Kitaplarım - Govend


Borcunu Bir Gün Mutlaka Ödersin..

Ali Riza Ş. (Piling), Yüksekovalı anlattı, tarafımdan hikayeleştirildi

Siz hiç gerçek arkadaşlığı, yani zor günlerin yarattığı, zor anlarda anlaşılan arkadaşlığı yaşadınız mı? Arkadaşının hayatını, kendi canını koruduğun kadar koruduğun böylesi arkadaşlıklar öyle ha deyince kurulmuyor. Eğer böylesi bir yakınlığın ne demek olduğunu bilmiyorsanız, aşağıdaki hikayeyi okuyun. Bu hikayede gerillaların o olağanüstü önsezilerini de bulacaksınız..

***

Sesini mümkün olduğunca kalınlaştırmaya çalışan telsiz hattındaki adam bas bas bağırıyordu:

Ulan orospu çocukları! Hazır olun gebermeye! Arkadaşlarınızı nasıl cehenneme yolladıysak, aynı şekilde sıra size de gelecek. Bu Gerdî sözüdür!ı

Telsizdeki gerilla kanalına giren Gerdili bir çeteydi bu. Çete bu sabah yine tersinden kalkmıştı anlaşılan. Ağıza alınamayacak bunca küfür ve tehdit savurmasının başka ne sebebi olabilirdi ki?. Kararsız bir havanın hakim olduğu böylesi soğuk günlerde çekilmezdi böyle sözler. Adamlar yontulmamış odun. Kapatmak da istemiyordu cihazı. Ne olur ne olmaz. Acil bir durum olurdu hani. Ama ne yaparsın, herif giriyor kanala işte. Çetelerin cihazdaki gizli kanala girişi neredeyse her zaman böyle küfürlü olurdu. Hele darbe yedikleri veya bir kaç gerilla şehit ettikleri zaman tut tutabilirsen çenelerini. Oysa gerillaların telsizde böylesine küfürlü konuşmalar yapmaları yasaktı. Bundan dolayı Tepeci Piling, cevap verirken edep dahilinde konuşmak zorundaydı:

Mesut'un ve Türkler'in uşağı değil misin be adam! Doğru konuş!ı

Karşısındaki yontulmamış bir taş gibiydi, basbayağı bir odun!. Efendileri için bile sözünü sakınmayan cinsinden kuduz bir köpek sanki..

Mesut'un da anasını, Türkler'in de anasını ......m! Biz Gerdî'yiz ulan Gerdî! Kimseden emir almayız. Bizim sizden alınacak intikamımız var. Tekiniz sağ kalsa dahi durmak yok bize!ı

Bu sözleri daha fazla dinlemek istemediği için cihazını geçici olarak kapatmak zorunda kaldı Piling. Bir süre sonra nöbeti bitti, yerini ve cihazını arkadaşına devretti. Artık serbestti. Bir süre dinlenebilecekti. Doğruca aşağıya, arkadaşlarının arasına döndü. O sırada birliğin komuta heyeti toplantı halindeydi. Son baskında verilen bazı kayıpların intikamını almak için bazı tedbirleri görüşüyorlardı. Ilgilenmedi pek. ıAlınan kararları nasılsa akşam içtimasında okurları diye düşündü Piling. Yorgun ve biraz uykusuzdu. Daha fazla oyalanmadı, doğruca çadırına çekildi.

Mangasının kaldığı çadır, vadinin biraz aşağı taraflarında, bir kaya kovuğuna bitişik olarak kurulmuştu. Çadırın sırtını dayadığı kovuk, ani baskınlarda kullandıkları bir sığınaktı. Bunun için gerillaların gayretiyle tabii halinden daha fazla büyütülmüştü. On kişilikti manga çadırı. Çadırın ortasına kurdukları beyaza boyanmış odun sobası, içerdeki en önemli aksesuar olmalı. Boruları, delinmiş bir teneke kapağının içinden geçirilerek dışarıya çıkarılmış olan soba oldukça iriydi. Naylona zarar vermeyecek şekilde uzatmışlardı dışarıya boruları. Bir kaç kırılmış odun aldı içeri girerken. Bu ormanlık alanda odun bol bulunurdu, ama yine de oldukça cimrice kullanılır gerillada. Maksat tabiata zarar vermemek. Yerler, sobayı çevreleyecek şekilde naylonla kaplanmıştı. Bu naylonların altı, bol kuru otlarla takviye edildiği için döşeme ayrıca ıyumuşakı bir döşek vazifesi de görüyordu. Gündüz topladıkları battaniyeleri, gece döşek niyetine alta seriyor, üste de bir başka battaniye alarak uyuyorlardı. Yastıkları ise ya çantaları ya da ayakkabılarından oluşurdu. Sabah güneş doğmadan çıktıkları içtimadan önce gerillalar battaniyelerini toplar, ortalığı düzeltir öyle çıkarlardı dışarı.

Piling, düzenli ve oldukça temiz tutulan manga çadırına girdi, ayakkabılarını çıkardı ve doğruca sobaya doğru seğirtti. Çok üşüdüğü için müthiş bir çay içme isteği duyuyordu. Odun ateşine tutula tutula kararmış olan çaydanı kaptı, şöyle bir salladı. Evet, su vardı içinde. Geri sobanın üstüne koydu bunu. Iyi yanıyordu mübarek, ama onun bekleyecek kadar sabrı yoktu. Bir iki odunla biraz daha harladı ateşi. Oh be! Hayat varmış. Sonra bir cıgara sardı, gürleşmiş ateşle kora dönüşmüş olan sobaya tutarak yaktı bunu. Arkadaşları eğitimde olduğu için yalnızdı çadırda. Çantasını kafasının altına destek yaparak şöyle keyifle uzandı. Su kaynayıncaya kadar o doyum olmaz hayallerine daldı, gitti..

***

Akşam üzeri yapılacak içtima öncesinde, gerçekten olağanüstü sayılabilecek bir hava esiyordu bölükte. Eylem heyecanı hakimdi kamptaki gerillalar arasında. Bu, Şehit Rênas Bölüğü'nde her eylem öncesi böyle olurdu. Herkesi bir heyecandır tutar. Eylem olacaktı, eylem! ıAh benim de ismim okunsaı düşüncesi bölükteki her gerillanın kafasını meşgul ederdi. Sonra sorular başlardı kafalarda. Ne tür bir eylem olacaktı bu? Kimler katılacaktı eyleme? Ne zaman gidilecekti? Başarılı olunacak mıydı? Kapsamı neydi? Sorular, sorular.. Bunlar her gerillanın kafasını meşgul eden sorulardı. Nihayet saati geldi. Herkes içtima alanında sıraya girmişti. Gerekli komutlardan sonra bölük komutanı belirdi uzaktan. Birliğin tam karşısına geçti ve ağır ağır konuşmaya başladı:

Hevalno! Gerdili çetelerin azgınlığına ciddi bir cevap olmak üzere Şemzinan Köyü'ne taciz atışı yapılacaktır...ı

Alışık olunduğu üzere uzun bir konuşma yaptı komutan. Gerdîler isteyerek, sanki seve seve koruculuk yapıyorlardı. Öyle ki onların bu gayretlerini uzaktan izleyenler, ıSon Türk Devletiınin tüm yükü bunların sırtındadır sanırlardı. Türk Devleti'ne hakim olan zihniyet yıkılsa, yıkıntıların altında onlar kalır gibidir. Kendi ülkeleri veya şerefleri umurlarında bile değildi.. ıCanı cehenneme Kürt'üm diyeninı sloganlarıydı sanki. Komutan, içtimadan sonra özenle diğer arkadaşlarının görüşlerini de dinledi. Sonra alınan eylem kararına uygun düşen basit bir düzenleme yaptılar.

13 Kişilik bir tim seçilmişti bu eylem için. Içtimada adları okundu bunların. Aralarında Piling da vardı. Sevinmişti buna hani. Bu bölük, yani Şehit Rênas Bölüğü, çok fedakar bir bölüktü. Bundan dolayı her eylem için seçim yapılırken bazan açık bir tartışma, bazan da gizli bir çekişme yaşanır bu bölükte hep.. Gönüllü olmak ister herkes. Bundandır çekişmeleri. Gizli ve sessiz.. Ama nihayet 13 kişi katılacaktı eyleme. Bunlar da seçilmişti işte! Yapacak bir şey yoktu. Kısa bir veda töreni yapıldı. Sevgiyle öpüşüldü ve çıkıldı yola. Kim bilir, gidip dönmemek de vardı.. Uzun boylu keşif yapmaya gerek görmeden girişecekleri bu eylemi hemen aynı gece gerçekleştireceklerdi. Nasıl olsa basit bir taciz eylemi olacaktı bu.

Yaptıkları plana göre gerilla timi, Govendê Dağı'nın eteklerindeki bu çeteci köyüne iki koldan saldıracaktı. Iyi bir ekipti seçilen. Bundan önceki benzeri eylemlerde, timdeki gerillaların tümü yüksek performans sergilemişti. Birliğin elinde bu eylemi en iyi şekilde başaracak yeteri kadar malzeme vardı. Aralarında 4 adet B-7 roketatarı, 3 adet BXC gibi ağır silahlar ve 6 adet de ferdi silah Bulunan silahları pek de hafif sayılmazdı hem.

Dört saatlik yorucu bir yürüyüşten sonra hedefe varmışlardı. Yüklerinin ağırlığındandı yorgunlukları. Kolay mıydı o kadar malzemeyi taşımak? Ama taşımışlardı işte. Piling'ın gurubu eylem için Govendê'nin köyden yana bakıldığında sağ yamacını seçmişti. Köye hakim bir noktadaydılar. Bir balkondaydılar sanki. Bu eylemde Piling b-7'ciydi . Belirlenen noktaya varır varmaz elindeki roketatarı ve beş mermisini bir tarafa koyarak işe koyuldu. Önündeki tümseğimsi yerin arkasını kazmaya, ön tarafa ise bulabildiği en iri taşlardan yığmaya başladı. Böylesi taciz eylemlerinde ilk yapılacak şey, güvenli mevziler hazırlamaktır. Gerillanın hayatı her şeyin üstündedir çünkü. Eylemde güvenlik, iyi mevzilere sahip olmakla sağlanır. Bundandı diğer arkadaşları ile birlikte Govendê'nin bu yamacındaki hummalı faaliyetleri..

Hayret edilecek kadar sessizdi aşağıdaki çete yuvası. Bu iyiydi işte. Köyün köpekleri gelişlerini fark etmemişlerdi anlaşılan. Sessizlik bundandı. Bunun için tasasız ve fakat yine de azami dikkat sarf ederek sessizce çalıştılar. Kısa bir süre içerisinde mevzilerini tamamlamışlardı. Istediklerinden de ala olmuştu korunakları. Derhal karşı taraftaki arkadaşları ile temasa geçip onların durumunu da sordular. Onlarda da durum yeşildi.. Artık hiç vakit kaybetmemeleri gerekiyordu.

Saat; 10.30.. Eyleme, cihazın pimine basılması ile her iki tarafta aynı anda start verilmişti. Gerillalar, bir anda başlattıkları yaylım ateşiyle köyü dövmeye başladılar. Müthiş bir baraj ateşinin altına girmişti bu çete yuvası. Eylem 15 dakika kadar sürdü ve başarıyla tamamlandı. Daha fazla kalmalarına gerek yoktu orada. Hemen geri çekilme harekatını başlattılar. Tabii ki yine her iki kolda aynı anda. Sonuç olarak; iki ev, üç çadır ve yedi ot yığını yakılmış, Gerdîler'e canlarının çok yanacağı düzeyde bir maddi zarar verdirilmişti.

