Kitaplarım - Mitolojik ve tarihi gerçeklerin isiginda Newroz


dördüncü bölüm

kürt örgütleri'nin newroz menkibesi'nde yer alan yanlışlar

Önce Kürt Örgütleri'nin yekpare bir şekilde sahiplendiklari menkibeyi verelim: (Çeşitli anlatımları arasından aşağıdakini seçtik).

Arap kökenli Dahak ya da Bivrasb (Şerefxan) veya Merdas'ın oğlu Zuhak (Aji Fahaka), Ahriman'la (Angra Mainyu ile) yaptığı bir ittifak sonucu Kral Cemşid'i (Yima'yı) testere ile keserek onu dünyevi vücudundan etti ve İran tahtını ele geçirdi. Dahak'a böylesi bir yardımda bulunan Ahriman, buna karşılık yeni kralı omuzlarından öptü. Dahak kral olduğu için memnundu. Alabildiğine zalimdi. Kral oluşunun verdiği büyük zevkten dolayı Ahriman'ın yılansı ısırıktan ibaret olan öpücüğünün acısını duymadı bile. Fakat bir süre sonra yeni kralın omuzlarının her birinde birer yılan türedi. Bazı yazarlar yılan yerine kralın omuzlarında 'şirpençe=kanser' oluştuğunu kaydederler (mesela Şerefxan). Hert ne ise, saray cerrahları bu yılanları derhal ameliyatla aldılar. Fakat yılanlar aynı yerde yeniden türediler. Yılanların her ameliyattan sonra yeniden türemeleri Dahak'a büyük acılar veriyor, çaresizleştiriyordu. Bunu gören Ahriman, bu kez bir hekimbaşı kılığında Dahak'a yeniden göründü. 'Kralım eğer acılarından kurtulmak istiyorsan, her yılanı her gün birer gencin beyni ile beslemen gerekiyor' dedi ve kayboldu. Dahak bu hekimbaşının tedavi planını emir haline getirdi. Artık her gün iki genç getiriliyor ve aşçıya teslim ediliyordu.

Yöredeki gençlerin böyle çifter çifter ölüme sevk edilmesi, Dahak'ın vezirleri Ermail ve Kermail'i acılara sevk etmekteydi.. Bir gün akıllarına bir çare geldi. Her gün gençlerden biri yerine bir koyunun beynini koymayı düşündüler. Böylece ölüme sevk ettikleri gençlerin en aşağısından yarısını ölümden kurtaracaklardı. Düşundüklarini derhal hayata geçirdiler. Bu gençlere; 'dağlara gidin. Hiç şehirlere inmeyin. Size ulaşılmayacak yerlerde barının' diyor ve onları serbest bırakıyorlardı. Her kurtulan genç uzak bir dağa kaçtı. Zamanla bunların sayısı 500'ü (Firdowsi'ye göre 200'ü) bulmuştu. Bu gençler daha sonra Kürt Ulusu'nu oluşturacaklardı.

Öte yandan Dahak, acılarından kurtulmak için boyuna halkın çocuklarını kaldırtıyor, sessiz bir öfkeye sebep oluyordu. M.Ö. 612 Yılı'nın 21 Martı'nda Demirci Kawa'nın kalan son oğlunu da kaldırmak için geldiler.  Daha önce zalimler tarafından 9 Oğlu kaldırılan (Firdowsi'ye göre 17 Oğlu kaldırılan) Kawa şiddetle karşı çıktı. Peştemalını bayrak yaptı ve halkın önüne çıktı, şöyle dedi: ' Bizim problemimiz (o yılanların) kafa(sı olan) Zohak'tır (Dahak'tır). Yapacağımız iş, oturup ah çekmek yerine onu tahttan uzaklaştırmaktır.' (Şahriyar Şahriyari, 18.2.1998; internetten ve Kürt örgütlerinin bildirilerinden derleme).

Halk bunun üzerine ayaklandı. Dahak'ı tahttan indirdi. Onun yerine Feridun'u tahta oturttular.. Kürt Örgütleri menkibenin sonunu Asur Krallığı'nın ortadan kaldırılmasına bağlayacak şekilde hafif bir değişikliğe uğratmayı da unutmuyorlar. Böylece politik bir sebep de ortaya konmuş oluyor..

Menkibe aşağı yukarı böyle şekillenmiştir.

