Kitaplarım - Zarathutra- Gathalar


III. bölüm

avesta dili ve kürtçe

amaç

Yaptığım seri bilimsel çalışmalarımın (Zarathuştra-Doğu Aryan Mitolojisi- Gathalar serisi) hedeften bir önceki noktasına gelmiş bulunuyorum. Bilindiği gibi ilk çalışmamda büyük Aryani Peygamber Zarathuştra'nın ulusal kimliğini tartışmış ve onun Medyalı olduğu sonucuna varmıştım. İkinci çalışmamda (Aryan Mitolojisi-1996) bu peygamberin düşünce sistemini şekillendiren mitolojiyi, yani Doğu Aryan Mitolojisi'nin özellikle Avesta'da şekillenen bölümünü tüm boyutlarıyla ve fakat özetleyerek ele almıştım. Bu mitolojinin, bir önceki çalışmamda sunduğum verilerin de yardımıyla, Med Rahipler Sınıfı olan ”Magular”ın ürünü olduğunun altını çizmiştim. Şimdi ise bu yorucu ve yorucu olduğu kadar da zevkli tarih gezintimin sondan bir önceki durağındayım. Bu ”durak”ta Avesta dili ile Med Dili'nin aynılığından hareketle; Avesta dili ile Kürt dilinin bağlantısını göstereceğim. Eğer bunu sağlıklı bir şekilde başarabilirsem, ”Kürt Tarih Tezi”ni sağlam temellere oturtacak bir tartışmayı başlatmış olacağım.

Bilindiği gibi şimdiye kadar Kürt Tarihi ile ilgili olarak yapılan çalışmalar hep Kürt olmayan araştırmacıların tekelindeydi. Bunlar ya Arap, ya Fars, ya Türk ya da ”en iyisi” dediğimiz zaman Batılı araştırmacılardı. Biz Kürtler, zaman içinde ve bilimsel yönden gelişmişliğimizin elverdiği kadarıyla bu araştırmaları bazan fetişleştiriyor, özlerine hiç bir şekilde dokunmadan eklediğimiz duygusal bazı cümlelerle birlikte, ”Kürt Tarihi” adı altında yayınlıyorduk. Hele kendileri de tarihe karışmış olan araştırmacılarımızın durumu, bu konuda tam da ”içler acısı” ibaresiyle tanımlanabilecek gibidir. Çünkü eskiden ”Kürt Tarihi” ile ilgili çalışmalar yapan yazarlarımızın hepsi, Kürtler'i boyunduruk altında tutan uluslara mensup, -çoğu ulusal birer propagandist olan- yazarların etkisi altındaydılar. Bunlardan biri olan Şerefxan, Kürtler'in kökenleriyle ilgili menkibeleri naklederken tam da ”zavallı” diye nitelenebilecek bir zihin karışıklığı sergilemekteydi. Kürtler'in; ”Dahak'ın kılıç artıkları”, ”Allah'ın üzerlerindeki perdeyi kaldırdığı bir cin topluluğu”, ”Havva'nın kızıyla evlenen cinlerden türeyen” hilkat garibeleri oldukları gibisinden hakim ulus propagandistlerinin geliştirdikleri gayri insani saptamalara kapılmak, zavallılıktan başka ne ile izah edilebilir?

Kürtler'in ulusal kimliklerinin bu bulandırılmış görüntüsünden etkilenen modern çağların bazı Kürt yazarları ise; tam aksi istikamette tepkisel bir tavır sergilemişlerdir. Çağdaş diye bildiğimiz bu Kürt yazar ve araştırmacıları, bin yıllardan beri doğru dürüst bir şekilde tarih sahnesine çıkamamışlığın verdiği eziklikle, Kürdistan'da yaşamış olan her kavmi Kürt olarak niteler bir pozisyona düşmüşlerdir. Böylece coğrafya olarak Kürdistan'da yaşayan tüm halklar ”Kürt” sayılmış ve bu halkların Tarihi, Kürtler'in ulusal gelişim Tarihi ile bir tutulur hale gelmiştir. Bugünkü Fransa genişiğindeki bir yüzölçümüne sahip olan Kürdistan topraklarında tarih boyunca çeşitli halkların yaşadığını, bunların tümünün birden Kürt olarak nitelenemeyeceğini biliyor olmalıyız. Yazarlarımızın bir kısmının, bazan Türkler'in 1930'lu yıllarda geliştirdikleri; ”Güneş-Dil Teorisi” gibi bilim dışı saçmalıkları aynen Kürdistan'a adapte etmeye çalıştıklarını görmek gerçekten üzücüdür. Bu meyanda mesela; -sözel de olsa- Hamurabi'yi ”Hemu- rabın” şeklinde yorumlayarak onu Kürt'leştirdiğimizi görmek üzücüdür. Bu; Mezopotamya'yı, ”Mezra-Botan”laştırmak gibi bir şeydir ve bilimsel bir ayıptır. Bu tür hataların sürekli olarak yapılıyor olmasında, Kürt Tarih araştırmacısı olarak ün salan ve işlerini yaparken sistemli bir inceleme metodu kullanmayan -veya kullanma lüzumunu hissetmeyen- Batılı önemli bazı araştırmacılar'ın da rolü yok değil. Bence tüm bunlar -amaç bu olmasa da- bilimsel birer tuzaktırlar. Bizi, dikkatimizi dağıtmak suretiyle asıl konudan uzak tutan birer tuzak. Oysa biz, Kürt Tarih Tezi açısından netliğe muhtacız. İşte seri halinde ve adım adım ilerlettiğim çalışmalarımın vardığı bu noktada, Kürtler'in kökeni konusunda netleşmeye, böylece sonuca bir adım daha yaklaşmaya çalışacağım. Umarım ki bu tezlerim verimli bir tartışmaya yol açar.