Fakat gerillaların başbelası Rubarok Taburu Govende'nin hemen arkasındaydı. Taburdaki Türk Askerleri, köyden yana gelen seslerden veya aralarındaki iletişimden olsa gerek eylemi haber almış, harekete geçmişlerdi bile. Anlaşıldığı kadarıyla sadece yoğun bir havan topu bambardımanı ile yetinmekteydiler. Üç havan birden durmadan gülle kusuyordu Govende'ye. Ama baştankara. Ya tutarsa taktiği. Bu durum karşısında gerillalar geri çekilmek yerine, sağlam birer kaya dibi bularak orada tam siper beklemeye koyuldular. Yani bulundukları yerlerde sağlama aldılar kendilerini. Iyi birer korunak bulmuşlardı. Havan atışları iki saat boyunca yoğunluğundan hiçbir şey kaybetmeden sürdü. Sonunda kesildi. Onbeş dakika kadar kulak kesilerek beklediler. Bir ses yoktu.

Bundan yararlanan gerillalar yeniden yola koyuldular. Bir süre böyle yürüdüler. Fakat atışlar aynı yoğunlukta olmak üzere yeniden başladı. Gerillalar bir kez daha sığınacak birer kaya dibi aradılar. Havan atışları artık ilk seferki etkinliğinden çok şey kaybetmişti. Çünkü bir nevi mevzi dışında sayılırlardı. Yeni top atışları daha kısa süreli oldu, takriben yarım saat kadar. Ortalık bir kez daha sakinleşmişti. Emin olmak için beklemek gereksizdi bu kez. Yeniden yürüyüşe geçtiler. Kısa bir süre sonra noktalarına varmışlardı bile. Yorgundular tabii ki. Bunca stress ve yürüyüşten sonra olurdu bu kadarı. Ama birliğe mensup gerillalar, bir terslikle karşılaşmadıkları için mutluydular göründüğü kadarıyla. Yorgunluk giderecek o sıvının, çayın yapılmasını bekliyorlardı. Ateş yakıldı, su getirildi ve kara çaydanlık doldurularak üstüne kondu.

Şu kaynayan mübarek, yorgunluk atmanın en iyi vasıtasıı diye düşündü Piling.

Helikopter Vadisiıydi bulundukları nokta. Gerillalar bir süre önce o vadide bir helikopter düşürmüşlerdi. Vadi, adını bu olaydan alıyordu. Savaşın başından beri, gerillalar her önemli olayı yaşadıkları vadilere, tepelere veya dağlara bu olayı ebedileştiren bunun gibi adlar veriyorlardı. ıDireniş Tepesiı, ıŞikefta Birîndaraı vs bunlardan bazılarıdır.. Bu vadiye adını veren olayın kahramanı olan helikopterin camları ve kapıları, az ötelerinde sağa sola saçılmış vaziyetteydi. Üstelik sapasağlam. Neredeyse topla ve yedek parça olarak sat! Kimsenin bu parçalara dikkat edecek durumu yoktu pek. Ama ne de olsa bir gurur abidesi olarak görüyorlardı bu kalıntıları. Çaylar içildi, birşeyler atıştırıldı. Burada şöyle gönüllerince bir istirahat safhası geçirdikten sonra yeniden koyuldular yola. Bu kez bir başka noktaya, Xan Kžrkê'deki ıÇıplak Tepeı dedikleri mıntıkaya yönelmişlerdi. Ikinci hedefleri olan Bego adlı çete köyüne çok yakın olan bu noktayı, saldırıyı daha kolay gerçekleştirmek için seçmişlerdi. Yolu iki saatte aldılar.

Nokta, keskin kayaların sınırlandırdığı ve ancak bir top sahası kadar alanı olan küçük bir platformdu. Düzlüğün tam ortasından, buz gibi sularıyla bir pınar fışkırıyordu. Piling'in içinde yer aldığı takım ile bayanların takımı iki ayrı kol halinde pınarın doğusunu mekan edinirken, birinci takım pınarın üst kısmına yerleşti. Kısa bir uğraştan sonra her manga kendi çadırını kurmuş, istirahate çekilmişti.

***

Ağustos'un ortalarına doğruydu. Ayın 11'i yani. Sıcakların hala direndiği günlerdi yaşadıkları. Gerillanın boş duramayacağı günler yani. Piling'ın içinde yer aldığı takımın komutanı Vedat, yeni hedefleri olan çete köyünün etrafında keşifte bulunmak üzere yanına sekiz arkadaşını aldı ve şafakla birlikte kamptan ayrıldı. O gece hiçbir haber çıkmadı timden. Piling, ertesi gün tepeciydi. Komutan Vedat'la o gün bağlantı sağladı. Keşif timinin durumu iyiydi. Karşılarına hiçbir engel çıkmamıştı. O akşam döneceklerini bildiriyordu Vedat.

***

Piling, bir yandan tepeci olarak bulunduğu noktada nöbetini tutarken öte yandan da aklı gerilere, o büyük Türk saldırısı günlerine gitmişti. Ne günlerdi o yaşadıkları.. Içinde yer aldığı ıŞehit Rênas Bölüğüınün daha henüz bu adı almadığı o hareketli savaş günleriydi onlar. Türkler'in ıÇelik Operasyonuı adını verdiği o saldırı günleri.. Güney Kürdistan'ı da içine alan büyük saldırıda bu bölükteki gerillalar, Gerdî mıntıkasındaki çatışmalarda, asker-çete karması düşmanlarıyla 24 gün didişmişlerdi. Bu 24 gün zarfında 9 arkadaşlarını kaybetmişlerdi, ama düşmanları savaş alanında 250 ölü bırakmıştı. Ister inanın, ister inanmayın, tam 250 ölü. Gerillaların verdiği ilk şehit Cuma'ydı bu savaşta, hem de ilk gün.. Mardinli'ydi Cuma ve 92'de katılmıştı gerillaya. Onun şehadetinden 13 gün sonra bu kez ikisi de komutan olan Mardinli Çekdar ve Küçük Güneyli Çekdar sabahın erken saatlerinde peşpeşe şehit düştüler. Bu iki fedakar komutan bir noktada sıkışmış olan savaşçı arkadaşlarını kurtarmak için feda etmişlerdi kendilerini. Arkadaşlarını kıpırdamaz durumda bırakan çemberi yarmışlardı, ama kendi hayatları pahasına.

Aynı gün öğleden sonra şehitler kervanına bu kez Bozan, Cotkar ve Bager de katıldı. Fakat gerillalar yine de bu çatışmaların sonucunda Govendê dağını ele geçirmişlerdi. Ama Türk Komutan inatçıydı. Şekli zaferlere çok önem veriyordu. Yönettiği birlikleri bilinçsizce sürüyordu dağa doğru, hem de dalgalar halinde. Bu saldırılar devam ederken, Govendê kalın bir kar örtüsünün altındaydı ve müthiş bir soğuk hüküm sürüyordu bölgede. Bundan dolayı düşmanları bu dağa saldırırken esas olarak doğaya karşı savaşıyorlardı. Türk Askerleri, o yoğun karda ve insanın iliklerine kadar işleyen o soğukta düşüncesizce dağa tırmanırlarken peşpeşe kayıplar vermeye başlamışlardı. Her tarafı karla kaplı olan bu dağın eksi otuzları bulan soğuğuna 2 Çete ve 4 asker kurban verdiler ilk planda. Amaç, tepeye bir bez parçası dikmekti. Gerillalar, kar altındaki kupkuru Govendê'yi savunmanın anlamsız olduğunu bildiklerinden oradan çok daha önce geri çekilmişlerdi bile. Bu karda-kışta ne yapacaklardı Govendê'yi?

Türk Komutan saldırıyı bu kez Kamreşk'teki gerillalara yöneltti. Bu komutan her kimse, şuurunu tamamen kaybetmiş gibiydi. Ne olursa olsun, o tepeye de bayrak, ya da bir bez parçası dikeceklerdi. Bundan dolayı 24. gün dolduğunda insan kaybını hiçe sayan Türk Askerleri, var güçleriyle yüklenerek gerillaların ellerinde tuttukları bu Kamreşk tepesine de çıktılar. Ama hareketli savaş esprisine göre savaşan ARGK Gerillaları o sırada bu tepeden de çekilmiş, hiçbir kayıp vermeden uzaklaşmışlardı mıntıkadan..

***

Bu bölüğün adını aldığı eylem ilginçtir. Piling o günleri düşünürken, gözlerindeki hüzün ve gurur aynı anda okunabilirdi.

Nisan ayının ortalarıydı. Bölge komutanı Şahin, hemen yakınlarındaki Gernaşîn Dağı'nın iki tepesinde keşif harekatına çıkmıştı. Bu tepelerin durumunu, yanındaki arkadaşları ile birlikte enine boyuna inceledi. Çetelerin kazdıkları mevzileri, savunma hatlarını, nöbet durumlarını bir güzel saptadı. Artık eylem için hazır sayılırlardı. Nihayet basit bir taciz harekatı olacaktı bu. Ikindi saatlerinde Piling'ın içinde yer aldığı birlik ile Hogir'ın komuta ettiği güçler arasında eylem için düzenleme yapıldı. Bu iki birlik yürütecekti harekatı. Her tepe için alışık oldukları gibi, birer saldırı gurubu, birer yedek saldırı gurubu ve ayrıca birer de savunma gurubu belirlediler. Hazırlıklarını tamamladılar ve kampta kalan arkadaşlarıyla vedalaşmaya başladılar. Tek tek tokalaşıyor, son bir kez hasret dolu bakışlar fırlatıyorlardı biribirlerine. Sıra Piling'ın sınıf arkadaşı ıTamburı ile vedalaşmasına gelmişti. Bölüğün siyasi komiseri olan Tambur, hararetle sıktı elini arkadaşının ve;

Haydi, şimdi sıra 'Gelincik'le sohbette!ı dedi gülümseyerek..

Gelincik, Piling'ın çok sevdiği silahına taktığı addı.. Bir gelin gibi görüyordu onu, hasreti çekilen bir nazlı köy tazesi!. Bundandı en can arkadaşı olan BXC'sine seçtiği ad. Bir sevgiliyi okşarcasına kavrardı silahını Piling. Yanına aldığı 670 mermiyi onun gıdası olarak görüyordu.. Çatışmalarda, konuşurdu adeta gelinciği ile.. ıHaydi güzelim, konuşma zamanı geldi çattıı dedi mi Piling, ateş kusardı düşman mevzilerine Gelincik.

Amed komuta ediyordu Piling'ın içinde yer aldığı bölüğe. Ayrıca aynı mangada da yer alıyorlardı. Aynı bölük, aynı manga yani.. Gerillalar ona ıTozoı adını takmışlardı. Tozo'yu ıtozlara bulanmışı anlamına kullanıyorlardı, ki bu tam da Amed'e uygun düşen bir addı.. Her zamanki kirli paslı haliyle Amed, Panço Villa'nın gerillalarını andırıyordu hani. Suya küskündü Tozo.

Bu birliğin içinde Piling ile birlikte üç BXC'ci daha vardı. Diğer BXC'ciler, komutanları Amed, gerillalardan Cžvan ile Têkoşer. Eylem için harekete geçtiklerinde elverişsiz tabiat şartlarından en fazla etkilenenler bu silahları taşıyanlardı. Tek sıra halindeki yürüyüş kolu şiddetlenen Nisan Yağmuru'nun da etkisiyle oldukça yavaş yol alabiliyordu. Gerçi sırtlarında ıpançoı adını verdikleri askeri yağmurluklar vardı, ama ayakkabılarına yapışan çamur onları ağırlaştırıyor ve oldukça yavaşlatıyordu. Boşaltılmış Nors Köyü'nü kuzeyden gören, köyün aşağı taraflarına düşen bir dereye vurduklarında şiddetli bir dolu tutturmuştu bu kez. Nisan işte! Güven olmuyor ki havasına.. Bu şartlar altında bir yarım saat daha yol aldılar. Gernaşîn'in eteklerine kadar ilerlemişlerdi. Bir vadiydi vardıkları.. Mağaraların bol bulunduğu bir vadi. Bu davetkar ıkonutları, yorgun gerillaları çekiverdi kendilerine. Bir mıknatıs gibiydi meretler! Tozo yorgunluktan dökülmekte olan bölüğüne, bu mağaraları gördükten sonra çaresiz bir şekilde istirahat vermişti..