***

Kürt Aydınları'nın  XIX. Yüzyıl'dan beri açık bir şekilde kabul ettikleri ve işledikleri yukarıdaki Newroz menkibesi, bilhassa sunulan somut tarih (daha doğrusu somutlaştırılmış tarih) açısından es geçilemeyecek yanlışlarla doludur. Menkibe, menkibe olarak bırakılmazsa başına Kürt Örgüt ve Aydınları'nın getirdiği azdır bile. Birileri, sanki oradalarmış gibi, habire Newroz'u M.Ö 612 Yılı'nın tam da 21 Mart'ında başlamış gibi anlatıp duruyorlar. Bu insanlar, eğer kendilerini biraz daha zorlasalar, ilk törenin saatini ve törene iştirak edenleri bile açıklayacaklar! Ama şöyle bir düşünelim, acaba menkibelerde bu kadar somut tarih kullanmak doğru olabilir mi? Hatta onlara somut tarih biçmek yanlış olmaz mı? Bu böyle gitmez. Yabancılar tarafından talan edilmiş olan Kürt Kültürü'nü kurtarmak isteyenlerin yahut varolanı savunmak isteyenlerin herkesten çok sağlam delillere ihtiyaçları vardır. Çünkü karşılarında az buz değil, görüşlerini çürütmeye hazır bir bilim ordusu duruyor. Hem de pek çoğu 'profesör' ünvanlı! Bunların resmi ideoloji doğrultusunda bilim adına uydurdukları masalları çürütmek ve talan edileni inandırıcı bir şekilde geri alabilmek için 'delil' diye sundukları şeyleri, yani talancıların delil olarak ileri sürdükleri safsataların benzerlerini bir Firdowsi'ye bağlı kalaraktan tekrarlamak, peşinen kaybetmekle eştir. Bundan dolayı birilerinin olayı doğru bir yaklaşımla ortaya koyması lazım.

Kürtler'in Newroz Menkibesi'nde yer alan yanlışlar, iki önemli sebepten kaynağını alır. Birincisi ve en önemlisi, Kürtler arasında araştırmacılığa soyunmuş olanların tarih araştırmacılığı konusunda yaşadıkları bilgi eksikliğidir. Araştırmaların ekserisi (belki de tümü) amatör bir ruhla yapılıyor. Bilhassa Avrupa'ya yerleşmiş olan yeni nesil, konularında akademik öğrenim alarak, yetişene kadar başka çareleri de yok. 1900'lü yılların başında bile Newroz hakkında makale yazanlar, konularında uzman olmamalarına ve Kürtler'in Ulusal Günleri konusunda yabancı araştırmacıların yazdıklarını şüphe ile karşılamalarına rağmen, Firdowsi'nin yazdıklarını, doğru dürüst başka kaynak bulamadıkları için olacak, çaresizlik içinde tek doğru olarak kabul ediyorlar.

Fakat onlar yine de, Tıpkı Memduh Selim Begi'nin kaydettiği gibi, özel ulusal günlerin (doğru) saptanması gereğini de sık sık dile getirirler. Ama 2000'li yılların başında bile Kürt Politik Örgütleri ve yazarları hala Firdowsi diyor, başka bir şey demiyorlar. Onun yazdıkları neredeyse tek kaynak olunca, yazılanları okuyan çağımızın Kürt İnsanı, elindeki eskimiş metni ve o metnin içinde yer alan bilgileri sorgulamadan, bilim süzgecinden geçirmeden olduğu gibi kabul eder. İşte size bir menkibe! Bu çok dramatik bir sapmadır. Kürtler'in tarih ve mitoloji araştırmacıları böylesine yanlış bir zeminde hareket ettikleri sürece, yüzdeyüz doğru olan davalarını bile, yani kendi öz kültürlerine sahip çıkma davasını bile zora sokabilirler. Nisbeten açık tarihi ve mitolojik gerçekler ve saptamalar dururken, sadece bir makaleye bağlı kalarak Newroz'u değerlendirmek, onları tekzip etmeye hazır bunca olumsuz kişilik ve resmi 'bilim adamı' varken oldukça akıldışı bir kolaycılıktır.

