Kitaplarım - Mitolojik ve tarihi gerçeklerin isiginda Newroz


birinci bölüm


mitolojiler ve geleneksel bayramlar

Dinler, oluşmalarına yol açan tabii gelişim ve düşünce sistemleri itibariyle; tabiat dinleri, semai dinler vs. gibi çeşitli gruplara ayrılırlar. Söz konusu gelişim süreçleri ve inanç sistemleri, sonuçta vücut bulan dinlerin gereği olan ibadetleri ve o ibadetlere bağlı olarak kutlanan özel günleri de açıklayıcı olmak durumundadırlar. Belli bir grubun içinde yer alan dinler arasında bariz farklılıklar olabilir, ama yine de meseleye kalın çizgileriyle bakıldığında; aynı grubun içinde yer alan dinlerin empoze ettikleri veya üstüne bina edildikleri gelenekler aşağı yukarı biribirlerinin benzeridir. Dinlerin eylemsel olarak uygulandıkları ve yukarıda söz konusu ettiğimiz ibadetler ile buna bağlı özel günler gibi gelenekselleşmiş törensel alanlarda, bu benzerlik oldukça belirginleşir.

Ne demek istediğimizin daha iyi anlaşılması için bazı örnekler verelim: Ortadoğu kaynaklı; Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık gibi semavi dinlerde festivaller, özel günler veya bayramlar, hep peygamberlerin hayat çizgisine veya dinlerindeki pratik ibadetlerin aşamalarına bağlıdır. Bu dinlerin, Yahudilik dışında, saf bir şekilde ulusal bir mitolojiden kaynaklanarak veya oradan süzülerek oluşanı yoktur. Müslümanlığın Arap Mitolojisi'nden aldığı pek az renk vardır ve bu renkler dinin semavi karekterini asla etkilememiştir. Hristiyanlık ise, başlıca Grek Rahipler'in eseri olmasına rağmen, Grek MItolojisi'ni hemen hiç göremeyiz bu dinde. Söz konusu dinlerde bundan dolayı sadece peygamberlerinin hayat çizgisine veya emredilen dinsel günlere göre festivaller oluşturulmuştur. Bu festivallerden bazılarının ulusal geneklerle sıkı bağları olmasına rağmen, yine de peygamberlerin hayat çizgisine bağlanmışlardır. Örneğimizi daha da somutlaştırmak için, müslümanlığın festivallerini örnek olarak alalım. İslamlar bir 'ay yılı' içerisinde iki bayram kutlarlar; Ramazan Bayramı ve Hacı Bayramı. Bu bayramların her ikisi de ay yılı içerisinde yerine getirilmesi dinsel birer zorunluluk olan iki ibadetle bütünleştirilmiştir. Ramazan Bayramı; tutulması her reşit ve sağlıklı müslüman için yerine getirilmesi zorunlu bir ibadet olan Ramazan Orucu'na endeksli iken, Hacı Bayramı; müslümanların hac ibadetleri sırasında kutlanır.

 Müslümanlar'ın özel ibadetler eşliğinde kutladıkları dini günler arasında 'kandil'ler de önemli bir yer tutar. Kandillerin kutlanması da; Hazret-i Muhammed'in doğumu (Mewlud Kandili), Kur'an'ın indirilmeye başlanması (Kadir Gecesi) vs aynı amaca hizmet ederler. Aynı şeyler Hristiyanlık için de söz konusudur; Jesus'un (Mesih İsa'nın) Doğumu, Göklere Yükselmesi v.s. Yahudiler'in ”Yom Kipor” gibi dinsel günleri de aynı kapsamdadır. Fakat Yahudilik, İsrailoğulları'na has bir din olduğu için, bu dinin bütün bayramlarının, söz konusu halkın mitolojisinden kaynaklandığı su götürmez bir gerçek olacaktır. Hristiyanlık'ta ise, bilhassa Jesus'un doğumu, eski Aryani mitolojisinden kökünü almasına rağmen Hristiyan bir elbise ile yeniden şekillendirilmiştir. Bilindiği gibi 24 Aralık (26 Aralık), Doğu Aryanlar'da eski çağlardan beri Büyük Tanrı Mithra'nın doğum günü olarak kutlanır.

Doğu Aryanlar'ın, daha somut konuşursak bunların Med Kolu'nun, uzun bir süreç içerisinde ördüğü mitolojinin festival olarak kabul ettiği günler için neden aranırsa, bunu onların mitolojilerinin düşünce sisteminde aramalıyız. Bu anlamıyla Doğu Aryani Uluslar'ın dinsel festivalleri ulusaldır. Zarathuştra'nın yaşadığı yıllardan çok önceleri şekillenmeye başlayan, Medler arasında ve Medya'da önde gelen, dinler tümüyle Evren ile insan arasında kurulan bağ çerçevesinde şekillenmiş olan dinlerdir. Bu konuda Akamenid Hanedanı'nın ilk dönemlerinde, Persler'in resmi dini olan Akamenidler'in (Auramazda) dininde, geleneklerin ince ayrıntılarda ne emrettiğini bilmiyoruz. Kalın çizgileri ile yazıtlardan ve Grek yazarlarından öğrendiklerimiz, Akamenid'lerin dini inançlarının yukarıda, Med Mitolojisi'ni söz konusu ederken değindiğimiz şablona tam anlamıyla uymadığıdır.

