan kovdular. Ne üyesi olduğum toplum, ne de ülkenin Yalan'a sapmış olan yöneticileri bana inandılar. Şu halde Seni nasıl inandırayım ey Ahura Mazda?'

Zarathuştra burada, Deava tapıcısı olan ailesinden ve klanından kovulduğunu söylüyor. Kendisini onlar, önce ailesinden kovmuşlar. Demek ki ailesinin inançlarına ters düşmüştür. Klanından da kovmuşlar. Demek ki klan liderine de ters düşmüştür.  Üyesi olduğu toplum (ailesi ve klan mensupları) ve yöneticileri (kavaları) kendisine inanmamışlar. O zaman bu aile ve klan deava tapıcısı 'vahşi Kürtler'in ataları olmuyor mu? Görüldüğü gibi araştırmacılar nereye kaçarlarsa kaçsınlar, kendisini dayatan gerçek karşısında mutlaka açık veriyorlar.

Alın İslam'ın Kutsal Kitabı Kur'an-ı Kerim'i. İslam'ın kutsal kitabı da hiç bir misalini Çin'den veya Hint'ten almıyor. Neredeyse bütün misaller etraftaki Yahudi ve Hristiyan topluluklardan ve 'Vahşi Arap' kabilelerinden alınır. Bu kutsal kitapta, ilişki kurulmamış olan Çin veya Hint'i bırakın, İran bile, 'Mecusi' kavramı dışında anıştırılmaz. Bu, Orijinal Avesta'nın şekillendiricisi için de böyledir. Eğer Kürtler'in ataları olması gereken bir topluluktan  bahsediliyor, onların taptıkları Kötü Tanrılar olan Deavalar söz konusu ediliyorsa bunu aynı Gathalar'da yer alan yukarıda arzettiğimiz 46. Yasna'nın 1. Ayeti ile birleştirerek ele alırsak daha sağlıklı sonuca varırız. O zaman Zarathuştra'nın kendi öz ailesi de Deavacı olmuyor mu?. O halde nerede yaşamış bu aile? Benim Zerdüşt adlı yapıtımda uzun uzun incelediğim bu konu çok önemlidir. Başka delilleri de bir araya getirdiğim o çalışmada Zarathuştra'nın Medyalı olduğu sonucuna varmıştım. Fakat yine de Moulton gibi bir çok ciddi araştırmacı, Kürtler'i derinlemesine bir şekilde tanımadıkları ve bu halkı hesaba katmadıkları için benzer çelişkilere düşüyor.

Öte yandan Avesta'nın Vendidad bölümünde iki önemli deavadan bahsedilir; Nahatya ve Indra. Bu iki 'deava' Mittaniler ile Hititler arasında MÖ 1400'lü yıllarda yapılan antlaşmada 'şahit' olarak gösterilen iki Aryani kavminin ve hatta Hindistan'ın çok önemli iki tanrısıdır. Bilindiği gibi Mittani ve Hitit ülkeleri Medya'nın batısında yer alırlar. Demek ki Avesta yaratıcılarının bu ülkelerle yakın bir teması, bir içiçe geçmişliği vardır. Zaten tümü Aryanidir bunların.. O halde Avesta'nın yaratıcılarının buralarda yerleşik olmaları gerekmez mi?

***

f) bazı ufak deliller

Sadece Medler'de gözlenen bazı şeyler var ki bizi oldukça düşündürmek durumundadırlar. Asur kayıtlarından anladığımız kadarıyla, Mazda adı (masdã) ve Ahura (aoar, aur) en eski Aryani kavramdır ve Avesta'da çok önemli bir yer kaplar. Bu Med kayıtlarında mevcuttur. Eski Medlerde tanrı Yazata'dır. Persler'in kullandığı baga=tanrı gibi kavramlar, en eski çağlardan beri Aryanlar arasında kullanılıyordu. Bunları bir tarafa bırakırsak, bazı Med isimleri Avesta'nın temel kavramlarının karşılığıdır, ki bu isimlere diğer kavimlerde rastlanmaz. Bunlar arasında; 'Rta=doğruluk', 'Xşathra=otoritenin sihirli gücü, otorite', 'Hvarnah=şeref, şan', 'Fraortes=cedlerin ruhu' en göze çarpanlarıdır. Bunların tümü Avestik kavramlardır.

Bu arada Bir Asur ticari tabletinde geçen İşbitamum=Spitama ailesi, Avesta'ya göre Zarathuştra'nın ailesidir (Zarathuştra Spitama). Peki madem diğer Aryani kavimler de Avesta'nın mirasçısı olabilirler, hatta Medler'den de fazla, o zaman neden bu gibi isimler o halklar arasında da kullanılmıyor veya bu isimlerin başka halklar arasında da kullanıldığına dair somut bir delil sunamıyoruz? Açık değil mi?      

Şimdi de Avesta'da yer alan bazı figürleri, Avesta'nın coğrafya olarak nereye yerleştirdiğine bakalım: Bunlar, daha açık deyimi ile 'Avestik Kavalar'dırlar. Söz konusu kavaların ilki Yima'dır. Vivaghvant'ın oğlu ve ilk ölümsüz insandı. Ama ölümsüzlük sıfatını bir günah dolayısıyla kaybetti. Nereli olduğu ile ilgili en önemli ipucunu Vendidad'da yakalıyoruz. Buna göre Yima'ya kutsal Daitya Nehri kıyısında tertiplenen bir toplantıda Ahura Mazda tarafından soru sorulur. Bu nehir, benim yaptığım araştırmada (Zarathuştra-1995) Aras Nehri veya onun kollarindan biridir. Yani Medya'da. Yani somutlaştırılmış, ilahi boyutundan koparılmış Yima Medyalı'dır.

Bir diğer önemli figür olan Threataona, Homa hazırlama imtiyazı kazanmış olan Athwya'nın oğludur. Medyalı'dır. Yine Avesta'ya göre o, Aspiyan (Atlılar) Aşireti'ne mensuptur, Medyalı'dır. Diğer Avestik Kavalar'dan Manusçithra (Manuskihar) Medyalı Threataona'nın torunudur. Aynı zamanda Zarathuştra'nın uzak atasıdır. Kava Kavata (Key Kubat) Ceastra'dan (Çiz'den-Ormiye'den) 240 Kilometre uzaklıkta yerleşiktir. Kava Uzava, Kava Kavata'nın evlatlığıdır. Bu kava bir nehirde, kadın bluzuna sarılmış bir durumda, kelek gibi bir su taşıtının üstünde soğuktan donmak üzere iken bulunur. Kavata kendisine titrerken bulduğu için, 'titreyen' anlamına gelen Uzava adını vermiş. Avestik Kava, Kava Gauş, Kavata'nın oğludur. Siyamak'ın torunu Kava Hauşyangha Peşdadiler'in kralıdır.  Kava Taxma Uruspa, Kava Husrava'nın torunudur. Kava Husrava veya Kürtler arasındaki adıyla Key Hüsrev ise mitolojiye göre Medya'da kraldı (Bkz yaştlar sayfa 64; dipnot; 1 ve bundan sonra s. 114, dipnot; 7 ve s 304).

Avesta'da beş çeşit ateşten bahsedilir. Bunların konumuz ile yakından ilgili olanı, zafer ateşi, Medya'ya inmiştir. Bu konu Newroz'nun figürleri bölünde işlenir.