Sakın bunları yazmakla Firdowsi'nin, masal ağırlıklı da olsa, bilime yaptığı hizmeti küçümsediğimi sanmayınız. Bilirsiniz, söylenir; ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Firdowsi'nin yaptığı saptamalar da öyledir. Bu yazar tarafından, tıpkı yine büyük bir Fars aydını olan Ömer Hayyam'ın aynı zaman kesitinde yaptığı gibi, bin yıl önce yazılmış bir eserde en aşağısından Kürtler'den ve onların Newroz'un festival olarak ortaya çıkmasındaki hizmetinden bir şekilde bahsedilmiş olması, her türlü takdirin üstünde bir değer taşır. Bu tür yazı metinler, Kürtler'i tümden yok sayan zihniyetlere de kesin bir cevaptır. Ayrıca her iki yazarın kayıtlarından şu kesinlikle anlaşılıyor; Newroz bir şekilde Kürtler'e has bir festivaldır (en aşağısından MS 1000 Yılı'nda). Bu yeter mi? Hayır. Unutmayalım, artık bilgi/bilişim çağını yaşıyoruz. Biraz zahmet çekerek bu tür yazarların başladıkları şeyi bitirmek gerek. Her yazılanı banko doğru sayarak benimsemek ve sadece bununla yetinerek yan gelip yatmak olmaz. Benim itirazım, bazı Kürt araştırmacılarının okuduklarını sorgulama alışkanlıklarının olmamasınadır.

Hataların ikincisi ise anlaşılmaz bir bağlılık duyulan sömürgeci veya hakim devletlerin üstünde yükseldikleri hakim halkların 'bilim adamları'nın insafına kalmaktır. Kürt Araştırmacıları'nın önemli bir bölümü her nedense Fars veya Arap Bilim Adamları'nı sorgulamadan kabule hazır olagelmişlerdir. Bu yanlış, ta Şerefhan'dan beri böyledir. Eğer öyle olmasaydı bu tarihçi Kürt Beyi, Kürtler'in kökeni için Araplar'ın kayıtlarında yer alan aşağılayıcı belirlemeleri kitabına eleştirisiz ve bunda bir keramet varmış gibi almazdı. Tıpkı isimlendirmediği Newroz Menkibesi'nde, önemli bir iş yapmasına rağmen, sadece Firdowsi'ye bağlı kalmak gibi..

Peki nedir Firdowsi'nin yanlışları? Firdowsi'nin yaptığı en önemli yanlış, Koskoca Med İmparatorluğu'nu kurmuş olan bir halkın torunlarının, yani Kürt Halkı'nın oluşumunu sadece 'bıçak artığı' olarak dağa sığınmış bazı gençlere bağlamasıdır. Kürtler'i küçük düşürücü bu tür eğilimler o zamanlar hem Arap yazarları arasında hem Fars yazarları arasında oldukça yaygındı. Devletsiz bir halkı, aydın da olsalar, hakim halkın yazarlarının başka türlü görmelerini beklemek çok zordur. Evet, gerçekten Med Devleti sanki buharlaşmış Firdowsi'de. Firdowsi'nin bir diğer yanlışı, mitolojik figürlerin adlarını değiştirmektir. Belki kendisi yapmamıştır bunu. Hatta uzun Pers ve Sasani egemenlikleri döneminde süreç içinde terimlerin ne kadar değişikliğe uğradığını bilenlerdenim. Ama yine de belirtelim ki yapıtına akseden şekli böyledir. Yima'nın Cemşid'leşmesi, Threataona'nın Feridun'laşması gibi. Bunların orijinal adlarından uzaklaştırılmasında büyük bir kasıt aramamak gerek. Ama yine de orijinalden kopuşun, menkibeyi de aynı yokuşa sürdüğü görülüyor. Bu ise olmadık zahmetlere yol açmıştır. Firdowsi'nin üçüncü önemli yanlışı, mitolojik figürleri somut tarihsel kişiliklere büründürmesidir. Bu da Genç Avesta'dan beri gelişen bir eğilimdir. Firdowsi ise bu işi biraz daha somutlaştırmıştır. Böyle olunca menkibe orijinal vatanından biraz daha uzaklaşıyor, epeyce de Farslaşıyor. İşte ben burada bir kasıt aramadan duramıyorum. Bir ortaçağ kültür talanının izlerini taşıyor bu somutlama.