”Kimdir şu Kürt denilen insanlar?” sorusuna cevap ararken çok soğuk kanlı olmak, bilimsel metodlarla konuyu araştırmak ve sonuç ummadığımız gibi çıksa da kabullenmek gerekir. Bilimsel metod derken bazı varsayımlarımız olmayacaktır demiyorum. Üstelik sosyal bilimsel analizlerin varsayımsız başarılı sonuçlar vermeyeceği ortadayken. Varsayım derken; uyduruk, rastgele şeyleri ”eldeki veri” olarak almayacağımız, daha doğrusu alamayacağımız ortada. Böylesine bir keyfiliğin incelememizin değerini düşüreceğini söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Kürtler'in kökenini incelerken elimizde bulunan gerçek deliller, sınırlı olmakla birlikte çok güçlüdürler. Bu delillerin arasında üçü esaslı bir yere sahiptir; birincisi dil, ikincisi Kürdistanlılar'ın sosyal hayatlarında halen yaşayan mitolojik değer kalıntıları ve üçüncüsü Kürtler'in yaşadığı coğrafya'da egemen olan halkların izleri. Bu halklar'ın hemen hemen tümünün etnik bağlantıları bellidir. Eğer bu üç unsuru, bölgede yaşayan diğer halkların (özellikle Farslar'ın); ”bizim de dilimiz, coğrafyamız ve tradisyonlarımız aynıdır” şeklinde formüle edilebilecek tassallutlarından kurtarabilirsek, önümüzdeki yolu sonuna kadar açmış oluruz. Şimdi bizi Kürtler'in kökenine götürebilecek olan varsayımlara ve tezlere geçebiliriz: Birinci varsayım dil ile ilgili olanıdır. Bu varsayıma göre Kürt Dili, Indo-Avrupai bir dildir. İkinci varsayım Kürtler'in etnik bağları ile ilgili bir saptamadır. Buna göre Kürtler, Doğu Aryanlar'ın İran koluna mensup bir halk grubudur. Üçüncüsü ise bir tezdir. Bununla biz bir alt grupsal saptamada bulunacağız. Buna göre Kürtler esas olarak Aryanlar'ın İran Kolu'nun Med alt grubunu oluştururlar.

Ben bu iki ana varsayımın ve bunlara ek olarak sunduğum tezin, ne derecede doğru olduğuna; bazı ikincil derecede önem arzeden tezlerimin doğruluk derecelerini araştırarak ve tartışarak varacağım: Birinci alt tezim; Doğu Aryan Mitolojisi genellikle (Hindu-Baktria-Pers-Med) bir bütünlük arzetmesine rağmen, bu mitolojinin İran kolunun önemli bir bölümünü bir yapıt halinde toparlayanların (Yani Avesta'da toplayanların) Med rahipler sınıfı olan Magular olduklarını söylüyorum. İkinci alt tezim; Zarathuştra bir Med'dir ve ailesi magudur. Üçüncü alt tezim; Avesta'nın yazıldığı dil, rahipler sınıfının kullandığı bir Medce'dir ve bugünkü Kürtçe'nin atasıdır. Bu üç ikincil tez, yukarıdaki varsayımlar ve tezle birlikte tartışılarak belli bir sonuca varılacaktır. Ben Zarathuştra'nın Medyalı bir aileden geldiğini ve bu ailenin Medya'nın magu toplumsal tabakasına mensup olduğu hususunu birinci çalışmam olan ”Zarathuştra” adlı kitapta (1995) tartışmış ve sonuca bağlamıştım. İkinci Çalışmamda (Aryan Mitolojisi-1995) Doğu Aryan Mitolojisi ile bugün dahi yaşayan Kürt gelenekleri arasındaki bağlantıyı ortaya koymuştum. Etraflıca toparlamaya çalıştığım bu mitolojinin, Med Rahipler Sınıfı Magular'ın eseri olan Avesta'da formüle edildiğini, birinci çalışmam dolayısıyla ortaya koyduğum verilerle birleştirerek ortaya koymuştum. Aşağıda Magular'ın etnik kimliklerini daha derli ve toplu olarak bulacaksınız.