Dağıldıkları barınaklarda yaşadıkları yarım saatlik bir istirahat iyi gelmişti gerillalara. Bir yandan yorgunluk atarken, öte yandan da ayakkabılarına yapışan çamurları temizlediler ve hazırladıkları demli çaylarını indirdiler mideye. Sonra hereket emri geldi, yeniden yola koyuldular. Birinci saldırı gurubu önden gitmişti. En önde yürüyen genel saldırı gurupları komutanı Çolak, her iki saldırı gurubunun eylemlerini koordine edecekti. Ardında birinci kol saldırı gurubu komutanı D.M. yürüyordu. En arkadan ise Piling'in içinde yer aldığı ikinci saldırı gurubu geliyordu. Güneş battı ve hava bir süre sonra tamamen karardı. Sürekli olarak yağan yağmurun da etkisiyle göz gözü göremez haldeydi artık. Böylesi havalarda tepelere tırmanmak akıl k‰rı değildi doğrusu. Boşuna nisan karanlığı dememişler.. Yağan yağmurla birlikte bu karanlık onları öylesine zorlamıştı ki, yürümek için bazan emekler gibi ellerini de kullanmak zorunda kalıyorlardı. Eteklerdeki yağmur, zirveye yaklaşıldığında kara çevirmişti artık. Yorgunluğa üşüme de eşlik etmeye başlamıştı kısacası. El parmaklarını bir araya getiremiyorlardı bir türlü. Bu güçlüklerle savaşa savaşa ancak üç saatte tepeye tırmanabilmişlerdi.

Zirveye vardıklarında yağış kesildi. Fakat bu kez de şiddetli bir kuzey fırtınası patlak vermişti. Ortalık göz açıp kapayıncaya kadarlık bir süre içerisinde buz kesiverdi.. Üstlerindeki ıslak elbiseleri tahta gibi olmuştu. Bu arada vakit kaybetmek istemeyen kol komutanı Hogir, arkadaşlarına;

Haydi arkadaşlar, mevzilerimizi kazmaya başlayalım. Böylece ısınırız daı diye seslendi.

Kısa bir süre içerisinde istediklerinden de ala korunaklara sahip olmuşlardı. Bu arada bedenen çalıştıklarından dolayı gerçekten de biraz ısınmışlardı. Kazdıkları mevzilere guruplar halinde yönelirken, bir arkadaşı silahını kaptı ve;

haydi, son kontakı sağlamanın vakti geldi! dedi..

Piling o anda bu sözlerin üstünde pek durmadı. Normal saydı söyleneni. Ama o arkadaşını bir daha da görmedi.. Daha sonra kopacak olan kıyamette harika bir dövüşe tutuşan bu arkadaş, mevzisini es geçmeyen bir roketatar güllesiyle sonsuzluğa göçmüştü. Bu arkadaşının şehadetini duyduğunda şok oldu Piling. Bu şaşkınlık, sadece onu kaybetmelerinden dolayı değildi. Arkadaşının yukarıdaki kehanet dolu sözlerini hatırlamıştı. O sözler, öleceğini bilen bir insanın önsezisi ile dile getirdiği çok anlamlı bir veda seslenişiydi. Ölüme gideceğini sezmişken bile son görevini, son kontakı düşünen başı dik bir ARGK direnişçisinin sözleriydi bunlar. Rahatsız etmeyen, sessiz bir veda vardı o sözlerde.. Tören değildi istediği. Son kontaktı düşündüğü, hepsi bu. Bu sözleyle ıbundan sonrası bensiz yürüyeceksinizı diyen isimsiz bir şehit adayıydı o. Bir meçhul asker. Bilemezdi ki Piling..

***

Saldırı gurupları çoktan yerlerine varmış, kazdıkları mevzilere yerleşmişlerdi bile. Her eylemin o en heyecanlı anlarını yaşıyorlardı şimdi.. Hava açılmış, gecenin rengi alacalaşmaya başlamıştı. Sabah oldu, olacak yani. Piling'ın mevzilendiği tepe ile Türk Birliği'nin ağır makinalısının kurulu olduğu ıAda Tepesiı çok yakındı. Istese, düşman nöbetçisine el sallayabilirdi. Yanıbaşında mevzilenen Hogir bir yandan kendi pozisyonunu ayarlarken bir yandan da Piling'a sesleniyordu;

Hevalê Piling, BXC'ni düşmanın şu tepedeki mevzisine yönelt.

Sen hiç merak etme Hevalı dedi Piling ve silahını büyük bir özenle oraya çevirdi, dikkatle nişan aldı..

Bu sırada Türk nöbetçi askerleri harladıkları ateşin başında toplaşmış gevezelik ediyorlardı. Kim bilir belki ülkelerinde bıraktıkları sevgilileriydi sohbetlerinin konusu veya kaç şafak kaldığı tartışılıyordu mutad olduğu veçhiyle. Vatan korumak falan hikaye! Onların bütün dertleri sağ salim bir şekilde bu bataktan kurtulmaktı. Buranın kendi vatanları olmadığını bal gibi biliyorlardı. Bu sırada B-7'ci Kahraman, silahını büyük bir gürültüyle ateşledi.. Sonra bir dizi bomba daha patlatıldı. Karşıdaki mevziler patır patır dökülüyordu. Ortalıkta kıyameti andıran bir gürültü kopmuştu bir anda. Düşmanları ilk anda düşen mevzilerin de etkisiyle büyük bir panik yaşadı. Gafil avlanmışlardı yine. Fakat kısa bir süre içerisinde toparlanmış, makinalılarının namlusundan ateş kusturmaya başlamışlardı. Piling, elindeki iki zinciri boşalttıktan sonra düşmanın mevzilendiği ıAda Tepesiıinde kısa bir sessizlik yaşandı. Bu sessizliğin az sonra bozulacağı belliydi. Silahının namlusuna izli mermileri sürmüş, bu sessizliğin bozulacağı anı beklemeye koyulmuştu. Uzun süre beklemedi. Karşı taraftan önce roketler atıldı. Bunu bomba ve suikast atışları salvosu takip etti. Çatışma tam gaz başlamıştı yine..

Şimdi artık bir denge sağlanmıştı savaşta. Ada Tepesi'ndeki düşmanları atışlara başladığında, Saldırı Tepesi'ndeki Piling hemen karşı atağa geçiyordu. Piling'ın BXC'si konuşmaya başladığında, bu kez Türk Askerleri hemen mevzilere giriyor ve atışları durduruyorlardı. Piling atışları durdurduğunda ise Türk Askerleri bir daha makinalının başına geçiyorlardı. Bir tahtaravalli'ydi oynadıkları.. Bu arada Piling'ın attığı izli mermiler sayesinde Saldırı Tepesi'ndeki gerilla mevzilerinin yerini iyice keşfeden düşmanları havan atışlarını başlatmışlardı. Türk Askerleri bu savaşta, Piling'ın ilk kez gördüğü tipten bombalar fırlatıyorlardı. Yere düşen bu yeni havan gülleleri sağa sola dağılan parçalarıyla her taraftaki mevzileri tehdit ediyorlardı.

Bu sırada Amed'in yerleştiği mevzinin hemen yanıbaşına bu tür bir bomba düştü.. Müthiş bir sarsıntı. Ardından etrafa sıçrayan toprak ve kaya parçalarından bir bulut oluştu ve söndü. Herşey saniyelerle ölçülebilecek bir süre içerisinde cereyan etmişti.

Tamamı dedi panik halindeki Piling, paramparça olmuştur şimdi..Yitirdik Amed'i!ı Sonra biraz toparlandı ve Amed'in yerleşmiş olduğu mevziye doğru seslendi:

Amed Arkadaş! Amed Arkadaş!ı

Kısa bir sessizlikten sonra Piling'ı sevince boğan cevap geldi:

Ne var!

Durumun nasıl? Yara falan almadın ya?

Çok iyiyim ben.. Acı patlıcanım ben. Sen devam et!

Şükürı dedi kendi kendine. Bu kez de atlatıldı! Derin bir nefes aldı ve elindeki şeridi daha bir hırsla yeniden boşaltmaya başladı Piling. Kısa bir süre içerisinde yanında getirdiği 650 merminin en son şeridini de boşaltmıştı. Silahsız sayılırdı o andan itibaren. Yani gelincik bir sopaydı artık.. Orada bulunması lüzumsuz bir hale gelmişti şimdi. Bu sırada havan sesleri arasında, arka taraflardan kendisine seslenildiğini duydu. Amed'di bu:

Geri çekil Heval! Çekiliyoruz..

Evet, geri çekilmeliydi Piling. Hem orada durup da taş mı fırlatacaktı düşmana? Boşalttığı mermilerin boş şeritlerini çabucak toplayarak çantasına yerleştirdi. Diğer malzemelerini de aldı. Geride bir şey bırakmadığına emin olmak için son bir kez etrafa göz gezdirdi. Ortalık temizdi. Çantasını sırtladı, gelinciğini kaptığı gibi hızla yola koyuldu. Kendisinden önce yola koyulmuş olan guruba bir çırpıda yetişti. Çekdar'dı ilk yetiştiği arkadaşı. Merakla sormadan edemedi:

Eylem nasıl geçti?

Beriki de bilmiyordu pek..

Tam bilmiyorum ama iyi geçti herhalde.

Eylem bir saat elli dakika sürmüştü. Üstelik müsait olmayan hava şartlarında. Gelirken şiddetli bir yağışın onları gizlediği bir havaydı bu. Fakat eylemcileri yoran, yavaşlatan yağışlı bir hava. Sonra eylem anında bir güzel açmıştı hava. Buz kestikleri bir boranın etkisiyle üstlerindeki elbiselerin tahta kesildiği bir ayazın insana ne kadar yardımı olursa, o kadar yardım etmişti bu açık hava. Mevziler, ayışığının etkisiyle tas gibi ortadaydı hani, ama ya o üşümekten konsantrasyon kaybetmeler? Yine de hayret edilecek kadar iyi gitmişti herşey. Çok ani bir şekilde yüklenmişlerdi düşmanlarının mevzilerine. Bir yıldırım harekatıydı bu.

***

Geri dönüş yolculuklarındaki o yavaşlık bu kez de bulmuştu onları. Hem yaşadıkları o müthiş eylem heyecanı, hem de 20 saati bulan o sürekli hareketlilik onları yavaşlatacaktı elbette. Bir de şu havanın yaptıkları.. Kapanmıştı yine gökyüzü. Fazla sürmedi, bir de şiddetli yağmur tutturmaz mı? Bir bu eksikti!

Kaygan bir zeminde ve zifiri karanlık bir ortamda yol alıyorlardı artık. Böylesi havalarda kafileden kopmak işten bile değildi. Gerillalar bundan dolayı biribirlerine tutunarak ilerliyorlardı. Hedefleri daha önce belirledikleri bir buluşma noktasıydı. Hafif bir inişi katettiler. Yamacın dibindeki vadideydiler artık. Orada, belirlenen noktaya yöneldiler. Diğer bölükteki arkadaşları kendilerinden önce gelmişti. Onlarla buluşmak, gerillalar için pek zor olmadı. Hemen soru yağmuruna geçildi. Diğer bölükteki arkadaşları düşman cihazını dinlemişti. Buradan anlaşıldığı kadarıyla Türkler'in 42 ölüleri ve 35 yaralıları vardı. Bu arada bir bombaatar ile iki adet G-3 silahı ele geçirmişlerdi. Bunlardan başka, ele geçen 10 sırt çantası ve bazı hafif malzemeler de vardı.