***

Asrın başında büyük bir özveriyle Kürt Ulusal Davası'nı sürdüren Jîn Dergisi çevresi, Newroz ve Ulusal Gün kavramlarını ayrıştırmış bulunuyor. Newroz'u, İranlılar'ın kutladıkları Nevruz ya da Noruz ile çakıştıran ve aynılaştıran bu çevre, 'Kawe Bayrağı' dedikleri 'Ulusal Gün'ü ise 31 Ağustos'a taşır. Jîn Dergisi'nde yazı yazanların kaleminden Newroz aynı zamanda direkt 'Sersal' olmuştur (Jin, sayı; 14). 1900'lü yılların başındaki araştırma olanaklarına bakıldığında bu oldukça normal sayılabilecek bir sapmadır. O zamanlar araştırmacılığa soyunmuş olan Kürt Aydınları çok ciddi maddi kaynak bulma ve polisiye güçlüklerle, dini yasaklarla karşı karşıya idiler. Bundan dolayı ürünlerinde delil eksikliğinden, kaynaklara ulaşma güçlüğünden veya araştırma eksikliğinden doğan yanlışlar var. Onların yaşadıkları şartlarda yapılan bu tür yanlışları anlamak mümkün. Ya şimdiki Kürt Araştırmacıları'nın, siyasilerinin ve enstitülerinin hem de Avrupa'da yaptıkları yanlışlar? Bunları düzeltmek gerekmiyor mu? Oysa biliyoruz, Newroz'un Kürtler tarafından kutlanma özgünlüğü ile diğer İrani Kavimler'in bu bayrama yükledikleri anlam aynı değildir. Bu; bilindiği, görüldüğü halde hala hareketsiz kalınıyor, işin esasına varmak için birşeyler yapılmıyorsa bunu anlamak mümkün değil.

Jîn çevresinin kawa menkibesi için seçtiği 31 Ağustos günü, Asur'un yıkıldığı gündür. Böylesi sömürgecilik kokan bir günün ulusal özgürlük günü olarak kutlanacak yanı olamaz. Bu Kürt mantalitesine de aykırıdır. 31 Ağustos, İhsan Nuri Paşa'nın da anlattığı gibi Kürtler (Kuzey Doğu Kürtleri) tarafından bir başka bayram olarak, 'tol dan' adı verilerek kutlanıyor, hem de Newroz'un da aynı insanlar tarafından ve 21 Mart'ta kutlandığı sırada. Buradan acaba Kürtler'in 31 Ağustos'ta Asur'u yıkmakla öc aldıklarını kabul edip o günü de bayram olarak kutlayıp kutlamadıkları sorusu aktüelleşir. Toldan'ın, İhsan Nuri Paşa'nın da kaydettiği gibi 'Tolhıldan' kelimesinin bozulmuş bir şekli olmadığı ne malum? Eğer böyle ise, Kürtler bu Toldan Bayramı'nı Asurlular'dan çektikleri zulmun intikamını aldıkları günü bayram olarak kutladıklarını gösterir. Hem de 31 Ağustos'ta, yani Asur'u yıktıkları günde.. Bunun da araştırılması, eğer varsa bu festivalle ilgili kaynaklara ulaşılması geriyor. Ama günümüzün Kürt Siyasi Hareketleri ikisini birleştirerek, 21 Mart'a almış ve Kawa Menkibesi'ni bu özel günün üstüne monte ederek kutlamaları 'açıklayıcı' bir kolaycılığa başvurmuşlardır. Bu daha büyük bir çaresizliği ifade eder, hem de iletişimin bu kadar arttığı, bilginin kimsenin tasarrufuna giremeyeceği bir zaman kesitinde. Nihayet Kürtler'e özgü bir söylence olan Kawa Menkibesi, tarih açısından bu kadar somutlaştırılarak sunulunca ve başka menkibelerle karıştırılarak verilince elbetteki tarihçilerin itirazı ile karşılaşır. Hatta bu saptama ciddiye bile alınamaz. Yani bu yolla hırsızların işi kolaylaştırılır.

***

Newroz Menkibesi'ni somutlaştırırken tarihi gerçeklere bakmaksızın yapılan hatalar, son yıllarda cereyan eden bütün Newroz kutlamalarında tekrarlanır durur. Bu yanlışlar partilerin bildirilerinde de sansürsüz bir şekilde aynen yer alır. Bildirilerde; Dahak; 'beyin yiyen' zalim bir 'Asuri' kral olarak takdim edilir. Yine bu bildirilerde M.Ö. 612 yılında Med krallarından biri (muhtemelen Feridun ve belki Kawa) Asur'un başkentini 21 Mart'ta zapt ederek, bu ülkenin Medya'da ve bölge halkları üzerinde sürdürdüğü zulmüne son verdiği yer alır. Bütün olayın bir kurtuluş mücadelesi olarak takdim edilmesi de cabası!