Magular sorununu çözdükten sonra dil konusundaki tartışmayı başlatarak bir adım daha atacağım. Birinci varsayımımda Kürt Dili'nin Indo-Avrupai bir dil olduğunu söylemiştim, ki bu tüm ciddi filologların ve Ortadoğu tarih uzmanlarının ortak kanısıdır. Dil ağacının yapılan en bilimsel dallandırmalarında Hint-Avrupa dil grubu bir Alman aşiretinin dilinden başlatılır. Bu dilin soy kütüğünden, önce Avrupa dilleri tek dal halinde çıkarılarak bölümlendirilir. Doğu grubu ise eski Ermenice'den başatılır. Bunun yanıbaşından Hint-İran grubun çıktığını görürüz. Bu da Hint ve İran alt dallarına ayrılıyor. Hint dil grubunun ecdadı Eski Sanskritçe'dir. İran grubu olarak; Avestan ve Eski Persçe (Akamenidler'in dili) söz konusudur. Bu iki paralel İrani dilden -ki en aşağısından ben paralel diyorum- Avestan olarak anılanını inceleme konusu yapacağım. Bu dilin Kürt dili ile bağlantısını bulduğum anda işim kolaylaşacaktır.

magular ve avesta

Magular'ın kim olduklarını anlamadan, Zarathuştra'nın Kutsal Kitabı'nın yazıldığı dilin mirasçılarının kimler olduğunu söylemenin mümkün olmadığını rahatlıkla iddia edebiliriz. Kelime olarak magunun ne anlama geldiği tartışmalıdır. Gathalar'da rastlanan ”maga” kelimesinin anlamı, Veda'da geçen ”magha= zenginlikler, hediye” kelimesinin anlamı ile benzerlik arzeder. Maga; ”Tanrı'nın hediyesi” olarak çevrilebilir. Fakat esas olarak Magu sıfatını taşıyan rahipler; ”O insan ki Tanrı'nın işlerinden haberdardır ve ilahlara hizmet eder” olarak takdim edilebilirler. Bazı yazarlar (Moulton, 1913), bu dinsel tabakanın (isim olarak da olsa) bilinen dünyanın her tarafına dağıldığını göz önüne alarak, bunların ulusal orijinlerinin belirsiz olduğunu belirtirler ki bu bir saptırmadır. Çünkü dünyanın diğer yerlerinde ”magu” olarak adlandırılan rahiplerle Medya'nın maguları arasında derin farklılıklar vardır. Diğer magular ”magik” veya ”magi” denilen bir nevi sihirbazlık sanatını icra etmeleri ile tanınırken, Medyalı rahiplerin sadece dinsel kimlikleri ön plandadır. En güvenilir tarihsel kaynaklar çok net bir şekilde bu dini tabakanın ”Mada” halkının bir parçası olduğunu söylüyorlar. Mada bilindiği gibi Med Halkı'na imparatorluk kurmalarından önce verilen addır. Bu rahipsel sınıf buradan çeşitli zorunluluklar sonucu şuraya buraya dağılmışlardır. Gittikleri ilk ülkelerden biri olan Kappadokia'da Magular'a; ”Pyraithoi”, yani ”ateş rahipleri” diyorlardı, ki bu Avesta'da din adamlarına verilen ”athravan” adıyla uyumludur. Bundan da anlıyoruz ki magular,-yaptıkları görev itibariyle- kendilerini ”magu” olarak adlandırmazlar. Bundan dolayı, Avesta'da ünvanlarını, -kendi kendilerini heryerde tanımladıkları şekliyle- ”athravan” olarak belirtmişlerdir. Bu saptama eğer doğruysa, bir-iki yazarın; ”magular Avesta'da isim olarak geçmedikleri için, bu dinsel yapıt onların eseri olamaz” şeklinde öne sürdükleri tezi havada bırakır.