Fakat bu dinle "contemporary", yani eş zamanlı bir inanç olarak varlığını sürdüren ve Med Mitolojisi'nden kaynağını alan Zarathuştracılık'ın -burada kastettiğimiz; Gathik değil (Zarathuştra'nın orijinal ayetleri'nde tarifini bulan değil), geç Avestik Zarathuştracılık'tır- (Genç Avesta'da sunulan Zerdüştilik), ne gibi ibadetsel gelenekler geliştirdiğini net bir şekilde biliyoruz. Medyalı Rahipler'in geliştirdikleri Genç Avesta'nın sunduğu düşünce sisteminde sürekli bir mücadele söz konusudur. İyi ile Kötü'nün evrensel mücadelesi Avesta'da yer alan düşünce sistemine damgasını vurur. Kötü ile uzlaşmak yasaktır Avesta'da. Kötü ile sadece mücadele edilir. İşte bu düşünce sisteminin geliştirdiği festivallerde de bu gerçek, mücadele ve direniş konsepti hakimdir.  Bu festivallerden biri de Newroz'dur.

***

a) dünyada '21' martlar

Newroz'un Kürtler ve genelde Zerdüştiler tarafından kutlandığı 21 Mart gününde, pek çok halk tarafından da çeşitli dini sebeplerle ayinsel festivaller düzenlenir/di. Elbette bu festivallerin hemen hemen hepsinin kozmogonik sebeplerle düzenlendiği tahmin edilebilir. Bundan Newroz, tüm 'Ortadoğu'da kutlanırdı' gibi bir sonuç çıkarmak yanlıştır. Önemli olan kutlanan festivale onu şekillendiren halkın verdiği anlam ve o festivalin kozmogoni itibariyle sebebidir. Öyle olmazsa halklar tarafından geliştirilen her kutlamaya, sebebine bakmaksızın, 'festival' deyip geçeriz. Oysa öyle olamaz. Eğer öyle kabul edilirse bunca bilim adamı nasıl olur da bu kadar mesai harcayarak ayrı mitolojileri kendi tabii gelişimi içinde incelemeye kalkar? Bu anlamda 21 Mart'ta, Newroz dışında, dinsel motiflerle düzenlenen her festival, onu kutlayan halk grubunun tabiattan beklentilerine uygun gerekçelerle kutlanır/dı.

Zagros Halkları'ndan biri olduğu hemen hemen kesinleşen (Oxford, the History of Iran, 1985) ve göç ettikleri Güney Mezopotamya'da çok önemli bir uygarlık kuran Sümerler, 21 Mart'a anlam yükleyen en eski halklardan biridir. Festival boyunca tabiatın yeniden canlanışı şerefine büyük ayinsel törenlerle organize edilirdi. Mezopotamya'nın bu uygar halkı, bitkilerin yeniden canlanışı ve bereket tanrısı 'İnnana'nın her yıl 21 Mart'ta dünyayı yeniden canlandırdığına inanır ve bunun şerefine 'Akitil=yeniden doğuş' adını verdikleri bir festivalle dinsel kutlamalarda bulunurlardı. Sumerler'in şerefine festival düzenledikleri Tanrı İnnana, Mezopotamya'nın en eski 'Çoban Tanrı'sı olan Tammuz ile aynı Mitolojik figürdür. Onlardan aynı isimle 'Akitu' adıyla bu bayramı ödünç alan Sami bir halk; Akadlar, tıpkı Sumerler gibi kutlarlardı bu günü, ama bu kez kendi tanrıları Tammuz adına (Vem är vem i mytologin, Italia; 1993). Aryani bir halk olan Hittitler'in 'iktidar grubu' ise, kesin olmayan delillerden anladığımız kadarıyla; 21 Mart'ta bereket bekler, Bereket Tanrısı Telepinu adına şenlikler düzenlerdi. İktidar grubu terimini kullanmamızın sebebi, Hititler'de hemen her köyün ayrı bir tanrısının ve ayrı festivallerinin bulunmasından dolayıdır.

Mısırlılar'ın önemli bir dini grubu da 21 Mart'ı büyük şenliklerle karşılarlardı. Tanrı Osiris'in, kıskanç kardeşi Nut tarafından öldürülmesi ve ölümden sonraki dirilişi bu bayramın kozmogonik gerekçesiydi. Mısır'da çok önemli bir dinsel akımın merkezi figürü olan bu tanrı, köken olarak tahıl tanrısıydı. Ayrıca bereketi de temsil ederdi. Doğduğu gün olarak kabul edilen 21 Mart bundan dolayı, tahılda bereket sağlamak için kutlanırdı.