Şimdi bunun neresini düzeltelim? Neresinden baksanız yanlışlarla dolu. Kürt araştırmacıları tarihsel bir vücut vererek somutlaştırdıkları 'Kawa Menkibesi'ni bu şekliyle dünyanın hangi bilim adamına, bırakın kabul ettirmeyi, gösterebilirler? İsterseniz bu somutlaştırmada yer alan bilimsel yanlışları şöyle bir sayalım: Birincisi; M.Ö. 612 Yılı, Proto-Kürt olan Medler'in bir imparatorluğa sahip oldukları bir tarih kesitidir. Bu tarih, Medler'in 'zulümden kurtulduğu' veya 'Ortadoğu Halkları'nı Asur zulmundan kurtardığı' yıl olmayıp, bilakis, Med İmparatorluğu'nun yayılmacı bir karekter kazandığı, Asur adlı devleti yıkarak orada da egemenliğini ilan ettiği yıldır. Yani sömürgeciliğin tepe yaptığı yıldır. İkincisi; M.Ö. 612'de Asurlular'ın 'Dahak' adlı bir kralları yoktu ve bu adı taşıyan bir Asur kralı hiçbir zaman olmamıştır. M.Ö. 612'de tek bir Asur kralı vardır, o da Sin-şar-işkon'dur. Üçüncüsü; o dönemin Med kralı ise yeni tahta oturacak olan biri, mesela Feridun değil, M.Ö. 625'ten beri ülkeyi yönetmekte olan Uvaxşathra'dır (Grekler'in Cyaxares dedikleri kral). Dördüncüsü; Asur başkentinin zapt edildiği ay ve gün, 21 Mart değil, Ağustos Ayı'nın sonu, yani 31 Ağustos'tur. Beşincisi; Medler'in bu vesileyle ateş yakarak ilan ettikleri bir zafer yoktur. Ancak yanan/yaktıkları  Asur Sarayı'nda o günler'in son Asur Kralı Sin-şar-işkon, kendisini ateşin içine atmak suretiyle, Medler'in elinde sonu belirsiz bir esaret hayatına başlamaktan, 'kurtulmuş'tur. Velhasıl neresinden bakarsanız bakın çok kötü bir tarih seçimi, çok kötü bir olay seçimi, çok kötü bir münasebet seçimi var. Menkibeleri somut tarihi olgular haline getirirken, ki dünyada bazı Türk bilim adamları hariç hiç kimse buna kalkışmaz, daha titiz olmak ve yanlışları saptayarak ayrıştırmak ve ihtimal hesaplarını dikkate alarak hareket etmek gerekir.

Ayrıca hiç kimse bağımsızlıklarını kaybetmiş olan Asurlular'ı, bağımsızlıklarını kaybettikleri gün, sömürgeci olarak gösterme hakkına sahip değildir. Geçmişlerinde sömürgecilik olsa dahi (ki yıkıcı, zalim bir sömürgecilik vardı), yıkılış günleri, saygıyla anılması gereken direniş günleridir. Tarih, doğru okunmalı, olaylar doğru konmalı. Newroz, yani Kürtler'in bir direniş, birlik ve bağımsızlık günü olarak kutladığı gün, aşırılıklara kurban edilmemeli, anlamından saptırılmamalı.