***

g) magular

Çemberimizi biraz daha daraltalım: Eğer bir araştırmacı, Genç Avesta'nın 'vatanı'nı araştırırken Magular'dan bahsetmiyorsa, işini ciddiye almıyor demektir. Çünkü araştırma denizinde dolaşanlar, magu ve Genç Avesta kavramlarının biribirlerine sıkı sıkıya bağlı olduğunu bilirler. Bilindiği gibi magular, Doğu  Aryaniler'in bir bölümünün dinsel liderleri 'rahipleri'dirler. Peki kimlerin? Araştırmacıların en ciddi bölümü, ki bunlar arasında 19. ve 20. Yüzyıl araştırmacılarının en önemlileri; Harlez (1882), Spiegel (1880), Justi (1897), Mills (bir çok eserinde) ve Darmasteter (1880), Messina, Nyberg (1936), Boyce (bir çok yerde), Zaehner (bir çok yerde), Herzfeld (1947), Diakonoff (1985), ve kısmen de olsa Moulton (1913) ile biraz daha kuvvetle Frye (1964) vs sayılabilir, bu rahiplerin Medya'da geçerli olan Genç Avesta'nın yaratıcıları olduklarını çok net bir şekilde dile getirirler.

Bu rahipler ayrıca Medler'in dinsel liderleridirler. Henning (1951) Magu geleneğinin Medya'daki otokton dinlerin birer temsilcisi oldukları dikkat çekildiğinden bahs eder. Bu dinler zaman içinde Avesta'ya absorbe edilmişlerdir. Fakat sadece bir dinin değil, Medya'da yaşayan bütün dinlerin rahipliği bunların elindeydi. Belki başlangıçta öyle değildi, fakat bilhassa Genç Avesta'nın şekillenme aşamasında bu böyle olmuştur. Ama yine de otokton dinlerin bu rahipler tarafından Avesta'ya uydurularak aşılanması bir gerçek olsa bile bu, hiç bir şekilde kanumuzu etkilemez. Bu rahipler, Zarathuştra Dini öncesi Batı İran Dinleri'nin Eski Med Dinleri'nin içinde erimesinde bu 'fusion'un gerçekleşmesinde tek rol oynayan dini liderlerdir (Frye, 1964) diyen Frye de buna işaret ediyor. Zarathuştra öğretisinin Medya'da resmi din olmasından sonraki dönemde, magular'ın bir kısmı sağa sola dağılmışlardır. Bu konuda fazla kanıt aramaya lüzum yoktur, çünkü, zaten eski grek düşünürleri ve Pers kralları bu konuda araştırmacılara tartışabilecekleri kadar fazla kaynak bırakmışlardır.

Bunlardan Herodot (I. 101), Magular'ı, Medler'i oluşturan 6 aşiretten biri olarak takdim ediyor. Bu iddiayı bir başka sebeple de olsa Medler'in düşmanı olan Pers hükümdarlarının kazıttıkları Bisutun (§§ 11, 52, vs) yazıtları da çok net bir şekilde teyit ediyor. Fakat yazıtlarda magular bir aşiret olarak değil, Medyalı 'kötü isyancı' dini liderler olarak sunuluyorlar. Yani kısaca Medyalı. Yaklaşık milat yıllarında yaşamış olan Strabo bu iddiayı o zamanki verilerle biraz değiştirerek güçlendiriyor ve maguların ülkenin (Medya'nın) her tarafına dağılmış dini bir kabile olduğunu kaydediyor. Strabo'nun magular hakkında ileri sürdüğü bu görüş, günümüzün bilim adamlarınca daha akla uygun bulunmuş ve dolayısıyla büyük bir kabul görmüştür.

Fakat 'magu' kelimesi, rahiplere verilen ad olarak Avesta'da geçmiyor. Frye magu kelimesinin etimolojik olarak Hint-Avrupa dilinden geldiğine dair doyurucu bir delil de bulunmadığını bildirir (1964). Bazı düşünürler, 'eğer magular Avesta'nın yaratıcıları olsalar, o zaman adları bu kutsal kitapta oldukça sıklıkla geçmeliydi', gibi oldukça inandırıcı bir itiraz ileri sürerler. Fakat anlaşıldığı kadarıyla Avesta'da, rahiplere verilen ad olarak magu kelimesinin geçmemesi, onların kendilerini 'magu' olarak adlandırmamalarından ileri geliyor olabilir. Bu konuda bazı deliller de var. Bu delillerden birini Kappadokya'da yakalıyoruz. Kappadokya'daki Grekler onları 'pyraithoi olarak adlandırıyorlardı. Kelime olarak 'Ateş Rahipleri' anlamına gelen pyraithoi, bu anlamıyla Genç Avesta'daki Zerdüşti rahiplerine verilen adın tercümesidir; 'Athrauvan'. Magu, bu rahiplere, onların dışındaki insanların verdiği addır. Fakat Bartolomae, Atharvan veya Athravan'ın Hint-İran Dinleri'nde veya en aşağısından Avesta'da rahiplerin genel adı olduğunu, bu ismin 'Athar' ile bir ilişkisi olmayabileceğini kaydeder. Avesta'nın yazıldığı dilde 'Aethrya'nın 'öğrenci' anlamına geldiğini de bilelim. Bu belirleme de sonucu, yani Avesta'da rahiplerin adı ile ilgili belirlemeyi değiştirmez.

Öte yandan Sofokles (MÖ 400), Euripides (MÖ 400) gibi grek düşünürleri de Med rahibi olarak magulardan bahsederler. Herodot, maguların, Med kralı Astyages'in (İstumegu) sarayının resmi kahinleri olduğunu da belirtir. Marcellinus (MÖ 330-400) maguların Med olduğunu çok açık bir şekilde ve tereddütsüz bildirir. Ona göre Medya, maguları yetiştiren verimli bir tarla gibidir. Bir ailedir bunlar. Ailenin kurucusu, Zarathuştra'nın koruyucusu olan Kavi Viştaspa'dır. Magularda din adamlığı babadan oğula geçmez. Her talep eden kişiye bilim verilir ve rahip olabilirdi.

Plato'nun öğrencilerinden tutun, modern yazarlara kadar ayırımsız herkes, maguları Zarathuştracı Rahipler olarak tanımlarlar. Fakat yine de unutmayalım, magular sadece Zerdüştiler için değil, Medya'daki tüm dini gruplar için dinsel görevler üstlenen kişilerdir. Hindistan'a göçmüş olan Parsi adı verilen Zerdüştiler hariç, hiç bir zaman ve halk grubunun içinde bir sınıf veya kast oluşturmazlar. Yukarıda da bildirdiğimiz gibi, halk arasından dileyen herkes Zarathuştra Dini için rahip olabiliyordu (Vendidad; 4.44,45,46). Metinler dikkatle incelendiğinde rahip olmak için erkek veya kadın farkı gözetlenmez (Bkz; ayrıca Ali A. Jafarey-internet).

Heredot'tan önce yaşadığı söylenen Lidyalı Xanthus, 'Zarathuştracı Logia'dan bahseder. Bunu dinlediği magulardan öğrenmiştir. Grek düşünürleri, bilhassa 'logia tou zoroastrou' dedikleri ve magulardan dinledikleri kendileri için oldukça ileri düşünce sisteminin, Plato'nun kendi felsefi sistemini geliştirmesine yaptığı etkiyi net olarak görmüş, onları 'aynı ekolden düşünürler' olarak sınıflamışlardır. Hierocles, Zarathuştra (zoroaster) ile Platon'un felsefi yönelişlerini aynı kitab altında topladığında, aslında öğretmen (Zarathuştra) ve öğrenciyi anlatmaktaydı.. Pausanias (MÖ 468), maguların ateş tapınaklarında bir kitaptan 'barbarca bir dilde, anlaşılmaz şeyler' okuduklarını kaydeder. Bu saptama bize, aynı zamanda Avesta'nın daha o zamanlarda yazılı halde olduğunu da anlatır. Strabo, Pausanias'ın bahsettiği ayinlerin iki saat sürdüğünü belirtir.