Yapılan içtimada her eylem sonrası olduğu gibi gerillaların kayıp durumu da araştırıldı. Takım komutanı Rênas ve sevilen bir başka arkadaşlarının artık yaşamadığı görüldü. Ayrıca 3'ü ağır olmak üzere 10 yaralıları vardı. Ağır bir operasyon sayılan bu baskın için rakamlar oldukça iyi sayılırdı. Ama Rênas'ın şahadeti çok koymuştu onlara. O günden itibaren adları ıŞehid Rênas Bölüğüı olarak kalacaktı..

***

Ağustos ayı sıcakların kırıldığı, fakat hala devam ettiği bir aydır Kürdistan'da. Yaz ayı mı, sonbahar başı mı pek kestiremezsiniz. Bu ayın 11'inde, bir çete köyü olan Bego'ya doğru keşif için çıkmış olan Vedat ile sekiz arkadaşı, bir akşam vakti görevlerini yerine getirerek kampa geri dönmüşlerdi. Ağustos ayının 13'üydü. Kısa bir istirahatten sonra yönetim çadırında toplanıldı ve Vedat'ın sunduğu bilgiler esas alınarak eylem düzenlemesi yapıldı. Ertesi gün yola çıkılacaktı.

14 Ağustos, öğleden sonra saat 4.00'de Komutan Vedat, takviye olarak yanına 5 arkadaşını alarak diğer arkadaşlarıyla birlikte kampın sırtını dayadığı tepeye çıktı. Orada bulunan Piling ile birlikte 2 gerillayı daha yanlarına aldılar. Böylece 9 kişilik bir takviye eylem timi oluşturmuşlardı. Ellerinde kullanabilecekleri altı roketleri vardı. Diğer silahları hep hafifti. Hiç vakit kaybetmeden yürüyüşe geçtiler. Uzak olmayan Bego Köyü'ne bir çırpıda varmışlardı. Piling'in içinde yer aldığı eylem savunma gurubu, ki komutan Vedat da aralarındaydı, Bego Köyü'nün doğusunda ve köye hakim olan bir tepede daha önce hazırlanmış olan mevzilere yerleşti. Köyün bu mahallesi, daha önce çeteler tarafından boşaltılmıştı.

Yerlerine vardıklarında daha önce orada bulunan ve eylemin koordinasyonunu yapan Komutan'la temas kurmaları gerekiyordu. Vedat cihazı eline aldı ve anonsa başladı;

Artêş Artêş, Artêş Dijwar

Artêş dinlemede heval

Bilinen yerlerdeyiz, ne yapalım heval?

Yerleşin ve hazır olun.

Alındı, selamlar saygılar

Selamlar saygılar..

Defalarca bu tür eylemlere katılmalarına rağmen, saldırı gurubunun neredeyse bütün elemanları heyecanlı bir bekleyişe geçmişti. Aradan çok kısa bir süre geçmeden silah sesleri gelmeye başladı. Oysa koordinasyonu sağlayan komutan saldırı ile ilgili bir emir geçmemişti. Bir terslik vardı bu işte. Yeniden cihaza sarılıp sordular.

Artêş Artêş, Artêş Dijwar

Dijwar dinlemede

Ne oldu Heval? Silah sesleri duyduk..

Çeteler, Selim Arkadaş'ın gurubunu görmüşler onlara ateş ediyorlar. Şimdi her tarafa birden yaylım ateşine başladılar. Sizde başlayın.

Selim, gurubun siyasi komiseriydi. Uzun boylu ve oldukça güçlü olan bu sarışın gerilla, üç yıl tekvando kursu görmüştü. Onun bulunduğu taraftaki çatışma oldukça şiddetlenmişti.. Şimdi sıra Piling'ın içinde yer aldığı saldırı savunma gurubundaydı. Çetelere, onun yalnız olmadığını göstermeleri gerekiyordu. Hiç vakit kaybetmeden harekete geçtiler. Artık bütün güçleriyle yükleniyorlardı bu satılmışların mevzilerine. Ama Piling yine de bu tür eylemler başladığında bir burukluk duyardı hep. Bir sıkıntı basardı onu.. Çünkü şu karşıda mevzilenen ve gerillaları vurmaya çalışan adamlar da Kürt'tü, hem de alabildiğine yoksul birer Kürt. Gerillalar onların da ulusal şereflerini, gururlarını ve varlıklarını korumak için silahlanmış, bu dağların yolunu tutmuşlardı. Üç-beş kuruş için kendilerini satan, ruhları ölmüş olan bu adamlara büyük kin duymakla birlikte, yine de kurşun sıkarken buruktu Piling. Ama çaresiz olduklarını da biliyordu. Kaç kez ikaz etmişlerdi onları. ıBize karşı kullanmazsanız, biz silah almanıza bile itiraz etmeyizı diye kaç kez yalvarmışlardı, Allah bilir! Ama bunlar gönülden satmışlardı kendilerini.. Ulusal saflara dönmeleri veya tarafsız kalmaları mümkün değildi.

Bunun için ateş emrini alır almaz silahını kaptı ve köyün lamba yanan bir penceresine nişan alarak roketini saldı. Mermi o penceredeki ışığı bir anda söndürmüştü. Fakat aynı anda köyden bulundukları tepeye doğru yoğun bir mermi yağmuru başladı. Tam bu sırada Rubarok üssündeki Türk Askerleri de harekete geçmiş, havan atışlarına başlamışlardı. Şimdi klasik sahne tamamlanmıştı yine. Yani bir tarafta gerillalar, öte tarafta Türk Askerleri ve para ile tuttukları Kürt çeteler. Gerillalar, çete mevzilerinden birini imha ettikleri halde onlar, Türkler'den aldıkları havan takviyesinin verdiği cesaretle, kısa bir süre içerisinde bu mevziyi yeniden doldurdular. Böylelikle baskın, Rubarok'taki askerlerin de araya girmesiyle inatçı bir direnme doğurmuştu. Durum ıpataıya dönüşüyordu kısacası..

Bunun üzerine koordinede bulunan komutan geri çekilme kararı aldı. Bu arada Rubarok'tan atılan havanlar arazinin tutuşmasına yol açmıştı. Gerillalar da bu ateşi adeta körüklercesine dış mahalleleri tutuşturdular. Ortalık gündüz gibi aydınlanmıştı. Her taraftan küfürlü veya endişeli insan sesleri yükseliyordu. Bir ara Kol Komutanı Karker, elindeki açık cihazdan çetelerle konuşmak istedi. Fakat onlar sadece küfür ediyorlardı. Buna rağmen Karker ısrar ediyordu sabırla. Sonunda çeteci konuşmaya razı oldu. Ama bu kez Türk komutan araya girdi ve çeteye hitaben:

Hainlerle konuşma. Onlarla irtibatı kes! Konuşan olursa ondan hesap sorarımı emrini verdi.

Bu emir çeteyi korkuttu, ama yine de Karker'i dinlemek ister gibiydi. Bundan dolayı ıemre itaatı olayını ağırdan aldı. Türk komutan durumun iyi gitmediğini anlayınca bu kez ıteknolojiyiı kullanarak konuşmayı dinlenemez hale getirmeye çalıştı. Cihaza tuttuğu teypten Türk istiklal marşı ve arkasından mehter marşları dinletti konuşmacılara. Bağlantı kesilmişti artık. Mecburen vazgeçtiler konuşmaktan.

Gerillaların 15 Ağustos dolayısıyla düzenledikleri bu küçük eylem böylece son bulmuştu.

***

Eylem yorgunluğu kolay atılmaktaydı. Tüm bölük daha önce saptanan toplanma noktasındaydı artık. Bu arada, aynı noktada bulunan bir takımlık bayan gerilla gücünden bir manga, ertesi sabahın erken saatlerinde Xalit'ın komutası altında Helikopter Vadisi'ne yollanmıştı. Bu gerekli düzenlemenin hemen ardından Bölük Komutanı Karker, Piling'ı çağırmıştı. Piling, gelen nöbetçi subayı ile birlikte yönetim çadırına gitti. Selam verdi, gösterilen yere bağdaş kurarak oturdu ve merakla Komutan'ın ne söyleyeceğini beklemeye koyuldu. Karker iyi geçen eylemden dolayı neşeliydi. Piling'a moral veren tavırlar sergilemeye özen gösteriyordu, ki hep öyle yapardı.

Hevalê Piling, eylemden artan cephane miktarını ve ayrıca ihtiyacımız olan cephane miktarını bir liste halinde çıkar.

Karker, 1989'daki ıAskerlik Kanunuı gereğince gerillaya alınmıştı. O günden beri çok yüksek bir performans göstermiş ve bölük komutanlığına kadar yükselmişti. Ona ıTopal Karkerı diyorlardı. Çünkü Zogroslar'ı aşarken soğuktan dolayı ayak parmaklarını kaybeden bu yiğit komutan aksayarak yürürdü. Zorlu kış şartlarına karşı yine de ayakta kalmasını bilen Komutan Karker'in tek eksiği, ARGK'nin çok önem verdiği şu teorik bilgi düzeyiydi.. Ama bu saf köylü çocuğunun aklı bir türlü yatmıyordu şu şehir kökenli terminolojiyle ifade edilen şeylere! O, daha ziyade yaşıyordu söylenenleri. Yani teoride söylenenleri pratikte kendisi yazıyordu..

Akşam tekmilleri alındıktan sonra yeniden toplanıldı. Ertesi gün yolculuk vardı. Bunun planlaması yapılmıştı. Tekmilden sonra hazırlanmış olan pirinçten ibaret ıakşam yemeğiı sofrasına geçildi.

Yine mi pirinç! dedi biri ve hemen kalktı sofradan. Asıl üslerinden epey süredir uzak kaldıklarından dolayı beraberlerinde aldıkları erzak azalmış, lojistikçilerin gerillalara sunacakları pirinçten başka bir şeyleri kalmamıştı. Fakat günde iki öğün pirinci içi kaldırmamıştı gerillanın. Sabahları hazırlanan ımırtoxeı de cabası.. Yese kusacak gibiydi. Neresinden bakarsanız bakın Çin işkencesi.

Bazıları ise tabağa iki kaşık çalmakla yetinmişlerdi. Piling, tabağındaki son taneleri de kaşıklarken Welat;

Bizi ameliyat etmiş, beynimize iki pirinç tanesi yerleştirmişlerı deyince, 17 yaşındaki komutan yardımcısı Rabžn, bu frikiği kaçırmadı ve hemen taşı gediğine koydu:

Onun için kafan çalışmıyor!ı

Sakal ve bıyığı daha henüz çıkmamış olan Rabžn'un bu esprisi ortalığın kahkahadan çınlamasına yetmişti.. Ortalık yeniden yatışmış, anlaşıldığı kadarıyla yokluk dahi onların espri güçlerini dumura uğratamamıştı. Biraz daha şakalaştıktan sonra herkes mangasına çekildi ve uyumaya çalıştı. Yarın uzun bir gün olacaktı.

***

Gece vakti.. Takriben onbir dolayları. Piling duyduğu homurtuya benzer bir gürültüyle yatağından sıçrayarak fırladı. Önce uyku sersemliği ile bir anlam veremedi bu homurtulara. Fakat dikkatle dinleyince bunların düşman kobraları olduğunu anladı ve hemen toparlandı. Giyinerek manga çadırından çıktı. Kobra horultularını duyan nöbetçi de tüm arkadaşlarını uyandırmaya başlamıştı. Intikam akınıydı bu. Türk Pilotları dostlarının korkutulmasına tahammül edememiş, cıvarda gerilla barınağı olduğunu tahmin ettikleri noktaları bombalıyorlardı. Helikopterler, ilk olarak bulundukları noktanın hemen alt tarafındaki boş bir köyü bombaladılar. Karavana! Sonra dönerek bu kez Helikopter Vadisi'ni vurdular. Bu iyi değildi işte! Zira bir mangalık bayan gerilla gücü oradaydı. Karker, bu birliğin komutanı Xalit ile irtibat kurup zayiatları olup olmadığını öğrenmeye çalıştı. Ama cihaza çıkan olmadı. Kapalı tutuluyordu meret.. Irtibatsızlık daha da endişelendirmişti komutanı. Hemen yanıbaşındaki Piling'ın mangasını keşif için görevlendirdi. Oraya gidecek, neler döndüğünü saptayıp Karker'i bilgilendireceklerdi.