Bu kısa girişten sonra şimdi konuya daha yakından bakabiliriz. Bunun için önce magulardan bahseden kaynakları tanımalı ve onların bu konuda ne dediklerini görmeliyiz. Magulardan bahseden kaynakları şöyle sıralayabiliriz:

1. Klasik Grek yazarları

2. Pers Yazıtları

klasik yazarlarda magular

Magular hakkında kalem oynatan tüm klasik yazarlar, Medya'yı bu çok yönlü din adamlarının vatanı olarak gösterirler. Bu vatanda onlar bir sosyal sınıf oluşturuyorlardı. Grekler'den Sofokles (M.Ö. 400'lü yıllar), Euripides (M. Ö. 400'lü yıllar) ve Herodotus (M.Ö. 400'lü yıllar) Magulardan söz eden en eski yazarlardır. Bunların arasında magulardan en esaslı bir şekilde bahsedeni ise Herodot'tur. Herodot, hem onların etnik kimliklerini, hem de Persler'in bu din adamlarına nasıl düşmanca bir yaklaşım gösterdiğini ortaya koymuştur. Bu antik yazara göre magular, bir Med aşiretidirler. Yani onlar, Moulton'un sandığı gibi, Medyalı değil, bizatihi Med'dirler. Fakat sonraki araştırmalardan elde edilen sonuçlar, Magu-Med bağlantısını doğrulamakla birlikte, Herodot'un; onların orada bir aşiret oluşturdukları yolundaki saptamasını red eder. Bunun yerine Magular'ın tüm Medya'ya dağılmış olan bir Med sosyal tabakası olduğu sonucuna varılmıştır. Fakat Herodot'un Med aşiretlerini isimlendiriş şekli bazı yazarları Magular'ın ulusal kökenleri hususunda kuşkular öne sürmeye itmiştir. Problem; ”ariyazantava” aşiretini yorumlamaktan kaynaklanıyor. Bu aşiretin ismini oluşturan bileşik kelimedeki ”ariya” bölümü ”Aryan” ırkını çağrıştırınca, kılı kırk yaran ve aralarında Dr. Casartelli gibilerin de bulunduğu bazı araştırmacılar coğrafyada ”magoi'ler aşireti” için yer arama yoluna gitmişlerdi. Bu yazarlar, Herodot'un Med aşiretleri için saptadığı isimleri (tabii ki ariyanzantava'dan dolayı) Pers yazıtlarında yer alan ”Auramazda...aryanların tanrısı” ibaresi ile birlikte düşunünce, maguların Medya'da yönetici ırkın dışındaki bir rahipler sınıfı olarak düşünme eğilimine girdiler. Çok küçük bir azınlık oluşturan bu yazarlara göre Medya'da sadece yönetimi elinde bulunduranlar ariyazantava aşiretine mensup insanlardan oluşmuştu ve bir tek bunlar aryan ırkına mensuptular. Bu arada unutulan bazı şeyler vardı, onlar da şunlardır: birincisi; İran'da, Ahura Mazda'yı tanrı olarak kabul eden dinlerin sayısı birden fazla idi. İkincisi; Magular da Aryan Dilleri'nden biri ile yazıyorlardı. Fakat Maguların Aryani olamadıkları hususundaki tez, pek çok araştırmacının da işaret ettiği gibi, bunlar olmadan da sakat bir tezdir. Bunlardan Prof. Cagney; Le Muséon adlı peryodikte (n.s.IX, 1908), ”Le Nom des Mages” adlı makalesinde konuyu ”enine ve boyuna” inceledikten sonra tüm bu aşiretlerin Aryan olduklarını saptamıştır. Cagney, ariyazantava aşiretinin ismini oluşturan kelimelerdeki ”ari” kökünü tahlil ederek, bu kelimenin bir ırkı değil bir sınıfı isimlendirmek üzere kullanıldığını belirtir (veya bunu çağrıştırır). Böylece Herodot'un Med aşiretleri olarak sunduğu tartışmalı iki kavramın Medya'da iki ayrı sosyal sınıfı ifade ettiği sonucuna varıyoruz. Bu tesbit sadece Cagney ile sınırlı değildir. Herzfeld'de -başka sebepten de olsa- bu iki ”aşiret” konusunda benzer sonuca varıyor.