Zaman içinde Medyalı magularla ilişkiye geçen Grek düşünürleri düşünce sistemlerini baştan aşağı yenilediler. Onlardan bir dizi yeni görüş ödünç alan Grek düşünürleri, Batı Uygarlığı'na temellik eden yeni bir felsefe sistemi oluşturdular. Bu konuda az veya çok bütün önemli Batılı araştırmacılar (Mesela; Zaehner, Boyce, Mills) hemfikirdirler. Bunu ayrıca 19. Yüzyıl düşünürlerinin en önemlilerinin kalemlerinden rahatlıkla okuyabiliriz. Proclus, Med rahiplerinden, Zarathuştra'nın 70 tetradını toplamış ve onlara kendince yorumlar ekleyerek yayınlamıştır (Fabricius, Graeca Bibliotheca, fourth ed. p 309, nakl ed. Darmasteter). Clemens Alexandrinus'tan öğrendiğimiz kadarıyla, Gnostic Prodicus Zarathuştra'nın kutsal kitaplarına sahip olmakla övünürdü. Pliny, Hermippus'un 2 milyon satırdan oluşan 'Zarathuştra'nın Kitabı'nı analiz ettiğini kaydeder. Theopompus (MÖ 338) Zarathuştra'nın dinini, Avesta'daki bilgilere dayanarak mükemmel bir şekilde açıklar. Bunu oldukça ciddiye alınız. Çünkü bu yazarın yayınladığı tahlilden anlaşıldığı kadarıyla 'Zarathuştra'nın kitabı'nı en iyi anlayan Grek araştırmacısı Theopompus olmuştur (Plutarch, De Iside et Osiride, §§ 46-47).

Görüldüğü gibi ciddi araştırmacıların ve antik Greko-Romen Düşünürler'in hemen tümü, Magu-Avesta bağlantısını hiçbir kuşkuya yer bırakmamacasına işaret ediyorlar. Araştırmacılar açıkça 'Avesta maguların eseridir' ve 'magular Medyalı'dır' demekteyken biz başka türlü düşünemezdik.

***

h) homa

 Bilhassa Genç Avesta'nın, yani Zarathuştra'nın ölümünden sonra dini eserin kaybolan veya Akamenidler tarafından tahrip edilen bölümlerinin yerine geçmek üzere yazılmış olan Avesta'nın, Med Mitolojisi'ni tüm figürleri ile Zarathuştra düşüncesine eklemleyerek içerdiğini anlayabilirsek, olayın önemi daha iyi anlaşılır. Bu figürlerden biri de Homa'dır. Homa, Doğu Aryan Halkları arasında çok eski çağlardan beri tanınan, yerine göre; tanrısal bir güç, tanrısal bir rahip ve tanrıdır. Aryanlar daha henüz Ortaasya'da iken ve daha henüz 'Hint' ve İran' kollarına ayrılmamış iken bile Homa'ya taparlardı. Aryaniler'in Hint kolunun kutsal kitabında O, 'Soma' olarak geçer. Yani Homa'daki 'H' harfi, Hint kolunda 'S' harfine dönüşmüş, Homa'ya Soma denmiştir. Hindular'ın dini kitabı Rg Veda'da Soma'ya geniş bir bölüm ayrılmış olması ona verilen önemin de ifadesidir. Avesta'da ise Homa'ya adanmış üç koca 'Yasna' veya bölüm vardır. Peki bu gerçeğin, Avesta'nın Medya'ya veya Kürdistan'a yaklaştırılması açısından ne önemi var?

İşte bu açıdan Homa bize çok önemli ipuçları verir. Bu ipuçlarının en önemlisi, Zaza Kürtleri'nin Homa'yı hala tanrı olarak tanımaları veya İslam'ın tanrısı Allah yerine Homa adını kullanmalarıdır.

Evet; Zaza Kürtleri, İslamiyeti seçmelerine rağmen, hala Tanrıyı 'Allah' yerine 'Homa' olarak belliyorlar! Tabii ki İslam'ın Allah kavramı çerçevesinde. Bütün Aryani coğrafyasında Homa gibi Avestik bir figürün tanrı olarak tanındığı tek ülkenin Kürdistan olması çok önemlidir. Bu önem hem Med Mitolojisi ile Kürdistan arasında önemli bir köprü kurulmasından, hem de Avesta'yı Medya'nın varislerine daha fazla yaklaştırmasından ileri gelmektedir.

Flattery-Schwartz (1989), Homa'nın aslında farmakolojideki adı Peganum harmala olan bir bitki olduğunu ileri sürerler. Bu bitkiye Kürtçe'de 'aspand' (Hooper, 1937), Türkçe'de ise üzerlik veya ilezik (Clauson, 1972) deniliyor. Bu ikili, Homa'yı harmala ile açıklarken, Genç Avesta'daki Visperad'a (9.3) başvuruyorlar. Orada geçen 'homa sûra spenta' (Homa, güçlü, kutsal) ibaresindeki 'Spenta=lekesiz, kutsal' kelimesi, Kürtçe'deki 'aspand' ve Farsça'daki 'sipand' (Horn, 1893) kelimesi ile uygunluğundan ve bu kelimelerin söz konusu dillerde harmala anlamına geldiğinden hareket ederek, Homa'nın zamanımızdaki anlamına ulaşmaya çalışıyor.

Bu araştırmacı ikili, İran'daki Şii Mezhebi'nin 'isfand'ı (spand'ı), tıpkı Zerdüştiler'in yaptığı gibi kutsadığını, bir mukayese ile veriyor. Kısaca şöyle:

Yerleşmiş bir Fars geleneğine göre isfand, Şiiler tarafından Hazreti Muhammed veya Ali ile onun eşi Fatima'ya onların oğulları Hasan ile Hüseyin uğruna (kötülükleri defetmek için) yakılıyor veya kullanılıyor (Kerbela'yı hatırlayınız). Genç Avesta'da da dört kişi, Yima, Athwya, Thrita ve peygamberin babası Pouruaspa, Zarathuştra'nın önceli olarak Homa hazırlama (imtiyazı) almış kişiler olarak sunuluyor (yasna 9.3-14). Şiiler'in ileri sürdüğü bir Hadis'e göre Allah, Hazret-i Muhammed'e 'isfand kullan' emri vermiştir. Avesta'ya göre Ahura Mazda, Homa'yı yaratmış ve Zarathuştra Dini için görevli kılmıştır (yasna 9.26). Şiilere göre İblis, içinde isfand bulunan bir evin ancak 70 ev uzağında ev yapabilir (o uzaklıktan daha yakına gelemez). Avesta'ya göre Homa bulunan evden İblis kaçar (yasna 10,1). Hazret-i Muhammed'in ümmeti isfand (sayesinde) cesareti buldu. Avesta'ya göre Homa cesaret verir (yasna 9.22).

İşte böyle mukayeselerle daha da güçlü bir halde zamanımıza ulaşan Homa, günümüzde sadece Kürdistan'ın bir köşesinde hala tanrının adıdır. Bu ad, söz konusu coğrafyada yaşadığına göre Homa'yı temsil eden bir bitkinin de o coğrafyada bulunmasından daha tabii ne olabilir.

Bu kayıtların ışığında düşünürsek, Allah'a hala Homa denmesini de gözönünde bulundurursak, Homa'ya zamanın birinde Kürdistan'da en büyük tanrı olarak tapıldığı ortaya çıkıyor. Yukarıdan beri naklettiğimiz alıntılardan da anlaşıdığı kadarıyla; Avesta'da önemli bir yer tutan Homa'ya Kürt coğrafyasında tapılması, Avesta-Kürdistan bağlantısı için bulunmaz bir delildir. Bu tür bir delile Persler'in yaşadığı coğrafya dahil, Hindistan'a kadar olan ülkelerin hiç birinde rastlanmaz.