Unutmayalım, başka bir halkı köleleştirme günü, hiç bir zaman o köleleştirilen halkın (yöneticilerinin) zulmünden kurtulunduğu gün olarak kutlanamaz. Medler'in bir dünya uygarlığını ortadan kaldırmasını, ben kişi olarak 'ulusal gün' gibi kabul edip kutlamayı içime sindiremem, hiç bir hümanist düşünceli Kürt de böylesi bir eğilimi içine sindiremez. Uygar halkların ulusal günleri ve menkibeleri, başkalarının ölümü üzerine kurulmazlar. Kürt Menkibesi de öyle düşünülerek asırları aşacak şekilde söylenmiş ve zamanımıza kadar inmiştir. Ama zaman içinde somutlaştırma uğruna alabora edilerek. Bu davranış Newroz'un ruhuna tümüyle aykırıdır. Eğer Kürtler bunu içlerine sindirebileceklerse, o zaman onların da, Persler'in Med Devleti'ni tarihin karanlık sayfalarına gömdükleri günü ulusal bayram olarak kutlamalarına sempati ile bakmaları gerekir. Biliyorsunuz o günden beri tarih sahnesine bir türlü çıkamamış olan Kürt Halkı hala hak etmediği bir esareti yaşıyor. Aynı şeyi Asurlular da hissetmiyor mu? Hem de erimiş, katliamlarla neredeyse bitme noktasına gelmiş bir vaziyette? Ama Asurlular'ı, kendi bağımsızlıklarını elde ederken yenilgiye uğrattıkları için Kürtler'in sevinmesi, bu zaferi bir ulusal gün olarak kutlamaları için bir sakınca ileri sürülemez. Çünkü kölelikten kurtuldukları günü işaret ediyor söz konusu zafer. Asur Devleti ise, bir komşu devlet olarak, varlığını Medya ile birlikte sürdürüyor.

doğrusu

Biz şimdi elde ettiğimiz gerçek bilgileri değerlendirerek Proto-Kürt Medler'in kayıtlara geçmiş gerçek kurtuluş günlerini, sadece gerçeklere bağlı kalarak verelim ve bunu (efsanelerin efsane olarak kalması gerektiğini bilmemize rağmen) isteyenler için (belki yanlış olsa da) Newroz Menkibesi ile birleştirelim:

Medya Devleti'nde kayıt tutma geleneği yok desek mi, bilinmez. Ama bu devletin kralları tarafından tutulmuş olması muhtemel kayıtlar, devlet arşivleri ortada yok. Bundan dolayı Med Devleti hakkındaki bilgilerin tümü komşularının kayıtlarından alınmıştır. Bu kayıtlardan biri Herodot, biri de Ctesias tarafından nakledilmiştir. Bunun yanında yerli kaynakların da kayıtları vardır. En önemli yerli kaynak Asur krallarının tuttukları kayıtlardır. Bütün bunları Rowlinson (1885), Diakonoff (1985) ve Cameron (1935) tarafından toparlanmış şekilleriyle birleştirerek, Medya'nın çok iyi bir kuruluş fotografını sunabiliriz.

Herodot'a göre; M.Ö. 762'de başlayan bir anarşi döneminden sonra M.Ö. 727'de Deiocos'un yönetiminde Med Devleti tarih sahnesine çıkmıştır. Fakat bu ortaya çıkış çok net değildir. Bu arada Scythialılar'ın (İskitler'in) bölgeyi istilası söz konusu olur. Bölge çok karmaşık bir yönetimler anarşisi yaşar.

Öte yandan, İran coğrafyasında cereyan eden anarşi yıllar geçtikçe, Scythialılar'ın da tahrikleriyle, gittikçe artar. Asur İmparatorluğu tarafından yönetilen Med bölgelerinde M.Ö. 676 yılına vardığımızda vergi toplama işini üstlenmek, vergi 'memurları' için rizikolu bir hal alır. Durum karmakarışıktı. Öyle ki, vergiler toplanabilse bile asla yerine ulaşamıyordu. Ülkede her an, her bölgede iktidar el değiştiriyordu. Fırsat bulan her küçük prens (kawa) baş kaldırdığı gibi, diğer bölgelere de saldırıyor, 'egemenliği' altına alıyordu.

İşte bu karmaşayı yaşayan yerlerden biri de Asurlular'a 'sadık' olan üç Med yöneticisinin egemen olduğu bölgeydi. Hakim oldukları bölgeler 'düşman kardeşleri' tarafından işgal edilen bu kabilelerin liderleri Asur'dan yardım istemişlerdi. Bu üç kabile reislerinden birincisi Uppis, modern İsfahanın yakınındaki bir yeri yurt edinen Partakka Kabilesi (veya Paritakka, Paritakanu kabilesi) yöneticisi; ikincisi Zanasãna, Partukku Kabilesi (Partia kabilesi olabilir) yöneticisi; üçüncüsü Rãmatãia  ve Urakazaba Kabilesi (şimdiki coğrafyada yeri belli değil) yöneticisi. Bunlar Asurlular'a başkaldıran bazı kabile reisleri tarafından bölgelerinden uzaklaştırılmışlardı. Bunun üzerine Asurlu Esarhaddon, ordusunu bu 'Uzak Med' diyarına bir keşif seferi için gönderdi. Amaç kargaşa yaratan kawaları (veya vispatişleri) hizaya getirmekti. Sonuçta suçlu bulunan iki kabile reisi (kawa); Shidir-parna (Çithrafarna veya Tissaphernes) ve Eparna, kabile fertleri ve sahip oldukları sürüleri ile birlikte yakalanarak götürüldüler. Akibetleri hakkında elimizde kayıtlara geçmiş bir bilgi yoktur.