Klasik yazarlardan bir başkası olan Ammianus Marcellinus; Medya'nın maguların oturdukları ülke olduğunun altını çizer. Marcellinus, Bu ülkenin ”magular için verimli bir tarla” olduğunu bildirir. Yazara göre magular burada Kral Hystaspes (Kava Viştaspa) tarafından dini eğitimden geçirilmişlerdir. O günden sonra bu öğrendiklerini babadan oğula geçiren magular çok muazzam bir aileye dönüştüler. Bu Klasik Yazar, maguların sayısının eskiden çok az olduğunu, fakat zaman içinde arttıklarını kaydeder. Marcellinus'un bu tesbitleri, ”Magu” adının neden Avesta'da (Avesta'dan kastım, Gathalar'dır) yer almadığını da izah eder. Çünkü Vistaşpa Zarathuştra'nın ölümunden sonra da bir müddet yaşamış, dini bir eğitmenler gurubunu oluşturacak kadar vakit bulabilmiştir. Aynı Grek yazarı'na göre, Magular'ın (Medya'da) ”duvarsız şehirlerde” kendi öz kanunlarına uygun olarak yaşamalarına müsaade edilmişti. Bunlara halk dinsel bir saygı gösterirdi. Bu kayıtlardan anlaşıldığı kadarıyla; M.S. 4.Yüzyıl'da Medya'da bir sınıf halinde varlığını sürdüren magular, Medler'in yakın geçmişte tüm İran'da kurmuş olduğu egemenliğin de etkisiyle İran'ın dinsel hayatını tümüyle yönlendirir bir durumdaydılar. Strabo'nun, maguların rahipsel bir sınıf olup tüm ülkeye yayıldıklarını kaydetmesi boşuna değildir. Medyalı bu rahipler sınıfı, tüm İran'da dinsel ve giderek zaman içinde özellikle Kürdistan'da siyasal erki elinde tutmayı başarmış olan bir sosyal sınıftır. İslam'ın Kutsal Kitabı Kur'an, Bahdin'i ”Mecusilik” olarak niteler. Bilindiği gibi yarımada Arapçası'nda ”g” harfi yoktur. ”G” harfinin yerine ”c” harfi kullanılır. Bunun için ”magus” kelimesi, ”macus” haline dönüştürülmüş ve bunların liderlik yaptığı dine mensup insanlara da ”mecusi” denmiştir. Bundan, İslam'ın bir din olarak şekillenmesi sırasında bile, Maguslar'ın Bahdin'e hakim oldukları sonucu çıkar.

Bu Magular'ın, Genç Avesta'nın (yani Gathik olmayan Avesta'nın) yazarları oldukları hususunda eski yeni tüm modern çağ yazarları arasında bir konsensus var gibi görünüyor. Bazı misaller verirsek, bu daha iyi anlaşılır, şöyle: Harlez (1882), Spiegel (1880), Justi (1897), Mills (pek çok yerde), Darmesteter (1880), Nyberg, Boyce, Herzfeld, Zeahner vs..

pers yazıtları ve

persler'le medler'in dinlerindeki farklılıklar

Persler, gerek dilleri bakımından, gerekse inançları bakımından Avesta'da tarif edilen dine ve orada kullanılan dile çok yakın bir din ve dile sahip olduklarından, onların bu konuda bize verecekleri ipuçları çok önemlidir. Eğer Persler'in geride bıraktıkları yazıtlardan, Avesta'da tarif edilen din ile, bu kutsal kitabın şekillendiği sıralardaki mevcut Pers dini arasında fark olduğunu gösterebilirsek, varmak istediğimiz amaca daha kolay varırız. Özellikle Magular'ın etnisitesi konusunda bulabileceğimiz ipuçları paha biçilmez olacaktır.

Bu açıdan baktığımızda, Pers yazıtlarında Magular'ın etnik kökeninin daha bir berraklık kazandığını görürüz. Ben burada fazla bir yoruma girişmeden, Kral Darius tarafından Behistun Dağı'na kazıtılmış olan yazıtlardan, yani bu Akamenid Hükümdarı'nın kendisinin ”dilinden” bir olayı vererek konuya açıklık getirmeye çalışacağım. Behistun; I-V (1.26): ”Kral Darayavauş (Darius) şöyle dedi: Bunlar benim kral olduğum zaman yaptıklarımdır. (Benden önce) bizim soyumuzdan gelen ve Kuru'nun (Cyrus'un) oğlu olan Kambujiya (Cambyses) kraldı. Kambujiya'nın aynı ana ve aynı babadan doğma Bardiya adında bir kardeşi vardı. Kambujiya bu Bardiya'yı öldürmüştü. Bu olay vukubulurken halk Bardiya'nın öldürülmüş olduğundan habersizdi. Daha sonra Kambujiya Mısır'a gitti (ve tam da bu sırada) halk ayaklandı. Sahtekârca komplo Hem Pers'te, Hem Medya'da hem de başka bölgelerde ilerleme kaydetti.” B; I, XI (1.35): ”Kral Darayavauş şöyle dedi: Bundan sonra belli bir adam, adı Gaumata olan bir Magu Arakadriş Dağı yakınındaki Paişiyauvada (denilen) yerde isyan etti. (Bu adam) oradan başladı. Viyaxna ayının 14'ü idi bu adamın isyanı başlattığı gün. O, 'ben Bardiya'yım, Kuru'nun oğlu ve Kambujiya'nın kardeşiyim' demek suretiyle halkı aldattı. Bunun üzerine Persiya ve Medya ile diğer bölgelerin tüm halkı ona; 'Bardiya'ya' döndü (ondan yana tavır aldı) ve Kambujiya'ya karşı ayaklandı. O, hükûmeti Garmapada ayının 14'ünde ele geçirdi (devirdi). Daha sonra Kambujiya onun kendi elleriyle öldürüldü (aynı olayı nakleden Herodot, Kambujiya'nın ölümünün bir kaza eseri olduğunu kaydeder-NB). Sonra (bu) Magu; Gaumata Persiya ve Medya'yı ve bütün bölgeleri egemenliği altına aldı, ülkeyi dilediği gibi yönetmeye başladı, kral oldu.”