Öte yandan araştırmacılara göre, Homa, Zarathuştracılar tarafından inanıldığı kadarıyla, bir bitkide efor ve cesaret verici bir özsuyu, hayat suyu olarak varlığını belli eder. Bu özsuyunu içeren bitkilerin yeşerdiği ülkelerin Avesta coğrafyası için çok önemli olduğunun üstünde durulmuştur. İşte bu noktada bir delil daha sunmak durumundayız. Dersim dağlarında ve Bingöl'ün Murat Vadisi'nde vahşi şartlarda yetişen bir bitki, bu tür bir etkiye, yani efedranın cesaret verici etkisine sahiptir. Bu bitki, Kürt Gerillaları (ARGK) tarafından tesadüfen bulunmuştur. Bahar ayları ile birlikte dağlarında yetişen bitkileri pişirerek beslenen gerillalar, yenilebilir bir başka bitkiye çok benzeyen bu bitkiyi pişirerek yemeye kalktıklarında, yemeği ilk yiyen gerillaların büyük bir cesarete kapıldıkları, hatta silahını kapan gerillalardan birinin Ali Deresi denilen stratejik bir mevkide ilerlemek üzere olan ve sayıları 35 bini bulan Türk Ordu Birlikleri'ne saldırmak üzere harekete geçtiği görülmüştür. Bu durumda, eğer bu madde dozunda ve törensel adetlere uygun olarak alınırsa istenen amaca uygun bir etki yaratacağı görülüyor. Bu konuda daha derinlemesine yapılacak olan bir farmakolojik araştırma ile çok şeyin ortaya çıkacağı ortada..

Bu saptamanın önemi, Homa kavramının Kürdistan'da tanrı olarak kabul edilmesi ile birlikte düşünüldüğünde daha da artıyor. Batılı araştırmacılar çok daha zayıf delillerle Homa'yı yukarıdaki misallerden de anladığımız kadarıyla Hindukuş Dağları'na bile yerleştirebiliyorlar. Mesela 'efedra'yı Homa ile özdeşleştiren Boyce (1970), Efedera vulgaris'in Himalayalar'da bulunduğuna ve bu bitkinin İran'da da yaygın olarak rastlandığına işaret eder. Aynı araştırmacı 'Efedra pachyclada'nın Pencap'ın da dahil olduğu Doğu Asya'da, Efedra peduncularis'in Suriye'de yetiştiğini kaydeder. Bununla yetinmeyen diğer bazı araştırmacılar şarabı da Homa özsuyu ile eş tutarlar ki bu da Kürdistan'daki bağlardan anlaşıldığı kadarıyla coğrafyamıza yabancı değildir. Zaehner ve daha başka bazı araştırmacılar daha da ileri giderek Batı İran'da Zagroslar'da elde edilen şarabın Homa olarak kabul gördüğünü kaydederler. Bu, Kürdistan Dağları'ndaki bağları neden Homa açısından önemli gördüğümüzü izah eder. Haerzfeld'de Homa'nın bazan şarap olarak ortaya çıktığını kaydeder. Strabo (11.13.11) Kuzey Medya dağlık bölgelerinde yaşayanların, 'squeeze out a wine from certain roots' derken, Avesta-Homa-Kürdistan bağlantısına tarihin içinden seslenerek katkıda bulunuyor (bkz. aynı konuda Zaehner; Teachings of the magi ve Molé, aynı konuda..).

***

Bütün bu delilleri bir araya getirdiğimizde, bilhassa Genç Avesta'nın yurdu olarak Kürdistan'dan başka bir yer düşünmemizin, şartları aşırı zorlamak olduğu ortaya çıkar. Bu durumda Avesta'nın zikrettiği 6 festival'den biri ve en önemlisi olan Newroz'u, Medler'in torunları tarafından bu festivale yüklenen anlamı da göz önünde bulundurarak, 'Ortadoğu Halkları'nın ortak bayramı' olarak kabul etmemiz, aşağıda sıralayacağımız daha güçlü delilleri de dikkatle hesaba katarsak, mümkün olmaz. Ama en aşağısından Genç Avestik Zerdüştizm'in bir ara çok büyük bir coğrafyada din olarak kabul gördüğünü, bu dinin devlet dini haline gelen yerlerde Newroz'un sadece dinsel bir ibadet, bir festival gibi kutlandığı biliniyor. Bu tür kutlamalar Newroz'un bir menkibe olarak kime/kimlere ait olduğunu araştırmamıza engel olamaz. Dahası, bu kutlamalar araştırmayı tahrik edici bir rol oynamalıdır. Çünkü bu tür iştirakler, söz konusu festival ve menkibenin kültürel değerini arttırır. Onu kapanın elinde bırakmamak, asıl sahiplerine, Kürtler'e, teslim etmek gerekir.

Biz, Arap istilasından sonraki dönemden sonra bile bölgede hüküm süren halifelerin ve bu halifelerin yerel temsilcilerinin de Newroz'u resmi törenlerle kutladıklarını biliyoruz. Newroz'da bölgesel yöneticiler halktan ağır hediyeler alırlardı (As Suli; Adab ul Kuttab, hicri 1341). Ama Arap-İslam Devleti'nin egemen olduğu sıralarda Fars bölgelerinde yapılan kutlamalar, bu festivale Kürtler'in atalarından itibaren yüklediği anlamda değildi. Pers Akamenid Devleti tarafından bu anlam yok edilerek kutlandığı açık. Akamenidler'in kutlamalarına egemen olan zihniyet, onların etkisiyle çoğu kez egemen kutlama şekli olarak ortaya çıkmıştır. Festivali gerçek anlamı ile sadece Kürtler kutluyordu. Bunun için haraç ödedikleri de Arap Yazarları'nın kaleminden biliyoruz. Bir şeyi çok iyi anlamak lazım: Bir bayramın, bir festivalin, orijinal olarak ortaya çıktığında hangi anlam yüklenerek kutlanığı çok önemlidir. Kürtler Newroz'u bir direniş, bir özgürlük günü olarak kutlarlar. O, ulusal bir gündür. Birlik ve Mücadele Günü. Bu anlam çok önemlidir. Biz bu anlamı güçlendirecek delilleri daha bir katlayarak sunacağız.

avesta dini-pers dini aynı mı?

Newroz Efsanesi'nin bütün figürlerini Avesta'da yakaladığımız için, Avesta'nın; bilhassa Genç Avesta denilen Zarathuştra sonrası şekillendirilen Avesta'nın, hangi halk grubunun kültürel mirası olduğunu çok iyi ve objektiviteye uyarak ortaya koymamız çok önemlidir. Bunu daha önce de kaydetmiştik. Çünkü Avesta hangi Aryani grubun kültürel mirası ise onun içerdiği figürleri esas alarak şekillenen Newroz gibi festivaller de o halk grubunun kültürel mirası olacaktır. Bu gayet doğaldır. Yukarıda ortaya koyduğumuz sorunun doğru ve ön yargısız çözümlenmesi gerekir. Çünkü Batılı Bilim Çevreleri'nin hazırladığı ansiklopediler ve benzeri kaynaklar, çoğunluk itibariyle Persler'in eski dinleri ile Avestik dini (Bahdin) aynı görürler. Bu durumda bir kitaplığın raflarına uzanan bir genç, özellikle bir Kürt Genci, ilk olarak bu yanlışı veya -eğer aksi sabitse- bu gerçeği beynine işler. Bizim bu sorunu, yani Avesta Dini ile diğer Aryani dinler, özellikle araştırmacıları en çok kafa karışıklığına iten eski Pers Dini arasındaki kalın çizgileriyle ifade edilebilecek olan farkları ortaya koymamız yaşanan karmaşanın neredeyse tümden, en aşağısından Kürtler'in konu hakkındaki tereddütlerinin tümden, kaybolmasına yardımcı olacak, bulanıklığı giderecektir.