Manganın komutanı Ali'ydi. Derhal giyinildi ve yola çıkıldı. Ali'yi bilmezsiniz. O, Malatyalı'ydı. Malatya denince Zeynep Kınacı akla gelir değil mi? . Hani şu vücuduyla bombalaşan Kürtler'in büyük ulusal kahramanı. Işte bu Ali, Zeynep'in, yani Kürt direnişinin sembolu Zilan'ın akrabasıydı. Ali o sırada manga komutanıydı, ama bir yıl içerisinde sağladığı üstün başarılarla bölük komutanlığına kadar yükselecekti..

Saat 11.30'da Ali'nin mangası hazırlanmış, yola koyulmuştu. Yolları oldukça uzundu. Bundan dolayı noktaya ancak saat 2.00'de varabildiler. Ilk karşılaştıkları kişi bayan mangasının nöbetçisiydi ve çok sertti. Önce bir şakırtı duydular. Ardından ortalığı çınlatan kendinden emin bir ses:

Durun! kimsiniz? Parola!

Ali, bir an için düşman olarak buraya gelmediklerine şükretti. Sonra hiç beklemeden cevap verdi:

Mazlum..

Bu kez sıra nöbetçideydi. Işaret olarak seçilen parolayı verecekti:

Zafer!

Durum yeşildi. Silahlar indirildi. El sıkışıldı ve merhabalaşıldı. Sonra sıra izahata gelmişti. Kobra noktayı vurduğunda mangadaki arkadaşları kayaların arasındaki sağlam sığınaklara yerleşmişler. Bundan dolayı hiçbir zayiatları yokmuş. Bu iyiydi işte! Durumun ne olduğunu merak eden Komutan Karker'e cihazla olanlar nakledildi. Tabii ki kapalı bir şekilde, şifreyle yani. Saat üçe kadar durum konuşuldu. Çok uykusuz oldukları için biraz uyumaya çalıştılar. Bu, saat altıya kadar sürdü. Sonra herkes uyandırıldı ve ilk noktaya doğru yola çıkıldı. Aşağı yukarı saat dokuzda noktadaydılar. Ama kimse yoktu orada. Kıpırdayacak halleri yoktu gelenlerin. Oldukça yorgun ve uykusuz oldukları için hemen şuraya buraya dağılarak derin bir uykuya daldılar.

Saat 12.00'de Botan, Piling'ı nöbete kaldırdı. ıTam da zamanıydıı diye düşündü Piling. Biraz ekşi suratlı olan Botan bu durumuyla arkadaşlarını epey sinirlendirirdi. Fakat, Allah için iyi bir askerdi. Piling nöbeti devraldıktan kısa bir süre sonra cihazla Komutan Karker'i aradı. Yerlerini değiştiren arkadaşları, Gerdî'li çete köyü Şemzînan'ın sırtını dayadığı Govendê Dağı'nın başlangıç noktasındaki bir ıkapıyaı, Derîyê Hecî'de (Derîyê Xaca) yerleşmişlerdi. Köye doğru uzanan bir vadinin iki tarafını sınırlandıran sarp kayalardan dolayı bu giriş, gerçekten bir kapıyı andırıyordu. Bu kapının hemen alt taraflarında K.. Köyü yer alıyor. Bu köy 1994'de boşaltılmıştı. Derîyê Hecî'nin üst taraflarından fışkıran bir pınarın buz gibi suları bu virane köye doğru akıyor sahipsizce. Eskiden sulama amacıyla da kullanılırdı bu su. Gerillaların buraya yerleşmeleri rastlantı olamazdı. Vaziyet Şemzînan Köyü'ne yeni bir taciz hazırlığı yapıldığını gösteriyordu.

Akşam olmuştu artık. Hatta saat sekizi gösteriyordu. Rubarok Üssü tam karşılarındaydı. Işıl ışıl yanıyordu meretin lambaları. Bu arada, can korkusundan olsa gerek, bir noktadan sürekli izli mermi atıp duruyorlardı. Bazan da havan atışları. Uzaktan bakan bayram sanır hani.. Manga komutanı Ali oturmuş, cihazla Karker'i arayıp duruyordu. Anlaşılan göreve çıkacaklardı yine. Ne terslik!. Bir ara cihazdan başını kaldırıp Piling'a seslendi:

Yanına üç arkadaşını alarak Bastin Suyu'nun kıyısındaki korsan noktasına git. Lojistikte bulunan büyük cihazı getireceksiniz. Acele lazım bu cihaz. Şimdi yola çıkarsanız, sabah istediğimiz noktada olursunuz..ı

Tamamı dedi Piling ve yol hazırlığına hemen başladı.

Yanına Cabbar'ı, Korsan'ı ve Gabar'ı alarak yola çıktı. Korsan, giriştiği sayısız çatışmaların birinde bir gözünü kaybettiği için bu adı almıştı. Gabar ise bir yıllık çok sessiz bir gerillaydı. Neredeyse hiç konuşmazdı bu efendi gerilla. Çabucak hazırlandılar ve kendilerini bulundukları tepeden aşağı salıverdiler. Bastin Köyü'ne varışları fazla uzun sürmedi. Saat onda suyu geçmiş, 11.30'da ise lojistike varmışlardı bile.

Lojistiktekiler onların geleceklerini ve ne için geleceklerini biliyorlardı. Bunun için daha önceden cihazı depodan çıkarmış, hazırlamışlardı. Saat 12.00'de gerisin geri yola çıktılar ve öğleden sonra üçte belirlenen noktaya vardılar. Oraya vardıklarında arkadaşlarını mevzilere yatmış buldular. Fakat Piling ve arkadaşları çok yorgundu. Bu gösteriye katılamazlardı. Istirahate ihtiyaçları vardı. Cihazı Komutan Karker'e teslim ettikten sonra etrafa dağılıp derin bir uykuya daldılar.

***

Saat sekizde uyandıklarında, kendilerinden Derîyê Hecî noktasına gitmeleri istendi. Bu emir, ıeylem varı demekti. Yorgundular hala, ama bu talimat bir emirdi. Uyulacaktı. Kısa bir süre içerisinde hazırlanıp yola koyuldular çaresiz. Gecenin 12'sinde Derîyê Hecî'ye varmışlardı. Onlar yoldayken noktadaki arkadaşları tarafından çay hazırlanmıştı. Çay ha! Oh be! O nefis, yorgunluk gideren sıvıyı daha henüz yeni mideye indirmeye başlamışlardı ki, onların geldiğini gören Welat yanlarına seğirtmişti. Konuşmak istiyordu gelenlerle. Oysa Piling, üç gecedir sürekli hareket halindeydi. Etrafa belli etmemeye çalışıyordu, ama çok yorgundu. Konuşmaya bile mecali yoktu. Gerillada ıçok yorgunı deyimi öyle kolay kolay kullanılmaz.. Eğer biri çok yorgun deyimini kullanıyorsa, bu, kelimenin tam anlamıyla pestilinin çıkmış olduğu anlamına gelir. Yine de yanına gelen Welat'a merakla sordu:

Hevalê Welat, bizi niçin erken çağırdınız? Bir durum mu var?

Welat sakin görünüyordu, ama olacakların heyecanını sesinde hissetmemek mümkün değildi. Sözü dolandırmadı:

Fark ettiğiniz gibi yeni bir eylem planlandı. Sen bu eylemde birinci saldırı gurubunda yer alacaksın. Hazırlık yapman lazım. Seni B-7'ci olarak düşünüyoruz bu saldırıda..ı

Piling saldırı gurubunda yer aldığı için sevinmişti, ama B-7'cilik açmamıştı onu.. I-ııh! Istemiyordu bunu.. Eylemden sonraki o sağırlık yok mu, Uff! Allah kahretsin! Hafif bir burukluk his etti. Oysa, bu saldırıya bombalarla katılmak isterdi. Ama görev görevdi. Hiç itirazsız emre uymak, Piling'ın hamurunda vardı. Bir askerdi o.. ARGK'nin bir neferi! Önce kısa bir sessizlik anı ile hazmetti görevi. Sonra Welat'a döndü:

Bizim kol kimlerden oluşuyor?

Welat, ısabırlı olı anlamına gelen bir hareket yaptı ve,

Az sonra düzenleme okunacak. Öğrenirsin.. dedi.

Zamanları sınırlıydı. Neler olacağını anlamak istiyorlardı. Bunun için öncelikle keşif ekibinin bulunduğu yere gittiler. Tutacakları yolu öğreneceklerdi orada. Orada komutanlar da toplantı halindeydi. Adil, yorgunlukları yüzlerinden okunan perişan haldeki Piling ve arkadaşlarını görünce Komutan Karker'e şöyle bir baktı ve kısık bir sesle;

Bu arkadaşlar çok yorgun. Dökülüyorlar adeta. Eyleme girerlerse çok zorlanabilirler. Bunun için onların bu eyleme sokulmamaları daha iyi olurı deyince Komutan önce derin derin ne yapacağını düşündü. Eğer direkr olarak Adil'e ıhaklısını dese, Piling ve arkadaşlarını kızdıracağını biliyordu. Evet, ne istediklerini onlara sormalıydı. Sonra Piling ve arkadaşlarına döndü:

Siz ne diyorsunuz? Gidemeyecek durumdaysanız söyleyin. Çekinmeyin Hevalı

Piling hiç sektirmeden cevap verdi:

Hazırım! Hem de herkesten çok gitmek istiyorum.

Komutan bu kesin cevap karşısında hem gururlandı, hem de yapacak bir şeyi kalmamış insanların edasıyla,

Peki Heval, az sonra düzenleme okunacak. Hazır olunı dedi..

Zaten hazırdılar. Düzenlemenin okunacağı içtima da başlamak üzereydi. Piling'in içinde yer aldığı manga, Adil'in bölüğü ile birlikte içtimadaydı. Içtimadaki gerillaların karşısına harekatın koordinatörü olarak Adil çıktı ve önce eylemin önemi konusunda konuştu. Sonra sıra önemli konuya, düzenleme guruplarının görevlerinin tanımlanmasına gelmişti. Birinci saldırı kolu köyün üst tarafında bulunan bir mevziye yönelecekti. Bu mevzi ağır silahlarla donatılmış olduğu için çok önemliydi. Gurup bu mevziyi düşürdüğünde yukarı mahallenin yolu onlara açılmış olacaktı. Ikinci saldırı gurubu ise köyü cepheden gören iki mevziyi birden hedef alacak, bu mevzileri düşürdükten sonra köye girecekti. Bu kez anlaşıldığı kadarıyla hedefleri sadece basit bir taciz değildi. Köye gireceklerdi yani..

Birinci gurubun komutanı Mervan'dı. B-7 roketatarı ile Piling onun yardımcısıydı. Bundan başka Korsan Cabbar, 89'luk Ferhat, Serhatlı Cemal ve Soran da aynı gurupta yer almaktaydılar. Ikinci saldırı gurubu ve savunma ile pusu gurupları da altışar kişiden oluşuyordu. Düzenleme okunduktan sonra herkes son hazırlıkları gözden geçirmek üzere dağıldı. Bu arada hummalı bir çalışmaya girişen Piling, gurubun cephane ihtiyacını tam olarak temin etmiş, Komutan Mervan'ın yanına gelmişti. Mervan ise o sırada herkese teker teker aynı soruyu sormaktaydı..