Asurlu bölgesel şefler, daha sonra yerlerinden kovulmuş olan kabile reislerine gönderdikleri bu askeri yardım karşılığı söz konusu üç bölgeden aldıkları vergileri arttırdılar. Vergiler bütün ülkede altından kalkılamayacak kadar ağırdı ve her fırsatta daha da ağırlaştırılıyordu. Vergi olarak askeri amaçlarla kullanılmak üzere genellikle at alınıyordu. Fakat bu vergileri yerine ulaştırmak oldukça zorlaşmıştı. Uzak Med bölgelerinden toplanan bu atlara, merkeze (Asur'a) götürülürken, yol boyunca Asur'a daha yakın bölgelerin kabile şefleri tarafından el konuluyordu. Öte yandan aynı coğrafyada Scythler'in saldırıları da artmıştı. Bunlar da isyana eğilimli Med kabile reisleri ile ittifak arıyorlardı. Med kabile reisleri ile ittifak arayan ve onları muhtemel bir isyanda desteklemeye hazır olduklarını gösteren bölge halkları arasında Göçebe Mannea kabileleri ve hatta Elamlılar'da vardı.

M.Ö. 674 veya 673 baharı ile birlikte çok hızlı politik hareketlenmeler de başladı. Büyük bir Asur baskısı altında bulunan Med Kabileleri'nden Kãr Kaşşîler (muhtemelen Bît Kãri); liderleri Kaştariti (Medce'de; Xşathrita) öncülüğünde, Mâdãiler; liderleri Mamitiarşu (Muhtemelen Medce; Vahmyatarşi) öncülüğünde, Sapardalar; liderleri Dusanni öncülüğünde ayaklandılar. Bu başkaldırının beyni Xşathrita'ydı. İsyan kısa bir süre içerisinde başarıya ulaştı. Düşmanlarını bulundukları bölgelerden püskürten bu Med Kabileleri'nin ardından daha doğudaki diğer üç Med Bölgesi de Asur'dan koptu. Bunların da muhtemelen aynı anda oluşan Med Birliği'ne katıldığı araştırmacılar tarafından kaydediliyor (Diakonov). Oluşan yeni birlik artık bir krallıktı ve muhtemelen  taç giyme adı Fraortes olan Xşathrita yönetimin en üst kademesine getirdi. Med ve giderek İran Tarihi için bir dönüm noktası oldu bu. Asur Kralı Esarhaddon'un kayıtlarında Medler'in bu zaferini cezalandırmak için yeni kral Xşathrita'ya karşı bir askeri harekattan veya onunla tutuşulan bir savaştan bahsedilmez. Bu da gösteriyor ki Asurlular, söz konusu yenilgiyi sineye çekmek zorunda kalmışlar. Yukarıda naklettiğimiz ayaklanma, Medler'in Asurlular'a karşı kayıtlara geçmiş tek başarılı ve nihai ayaklanmasıdır. Bundan dolayı menkibemizle sıkı bir ilişkisi olmalıdır.

Ayaklanmanın cereyan ettiği ay; Mart ile Nisan arası. Asur kayıtlarına göre gün; Asur-Babil yeni yılının (Zagmug) başladığı gün, demek ki; 1 Nisan.. Fakat başkaldırının cereyan ettiği zaman diliminde 1 Nisan gününün aslında 21 Mart olabileceğini de unutmayalım. Eski çağ takvimlerinde böylesine ufak kaymalar her zaman olagelmiştir. İşte burası çok ilginçtir. Naklettiğimiz bu ayaklanma olayını iyi değerlendirirsek, Med Devleti'nin gerçek kuruluşu ile Newroz Menkibesi'ni, teorik olarak da olsa, biribirine bağlayabiliriz.