Akamenid dönemi Pers Dinleri ile Genç Avesta'da formunu bulan Med Dinleri arasında derin ayrılıkların varlığı uzun boylu araştırmaları gerektirmeyecek kadar açıktır. Öyle ki, bu ayrılıklar bazan birer zıtlığa dönüşür. Bu konuda pek çok ciddi araştırmacı arasında net bir konsensus vardır. Mesela Paris Üniversitesi'nden Beneviste (1929) iki din arasındaki farklılıkları, Grek Düşünürleri'ne ve yazıtlara dayarak çok açık bir şekilde verir. Çok şüpheci bir yaklaşım sergilediği bir makale ile konuyu irdeleyen Richard N. Frye bile; 'Now we may assume the same religious development for the Achaemenids as with the Median rulers since the former probably obtained their religious consepts from the Medes (Unvala Memorial vol. 1964-abç). Yani Medler önceden bazı dini konseptlere sahiptiler. Bu konseptler daha sonra Akamenidler tarafından da (tabii ki belli bir süre sonra) benimsenmiştir. Yani başlangıçta iki ayrı dinsel konsept vardır. Frye'nin bu kanaatı makalesi boyunca daha da güçlenerek devam eder. Öte yandan aksi iddialar da kuvvetle savunuluyordu. Mesela Tarapore (Unvala Memorial..., 1964), herhalde kökeni itibariyle etkilenmiş olacak ki, büyük bir şevk ve azimle yazıtların içeriğinin yasnalarla hatta Gathalar'la bir bütünlük arz ettiğini anlatmaya çalışır. Bunu da tarafsızlık adına vermiş olalım. Biz yine de iki din arasındaki farklılıkları objektif delilleri ile açıklamaya çalışacağız. Aşağıda, söz konusu farklılıkları maddeler halinde bulacaksınız.

Şimdi bu farkların en önemlilerini ele alalım.

a) ölü gömme:

İlk olarak ölü gömme ve açıkta bırakma ikilemi ile incelemelerimize başlayalım. Med Dini ile Akamenid Pers Dini arasındaki en temel felsefi ayrılık, burada kendisini ele verir. Avesta'da (Genç Avesta'da) tarif edilen Med Dini'ne göre vücut, sadece ruhu taşımak, onun düşünce seçimine göre eylemde bulunmak için şekillenmiştir. Zerdüşti inancına göre (orijinal Zarathuştracılığı kastetmiyorum, Med Dönemi Avesta'sında yer alan düşünce sistemine göre düşünce arz ediyorum) insan öldüğü zaman, geriye kalan vücud, bilhassa kemiklerin dışındaki kısmı, tabiatı kirleten bir 'Nasu'dur. Bundan dolayı vücudun öldüğü andaki haliyle toprağa verilmemesi gerekir. Eğer böyle yapılırsa temiz tabiat kirletilmiş olur. Ölü gömmek, Avesta'nın Vendidad'ından da açıkça anlaşıldığı kadarıyla en büyük suçtur (ölüyü açıkta bırakma olayını Herodot da zikreder, bkz; Herodot; I,140). Avesta'nın emri gereği vücut bir dağın tepesine, 'daxma' denilen etrafı çevrili, üstü açık, mezarımsı bir alana bırakılacak, 'Ahura Mazda'nın kuşları ve kurtları' onun etini yiyerek yok edecek, böylece tabiatı, bilhassa suları ve toprağı bu pislenme olayından koruyacaklardır. geriye kalan kemikler ise en fazla bir yıl içerisinde gömülecekler. Genç Avesta'nın ifade ettiği dinde ruh sorgulanır, ruh cennete veya cehenneme gider, ceset değil. Cennet, yani Vahişta, şarkılar evi, Ahura Mazda ile birleşilen mekandır. Ceset ise, her maddi varlık gibi, Kötü Güç'ün, yani Angra Mainyu'nun ona saldığı kötüden arındıktan sonra sonsuz ilahi ışığa katılır.

Zarathuştra dinini kabul etmiş olan Sasani döneminde, ki bu çok tutucu bir Zerdüştilik dönemidir, Seoses adlı bir başbakan, sırf ölüsünü gömdü diye ölüme mahkum edilmişti (Procopios, De Bello Persico,I).

Pers dininde ise insan, cesedi ile bir bütündür. İnsan öldüğü zaman onun yer altı cennetine doğru yolculuğu da başlar. Pers Dini'nde işaret edilen cennetin hükümdarı Hint Mitolojisi'ndeki Yama'dır. Bundan dolayı ölü ne kadar derine gömülürse, yer altı cennetine varma süresi o kadar kısaltılmış olur. Hatta yer altı cennetine sağlam bir şekilde varmak için cesedin bozulmaması da gerekir. O halde asiller, ölülerini mümkün mertebe mumyalayarak ve en derine gömerek onların nihai cennete çabuk ve sağlam varmaları için yardımcı olacaklardır. Bu dini inanç, Doğu Aryanlar'ın en eski dini inancıdır. Biz Orjinal Zarathuştra Dini'nin bu konudaki tutumunu bilmiyoruz. Çünkü bu konuya açıklık getirebilecek olan Gathik Avesta'nın ilgili kısımları kayıptır. Elimizdeki Avesta, ki bunu Genç Avesta olarak adlandırıyoruz, ölü gömme/gömmeme olayını yukarıda kaydettiğimiz şekilde işler. Bu ise Med Dini'nin kendisidir, başka bir şey değil. Biz burada Zarathuştra Dini'nin orijinal şeklini değil, Kürtler'in atalarının, Medler'in bu dini nasıl anladıklarına bakıyoruz.

b) kurban:

Bir diğer önemli pratik ayrılık; kurban adama, özellikle insanı tanrılara kurban olarak adama olayıdır. Avesta'da kurban adama işlemi çok katı kurallara bağlanmıştır. Kurban konusundaki kurallar, neredeyse Avesta'nın yasnalar bölümünün (Genç kısımları itibariyle) tümünün ortak içeriğidir. Zarathuştra, Doğu Aryan Mitolojisi'ni, özellikle Med Mitoloji'sini reforme ederken, onu en fazla etkiliyen, belki de dini reforme etmeye iten şey, kırsal alan emekçilerinin durumuydu. Bu insanların büyük emek harcayarak yetiştirdikleri hayvanlarına, Zarathuştra'nın kendi deyimiyle; 'zalim tiranlar' insafsızca el koyuyor, tanrılarına kurban ediyorlardı. Tanrılarına en fazla kurban adayabilen tiranlar, en büyük krallar olarak kabul görürlerdi. Bunun mutlaka engellenmesi gerekiyordu.

Öte yandan Zarathuştra'nın şekil verdiği din bir yönüyle yerleşik topluma geçiş dini olarak anılır. Zarathuştra'nın yaşadığı toplumda hayvan kurban etme, yukarıda değindiğimiz dini ayinler nedeniyle, bir ara katliama dönüşmüştü. Bu katliam kuşkusuz ki en fazla hayvancılıkla uğraşmakta olan insanları etkiliyor, onların zenginliklerinin kaybolmasına yol açıyordu. Oysa halkın bu şekilde fakirleşmesi, çoğu yabancı istilacı olan yöneticilerin umurunda bile değildi. Yöneticiler bazan kabilelere baskınlar yaparak onların sürülerine zorla el koyuyor ve 'sayesinde zafer kazandıkları'nı varsaydıkları tanrılarına kurban ediyorlardı. Zarathuştra bundan dolayı kurban adama olayını çok sıkı kurallara bağladı. Bazı hallerde imkansız hale getirdi. Hele insan kurban etme, en büyük günahlardan biri olarak kabul edildi. Bu yasak, bütün bozukluklara rağmen Genç Avesta'da da aynen muhafaza edilmiştir. Demek ki bu ayrıca bir Med geleneğidir de. Fakat Akamenidler'de, tam da Zarathuştra dini yaygınlaşmışken, kurban adama olayı çok yaygındı (Bkz; Yazıtlar). Krallar, zaferlerden sonra ve özel günlerde tanrılara şükretmek amacıyla kurban ettikleri hayvan sayısı ile övünürlerdi.