21 Mart, Batı Anadolu Halkları arasında da çeşitli tanrılara adanarak kutlanıyordu. Efesliler; Artemis'e adamışlardı bu günü. Bu tesadüfi değildi. Çünkü Artemis, bitkileri ve vahşi hayvanların koyucusuydu. Artemis ayrıca ışık, daha doğrusu Ay ile de bağlantılı sayılmıştır. 21 Mart'ta ışığın artması ve bu sayede tabiatın canlanması bu festivalin kozmogonisi açısından önemlidir. İyonlar ise çok mücadeleci bir tanrıça olan Demeter'e adarlar bu festivali. Demeter, Hades tarafından kaçırılan Persefones'in anasıdır. Hades Grek Mitolojisi'nde yer altı tanrısı ve hükümdarıdır. Krallığının halkı ölülerden oluşur. Demeter, kaçırılan kızını Hades'ten kurtarmak için Tanrı Zeus'tan yardım ister, fakat bir cevap alamaz. Bunun üzerine Tanrılar'ın panteonundan nefret etmeye başlar ve yeryüzüne çekilir. Onun yeryüzüne çekilmesi felaketlere yol açar. İnsan soyu açlıktan dolayı yok alma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bunun üzerine Hades, Zeus ve Demeter arasında bir antlaşmaya varılır ve bu sayede Persofones'in yılda bir kez, 21 Mart'ta yeryüzüne inmesine izin verilir. Böylece Persofones'in geri döndüğü günlerde bereket olur. Bu bayram söz konusu bereketi sağlayan Demeter'e adanmıştır. Frigya ve Galatalılar da bu bayramı bir Ana Tanrıça olan Kybele'ye adamışlardır. Hititler'in Ana Tanrıçaları'nın bir kopyasıdır Kybele. Aynı Ana Tanrıça Lydya'da Kybebe olarak anılır.

Biz, Hristiyanlar'ın vaftiz geleneğini Zerdüştiler'den aldığını biliyoruz (bkz; ayrıca Black-Rowley;1982, Cumont; 1902 vs). Baptizm festivali esnasında yöresel Hristiyanlar, çocuklarını önce buz gibi soğuk bir suya daldırırlardı. Ardından sıcak gelirdi. O esnada şu darb-ı mesel söylenirdi: 'Sen vaftiz edildin ve yaza ilk adımı attın. Sen Newroz'u yakaladın ve kışa başladın' (Mukhtaşar ud Duwal; Bar Hebræus, 1890). Yukarıdaki alıntı, Zerdüştizm'deki vaftizm olayının, Hristiyanlar, bilhassa Bölge Hristiyanları tarafından ruhuna uygun olarak, 'Yeni Gün=Newroz'a ilk adım olarak kabul edildiğini ve böyle kutlandığını gösteren çok önemli bir delildir. Çocuğun hayata attığı 'ilk adım Newroz'u' gibi, gerçek Newroz da aynı şekilde kabul görüyor ve kutlanıyordu.

Yukarıda saydığımız 21 Mart Festivalleri'nin hiç biri Kürtler'in Newroz'a yükledikleri anlamla yüklü değildir. 21 Mart'ın zamanın birinde yukarıda zikredilen halklar tarafından 'bereket', bolluk', 'canlanma' gibi ortak gerekçelerle kutlanması, doğrudan doğruya tabiatın canlanması ve çoğalma ile ilintilidir. Anladığımız kadarıyla aynı gerekçeler Amerika yerlileri için de festival gerekçesi olmuştur. Ama Kürtler'in çok sevdikleri Newrozları söz konusu olduğunda, başlangıcı tabiatın canlanması dolayısıyla da olsa, iş değişir.

Ülkeleri Halife 'Umar döneminde, Arap-İslam istilasına uğradığında Kürtler müthiş bir direniş sergilediler, ama sonuçta yenildiler. Galip komutan al-Yaman, Athurpatakan'ın (Adherbaijan'ın) tümüyle Kürt olan halkı ile 800.000 dirhem karşılığı bir antlaşma yaptı (Tritton, 1930). Bu antlaşmaya göre Araplar; Kürtler'den hiç kimseyi öldürmeyecek, işkence etmeyecek, onları hapsetmeyecek, hiçbir Ateş Mabedleri'ni yakmayacaktı. Fakat antlaşmanın en önemli maddesine göre ülkenin yeni efendileri, Kürtler'in açıktan açığa, aralarında en baş yeri kaplayan Newrozları dahil, bütün festivallerini kutlamalarına karışmayacak, onların bu festivaller boyunca ulusal danslarını sergilemelerine karışmayacaklardı (Baladhuri, Futuh ul-Buldan). Bunun anlamı; Newroz, Arap-İslam hakimiyeti dönemine kadar uzanan bir tarihte bile sadece Kürtler'e özgü bir festival olarak görülmesiydi.. Buna kesin bir şekilde dikkat edilmezse, bu araştırmanın anlaşılması mümkün olmaz. Çünkü Medler'den beri hiç ciddi bir şekilde bağımsız yaşamamış olan bir kavmin bayramından bahseden en canlı yabancı tanıktır Futuh ul-Buldan. Hem de MS 600'lü yıllarda. Dikkat ediniz, o sırada Farslar da Zerdüştilik'ten yeni dönmüşlerdi. Ama onların 'Newroz' diye bir bayram kutladıklarına dair bir kayda rastlamıyoruz burada.. Hem de iktidar kaybolduğu anda, merkezi hükümet onların elinde olmasına rağmen.