Darius daha sonra Medya'nın Nisaya adlı bölgesinde bulunan Sikayauvatiş adı verilen bir kalede (bir komplo ile) Gaumata'yı nasıl öldürüp kral olduğunu anlatır. Bu olay; Pers takvimine göre Bagayadiş ayının 10. günü cereyan etmişti. Bundan sonrasını öğrendiğimiz Herodot, bu hadiseyi bahane eden Darius'un mevkiini güçlendirmek için Medya'da büyük katliamlara giriştiğini anlatır. Bu katliamdan en fazla nasibini alanlar ise ülkede büyük bir etkiye sahip olan Magular oldular. Bu zulüm karşısında Medya'da Fravartiş adı verilen bir asilzade ayaklanarak Medya'nın bağımsızlığını ilan ettiyse de olay kısa bir süre içerisinde bastırıldı. Darius tüm ülkeye kanlı müdahalelerle egemen olduktan sonra, Gaumata'yı öldürdüğü günü (yani; 5 Kasım'ı) bayram ilan etti. Persler her yılın 5 kasım gününde kutladıkları bu bayram süresince Magular'a karşı (muhtemelen) ”pogrom”lar uygulayarak onları öldürmeyi gelenekselleştirmişlerdi. Persler'in uyguladıkları bu bayramın kutlandığı günlerde Magular evden dışarı çıkmamak suretiyle katliamdan korunmaya çalışırlardı. Bu bayramı ayrıntılı bir şekilde anlatan Herodot, buna ”magufonia” dendiğini nakleder.

***

Bütün bunlar tarihin görünürdeki sayfaları idi. Olaya daha yakından baktığımızda aslında bu işin bu kadar basit olmadığını, perdenin arkasında büyük bir Med-Pers hesaplaşmasının yattığını görürüz. Bu hesaplaşmanın taraflarından biri olan Persler, uzun zamandan beri Medler'e karşı -kültür, felsefe ve sanatta geri kalmışlığın verdiği dürtü ile- yaşadıkları bir aşağılık duygusunun esiri olmuşlardı. Bu dürtü ile artık Med adını bile duymak istememekteydiler. Dinlerinin, kültürlerinin ve geleneklerinin ayrı olduğu bu halktan nefret ediyorlardı. Dinleri ayrıdır dedik, ki bu çok önemlidir ve ispatı gerekiyor. Bunun için her iki halkın dinlerinin tarif edildiği kaynakların karşılaştırılması gerekiyor. Persler'in dini en iyi şekliyle yazıtlarda, Medler'inki Avesta'da tarif ediliyor. Göreceğimiz üzere yazıtların tarif ettiği din ile Avesta yazarlarının ortaya koyduğu din arasında temelli bir farklılık vardı. Yazıtlarda Ahura Mazda adı; tek bir kelimeye indirgenerek ”Auramazda” haline getirilirken, tanrının karekteri de değiştirilmiştir (veya onların taptıkları tanrı kavramı değişikti). Pers yazıtlarında Auramazda ”en büyük tanrı” olarak gösterilir. Darius yazıtlarında ayrıca ”diğer tanrılar” diye de bir ibare geçirir. Bazı yazarlar bunun ”çok tanrılı bir din” diye yorumlanamayacağını belirtirler. Eğer diğer tanrılara bir izah bulabilirlerse olabilir de. Fakat şu kesindir: Darius'un tanrı anlayışı ile orijinal Avesta'nın tanrı anlayışı arasında aşılmaz farklar vardır. Yaz›tlarda yer alan; "Auramazdâ... hadâ bagaibiş", yani "Auramazda.. diğer tanr›larla birlikte.." veya diğer Akaemenid yaz›tlar›ndaki; "hadâ visaibiş bagaibiş" (bütün tanr›larla birlikte), yahut; "utâ aniyâha bagâha tayaiy hantiy" (var olan diğer tanr›lar) gibi ibareler, tek tanr›c›l›kla izah› mümkün olmayan ibarelerdir. Hele; "mazişta bagânâm", yani; "tanr›lar›n en büyüğü" tabiri aç›kça inan›lan diğer baz› tanr›lar›n varl›ğ›na işaret eder, ki bu Zarathuştra dininin aç›kça red ettiği bir inançt›r.. Yazıtlarda ve orijinal Avesta'da nakledilen din anlayışlarını mukayese ettiğimizde ise tamamen ayrı iki din ile karşı karşıya olduğumuzu görmemek mümkün değildir. Bu, şimdi araştırmacıların ekserisinin kabul ettiği bir gerçektir.