Bu arada yer altı tanrılarına insan kurban etmekten de geri durmuyorlardı. Xerxes döneminde vukubulan bu tür iki kurban olayı, örnek alınmaya değer:

Xerxes'in eşi Amertris, ihtiyarlamaktan çok korkuyordu. Bunun için ne lazımsa yapmaya hazırdı. Kraliçe saray kahinlerinin tavsiyesine uyarak, yine saray çevresinden bazı asillerin çocukları arasından, 7 erkek ve 7 kız çocuğunu iki seferde canlı canlı toprağa gömerek yeraltı tanrısına kurban eder. Böylece yer altı tanrısını memnun edecek, ihtiyarlamayacaktı. Eşi Xerxes ise Grekland'a yaptığı seferde, Trakya'da, Strymon Irmağı'nın aşacağı geçite vardığında, ki buraya Dokuz Yol ağzı deniliyordu, yerlilerin çocuklarından 9'u erkek, 9'u genç kız olmak üzere 18 genci canlı olarak gömmek suretiyle tanrılara kurban ederek, bu tanrıların yaptığı Grek seferinde kendisine yardımcı olacaklarını umar (Herodot, VII.114). Bu iki olay, Genç Avestik de olsa Zerdüştizm'in tamamen red ettiği ve bir çok bakımdan çok büyük birer günah saydığı olaylardır. Her şeyden önce insan kurban edilmez. Hatta bazı istisna durumlar dışında insan öldürülemez. İkincisi ve en önemlisi kötü güçlere (mesela eğer inanılıyorsa yeraltı tanrılarına) kurban gibi adaklarda bulunmak yasaktır. Kötü ile sadece mücadele edilir. Ona kurban keserek, adaklar adayarak şeref verilmez.

Pers Dini'nde kurban etme ritueli de Medler'inki ile uyuşmaz. Pers adetlerinde özel bir kurban yeri, bir altar bulunmaz. Ayrıca tanrı heykelleri, kabartmaları veya resimleri de yasaktı (Herodot, 1.131). Kurban törenini icra etmek için ateş'in karşısında bulunmak veya ateş'in bulunduğu bir ortam da şart değildir. Homa gibi içkiler de şart değildir. Özel rituel müziği hiç şart değildir. Kurban sahibi, kurban edeceği hayvan ile birlikte temiz bir meydana çıkar. Orada hayvanı kurban edeceği tanrının adını zikreder  (Auramazda, güneş, ay, yer, ateş, su veya rüzgar). Kurban adayan direkt kendisi için bir şey dilemez. Bütün Persler için (kendisi de pers olduğu için, dolaylı olarak kendisi için), ve büyük kral için iyilik diler. Bütün hazırlıkları yaptıktan, kurban etini pişirip parçalara ayırdıktan, onları temiz çayırın üstüne serdikten sonra bir rahip çağırır ve bu rahip dini bazı parçalar okur. Tören böylece biter. Daha sonraki safhada kurban sahibi, kurban etini istediği gibi kullanır (Herodot, 1.132).

Oysa Avesta'da veya Medya'da kurban töreni mutlaka ateşin karşısında yerine getirilir. Kurban etme işi mutlaka Magular tarafından yerine getirilir. Eğer hazırda bir magu yoksa, ilim sahibi veya ilimden nasibini almış bir insan bu işi yerine getirir. Kurban töreni sırasında Homa özsuyu yoksa o kurban geçersizdir. Kurban töreni mutlaka ilahiler eşliğinde yerine getirilir. Kurban eti üç bölüme ayrılır. Birinci bölüm Magu'nun hakkı, ikinci bölüm fakirin hakkı, üçüncü bölüm ise kurban sahibinin hakkıdır. Kurban verme sırasında Avesta'nın ilgili bölümü mutlaka okunur. Kurban verme sırasında uygun bir müzik de terennüm edilir.

c) tanrı:

Yazıtlarda takdım edildiği kadarıyla Akamenid Dönemi Pers Dini, en aşağısından Artaxerxes dönemine kadar, tek tanrılı bir din değildir. Fakat anlaşıldığı kadarıyla, Darius ve oğlu Xerxes döneminde kraliyet ailesi, daha sonra da devam edeceği gibi,  'Auramazda' şeklinde tek kelimeye çevirdikleri Ahura Mazda'ya tanrı olarak tapıyor ve onu diğer tanrılardan daha üstün sayıyorlardı. Yazıtlarda Auramazda'yı tanrıların en büyüğü; 'Auramazda... masişta bagãnãm' olarak kabul ediyorlardı. Yazıtlarda ayrıca yer alan; Auramazda ve varolan diğer tanrılar 'utã aniyã bagãha tyaiy hantiy' ile birlikte, Auramazda, kabile tanrıları ile birlikte; 'Auramazda hadã visaibiş' gibi ibareler, çok tanrıcılığı gösteren somut delillerdir. Moulton çok kesin bir dille; 'Darius is of course no monotheist in the strict sense of the word' (Moulton, 1913) şeklindeki bir ifadeyle Darius'un tek tanrıcı olmadığını kaydeder.

Bu konuda yazıtlar, yukarıda da gösterdiğimiz gibi, çok şey söyleyecek durumdadırlar. Öte yandan Xerxes'ten itibaren işbaşı yapan Akamenid kralları Auramazda'yı 'Aryanlar'ın ortak tanrısı' olarak kabul ettirmek için çaba harcadılar (bkz; Behistun Yazıtları). Buna rağmen bazı yazarlar, Auramazda kavramının, yazıtlarda yer verildiği biçimiyle olaya baktıklarında, Darius'un 'hisleri itibariyle' katıksız bir tek tanrıcı olduğunu kaydederler. Bu da bir anlayıştır. Ama biz somuta bakacağız. Somut ise yazıtlarda açıkça kaydedilmiştir. Yazıtlarda okunduğu kadarıyla Pers Dini'nin başlangıçta çok tanrılı bir din olduğu, hemen her kabilenin ayrı bir 'büyük tanrı'ya sahip olduğu açıkça anlaşılıyor. Bu tip tanrı bolluğunu İslamiyet öncesi Araplar'da da görebiliriz. Onlarda da hemen her kabilenin ve hatta her ailenin kendi tanrısı vardı. Fakat bu tanrılardan, kral ailesince veya güçlü kabile şeflerince tapılan bazıları 'daha büyük' veya görece olarak 'en büyük' sayılıyordu.

Oysa Avesta'nın takdim ettiği dinde, ki buna Mazda Yasnacılık-Mazda tapıcıları dini deniliyor, tek tanrı hakimdir. Bazı yazarların; ki bunlar arasında Mary Boyce çok önde bir yer alır, Avesta Dini'ni 'tek tanrıcılığa bir protesto' olarak tanımlarlar. Bu yazarlar, Zarathuştra'nın vaaz ettiği dinde sert bir dualizm hissederler. Oysa gerçekte çok tanrıcılık değil, insanın kendi nefsi içinde ve evrende Kötü'ye karşı sert bir mücadele söz konusudur. 'Tek tanrıcılığa protesto' düşüncesinin dile getirilmesine sebep, Angra Mainyu adı verilen Kötü Güç'ün, Spenta Mainyu olarak adlandırılan İyi Güç'ten bağımsız olarak var olması gösterilir. Oysa Avesta'nın ruhunu inceleyen yazarlar 'Kötü Güç' ile Avesta'nın tanıdığı tanrı kavramını karıştırmanın imkansız olduğunu çok iyi bilirler, ki ben de bu kanıdayım. Her iki halde de; yani ister tek yaratıcı tanrı Ahura Mazda'nın Medler'de tek tanrı olarak kabul edildiğini, ister oralıların inancında bir de kötülük tanrısının varlığını kabul edin, Medler; eğer İyi'yi esas almışlarsa Angra Mainyu'ya asla tapamazlar. Çünkü o kötüdür, onunla ancak mücadele edilir.