Fakat İslam Halifeleri, bu sözlerinde durmadılar. Büyük bir saldırı ile en aşağısından anlamına uygun bayram kutlamalarını yasakladılar. Bu arada Kürtler'i dinlerinden dönmeleri için çok şiddetli tedbirlere başvurmaya başladılar. Zerdüştiler'i her yerde Kırmızı veya siyah bir başlık giymek zorunda bıraktılar (Juynbull; nakleden Tritton, 1930). Bundan amaç İslamlar ile Zerdüştiler'i ayırd etmekti. Daha sonraki Alevi Kürtler, Türk istilasından çok sonraları bile bu kırmızı başlıkları giymeye devam etmiş, adları 'Kızılbaş' olarak kalmıştı. Bunun dışında, Kürdistan'ın Xaniqin şehrine de Halife 'Umar iki adamını ('Uthman bin Hunaif ve Hudhaifa) buradaki insanları damgalamak için gönderir. Bunlar, ordaki insanlara gayrimüslim olduklarını gösteren damgalı yakalık taktırır (başka bir yerde 550.000 kişi). Damgalı yakalık taktırılan insanlar Zerdüşti idi ve geleneklerini sürdürmekte kararlıydı. Tabii ki bu geleneklerin en önde geleni, Newroz kutlamalarıdır. 

***

b) newroz kelimesi

"Avestik Dil"de, ya da Avesta'nın yazıldığı rahipsel Med Dili'nde adı "Nava=yeni' Roaca=gün"ün birleşimi olması gereken Newroz kelimesi bu orijinal şekliyle bile Avesta'da yer almıyor. Genç Avesta'nın yazıldığı, önemli araştırmacılar tarafından teslim edilen, rahipsel Med Dili'ndeki bu bileşik kelimenin anlamını, Med Dili'nin mirasçısı bir dil olan Kürtçe'yi kullanarak ayrıntılarıyla tahlil edebiliriz: Nava, Kürtçe'nin Zazakisi'ndeki newe ve Kurmanci ile Soranisi'ndeki 'nû', nüye” ile aynı kelimedir ve 'yeni' demektir. Raoca ise yine aynı dilin Zazaki Lehçesi'ndeki 'Ruec' ve Kurmanci ile Sorani Lehçesindeki 'roc' ile aynı kelimedir ve 'gün' anlamına gelir. 'Yeni Gün' olarak kutlanan Nava Roaca, daha önce de kaydettiğimiz gibi, bu haliyle Avesta'da yer almıyor. Belki de kayıp. Buna rağmen Nava ve Roaca kelimeleri Avesta'nın her yerine dağılmış olarak vardır. Nava Roaca, zaman içinde iki kelimeli bir tabir olmaktan çıkarken, biraz da dillerin tabii değişimleri çerçevesinde tek kelime haline dönüşerek önce Pehlevice'de Noroz, sonra günümüz Kürtçesi'nde 'Newroz'laştı ve günümüze kadar ulaştı. Bu dönüşümün sebebi, tahmin edeceğiniz gibi; bir yandan zaman içindeki tabii değişim iken, öte yandan da II. Artaxerxes döneminde, Zarathuştra'nın dinini artık açıkça kabul eden Persler'in, o zamandan beri yazılı belgelere hakim olmaları olarak da izah edilebilir.

Newroz Kelimesi'nin, zannedildiğinin aksine, Medya'da veya en aşağısından onların mirasçıları olan Kürtler arasında geçmişte 'yeni yıl' gibi bir anlamı ifade etmek için kullanılmamış olması kuvvetle muhtemeldir. Başat kutlanış şekline ve dayandırılan menkibeye bakıldığında bu böyle görünüyor. Zaten Newroz kelime olarak 'yeni gün' anlamına gelir, yeni yıl değil. 'Yeni gün' tabirine pek çok anlam yüklenebilir. Sonradan yüklenen anlam, yani yeni yıl, öyle görünüyor ki sadece Newroz'un (nuroz'un) Pers versiyonu için geçerli olabilir. Akamenidler'in Newroz'u, büyük bir ihtimalle saltanatlarının orta dönemi itibariyle kutlamaya başladıklarını saptayabiliriz. Fakat, altını çizelim ki bu, bazı silik delillere dayanan bir tahmindir (bu kutlamaların varlığı konusunda hiç bir delilimiz yoktur). Fakat Zerdüşt Dini'ni tümüyle kabul ettikleri dönem bu olduğuna göre, tam olarak Medler'in kültürel değerlerinin etkisine girmeleri de bu döneme rastlamalı. Medler'in kültürel değerlerinin etkisine tabii ki daha sonra kim olduklarını tartışacağımız Magu adı verilen Med Rahipleri'nin sabırlı çabaları ile girmişlerdi. Persler'in muhtemelen, ama onların torunları olan Günümüzün Farsları'nın belgesel olarak bu festivali sadece bir 'yılbaşı günü' olarak kutladıkları belli. Bilindiği gibi ilk Pers takvimlerinde yılbaşı, Kasım Ayı'nde idi. Persler, II. Artaxerxes döneminden itibaren Zerdüşti geleneklerini aldılar.