Eylem hakkında ne düşünüyorsun?

Guruptaki gerillaların herbiri, cevap olarak kendisine göre önemli bulduğu bazı birşeyler söylüyordu.. Sıra Piling'a gelince o, içine doğanı söylemeyi tercih etti:

Ben eylemin nasıl geçeceğini bilemem. Ama yaralı olarak geri döneceğimi biliyorum..

Komutan biraz hayret ve biraz da merakla bu ık‰hinıe baktı. ıBiliyorumı diyordu arkadaşı. Bir moral bozukluğu işareti miydi bu? Bir an Piling'ın gözlerini yakaladı. Hayır orada ne bir yılgınlık, ne de korku vardı.. Öylece bakıyordu, sevecen.. Belli belirsiz bir hüzün dalgası geldi oturdu gözbebeklerine Mervan'ın. Hayat ona böylesi duyguları hafife almamayı çok iyi öğretmişti. Yine de üsteledi:

ıNeden o kadar kesin konuşuyorsun Hevalê Piling?ı

Piling, şöyle bir içini çekti. Daha düzgünce oturmayı denedi sonra. Ama içindeki duyguyu dökmeyi de ihmal etmedi..

Köyün geri çekilme yollarına her zaman çok havan atışları yapılıyor. Atılacak havanlardan birinin bu kez beni bulacağı gibi bir his var içimde..ı

Sonra daldı gitti düşüncelere.. Onun bu hali, bir anda bulaşıcı bir hastalık gibi herkesi sarmıştı.. O gencecik kafalarda, ülkelerine bir parça ışık getirmek için çalışan o kafalarda kim bilir şimdi hangi düşünceler biribirini kovalıyordu..

***

16 Ağustos.. Saat; 5.. Hava daha henüz kararmamıştı. Guruplar büyük bir disiplin içerisinde, akşamın o tatlı serinliğinde yola koyuldular. Piling yanına dokuz adet roket almıştı. Ihtiyat olarak dört tane de el bombası koymuştu zulasına. Saat 10'da, hedefe epey yaklaşmış, köye hakim olan tepeye tırmanmışlardı. Aysız bir geceydi ve hava tam anlamıyla kararmıştı. Piling tepeden şöyle son bir kez baktı köye.. Şu birimde yaşayanların kafasızlığına hayıflandı. Onların gerillaya verdiği zararı düşmanın vermediğini düşündü, bir daha kahroldu. Içinde yer aldığı devrimin şu kısa tarihi boyunca Kürt'ün Kürt'e verdiği zararı, hiç bir düşmanın vermediğini bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçirdi... Güney Savaşları'nı, çeteciliği, ihanet şebekelerini düşündü.. Hani bunca potansiyeli biribirlerine karşı kullanacaklarına namluları düşmana çeviriverseler, 2500 yıllık rüyayı gerçekleştirmenin işten bile olmadığını gördü. Ister istemez,

Ne milletmişiz be!ı cümlesi döküldü dudaklarından..

Saat, 10.30.. Köyün boşaltılmış kenar mahallesinde sayılırlardı artık. Çeteler, bu boş mahalleye köpeklerini bağlıyorlardı. Gerillalar geldiğinde köpekler havlayacak ve sahiplerini haberdar edeceklerdi, onlar da Türkler'i.. Asttan üste yani.. Gerillalar ilk olarak bu köpekleri susturdular. Kolay olmadı bu, ama sonunda bir yolunu bulup susturdular bu sahibine sadık yaratıkları. Şimdi sıra sahiplerine sadık diğer yaratıklardaydı.. Yıkık mahalleyi boydan boya kat edip terkedilmiş bir evin yanında durdular. Burada her iki saldırı kolunun militanları vadalaştı. Herkes kendi görev yerine çekilecekti. Bundan sonrası rasgele!

Çetelerin oluşturduğu mevziler uzaktan görünüyordu artık. Her mevzinin üstüne, çevreyi aydınalatıcı altı yedi tane güçlü sokak lambası koymuşlardı. Bu lambalar mevzileri karanlıkta bırakıyor, ama çevreyi mümkün mertebe aydınlatıyordu. Bu arada köyün epey yakınlarına kadar sokulmuşlardı. Gurup komutanı Mervan, koordinasyonu sağlayan ekiple sürekli irtibat halindeydi. Hedeflerine yeteri kadar yaklaştıklarında koordinasyondakiler eylemin başlamak üzere olduğunu, bunun için hazır beklemelerini bildirdiler. Önlerinden bir cadde geçiyordu. Guruptakiler caddeyi kesip, kendilerini mevzilerin yer aldığı sırta verdiler. Tam bu sırada Mervan narayı patlattı:

Vurun arkadaşlarım, vurun şu hainleri!

Büyük bir yaylım ateşi başladı. Karşı taraftan da aynı minval üzere cevap.. Her taraftan sesler yükseliyordu. Çatışmalar başladığında Piling ve bazı arkadaşları ortalık yerde yakalanmışlardı. Kıyamet kopar kopmaz, daha önce hazırladıkları mevzilere doğru biraz da şaşkınca koşmaya başladılar. Bu hareketlenme çete mevzilerinden de görülmüştü. Hemen vurmaya başladılar orayı. Mevzilere doğru koşmakta olan gerillalar, bu kurşun yağmurunu taklalar atarak, zik-zaklar çizerek atlatmaya çalıştılar. Güvenli yerlere yerleştiklerinde hiç kimsenin yaralanmadığı görüldü, bu iyiydi işte.. Bu kez sıra onlardaydı. Sürünerek hedefledikleri en yakındaki çete mevzisine saldırdılar. Ama düşürmeyi başaramayıp mevzilerine geri çekilmek zorunda kaldılar. Bir kez daha denemeye çalıştılar. Ama karşı tarafın aldığı önlemler daha da artmıştı. Bu arada hava artık açmaya başlamıştı. Öbür taraftaki gurubun bulunduğu yerden gelen seslerden anlaşıldığı kadarıyla orada da şiddetli çatışmalar cereyan ediyordu.

Piling işlerin iyi gitmediğini görünce guruptan ayrıldı. Niyeti, on onbeş metre ilerledikten sonra bir türlü pes etmeyen bu mevziye roket yağdırmaktı. Gözüne kestirdiği en yakın noktaya doğru sürünerek ilerledi. Siper olarak kullanacağı büyükçe bir taş arıyordu. Aksi gibi çok çıplak bir arazideydiler. Hayli ilerlemek zorunda kalmıştı böylesi bir taşı bulmak için. Nihayet bulduğu kaya yavrusunu andıran bir taşın arkasına dikkatlice yerleşti. Sırtladı B-7'sini. Sonra pencerelerinden bomba ve kurşun yağan bir eve nişan aldı ve;

Haydi B-7, şimdi konuşma sırası sende

deyip ateşledi canavarı.. Tam isabet! Bir daha.. Bir daha. Etraftaki arazi ve evler peşpeşe isabet almaya başlamıştı. Bunlar Kürt evleriydi.. Içinde müthiş bir acıma duygusu vardı Piling'ın. Acı duyuyordu evdekiler için. Ama o evlerin pencerelerinden uzanan namlular Türk uşaklığını meslek edinmiş olan kişilikleri bozuk yaratıklarındı. Kürt denemezdi bunlara. Bugün bir insana Kürt denmesi için, onun özgürlük için verilen bu savaşta doğru tavır alması gerekirdi. Kafasında bu ve benzeri bir çok düşünce hızla biribirini takip ediyordu.

Ama savaştır bu.. diyordu kendi kendine.. Sonra konsantrasyonunu bozmadan devam ediyordu bombalamaya. Çeteler, kendileri bu savaşa sebep olmadılar mı? Savaşı evlerinde kabul eden onlar değil mi? Eğer ben şimdi bunları vurmazsam, yarın bu kez onlar Türk Kuvvetlerine tazılık yaparak gerilla avına çıkacak, en ön saflarda yurtsever canlara kurşun yağdıracaklar. Hayır, hayır.. Bu onların suçu! Kürt kanının akması onların tutumlarının eseri.ı

Hem ateş ediyor, hem de son bir umutla bağırıyordu;

teslim olun! Kan akmasın! Teslim olun.

Ama boşuna.. Gayret boşa gidince söz silahlara kalıyordu. Bundan dolayı oraya roket kusuyordu b-7.. Sekiz gülle boşaltmıştı hedefine. Dokuzuncuyu da yerleştirdi silahına, ama ateş almadı bu. Artık orada durması faydasızdı. Malzemelerini toparladı ve karşı tarafa kendini toparlama süresi bırakmadan hızla arkadaşlarının yanına döndü. O arada Mervan, cihazdan diğer saldırı gurubunun komutanıyla temas kurmuş, konuşuyordu. Karşı taraftaki arkadaşından iyi haberler akmıyordu;

Bir arkadaş kayıp.. Iki yaralımız var.. Yaralı arkadaşların tedaviye ihtiyacı var. Bunun için geri çekilmemiz lazım

Alındı. Tamam heval.

Herkes gibi onlar da geri çekilecekti. Bunun için sırtın arka tarafından aşağı saldılar kendilerini. Sağlık gurubu bir başka sırttaydı. Hızla oraya doğru yürüdüler. Bu arada Piling, Serhatlı Cemal ve 89'luk Ferhat köyün boş mahallelerine seğirttiler. Orada kesilmiş ağaç dalları vardı. Bu dalları kullanarak, ıarkadaşlarının istediğiı iki sedye yaptılar. Istediklerinden de ala olmuştu sedyeler. Tim, bu sedyeleri sırtlayarak geri döndü. Suyun başına kadar gelmişlerdi. Çok susamışlardı. Buz gibi sulardan kana kana içtiler. Bir ara kulak kesildi Cemal ve fısıltıyla:

Bir sesler duyuyorum..

Kim bunlar acaba?

Yoğun havan ve mermi seslerinden dolayı pek anlaşılamıyordu konuşulanlar. Kim olduklarını çıkaramadılar. Her ihtimali hesaplayarak sessiz kadılar. Bir süre öylece bekledikten sonra arkadaşları ile buluşacakları noktaya doğru dikkatlice ilerlemeye başladılar. Hiç ses çıkarmamaya çalışıyorlardı. En ufak bir ses, yerlerinin deşifre olmasına yol açabilirdi. Evet, bir yılan sessizliğiyle ilerlediler. Böylece hiç bir olumsuzluk yaşamadan varabilmişlerdi hedeflerine. Noktaya yedek saldırı gurubuyla aynı anda varmışlardı. Karker de oradaydı.

Piling, sol dizi şiştiği için topallıyordu. Karker bir yandan ona doğru ilerlerken öte yandan da durumu anlamaya çalışıyordu:

Ne oldu Heval? Yara mı aldın?

Hayır Heval. Bizi görüp teşhis ettiklerinde kendimi yere atmıştım. Dizim taşa geldi. Ondan dolayı şişti.

Bu kez Piling sordu merakla:

Hangi arkadaşlar yaralı?"

Yaralı yok Heval. Hevalê Alan şehit düştü.. Aziz arkadaş da kayıp.

Piling, biraz da şaşkınlıkla: Peki neden sedye istediniz?

Şaşırma sırası bu kez karşı taraftaydı:

Biz sizden sedye falan istemedik. Sadece geri çekilmenizi istedik. Yanlış anladınız.

Ne yanlışlık ama! Az daha çatışmaya giriyorduk. Ha, Hevalê Alan'ın şehadeti nasıl oldu?