Persler'de tanrı 'Bagha'dır. Avesta'da ise tanrı sadece ismiyle anılır, Ahura Mazda. Avesta'da Bagha kelimesi yer almaz. Bunun yerine 'Yazata' sözcüğü kullanılır ki yazata Eski Aryanlar'da tanrı kavramıdır. Yazata kavramı, Zarathuştra Dini'ni bozarak almış olan Genç Avesta'da, Önasya Dinleri'ndeki 'melek' kavramını karşılar şekilde kullanılmışsa da, bu dini kitabın ortaya çıktığı Med toplumunda Yazata, tanrı veya çoğul; yazatanãm tanrılar anlamında kullanılıyordu. Bu kelime daha sonra zaman içinde değişime uğrayarak şimdiki Kürtçe'de hala 'Yazdan' şeklinde, tanrı anlamına kullanılmaktadır (Yazdanê dilovan).

d) avesta'nın temel figürleri:

Pers Dini'nin de geniş ölçüde anlatıldığı Kral Darius'un 'Nakş-i Rustem' ve 'Persepolis' Kaya Yazıtları ve Kral Xerxes'in hazırlattığı kaya yazıtlarının tercüme metinlerine baktığımızda, Zarathuştra'nın vaaz ettiği temel kavramlar; Altılar'ın, Kötülük Gücü (bazılarına göre tanrısı) Angra Mainyu kavramının ve Peygamber Zarathuştra'nın adının bu yazıtlarda hiç bir şekilde yer almadığı görülür. Bilindiği gibi Avestik altılar, Tanrı Ahura Mazda'nın veçheleri veya ayrılmaz yardımcıları ve evrenin önemli iyilik güçleridirler. Bunlar olmadan, bunlardan bahsetmeden Zarathuştra (Zerdüşt) Dini'nden bahsedilemez. Akamenid Kralları'nın, Avesta'nın temel figürleri olan Altılar'ı (Ameşa Spentalar'ı) hiç duymadıklarını iddia etmek gülünçtür. Çünkü bu altılar, sadece Medya'daki dinde değil, Hint Dini'nde de karşılıkları olan önemli Aryani mitolojik figürlerdir.

Yazıtlarda çok silik bir şekilde bahsedilen 'rta' veya 'raşta'yı (doğru anlamına geliyor bu kelimeler) Zarathuştracılık'ın 'doğruluk' kavramının karşılığı olan 'Aşa' ile ilişkilendirilemez. Çünkü Darius'un tarif ettiği doğruluk veya dürüstlük, krala karşı dürüstlüktür. Kralın gösterdiği doğru yolda yürümek, yani tanrının desteği ile ve tanrının temsilcisi olarak kral olmuş bir gücün gösterdiği doğru yolda yürümek gerekir. Kralın kendisi de dürüsttür. Oysa Zarathuştracılık'taki Aşa, dürüstlük'ü, mutlak anlamda dürüstlüğü ifade eder. Aşa hem evrensel olarak vardır, hem de bireysel düzeyde. Evrensel Aşa, başka şeyler arasında, evrenin doğru işleyişini; geceyi gündüzün, baharı yazın, yılları yılların takip etmesini temsil eder. Kişisel Aşa ise; kişi olarak insanın kendi özündeki kötülük ile mücadelesini emreder. Kişi sürekli olarak kendisini yargılar, içindeki kötülüğü atarak sadece iyiyi bırakır ve öldüğünde Aşa'nın evi olan Vahışta'ya= Behişt'e= cennete gider. Üstelik Zarathuştra'da krallar bile mücadelede hedef olabiliyorlar. Yani kralın, tanrının temsilcisi olmak gibi bir imtiyazı ve bu imtiyazdan doğan bir ayrıcalığı yoktur.

Yazıtlarda Peygamber Zarathuştra'dan bahsedilmemesini, yazarların çoğu, Zarathuştra'nın da Persler'in düşmanı bir Medyalı ve daha da özel olarak Magu olmasına bağlarlar. Mills (1905-6), 'eğer Darius Zarathuştra'dan bahsetmiş olsaydı, bu (bahsediş) düşmanca duygularla olurdu' diyor. Magular ise yazıtların sahipleri için birer affedilemez düşman konumundadırlar..

e) deavalar:

Deavalar, Genç Avesta'nın ve Gathik Avesta'nın vazgeçilmez figürleridirler. Bunlar, Zarathuştra tarafından 'Kötü'nün tohumundan gelme' güçler olarak nitelenirler. En eski şekliyle İrano-Aryanlar'da bunlar muihtemelen yabancı tanrılara verilen addır. Avesta'da ise 'iblisler' olarak nitelenebilecek bir değişim geçirmiş, neredeyse ete kemiğe bürünmüşlerdir. Vendidad'da 33 Deavanın adı sayılıyor. Bunların arasında Hindular'ın güçlü tanrılarından Nasatya ve İndra da yer alır.

Xerxes'in de 'Deava'lardan bahsetmesi pek çok tartışmalar doğurmuştur. Akamenid Dini'ni, Avestik Din'le yani Med Dini ile aynı görme eğiliminde olanlar, bunu 'işte, Xerxes Avestik terminolojinin vazgeçilmez figürlerinden biri olan deavalardan bahsetti, o halde iki din aynıdır' şeklinde yorumladılar. Oysa, Nyberg'nin (1936) deavaların yazıtlarda bir şekilde yer alması konusunda yaptığı çok yerinde tahlili, eleştiriye mahal kalmayacak delillerle birlikte sunuyor. Xerxes Yazıtları'nda, §§-4'te kralın; bazı ülkelerde deavalara tapıldığını görmüş olduğu, bunun üzerine bu yerleri yıktırdığı, oraları artık deavalara tapılmayacak hale getirmiş olduğu kaydedilir. Araştırmacıların bir kısmı bu yazıtlardaki anlatımdan yola çıkarak Xerxes'i 'mü'min' bir Zerdüşti olarak takdim ederler. Oysa gerçek, söz konusu araştırmacıların anladığından tamamen başkadır. Xerxes tarafından kayalara yaz(dır)ılanları, tarihsel olguları gözönüne getirerek tahlil eden Nyberg (1936, s; 409), bu Akamenid Kralı'nın taç giyme töreni sırasında Mısır'da, Şabisa ya da Xabisa adlı birinin öncülüğünde bir başkaldırı hareketinin başlatıldığını haber alır. Xerxes derhal harekete geçerek Mısır'ın üzerine yürür. Söz konusu başkaldırıyı çok kanlı bir şekilde bastırdığı gibi, oralıların dinlerini yasaklar, dini kurumlarını tahrip eder.