Fakat bu geleneklerin biraz değişik olarak alındığı açıkça ortada. Neticede onlar için 21 Mart'ta bahar gelmiştir ve takvimde eski yıl bitmiş yeni bir yıl başlamıştır, hepsi bu. Onlar için bu günün ifade ettiği başka bir anlam yoktur. Kısacası Newroz onlar için takvimsel bir meseledir. Oysa anlaşıldığı kadarıyla Medler ve onların takipçileri olan Kürtler için Newroz 'Yeni Gün'dür. Halk için yeniden doğdukları bir günü ifade eder Newroz. Onların hayatında kapanan kötü bir dönemin ardından direnişle yaratılan yepyeni ve özgürlük dolu bir gün başlamıştır. Yeni bir başlangıçtır Newroz. Bundan dolayı Medler'in takipçileri olan Kürtler'in Newroz kutlamalarında hep direniş ruhu, birlik ve mücadele ruhu hakim olmuştur. Medler'den beri ciddi bir şekilde özgür yaşamamış ve her zaman baskı altında tutulan torun bir halk için bu tür bir anlam yükleme ve buna uygun bir kutlama tabiidir.

***

bazı kürt kaynakları'nda newroz

Bu kitabı hazırlarken, Newroz hakkında Kürt Araştırmacılar'ınca, bilhassa Kuzey Kürtleri'nce, kaleme alınmış çalışmaları taramaya çalıştım. Fakat bunlardan ulaşabildiklerim arasında kayda değer bir şey bulabildiğim söylenemez. Kürt Araştırmacılar'ın, bilhassa Kuzey Kürdistanlılar'ın Newroz konusunda epey kolaycı davrandıklarını, delil olarak soyut ve müphem bazı kavramlar kullandıklarını, bilimsel bir metodoloji kullanmadıklarını görmek hiç de şaşırtıcı olmadı. Nihayet bağımsız bir devlete sahip olmayan bir halkın çocukları olarak, yasakçı bir ortamda, çalakalem,  'araştırma' adı altında bazı şeyleri sunabilmeleri bile başarıdır. Türk Devleti'nin katı yasakçı tatbikatlarının etkisiyle unutulma noktasına gelmiş olan Newroz hakkında, Kuzeyli araştırmacıların gözleme dayanan kayıtları sadece bazı Dersim yörelerinde ve adı Newroz olarak zikredilmemek kaydıyla diğer bazı yörelerdeki yozlaşmış kutlamaları aktarmaktan ibaret olabilmiştir. Bu araştırmacıların ürünleri elbette 'kaynak' olarak kullanılamazdı. Ama Osmanlı dönemine ait Ehmedê Xanî'nin Mem û Zîn adlı lirik yapıtında, XI. ve XII. bölümlerde yer alan satırlar önemliydi. Çünkü bu satırlardan anlaşıldığı kadarıyla Newroz, kültürel bir kalıntı olarak 1500'lü yıllarda hala Kürdistan'da kutlanıyordu. Bunun gibi daha başka yazılarda da Newroz'dan ismen bahsedilir.

Bu bakımdan dönem ve yer gözetmeksizin, örnekleme açısından Newroz'la ilgili Kuzeyli yazarların bazı kısa makalelerinin üstünde durma lüzumunu hissettik. İhsan Nuri Paşa bunlar arasında başta geleni oldu. Değindiği bazı kaynaklar önemliydi. 'Toldan'la ilgili belirlemeleri yarım kalmakla birlikte ilginçti. Ehmedê Xanî ise tamamen folklorik açıdan konuya değinmişti. Yine de 1600'lü yıllarda Botan'da, Newroz'un kitlesel olarak kutlandığını öğrenmek heyecan vericidir. Hawar Dergisi ise oldukça yanlış bir yaklaşım sergilemesine rağmen yine de Newroz denilen bir Kürt folklorik değerinden bahsetmesi önemliydi. Buna yukarıda düşüncelerini kullandığımız için bir daha değinmeyeceğimiz Jîn Çevresi'nin varlığını da bir not olarak ekleyelim. Biz bu bölümde başlıca yukarıda adı geçen yazar ve çevrelerin düşüncelerini esas alan bir değerlendirme sunacağız.

***

a) şerefxan'da 'newroz'

Önemli Kürt Beyi ve tarih yazarı Bitlisli Şerefxan, Şerefname adlı yapıtında 'Kürtler'in kökeni'ni araştırma çerçevesinde Newroz'un iki önemli figüründen bahseder; Dahhak ve Cemşid. Bunların izini Newroz Menkibesini esas alarak sürer ve nihayet olayı Kürtler'in ortaya çıkmasına bağlar. Dahhak'ın adını parantez içinde 'Bivrasp' (Arapça'da p=b ve genellikle Hint-Avrupa dillerinde B-V geçişi açıktır) olarak sunar. Bivrasp adını nereden bulduğunu bilmiyoruz. Ama etimoloji itibariyle geniş ölçüde Med isimlerini çağrıştırıyor. Bilhassa Zerdüşt'e ilk iman eden kral Viştaspa'nın adını da çağrıştırıyor, ki bu da ilginçtir. Yani Viştaspa adı ile Kürtler'in ortaya çıkışını bağlaması gerçekten heyecan verici. Viştaspa, Avesta'nın Gathalar bölümünde Kavi ya da Kawa olarak geçer. Burada bir anlamda Kawa-Kürt bağlantısına da dikkat çekilmiş oluyor. Ama aynı Şerefxan ayrıca Dehhak'ı 'Şeddad' adlı kan dökücü bir hükümdar olarak da açıklar veya adını vermediği bazı tarihçilerin bu 'kralı' böyle açıkladığını kaydeder. Bunun yanında Cemşid'i 'Bişdadiler' (Viştaspa'dan gelenler?) diye bir sülalenin başına geçirir.