Darius'ta tanrı ”özel”dir. Onun ”Auramazda”sı Aryanlar'ın tanrısıdır. Başkalarının değil. Oysa Zarathuştra'da tanrı tüm insanlar için ortaktır. Darius'un tanrısı kendisine hizmet eden bir arkadaştır. Darius'un kendi ifadesiyle, bu tanrı Onu; ”pek çokları arasında bir kral”, ”pek çokları arasında (o hükümdarlara hükmeden) bir hükümdar” mertebesine çıkarmıştır. Bundan hareket eden Darius kendi ”aşa”sına, yani kendisine hizmet eden bir gerçeğe varır. Darius'un Aşası ”rasta=gerçek” adını alır. Bu rasta ayrılınmaması gereken bir ”doğru yol”dur. Darius'un Rastası; ”bu yolda ilerle” ve ”isyan etme” der. Rasta'nın karşıtı ”druj”dur Darius'ta. Ama bu druj, -tıpkı rasta/aşa karşıtlığında olduğu gibi- yine ”yüce hükümdar”a hizmet eden bir kavramdır. Darius'a göre ”Druj=yalan”a sapmışlık, krala (yani Darius'un kendisine) sadakat göstermeyi red etmektir. Bu Pers Hükümdarı'nın mitolojik kavramları sadece dünyevi ihtiyaçlara cevap vermek için geliştirilmiş olan kavramlardır. Her şey, şüpheli bir şekilde iktidarı ele geçirmiş olan Darius'un bu iktidarını devam ettirmeye hizmet etmek içindir.Yazıtlarda Avesta'nın geliştirdiği ”Kötü” kavramı; ”Angra Mainyu” yer almaz. Bu dinsel eserde (Avesta'da) geçen druj ise kavram olarak yazıtların druju ile asla uyuşmaz.

Daris'un yazıtlarında ”Daevalar” da yer almaz. Fakat bir başka Akamenid olan Xerxes'in 1930'lu yıllarda deşifre edilen bir yazıtında -bir başka anlamda kullanılıyor olsa da- Daeva kavramına rastlarız. Bu yazıtında Xerxes şöyle der: ”İmparatorluğun içindeki bir yerlerde eskiden Daevalar'a tapılıyordu. Sonradan Auramazda'nın arzusu ile ben daevaların bu dininin kökünü kazıdım. (Ve) ben çıkardığım bir fermanla, 'Daevalar'a tapılmayacaktır' emrini verdim. Eskiden Daevalara ibadet edilen yerlerde ben Gerçekle uyum içinde Auramazda'ya ibadet ettim”. Fakat yazıtta yer alan pek çok ipucu, Xerxes'in sözünü ettiği daevaların, Avesta'da Zarathuştra'nın saldırdığı daevaların aynısı olmadığını açıklar niteliktedir. Xerxes'in yasakladığı daevalar, onun tanrı olarak kabul ettiği Auramazda'ya rakip olan tanrılardır. Bunların kötü veya şeytani tanrılar olduklarına dair hiç bir işaret yoktur. Fakat Herodot (VII,114), yine de Persler'in bir yeraltı tanrılarının bulunduğuna dair bilgiler verir. Buna göre Akamenid Kralı Xerxes'in karısı Amertis, ihtiyarlığında iki kez Pers ileri gelenlerinin çocuklarından toplam 14 kişiyi diri diri toprağa gömmüştür. Amertis bunu yapmakla yeraltı tanrısını yatıştırmayı umut etmişti. Olay, Persler'in Kötü'ye karşı direnme yerine onu yatıştırmayı seçtiklerini, bunun ise Zarathuştracılık'ın ruhuna aykırı olduğunu biliyoruz. Burada Zarathuştracılık'a kesinlikle aykırı olan bir şey daha var; adam öldürmek. Med Mitolojisi'nin ustaları olan Magular, insan ve köpek hariç her şeyi, o da dinsel törenlerin eşliğinde ve lüzum halinde öldürebilirlerdi. İnsan öldürmek, bazı istisna suçları işleyenler hariç, onlara ve dolayısıyla onlara inanan herkese yasaklanmıştı.

Bahse değer bir diğer konu da ölü gömme işlemi ile ilgilidir. Herodot'a göre Persler ölülerini mumyalayıp gömerlerdi. Oysa Medler onları ya Çaxra'da olduğu gibi yakarlardı, ya da azami bir sene kalmak üzere, ölüleri bir tepenin üstüne bırakırlardı. Bunu, yaban hayvanlarının onların cesetlerindeki etleri yiyerek temizlemeleri için yaparlardı. Bir sene dolmadan ölüyü gömmek mecburi idi.