Ardından bu kez Babil'de, Şamaş-Eriba öncülüğünde bir ayaklanma patlak verdi. Xerxes bu kez ordusunu toplayarak Babil'i kuşattı ve yeniden zaptetti. Yine kararlıydı. İşi kökünden halledecekti. Xerxes'ın literatüründe bu işi kökten halletmenin yolu, Babil'in tüm dini kurumlarını yerle bir etmek, bu dinler gereği tanrılara ibadet edilen mabedlerde kendi dinleri; Auramazda Dini için ayin yaptırmaktı. Mabedler talan edildi. Tanrı Marduk'un hazinesine el kondu. Babil'deki mabedler Akamenid dini için ibadet töreni icra edilen yerler haline getirildi. Oysa Xerxes'in önceli olan Pers kralları Babil Tanrıları'nı tanıyor, onlara dokunmuyorlardı. Fakat O, bunu red etti. Som altından yapılmış olan Marduk heykeline daha gördüğü ilk anda el koydu. Herodot'a göre (I,183) kutsal mallar soygununu engellemeye çalışan başrahip ise anında öldürülmüştü. Bu vahşetten sonra Babil artık Pers'in alalade Satraplıklarından biri haline getirilmişti. İşte Xerxes'in Babil Tanrıları'na karşı giriştiği bu talanı, 'deavalara karşı mücadele' olarak göstermesi ve bu olaya dini motif vererek bahsetmesinin sebebi bu politik istismardır.

f) magulara karşı takınılan tavır:

Bir diğer gerçek, Pers hükümdarlarının, Medyalı Magular'ı hedef almaları, onları adeta 'pogrom'a tabi tutmalarıdır. Darbeci Pers kralı Darius, Medler'in Gaumata adlı bir magunun liderliğinde ayaklanması üzerine çok korktu ve krallığın bir kez daha Medler'e geçmemesi için köklü tedbirler almaya başladı. Bunun için ise, Medyalılar arasında büyük bir prestije sahip olan maguları hedef aldı. Bu sırada Med Sarayı teslim alınmış, siyası önderleri bertaraf edilmişlerdi. Halkı harekete geçirebilecek tek güç olarak magular kalıyordu. Persler'in karşı oldukları dini inançların sahip ve savunucusu olan magular tek tehlikeydi Persler için. Darius ve altı arkadaşı, Darius'un araştırmacıların pekçoğu tarafından şüphe ile karşılanan anlatımını da hesaba katarsak, Medya'da iktidara gelmiş olan Gaumata'yı bir saray darbesi ile öldürdüler. Bundan sonra diğer magulara yöneldiler. Herodot ve Ctesias'ın da naklettikleri gibi, Pers Hükümdarları, Gaumata'nın öldürüldüğü gün olan 5 Kasım'ı 'magufonia' adı altında kutlamaya ve o gün dışarda dolaşan bütün maguları öldürmeye başladılar. O saray darbesinden sonraki her senenin 5 Kasım günü Magular artık sokağa hiç çıkmamaya başlamışlardı. Bu, Avesta Dini'ni nesilden nesile taşıyan Medyalı rahiplere karşı açık bir düşmanlıktı..

Bunun daha iyi anlaşılması için Darius'un kazıttığı Behistûn yazıtlarında konu ile ilgili bölümleri gözden geçirelim:

(Behistûn yazıtları, I. Sütun, XI):'Ardından şöyle söyledi Darius, Kral: Belli bir adam, Gaumata adlı bir magu, Arakadriş Dağı yakınında bulunan Paişiyauvada denilen yerde isyan etti. O, oradan başladı. o isyan ettiğinde ay; Viyaxna idi, bu ayın 14. günü. O (Gaumata-NB) halkı şöyle (diyerek) aldattı; 'Ben Bardiya'yım, Kuru'nun (Cyrus'un-NB) oğlu, kambujiya'nın (Cambyses'in-NB) kardeşi.' Bunun üzerine Pers ve Medya ve diğer bölgeler ona, Bardiya'ya geçti. O, Garmapada ayının dokuzunda hükümeti ele geçirdi. Daha sonra Kambujiya onun kendi eliyle öldü (Gaumata-Bardiya'nın-NB).'

'Daha sonra O, Gaumata, bir Magu; Pers'i, Medya'yı ve diğer bölgeleri Kambujiya'dan aldı. O, kuralları kendi istediği gibi koydu. O kraldı (artık).'

(Behistun, I. Sütun, XIII): 'Daha sonra şöyle söyledi Darius, Kral: O'ndan, Gautama'dan, bir Magu, krallığı zorla (geri) alacak ne Pers ne Med ne de bizim aileden, hiç kimse yoktu. Cesaretli aceleciliğinden dolayı halk ondan korkuyordu. O (yerine geçtiği) eski Bardiya'yı tanıyan ne kadar kişi varsa öldürmek istiyordu. O, (onlar) benim (gerçek) Bardiya, Kuru'nun oğlu olmadığımı bilirler diye (çekindiğinden) onları öldürmek istiyordu.'

(Behistun, I. Sütun, XII): 'Şöyle söyledi, Darius, Kral: Gaumata, bir Magu'nun Kambujiya'dan aldığı krallık eskiden beri bizim ailemize aitti.'

'Ben gelmeden önce hiç kimse, Gaumata, bir Magu, hakkında bir tek söz etmeye cesaret edemiyordu. Daha sonra Ben, Auramazda'yı yardıma çağırdım. Auramazda bana yardım etti. O (zamanlar) Bagayadiş Ayı'nın onuncu günü idi (5 Kasım); Onu ve esaslı taraftarlarını, bir kaç adam(ım) ile birlikte öldürdüm. (Hadisenin cereyan ettiği) yer, yani onu yakalayıp öldürdüğüm ve krallığı aldığım yer; Medya'da, Nisaya adlı bölgede, Sikayauvatiş adlı bir kaleydi...'

Yukarıdaki satırları tarihi gerçeklerin ışığında değerlendiren araştırmacıların önemli bir bölümü, aslında Pers Kralı Darius'un bu yazıtlarda naklettiklerinin gerçek dışı olduğunu, Bardiya ve Cambyses'i asıl öldürenin bu kralın kendisi olduğunu kuvvetli delillerle ileri sürerler. Asıl onun, O sırada Mısır'da bulunan Kral Cambyses'i devirmek için anlattıklarının bazılarını tersine okuyacağınız bir plan uyguladığını, Persler'in Magu ve Med düşmanlığını da bu uğurda istismar ettiğini kaydeden önemli araştırmacılar var. O sıralarda Medya'da bazı önemli ayaklanmalar olduğu doğrudur. Ama bu ayaklanmaların elebaşılarının kendilerine Persler arasından şecere aradıkları mantıki olamaz. Konu ile ilgilenen araştırmacılar, asıl kendisine şecere icad ederek, 'Viştaspa'nın oğlu' olduğunu ileri sürerek kralıllakta hak iddia edenin Darius olduğunu çok önemli kanıtlarla ileri sürerler. Benim araştırmacılar arasında yaptığım dikkatli bir tarama ve başta Avesta ve Pehlevice dini kitaplar olmak üzere, uzanabildiğim kaynaklarla vardığım sonuç da bu merkezdedir (bilhassa Avestik Kavi Viştaspa ile yazıtlarda Darius'un babası olarak görünen Viştaspa'nın şecerelerindeki farklılık çok açıktır). Benzer konularda dile getirilen önemli iddialara cevap verme, elinizdeki kitabın konusu dışında kaldığından dolayı şöyle bir değinerek geçiyoruz. Ama burada önemli olan, Persler'in Magu düşmanlığını, en sağlam bir şekilde, kendi krallarının belgeleri ile ortaya kaymaktı. Biz bunu yaptık.. Üstelik şunu da ekleyelim, Pers Dili'nde rahip kavramının karşılığı olarak ne 'magu' kelimesi, ne de Avestik şekliyle 'zautar' ve 'athravan' kelimeleri geçmez. Bu kelimeler Persler'in dinsel terimleri arasında bulunmaz (Beneviste, 1929).

Şimdiye kadar yaptığımız mukayeseli açıklamalarla Pers Dini ile Med Dini arasındaki büyük farkları ortaya koyduk. Anlaşıldığı kadarıyla bazı Batılı Araştırmacılar ya işi hafife alarak iki dinin aynılığını kabul veya iki dini aynı gösterme kolaycılığına kaçmışlardır ya da ortada 'sahibi olmayan' bir dini ve bir kültürü, ayakta kalana ihale etmişlerdir. Oysa bu davranışların ikisi de yanlıştır. Bilimsel değildir. Yukarıdaki gerçekleri gördükleri halde hala 'Akamenid Dini ile Avesta Dini aynıdır' diyebilenlere ne denilebilir ki?