Karker, ıdehşetı der gibi başını iki yana salladı, ve anlatmaya başladı:

Hevalê Alan, bir ara çetelerin yerleştiği bir mevziye bomba fırlatmaya kalkmış. Bunun için biraz dikelince, karşı taraftan yaylım ateşi başlamış. Hevalê Alan'ın vücudu bir anda kurşunla dolmuş. Bu arada elindeki bomba düşmüş ve hemen ayaklarının dibinde patlamış. O sırada çantasında ve belinde altı el bombası daha bulunuyormuş, bunlar da patlamış. Arkadaş bir anda paramparça olmuş..ı

Ya Hevalê Aziz?

Hevalê Aziz de aynı mevzideymiş. Onun bu patlama esnasında parçalanıp parçalanmadığı belli değil. Belki de kayıptır. Bilmiyoruz. Fakat ortalıkta cenazesinden herhangi bir parça yok. Büyük bir ihtimalle geri çekilmiştir.ı

Şimdi artık sıra düzenli geri çekilme harek‰tına gelmişti. Gerillalar tek sıra halinde dizildiler ve verilen komutla aralarına mesafe koyarak ilerlemeye başladılar. En arkadan topallayarak Piling gidiyordu. Cıvardaki düşman üssünden sürekli olarak havan atışları yapıldığından, yürüyüş mesafesini mümkün mertebe açmaya çalışıyorlardı. Bu yürüyüş tarzında, bir havan güllesi geri çekilme güzergahına isabet etse bile sadece isabet alan yerdekine zarar verirdi. Güvenli bir yürüyüş tarzıydı bu.

Bu arada havan gülleleri gittikçe daha yakınlarına isabet ediyordu. Kafile diken üstünde derler ya, işte öyle yürümekteydi. Piling, o şiddetli havan gürültülerini duymadığını hayretle müşahade etti.. Çünkü çok şiddetli bir baskın harek‰tını yaşamışlardı. Bu harekatta Piling, kulakları en fazla etkiliyen bir görev üstlenmişti, roketatarcılık.. Bundan dolayı geçici bir sağırlık yaşamaktaydı. Az duyma ya da.. Havan atıldığında gülle yere düşmeden bir ses duyulur. Arkadaşları bu sesi duyduklarında hemen kendilerini yere atıyorlardı. Piling bir şey duymamasına rağmen, arkadaşlarının yere yatmalarına bakarak, ıtabi imam, Allahu Ekberı Ya Allah yere. Tehlikenin geçtiğini ise arkadaşlarının yeniden kalkmalarından anlıyordu. Bir işkence yani!

Işte, arkadaşları bir daha yere yatıyorlar. Bu geçici sağırlık ve yaşadığı müthiş kulak ağrısının etkisiyle Piling yere yatmakta gecikmişti bu kez. Aksilik bu ya, gülle tam da iki metre ilerisine düşmüştü. Patlama ile birlikte Piling da havalandı uçtuuu, uçtu.. Tam dört metre ileriye fırladı ve kıç üstü düştü.. Bacağında müthiş bir sıcaklık duyuyordu. Piling bu sıcaklığı havan güllesinin ısısına bağladı. Herhalde bir alev parçası onu hafiften yakmıştı. Iyimserlik işte. Aynı anda Komutan Karker, döndü ve büyük bir endişe ile Piling'a doğru bağırdı:

ne oldu, ne oldu heval?

Piling anlamadığı için olacak önce cevap veremedi. Sonra elini bacağına attı ve yaralı olduğunu anladı. Karker'in el-kol hareketleri devam ediyordu. Bu kez anladı ve cevapladı arkadaşını.

Her tarafım haşat!

Karker bir çırpıda yanına varmıştı. Büyük bir dikkatle arkadaşının koltuğunun altına girdi ve onu olay yerinden uzaklaştırmaya çalıştı. Tam da bu sırada az önce terkettikleri noktaya bir havan daha isabet etmişti. Piling fark edilmeseydi veya oradan uzaklaşmakta gecikseydi eğer, işi bitikti. Oradan epey uzaklaştıkları için bir şey olmadı bu kez. Fakat bir süre sonra Piling'ın yarası soğumuş ve sertleşmişti. Bacağı tutmuyordu artık. Müthiş bir de ağrı başlamaz mı! Gel de dayan.. Bu dayanıklı gerilla yine de arkadaşlarının omuzuna tutunarak tek ayak üzerinde yürümeye çalışıyordu. Yürümeyip de ne yapacak ki? Piling'ı taşıyan Harun ve diğer arkadaşları çok yorulmuşlardı. Dayanılmaz bir yorgunluktu bu. Kendisini taşıyanlar arasında Bedia da vardı. Bedia, Serhatlı'ydı ve fizik olarak pek çok erkekten daha güçlüydü. Piling kendisini ölüme terketmeyen bu iki arkadaşa minnet duyuyordu. Ne biçim bir ailede olduğunu da böylece daha somut anlama olanağı bulmuştu. Kendisini taşıyan arkadaşlarına moral vermek için yol boyunca stran söyleyip duruyor, komik tarzıyla onları güldürüyordu. Bir ara kendisini taşıyan Harun'a döndü ve gülerek;

Harun Arkadaş, bu defa da senin başına bela oldum. O kadar yorgun olmana rağmen beni taşıyorsun. Şimdi kim bilir içinden bana ne küfürler ediyorsun..ı dedi..

Harun şöyle bir döndü, yüzünün her hattını ezberlemeye çalışır bir şekilde dikkat ve sevgiyle baktı Piling'a..

Boş ver be Heval, bir gün mutlaka borcunu ödersin! deyiverdi..

Bir gün mutlaka... Bir gün mutlaka aynı şekilde ödemek, Piling'ın istediği en son şeydi kuşkusuz.. Içini yakan müthiş duygular kapladı benliğini. Ayağında dayanılmaz bir ağrı duymasına rağmen, kafasına çakılan bu cümle Piling'ı hep meşgul edecekti..

***

Piling, hastaneye kaldırılmış, güz aylarının ortalarına doğru düzelmişti biraz. Ama yapılan ameliyatlara rağmen, bir şarapnel parçası çıkarılamamış ıhatıra olarakı bacağında kalmıştı. Bunun başka zaman çıkarılacağı da yoktu. Birlikte yaşayacaklardı yani. Birbuçuk ay geçirdiği hastaneden artık çıkmak istiyordu. Zaten tıklım tıklım dolmuştu orası. Kapanmış yarasıyla orada daha fazla kalamazdı. Hastaneye gelişinde 8 kişiydiler. Şimdi ise Güney Savaşı'nın başlamasıyla hastanedeki yaralı sayısı birden 40'a yükselmişti. Her çıkanın yerini bir başka arkadaşları alacaktı. Çıkmalıydı, çıkmalı!

Piling, çok özlediği Xan Kurkê'nin yolunu tuttuğunda Güney Savaşı çoktan başlamıştı. Pek bir değişiklik yoktu birliğinde. Yalnız, kayıp arkadaşları Aziz geri dönmüştü. Hani şu köy baskınında kaybolan Aziz. Bu arada bütün cephelerde çok sıkı bir savaş veriliyordu. KDP ile Türk güçlerinin birlikte yürüttüğü operasyonlar, ARGK'nin karşı operasyonları ile dengelenmeye çalışılıyor, gittikçe uzayan yıpratıcı bir mücadele her alanda Kürtler'i vuruyordu. Bu savaş pekçok arkadaşlarını yutmaya başlamıştı Piling'ın. Vatana verecek daha pekçok şeyleri olmasına rağmen.

***

10. Kasım.. Yaralanmasının üzerinden üç ay geçmişti aşağı yukarı. Piling artık eylemlere çıkmaya hazırdı. Manga komutanlığına getirilimişti bu arada. Önü açılmıştı yani. Mutluydu bu rütbeyi aldığı için. Daha yükseğe çıkmak için var gücüyle çalışacaktı artık. Kariyerist olduğundan değil, hizmet aşkındandı bu.. O gün yeni bir eylem planı açıklanmıştı. Plan gereği üç tepeye birden saldırılacaktı. Bunun için altışar kişiden oluşan üç gurup seçilmişti.Guruplardan birinin komutanı Piling'dı. Yardımcılığına kurtarıcısı Harun getirilmişti. Diğer gurupların komutanları ise Şêro ve Farhat'tı.

Piling, Harun'la aynı gurupta yer almasına çok sevinmişti. Çünkü şimdiye dek arkadaşlık yaptığı en cesur gerillaydı Harun.. Hem de yaralanma olayında ıspatlandığı gibi, fedakar ve vefakar.. Gurubunda birde Korkmaz vardı, ki bu arkadaşı da Harun'dan geri kalmazdı. 89'luk Ferhat'ı ve Pîro'yu daha önceki eylemlerde de sınamıştı. Ferhat, çocuk yaşlarda gerillaya katılmış, aradan geçen yıllara rağmen hala o çocuksu ruh halini muhafaza ediyordu. Ikisi de oldukça iyi birer gerilla idiler. Bir de yeni arkadaşları vardı gurupta; Salih.. Salih şimdiye kadar sadece bir-iki eyleme katılmış tecribesiz bir gerillaydı. Sınanmamış, esrarlı bir insandı o. Piling guruba baktı ve mırıldandı; ıçok iş yaparız herhalde bu arkadaşlarla.ı

Akşam vaktiydi hazır olduklarında. Zaten eylem saatleri hep geceye rastlatılırdı. Hani gecenin o koyu örtüsü varya, işte bu örtü gerillaları düşmanın kullanacağı pek çok teknolojik olanağa karşı iyi korurdu. Cephaneleri kelimenin tam anlamıyla yeterliydi. Hedefe doğru yürüyüşe geçmelerine mani hiçbir şey yoktu artık. Vedalaştılar kamptakilerle ve vurdular kendilerini hedefe giden yola. Koordinasyon, tabur komutanı Zerdeşt tarafından sağlanacaktı. Savunma gurubunun mevzileneceği noktada bulunacaktı komutan. Hep birlikte bu noktaya kadar ilerlediler. Orada, her gurup sırayla ayrılarak kendi görev yerine yollanıyordu. Koordineye en yakın tepe, Piling'ın gurubunun saldıracağı tepeydi. Bunun için noktadan en son ayrılan gurup bu olacaktı. Hep birlikte eylemi başlatmak ve biribirlerinin eylemini sabote etmemek için böyle hareket etmeleri gerekiyordu. Tam yola çıkacakları sırada Harun öne çıktı ve;

ben daha önce bu tepeye düzenlenen saldırılara katılmıştım. Oraya ulaşacak en iyi yolun hangisi olduğunu biliyorum. Bunun için önde ben gitmek istiyorumı dedi.

Peki Hevalı dedi Piling, ıdaha iyi olur bu.

Uygundu bu öneri. Böylece önde Harun, onun arkasında Piling olmak üzere askeri düzen içerisinde ilerlemeye başladılar. Çok sessiz ve yavaş ilerliyorlardı. KDP-Türk karma gücünü oluşturan militanlar devam etmekte olan savaş dolayısıyla sürekli alarm halinde bulunduklarından, oldukça hassas davranıyorlardı. Hep uyanıktılar yani. Bunu gerillalar da biliyorlardı. Ondan dolayıydı sarfettikleri bu dikkat. Böyle ilerleye ilerleye en nihayet tepenin zirvesine 150-200 metre kadar yaklaşmışlardı. Piling burada durarak Zerdeşt ile cihaz bağlantısı kurdu ve konumlarını şifre ile bildirdi. Orada koordinasyondan işaret alıncaya kadar bekleyeceklerdi.

Bu arada kısa aralıklarla Ferhat ve Şêro'nun yönettiği guruplar da hedefe yaklaştıklarını bildirmişlerdi. Piling ve arkadaşları bunun için yaklaşık bir saat kadar beklemek durumunda kalmışlardı. Nihayet işaret geldi ve yürüyüşe geçtiler. Büyük bir heyecan hakim olmuştu guruba. Bu heyecan, hem ıdiğer arkadaşlara zarar verici bir erken harekata sebep olur muyuzı gibi önemli bir sorudan, hem de eylemin baskın niteliğinden dolayıydı. Sızma harekatı yani.