Şerefxan, ayrıca Newroz Menkibesi'ni takip ederek Kürt Gençleri'nin beyinlerinin nasıl Dahhak'ın yılanlarının başlarına veya -kendi deyimiyle- kendisini yılan benzeri yaralarla belli eden kanserli omuzlarına sürüldüğünü, daha sonra her iki gençten birinin nasıl kurtarılarak dağlara kaçmalarına fırsat tanındığını uzun uzun anlatır. Hikayesine Newroz'dan bahsetmeden devam eden Şerefxan, dağlara sığınmış olan bu gençlerin aralarında evlenerek çoğaldıklarını, şehirler, kaleler inşa ettiklerini vs anlatır. Bütün bunlar, Şerefxan'ın Newroz olayına yabancı olmadığını, gösterir. Onun neden bu ulusal bayramdan bahsetmediğini merak edenler, bu ünlü Kürt Beyi'nin Yezidiler'e bakış açısını okumalı ve değerlendirmelidirler, ki bu konumuzun dışındaki ayrı bir tartışmayı gerektirir.

Onun Newroz'dan bahsetmemesinin bir diğer sebebi, Newroz olayını yaratan diğer iki figürü, Feridun ile Kawa'yı, Fars sanmasından dolayı olabilir. Kitabında yer alan bir kayıt bu kanımızı güçlendirmektedir. Buna göre, Dahhak'ı tedavi amacıyla ölüme gönderilen ve fakat bir kısmı kurtarılan o gençler, uzun süre uygarlıktan uzak kalmışlardır. Bu gençlerin torunları; '…kendi kültür ve sanatlarını, uygarlık durumlarını, bilinen diyalekt ve dillerini unuttukları için, kendilerine özgü bir dil ve bağımsız durumlarını ortaya çıkardılar...'

Bu durum karşısında Kürtler'e köken arayan Şerefxan'ın dolaylı olarak Kürtler'in Farslar'dan gelme oldukları inancını taşıdığına, bundan dolayı Kawa ve Feridun'dan bahsetmediğine inanmamamız için hiç bir sebep kalmıyor.

***

b) ehmedê xanî'de newroz

Ehmedê Xanî'de Newroz tamamen bir yeni yıl şenliği olarak yer alır. 1696 Yılı'na baktığımızda, Newroz'un Kürtler arasında bir yılbaşı festivali olarak karşılanması bile önemlidir. Halkın bu bayrama tam bir katılım sağlaması, bayram günü hiç kimsenin evinde kalmaması, kırlara, dağlara ve çayırlara yayılmaları, herkesi bir coşkunun sarması bahsedilmeye değer bir kutlama eğilimidir. Bu festival, anlaşıldığı kadarıyla Xanî dönemindeki Botan'da tam da aşıkların ve aşık adaylarının buluşma günüdür. Müstakbel evliliklerin temeli, öyle görülüyor ki bu festival esnasında atılıyordu. Xanî, Newroz'dan eserinin XI. ve XII: Bölümleri'nde bahseder. Orada aşka hazır iki taraf vardır; genç kızlar ve genç erkekler. O, 'isteyen' yani erkek ile 'istenilen'in yani genç kızın buluşmasını, ama edep dahilinde buluşmasını bu bölümlerde konu alır.

Xanî'nin Newrozu'nda yalnız genç kız ve genç erkekler değil, her yaştan siviller ve askerler de kırlara açılırlar. Kışlalar boşalır, evler boşalır. Büyük bir coşku ile kırlara, dağlara, dere kenarlarına doluşulur. Yine anlaşıldığı kadarıyla festival, Botan Emiri'nin huzurunda cereyan ederdi. Bu da Farsi geleneklerini hatıra getirir.

Fakat Xanî'nin Newroz tasvirinde ateş yakılması ile ilgili bir kayda rastlamıyoruz. Büyük Kürt  Düşünürü bunu kaydetmeyi hikayenin akışı itibariyle unutmuş olabilir. Ayrıca bugünkü gibi, olayın ruhuna uygun, bir kutlama olayı da yoktur. Bunu zamanın politik durumu ile izah etmek mümkündür. Barış günleri hakimdir 1696'nın imparatorluğuna. Halk özgürlük bilincinden yoksundur. Ümmettir. Ama Xanî gibiler içten içe bir rahatsızlık duymuyor değiller. Yine de bu rahatsızlık onlarda bile bir protestoya dönüşemiyor. Çünkü, o zamanki politik eğilim itibariyle, özgürlük ve bağımsızlık umudu sadece Kürt Beyleri'nin bir birlik oluşturmasındadır.

