Kitaplarım - Zarathutra- Gathalar


önsöz

önsöz

Kürt Kültürü'nün kaynaklarına inmek için yaptığım çalışmalarımın bu üçüncü durağında, Zarathuştra'nın öz eseri olan Kutsal Kitab'ın yaşayan bölümlerini, yani Gathalar'ın tercümesi ile birlikte yorumunu veriyorum. Ayrıca bu kitabın Kürtler'in atalarının eseri olduğu gibi karmaşık, sorumluluk isteyen ve heyecan verici bir işe girişiyorum. Bu çalışma bittiğinde, Kürtler'in kökeni ile ilgili olarak belli bir teoriyi seslendirebilecek malzemelere kavuşmuş olacağız. Bu cümle bazılarımıza anlamsız, bazılarımıza ise çok iddialı imiş gibi görünebilir. ”Kürtler'in kökeni” konusunda böylesine bir çabaya girişmeyi anlamsız bulacak okuyucularım arasında, bu konu ile ilgili bir sorun bulunmadığını düşünen bazı aydınların en ön safta olacakları kanısındayım. Bu tip düşünceleri seslendirmeye aday olanların, Kürtler'in kökenleri konusunda yeteri kadar araştırma yapıldığı ve bu araştırmaların sonuçlarını içeren yeteri kadar yayınların bulunduğu kanısını taşıdıklarını düşünüyorum. Bu düşünceyi seslendirenlerin zihinlerinde yer etmiş olduğunu tahmin edebileceğimiz kanıtların yetersizliğini tüm seriyi bir bütün halinde okuyan insanlarımız göreceklerdir.

Diğer bazıları ise bunun çok büyük bir iddia olduğunu düşünebilirler. Bunların böyle düşünmelerine yol açabilecek olan etken konunun karmaşıklığıdır. Üniversitelerdeki araştırma kurumlarının bile zar zor üstesinden gelebileceği böylesine bir konuda kişisel çabaların sonuç almak için yetersiz olduğu gibi mantıki bir varsayım onları böyle düşünmeye itecektir. Ama biz Kürtler, bu işi birilerinin, üstelik aramızdan birilerinin yapması gerektiğini bilmek durumundayız. Bizim işimizi başkası yapacaksa, kökenimize başkalarının penceresinden bakmak durumunda kalacağımızı da artık anlamalıyız. Eğer kültürel varlıklarımıza, kökenimize tavizsiz bir şekilde ve kendimiz sahip çıkacaksak, yaptığımız iş ne kadar zor olursa olsun, iddialı olmak zorundayız. Bu iddialılık, tabii ki kuru inada dayalı bir iddialılık olmayacaktır. Bilimsel temeller üzerinde yükselen bir iddialılıktır bu. Aksi iddiaları çürütebilecek güçteki silahları elde etmenin yollarını araştırınca bulabileceğimize inanmaktan güç alan bir iddialılıktır benim seçtiğim. Kuşkusuz her araştırmanın eksik ve yanlış tarafları olacaktır. Bunun bilincindeyim. Ama aynı zamanda doğru düğmelere basıp sebatlı bir çalışmaya girişildiğinde doğru sonuçlar alınabileceği gerçeğini de unutmuyorum.

Zarathuştra serisini kaleme alırken, bu serinin ilk kitabında peygamberin milliyetini tüm ayrıntıları ile incelemem bir rastlantı değildir. Bu çalışmamda kullandığım Avestik bazı sözcüklerin Kürtçe ile karşılaştırılmasının okuyucuyu ne derecede etkilediğini, onların dikkatini çektiğini biliyorum. Öte yandan bazı okuyucuların; ”bu sözcükler Farsça'da da aynıdır” diyebilecekleri de malumumdur. Bundan dolayı, şimdiki çalışmamda esas olarak eski Pers dini, yani Akamenidler'in resmileştirdiği din ile onlarla aynı zaman diliminde yaşayan bizim atalarımızın dini olan Avesta'da şekillenen din arasındaki benzemezliği gösterme yoluna gittim. Bu suretle Avesta'da enine boyuna anlatılan din ile Persler'in dini arasına kalın bir çizgi çektim. Bunun için Avesta'da şekillenen Medler'in dini ile Pers Akamenid krallarının kazıttığı yazıtlarda yer alan Persler'in dininin çelişen noktalarını gösterdim. Arkasından Avesta'nın, Med rahipler sınıfı olan ”magular”ın eseri olduğunu, bu dev yapıtın onlar tarafından şekillendirildiğini belgeleri ile sundum. İş artık Avesta'nın dili ile yaşayan Kürt Dili'nin biribirlerinin devamı olduğunu göstermeye kalmıştı. Eğer bunu gösterebilseydim, Avesta'nın ”Kürdistanlılar”ın değil, ”Kürtler”in ataları olan birilerinin eseri olduğunu göstermiş olacaktım. Yani Kürdistan'da yaşamış olan herhangi bir ulusun değil, Orada yaşamış olan ve Kürtler'in ataları olan birilerinin Mitolojik ”malvarlığı” olan bir yapıt olarak niteleyebilecektim Avesta'yı. ”Kürdistanlılar” ile ”Kürtler” ayırımı, şimdiye kadar araştırmacıların çoğu tarafından ihmal edilmiş olan ve önüme koyduğum hedef bakımından hayati önem arz eden bir ayırımdır. Çünkü birincisinde Kürdistan'da yerleşmiş olan herhangi bir kavim söz konusu iken, ikincisinde bu kavmin Kürt olma zorunluluğu ön plana çıkar. Eğer Kürtler'in kökenini inceleyeceksem, günümüzün yaşayan Kürt insanını -ulus anlamında- geçmişteki bir ”babaya”, yaşamış olan gerçek bir babaya bağlama zorunluluğu ortadadır. Benim de yaptığım, daha doğrusu aradığım budur.

İkinci çalışmamda Doğu Aryan Mitolojisi'ni Med ve Zarathuşra merkezli olarak verirken, yaşayan Kürt Kültürü ile Avesta'nın şekillendiği döneme ait kültürel bazı ögelerin aynılığını göstermem önemliydi. Arap-İslam uygarlığının geniş saldırısına rağmen bunca kültürel ve foklorik değerin halen yaşıyor olması kelimenin tam anlamıyla bir mucizedir. Bunlar arsında en önemli olanı, Avesta'da önemli bir yer tutan ”Homa” adlı yazata'yı Zaza Kürtleri'nin hala ”Tanrı” olarak kabul etmesidir ve bence en önemli noktadır. Çünkü Homa'yı tanrı olarak kabul eden bir başka Doğu Aryan halk grubu yoktur. Bu ve diğer yaşayan kültürel ve folklorik ögeleri başta Kızılbaş, Yezidi ve Ehl-i Haq dini grupları olmak üzere tüm Kürdistan halkının hayatında buldum, ortaya çıkardım. Elimdeki bu ”transmisyon kayışı”, Kürtler'in kökeni konusunda çok değerli bulguların Kürt Halkı'nın kültür hayatında bulunabileceğinin en veciz ifadesidir. Şimdiki çalışmamda amacım; bir adım daha atarak, Avesta'nın şekillendiği Medya'da yaşayan kavim ile modern çağların Kürt toplumunu hem dil hem de din bakımından sarsılmaz bir şekilde biribirine bağlamaktır. İşte bu kitap boyunca sizi böylesine bir geziye çıkaracağım. Hazır mısınız? Haydi öyleyse..