Şimdi bu tarihi gerçekleri bir de Kürtler'in Newroz Menkibesi gerçeğini göz önüne alarak okuyalım veya isteyenler için bir menkibe düzeyinde yeniden yazalım: Med Kabileleri bir zamanlar, ağır vergiler koyarak onların mal varlıklarını sürekli talan eden Asurlular'ın bölgede kurdukları zulüm yönetimi altında inim inim inliyorlardı. Ülkenin her tarafında bu yönetime karşı başkaldırılar gelişiyor, bu anlamda büyük bir anarşi hüküm sürüyordu. Başkaldırıcı kabilelerin bazıları belli bir süre bağımsız kalabiliyor, ama kısa bir süre sonra, ağır bedeller ödeyerek,  tekrar Asurlular'ın egemenliğine giriyorlardı. Fakat günün birinde Scythler de ülkelerine saldırdılar. Medler'in en aşağısından bir kolu o zamana kadar Deioces adı verilen bir krallarının yönetiminde kısmen bağımsız yaşıyorken, varolan düzenleri de bu yeni gelen yabancılar tarafından bozuldu. İstilacılar bir yandan Med kabilelerini biribirine karşı kışkırtarak güçten düşürüyor, öte yandan da çekemeyecekleri kadar vergi ödemeye mahkum ediyorlardı. Zalim Yerel Asur Yöneticileri'nin keyfi baskıları da cabası. Bu yerel yöneticilerden birinin Tanrısı; Aji Dahaka olabilirdi (bu rastgele seçilmiş bir teori değil, gerçeklik payı olan bir saptamadır).. Belki de yöneticinin kendisinin adı Dahak olabilirdi. Bu Aji Dahaka'ya boyuna kurban adayan söz konusu yerel yönetici tüm bu adakların bedellerini (tanrılarına adadıkları hayvanları) elbette ki Med Halkı'ndan çıkarıyordu. Dahak'a belki de insan bile kurban ediliyordu..

İşte böylesi bir durumda bir gün Kabile reislerinden biri (demircilik yapan bir kabile reisi), yani bir Kawa, isyan bayrağı açıyor. Onu iki kawa daha takibediyor. Bu isyan derhal taraftar topluyor. İsyanı kısa bir süre içerisinde başarıya ulaştıran bu Med kawaları, aralarından en güçlü olanını, Xşatrita'yı (siz Feridun'u hatırlayın) lider seçiyorlar..Çünkü bu Xşathrita'nın, Deioces'in oğlu Fravartin olduğu konusundaki görüş, araştırmacılar arasında çok güçlü ve muhalefetsiz bir şekilde taraftar bulmuş durumda (Herodot ve genel olarak Grek kaynakları onu 'Fraortes' olarak tanır). Ayaklanmanın başarıya ulaştığı gün, Asurlular'ın yeni yılı kutladıkları gündür.

Takvimdeki bu gün, ayaklanmacılar için ise sadece yeni yılın ilk günü değil, yepyeni bir gündür, bir yeniden doğuş günüdür.. Özgürlüğün başladığı yepyeni ve aydınlık bir gün. O günü direnişle kazanmışlardı. Ona Med Dili'nde 'Yeni gün' anlamına gelen 'Nava Roaca' adını ver(diler)miş olabilirler. Böylece her yıl bu günü bir direniş ve özgürlük günü olarak kutlamaya başladılar. Zaman içinde bu ad dildeki değişime paralel olarak değişti ve torunlarının dilinde Newroz'a dönüştü. Zaferlerini, başka yurttaşları da duysun diye Asnavand Dağı'nda yaktıkları büyük bir ateşle ilan ettiler. Bölgelerindeki ulaşılır en yüksek dağdı bu. Bu dağda yakılan ateş geleneksellleşti. Zamanla zaferi temsil eden Varathraghna adlı tanrı veya mitolojik figüre adandı. O günden sonra o dağda bir de ateş mabedi kurulmuştu. Bu mabed, her yıl hac amacıyla ziyaret edilen en kutsal Ateş mabedi olarak kabul edilmişti.

Şimdi bu kadar somut sayılabilecek verilerin ışığında Medyalı bir bayramı daha başka nasıl yorumlayabiliriz?