Ehmedê Xanî'de Newroz'dan bahsedilmesinin önemi, bizce bu festivalin 300 yıl önce bile Kürt Coğrafyası'nda coşku ile kutlanıyor olmasıdır.

***

c) hawar'da newroz

Hawar Çevresi, Newroz'la ilgili görüşlerini Ehmedê Xanî'ye dayandırır ve kutlama günü olarak, nereden aldıkları pek belli olmayan, 23 Nisan'ı önerirler. Bu derginin yazarı Celadet Bedirxan, ki Newroz'la ilgili yazısını Herekol Azizan imzası altında yayınlamıştır; Zerdüşt'ün, Avesta'da Newroz'dan bahsetmediğini ancak bir bahar bayramıyla ilgili kayıtlarda bulunduğunu ileri sürer. Bunun da 'olsa olsa Newroz'un kendisi olabileceği'ni kuvvetle iddia eder. Yine bu yazar, Êzîdî Kürtleri'nin 'Cejni Cemayi'si'nin Newroz olduğunu da hiç tereddütsüz bir şekilde kaydeder. Bu yazar, Newroz kutlamalarının Kürtler arasında gerilediğini, ama bu bayramın Aryan olmayan halklar arasında da bahar bayramı olarak kutlandığını da bir saptama olarak bildirir. Newroz hakkında bu dergide sadece bir yazının yer alması ilginçtir.

Celadet Bedirxan'ın bazı iddiaları doğrudur. Yani Newroz kelimesi Avesta'da geçmez. Avesta'da Maidyao-zremya adı verilen bir 'bahar ortası bayramı'nın yer aldığı da doğrudur. Nisan sonu itibariyle kutlanan bu bayramın tabii ki Newroz'la ilgisi yoktur. Fakat Newroz ile Êzîdîler'in 'Cejnî Cemayî'si arasında bir paralellik kurması oldukça mantıklıdır. Eski Med Dinleri'nin en kuvvetli taşiyıcıları olan Êzîdîler'i dikkate almadan mitolojik araştırmalarda bulunmak her zaman bir eksiklik olarak telakki edilmelidir. Ama Newroz'u 23 Nisan'a yerleştirmesi anlamsızdır.

Hawar çevresi, yerleştiği ülke itibariyle Kürt Halk Kitleleri'nden oldukça uzaktadır. Onlar belki de sadece hatıralarını dile getirmek durumundadırlar. Yeni bir gözlem onlar için uzak bir hayal olsa gerek. Beyrut'ta yayın hayatını sürdüren bir derginin yazarları elbette Doğu, Büyük Güney veya uzak Kuzey Kürdistan'daki kutlamaları bilemeyebilirler. Anlaşıldığı kadarıyla bu çevre, Avesta'nın bahsettiği ve bahsetmediği şeyler konusunda da bilgi sahibi değildir. Bilgileri kulaktan dolma olunca, iddiaları da basit kalıyor. Halkla ilişkilerinin zayıflığı da açık. Yine de yazarın 1940'lı yıllarda Newroz'u 'ulusal ve ırksal bir bayram' olarak nitelemesi ve böylece anması ilginçtir. Kayda değer olan taraf budur.

***

d) ihsan nuri paşa'da newroz

Newroz'dan, Ağrı Direnişi Lideri İhsan Nuri Paşa'nın; 'Kürtler'in Kökeni' adlı yapıtında naklettiğine göre (1955), İranlı İslam yazarlarından Ömer Hayyam (1047-1122), 'Newrozname' adlı eserinde bir kaynak düzeyinde kabul edilecek kadar güçlü ve delil sayılabilecek kelimelerle bahseder. Hayyam'ın kaydettiğine göre Kürt Feridun'un Dahhak'ı esir ettiği günü Kürtler; O Hükümdar'ın İran'ı söz konusu zalimin şerrinden kurtardığı bir gün olarak kabul ederler. Bu önemli Fars yazarı böylece Kürtler'in o günü bayram ilan ettiğini (başka sözlerle de olsa) net bir şekilde kaydediyor.

Hayyam tarafından; Feridun, Dahak Efsanesi, zalimin şerrinden kurtuluş hep Newroz'a ve Kürtler'e bağlanıyor. Biz şimdi bu İranlı büyük düşün adamının kaydettiği ve yukarıda aktardığımız gerçekler karşısında biraz durup düşünelim. Hayyam gibi büyük bir İslam düşünürü, sebebini ortaya koyarak, ki bu sebep mitolojik veya gerçekleri ifade etmeyen bir efsane de olabilir, bu bayramın bir Kürt Bayramı olduğunu tarihin içinden, yani zamanımızdan bin yıl öncesinden seslenerek bildiriyor. Hayyam, ak sayfalara döktüğü düşünceleri ile Kürtler'in bu tarihi festivallerini 'talancıların' elinden kurtarmak için yeterli ön kanıtları vermiyor mu? Bu Büyük İslam Bilgini'nin, anlamına sadık kalarak, yukarıda verdiğimiz düşüncelerini, içerdikleri anlam itibariyle, açtığımızda zaman içinde, bin yıl öncesinden çok önceleri bile Newroz'un Kürtler tarafından yaratıldığı her tarafta konuşuluyor olmalıydı ki Hayyam'ın kulağına kadar gelmiş veya bu düşünür tarafından gözlemlenmiştir. Hem de çok önemsemiş bu duyum ve gözlemlerini. Bir 'Newrozname' yazması için baskı altında olmadan yukarıdaki satırları kaleme alan Hayyam'ın açtığı izden yürüyerek daha kesin sonuçlara varacağımız açıkça ortada. Biz bu izden yürüyeceğiz.