Yavaş yavaş ilerlerken, Harun önlerindeki büyük karartıları işaret ederek;

bunlar mevzi olabilir, dikkatli olalımı dedi.

Sonra yavaşça yaklaşarak incelediler karartıları. Hayır, bazı kaya parçalarıydı bunlar ve ardlarında hiç kimse yoktu.. Fakat bu arada önde yürüyen Harun bazı kuru dal parçalarına basmıştı. Çıkan sesle birlikte yukarıdaki mevzilerden iki üç tarama sesi geldi. Sesle birlikte kafiledekiler hemen yere yattılar. Yukarıdaki nöbetçi;

Hışt 'Eli, 'Eli.. Osman.. Apocular saldırıyor.. Kalkını

diye sırayla arkadaşlarını uyandırıyordu.. Her uyanan şaşkınlık ve tedirginlikle soruyordu:

Nerede?. Hani kim, nereden saldırıyor?

Endişe tepedeki ittifak güçlerinin her ferdini sarmış, adeta esir almış gibiydi. Her çalının dibinde bir Apocu vardı artık. Şaşkınlıkları ve endişeleri tümüyle seslerine aksediyordu. Bir süre sonra fısıltılı seslerin çoğalmasından tümünün uyandığı anlaşıldı. Önemli an yaklaşıyordu galiba. Piling ve arkadaşları silah ve bombalarını kontrol ettiler. Her şeyleri en iyi uzanabilecekleri pozisyonlardaydı. Eh, bu durumda biraz beklemelerinde bir mahzur yoktu. Fakat tedirgindi gerillalar.. Tedirgindi karşı taraf.. Hem de panik yaratacak kadar. Baskını yiyen onlardı ne de olsa. Gerillalar görülmemişlerdi. Kendileri için çok iyiydi bu! Içiçeydiler artık. Bunu karşı taraf da hissediyordu.

Gerillalar 45 dakika boyunca süründüler mevzilere doğru. Kaplumbağa hızıyla. Ilk mevziye üç metre uzaklıktaydılar artık. Yüksekliği birbuçuk metre olan bu diğer mevzilerin karşısında altı gerilla ıVı harfi oluşturacak şekilde yer almışlardı. Bu 45 dakika boyunca nasıl görülmemişlerdi hayret! Harun'un çıkardığı o ufak çatırtıyı his eden karşı taraf nöbetçisi, nasıl oldu da sürünen altı kişiyi duyamadı? Vay canına ki vay! Duydukları her sesi;

Hayvan sesidirı veya,

Rüzgardır, rüzgar!ı şeklinde yorumluyorlardı..

Ama yine de karanlıkta çalınan ıslık misali arasıra havaya mermi sıkmayı da ihmal etmiyorlardı ittifak güçleri.. Hepsi bu. Uyuyamadıklarından olacak bu mermilerle oynamaları. Iyimserdiler. Çok kötü bir iyimserlik.. Ama büyük bir korku duydukları da her hallerinden belli oluyordu. Gerillalar önlerinde yerleştikleri mevzilerin karşısında beş dakika kadar sessizce beklediler. Bu sırada Şêro'nun payına düşen tepeden büyük bir tarama ve bomba sesleri gelmeye başladı. O an gelmişti demek.. Bir anda ve hep birlikte ellerindeki altı bombayı saldılar mevzilere. üç mevzi birden imha oldu. Dördüncü mevzideki biri ayağa kalkarak onları taramaya başladı. Bu Kürt'tü. Korkmaz, bir şarjör boşalttı bu mevziye ve susturdu. Şimdi artık vaziyet yeşildi galiba. Saldırılabilirdi. Piling;

haydi arkadaşlar, temizlik anı geldi!ı diye nara atarak doğruldu yerinden. Fakat ondan önce Harun ayağa kalkmış ve fırlamıştı ileriye doğru. Fakat umulan olmadı. Korkunç bir tarraka duyuldu önce. Sonra Harun olduğu yerde kaldı. Bir kaç adım daha attı ve bir çınar gibi devrildi..

Ayyy! Iııhh! diye durmadan inliyordu, birçok yerinden yara almıştı.

Durum kritikti artık. Piling zor durmdaydı. Arkadaşını kurtarmalıydı çiçeği burnunda komutan. Bir an düşündü. Eğer arkadaşları biraz gerileyip iyi bir koruma sağlarlarsa, o, Harun'a ulaşabilir ve arkadaşını emniyete alabilirdi. Bunun için Piling:

Arkadaşlar, birer adım geri çekilin ve savunma durumunda kalın. Ben Hevalê Harun'u çekerken siz de beni koruyunı dedi.

Karşı taraftakiler, yaşadıkları şokun da etkisiyle etrafa şuursuzca bomba yağdırıyorlardı. Bir defada 5-6 tane! Eğer hiç savunma durumuna geçmeden o anda ilerleselerdi diğer arkadaşları da, aynen Harun gibi, yaralanabilirlerdi. Piling, arkadaşlarının emre uyacaklarına emin olduktan sonra iki üç adım ilerledi. Bazı hışırtılar duyup ardına baktığında ne görsün? Geride sadece Salih'in kalmış, gerisi kaybolmuştu.. O tecrubeli eski arkadaşlarının tümü buhar olmuştu sanki!. Piling, Salih'a umutsuzca sordu diğerlerini.

Nerede bunlar Salih?

Geri çekildiler. Tepeden aşağı saldı herkes kendini..

Yalnızdılar. Şaşkındı Piling.. Nasıl olurdu bu? Tüm arkadaşları orta yerde bırakmıştı onları. Disiplin falan hak getire!. Panik işte.. Ne yapacaktı şimdi? Salih'ın gitmemesi ise belki de şaşkınlığından.. Belkide çok yüksek bir cesaretten. Vefa mı yoksa? O anda çıkaramadı Piling. Ama Salih orada kalakalmıştı işte. O sıkı bombardıman sarsmıştı diğerlerini. Ama komutan yaralı arkadaşını savaş meydanında bırakmaya niyetli değildi. Asla bırakmazdı! Borcunu ödeyecekti borcunu! Vadesi gelmişti nihayet. Istenmeyen vade. Bereket ittifak güçleri durumu bilmiyorlardı. Yani Piling'la Salih'in yalnız kaldığından haberleri yoktu. Onlar, gerillaların kendilerine yeni tuzaklar hazırlamakla meşgul olduğundan emin, kaçacak bir yol aramaktaydılar. Iki taraf da geri çekilmekle meşguldu yani.. Bunu anlayan Pılıng, Salih'e seslendi:

Yavaş yavaş bana doğru sürün Heval..

Salih söyleneni yaptı. Kısa sürede oradaydı. Sonra yaralı Harun'u sırtladılar. Piling'ın borcunu ödemesinin zamanı gelmişti. Hani yaralandığında kendisini kilometrelerce taşımıştı ya bu fedakar ve vefakar arkadaşı, işte şimdi sıra ondaydı. Arkadaşını yatar vaziyette sırtına çekti. Sürünerek geri çekilmeye başladılar. Ama sürekli bir şekilde bomba yağıyordu etraflarına. Bu arada bir bomba yuvarlanarak tıngır mıngır onlara doğru gelmeye başladı. Azrailin ayak sesleri de buna sen! Al sana bela.. Hemen tam siper yere yattılar. Yatmaları ile bombanın patlaması bir oldu. Iki üç parçası Piling'ın ellerine isabet etti. Bereket fazla zarar vermedi bunlar. Bombalar sürekli bir şekilde gelmeye devam ediyorlardı. Bir, bir daha.. Bir daha. Ama herşeye rağmen Harun'u oradan da çekebildi. Beriki sürekli inliyordu..

Kurtar beni Hevaaalll!

Bu bağırtı, bu çaresiz ortam Piling'ın tıkanmasına yol açtı. Artık o katı gerilla değildi Piling. Kendisini çaresiz hisseden sade bir insandı Piling. Çaresiz bir insan! Hatırladığı en uzak geçmişten bu yana ilk kez boşaldı gözyaşları. ıNehirleştiı derler ya işte öylesine.. Taburun bu en iriyarı insanını, daha henüz tam iyileşmemiş bacaklarıyla taşımak çok zordu Piling için. Ama o elinden gelmeyeni denemek, bu arkadaşını ateş hattından uzaklaştırmak kararındaydı. Salih de elinden geleni yapıyordu, Allah için.. Yine de tecrübesizliği onun tam verimle çalışmasını engelliyordu.

Bu arada Türk ve KDP birleşik güçleri, ki 60 kişiden arta kalanlardı bunlar, gerillaların artık tepeye saldırmadıklarını anladıkları halde, ne olur ne olmaz diye kalan mevzilerini de terk ederek tepeden çekilmişlerdi. Yani tepe, Inönü savaşlarında olduğu gibi, kendiliğinden düşmüştü. Ama devralan yoktu. Piling, Salih ve taşıdıkları Harun, artık tepenin alt taraflarında bir yerdeydiler. Dinlenme molası verdiler orada. Piling moladan istifade ederek Koordinedekilerle ilişki kudu, yardım istedi. Bu arada genel durumu da öğrenmişti. Ferhat'ın yöneldiği tepe boş çıkmıştı. Şêro'nun gurubunda bir yaralı vardı; Mervan. ıYine mi?ı dedi gayri ihtiyari Piling. Mervan her eylemde yara alıyordu. Hilafsız dokuz yarası vardı bu gerillanın. Bu kez de geleneğini bozmamış, yara almıştı. Dokuz çatışma, dokuz yara.

Ferhat'ın yöneldiği tepe boş çıkınca gurup Piling'a yardım etmek için onların bulunduğu yere yönelmişti. Bu arada doktor da yaralıya bakmak için onlara doğru geliyordu. Biraz sonra yetişti. Harun'u muayene etti. Heyecanla bekleyen Piling'a döndü ve içten gelen bir hüzünle,

yapacak bir şey yok.. Arkadaş şehit! dedi..

Arkadaş şehit! Arkadaş şehit!

Bu söz kafasında çınlayıp duruyordu Piling'ın.. Bir anda şuurunu kaybetti.. Boş gözlerle bakıyordu etrafa. Gruptan ayrıldı. Kendi kendine bir şeyler, söylüyor, el kol hareketleri yapıyordu.. Hiç yaş yoktu gözlerinde. Sonra iki yumruğunu sıktı. Yere çöktü. Göğsünü yumruklamaya başladı.. Bir ara ellerini havaya kaldırdı.. Kaskatı kesilmiş gibiydi. En nihayet dili çözüldü. Bağırıyordu var gücüyle:

Borcumu ödeyemediiiim! Borcumu ödeyemediiimmmm Hevaall! Ben şimdi ne yapacağım sensiiizz!

***

Piling'ın Harun için yazdığı şiir:

adressiz kurşun

sonbahar rüzgarları esiyordu
ağaç yaprakları rüzgarlarla dökülüyordu
gocuğumda filizlenen çiçeklere ulaşmak ne de zordu
karanlık çökmüş ihanetin üstüne
birden göründü adressiz kurşun
gecenin onikisiydi
gocuğumda filizlenen çiçeklere ulaşmak ne de zordu
ne yiğitler gitti adressiz kurşunla
tarihten hesap istediler bu yolla
harun da hedef oldu adressiz kurşuna
uçurumda açan çiçeklerin koparıldığı vakit
kervana katıldı yiğitlik ünvanıyla
adressiz kurşunun bilinmeyen namlusuyla
ben de şehidim diye bağıran harunlar'ın toprağa verildiği vakit
Ali Riza

1974 yüksekova doğumlu