Yine Paşa'nın kaydettiğine göre, Eli Esger Şemin Hemedani'nin 'Kürd' adlı eserinde; 'Kuzey İran Kürtleri arasında 'Kurdi' adıyla bir bayram vardır. Şehname'nin yazdığına uygun olarak bu bayram, Feridun'un 'Dahhak denilen (yabancı-NB) bir hükümdarın zulmuna son vermesine ait törenlerdir' diye kaydeder. Konuyu genişleten İhsan Nuri Paşa, bayramın Türkiye Kürdistanı'nda da kutlandığını, kutlayıcıların buna 'Cejni Toldan' dediklerini bir gözlemci olarak bildiriyor. İsme bir de yorum getiren Paşa, Toldan kelimesinin 'Tolhildan=intikam' kelimesinin kısaltılmış şekli olduğunu kaydeder. Paşa yorumlar yüklediği yazısına, Kürtler; 'anlaşıldığına göre milletlerinin taç ve tahtını gaspedenlerden intikamlarını aldılar, yani yabancı hakimiyetine son verip kendi reislerini başa geçirince bayram yaptılar ve buna kendi Kürt dilleri ile de 'Tolhildan' yani 'intikam almak' dediler' diye devam eder.

İhsan Nuri Paşa'nın kitabındaki belirlemelerin bu kadar önemle üstünde durmamızın sebebi, bu lider ve aydın kişiliğin, elindeki kısıtlı kaynaklara rağmen sahip olduğu malzemeyi bu derecede ustaca ve bazan oldukça yanlış da olsa geniş yorumlarla birşeyler saptama gayretlerini gözlerinizin önüne sermek ve ulaştığı bazı paha biçilemez tarihi metinleri konuya yardımcı olmaları için vermektir. Toldan'ı bulması, zikretmesi, çok aydınlatıcı olmakla kalmadı, Newroz'un Kürtler için anlamını, onun gerçek içeriğini vermekle neredeyse tereddüte yer bırakmayacak şekilde bu festivalin ulusal ve özgün karekterini ortaya koydu. Bakın bin yıl öncesinin Hayyamı'na, o da aynı şeyleri söylemiyor mu?

Yine İhsan Nuri Paşa'dan; Morier'in, bundan 200 yıl önce, her 31 Ağustos günü Demavend Halkı'nın, İranlılar'ın Dehak zulmundan kurtuluşunun anısına bayram yaptıklarını ve bu bayrama 'Cejna Kurdi' dediklerini nakleder. Fakat çeşitli kaynaklardan bu bayramın, Newroz'un kardeşi bir bayram olan ve Güz equinox'na rastladığını saptıyoruz. Avesta Dini'ne inanalar buna 'Mithra Kana' veya sonradan 'Mihrican' bayramı derlerdi. Bu bayram Mithra'ya adanmıştır ve bayramın Kürtler tarafından neredeyse zamanımıza kadar taşınarak kutlanması ilginç ve çok önemlidir. Çünkü yılın günlerinin eşitleştiği her iki uçta birer bayram kutlanıyor ve bu bayramların ikisi de tarih içinden seslenen şahsiyetler tarafından Kürtler'e izafe ediliyor! Ayrıca ikisi de 'kurtuluş' ve 'direniş' bayramı olarak kutlanıyor.. Bunu akılda tutmakta fayda var.

Biz çalışmamız boyunca sunduğumuz delillerle; M.S. 7. Yüzyıl (İslam kaynaklarından Nakleden Baladhuri), 10. Yy. (Firdowsi, figürlerini vererek), 11. Yy. (Hayyam), 12. Yy. (Baladhuri kendisi), 16. Yy. (Şerefxan, Newroz figürleri itibariyle), 17. Yy. (Ehmedê Xanî), 19. Yy. (Morier) ve 20. Yüzyıl'da (Jîn Çevresi, Hawar Çevresi) Kürt Newroz'undan şöyle veya böyle bahsedildiğini bildirmekle, uzun bir tarih diliminde kalem oynatan bir çok değerli yazarın Kürt-Newroz bağlantısını tereddüte yer bırakmayacak bir şekilde ortaya koyduklarını gösterdik. Bunun çok iyi değerlendirileceğinden eminiz. Ne bağımsız bir devleti, ne de gücü olan bir ulus, ulusal bir değerine en karanlık çağlarda bile bu kadar sahip çıkabilmişse, bunu başkalarına teslim etmemek, onların bu günkü torunlarına düşmez mi?

Şimdi artık Newroz'u Kürt coğrafyasına taşıyan somut tarihi, mitolojik, linguistik ve arkeolojik delillere bakabiliriz..