Yazıtlarda, Avesta'nın bir başka temel kavramı olan ”Ameşa Spentalar”da yer almaz. Bu yer almayışı, Akamenidler'in Ameşa Spentalar'dan haberdar olmamaları ile izah etmek mümkün değildir. Çünkü o sırada dünyayı etkileyen dinsel akımların sayısı çok sınırlıdır. Bunlardan biri olan Zarathuştra'nın ön ayak olduğu din, o sıralarda -şurada veya burada, ama muhakkak- İran'da varlığını sürdüren herhangi bir halk grubunun dinidir. Altılar'ın (yani tanrının birer veçhesi olarak kabul edilen; Aşa, Vohu Manah, Armaiti, Xşathra, Ameretat ve Hourvatat) yer almadığı bir dini Bahdin olarak kabul etmek mümkün değildir. Bu yazıtlarda ortak olan bir şey de Peygamber Zarathuştra'nın adının bunlarda yer almamasıdır. Bu, -kasıt hariç- hiç bir şeyle izah edilemez.

Çok karanlık metodlar kullanarak iktidarı ele geçiren Dara ve onun takipçilerinin, suçlu olarak kabul ettikleri Magular'la kapanmamış olan bir hesapları vardı. Med rahipler sınıfını oluşturan Magular, hiç bir şekilde onore edilmemeli, devamlı aşağılanmalı idiler. Böylece onların Med halkını etkileme olanakları ellerinden alınacaktı. Zarathuştra da bir Magu idi. Darius'un devirdiği isyancı hükümdar bir Magu idi. Bu Magu -muhtemelen- Darius'un mensup olduğu rakip dinin mabedlerini yıkmış, oralarda ibadeti yasaklamıştı. Eski toplumlarda bu gibi şeyler olağandır. Şimdi iktidarda bulunan Darius'un Magular'ı anıştıran hiç bir şeye müsaade etmeyeceği tabiidir. Bundan dolayı; ne Angra Mainyu, ne Daevalar, ne Ameşa Spentalar ve ne de dinin kurucusu olan Zarathuştra elbette yazıtlarda yer almazdı. Ama -galiba kendisine esaslı bir ”soyadı” kazandırmak için olacak- Darius, Zarathuştra'nın ilk büyük ”havarisi” olan Kava Viştaspa'yı kendisine ”baba” olarak seçmiştir. Darius yazıtlarında Viştaspa'yı babası imiş gibi gösteriyor, ama onun bu Kava için verdiği şecere ile Avesta'nın aynı Kava için verdiği şecere biribirini tutmuyor. Ayrıca Viştaspa Avesta'da ”Kava” sıfatıyla sunuluyorken, yazıtlarda bu sıfat kayıplara karışmıştır. Bu da her yönüyle karanlık bir kişiliğe sahip olan Dara'nın Bahsetmeye çalıştığı Viştaspa'nın (eğer böyle bir Viştaspa varsa), Avestik Viştaspa ile ayrı iki şahıs olduğunu gösterir (bkz; Zarathuştra adlı yapıtım).

Yukarıdan beri anlattıklarımız, Akamenidler'in taptığı tanrının adının da Ahura Mazda (Auramazda) olduğunu, ama onu tanrı olarak kabul eden Persler'in o sıralarda ayrı bir dini sisteme sahip olduklarını gösterir. Eski Grek yazarlarının da belirttiği gibi bu dini sistemde; insan kurban etme dahil, pek çok geleneğin Magular'ın sahip çıktığı Bahdin'le bir bağlantısı olmadığını biliyoruz. Araştırmacıların kafalarını karıştıran, Zarathuştracılığı savunan Maguların Med mi, yoksa Pers mi oldukları sorusuna eldeki yeterli verilerin ışığında mümkün olan en berrak cevabı verdikten sonra şimdi artık ana tezimize; yani Avesta'nın yazıldığı dilin Kürt Dili'nin ”babası” olduğu yolundaki tezimizle ilgili delillere geçebiliriz.

avesta dili- kürt dili

Dil ile ilgili mukayeseli çalışmamda esas olarak temel kavramlara önem vermekle birlikte bazan benzer sözcükleri de toplama yolunu seçtim. Böylece yaşayan Kürtçe ile Avesta'nın yazıldığı dili oluşturan ortak sözcüklerin ne kadar çok olduğunu göstermeye çalışacağım. Hint-Avrupa Dil Grubu'nun, Hint-İran Kolu'na mensup olan Sanskritçe, Avesta Dili ve Eski Farsça'nın kesin bir şekilde aynı kökten gelme olan diller oldukları ortadadır. Ortak dilin İran kolunu oluşturan; Pamir, Hazar, Orta Bölgeler Farsçası, Afğan, Baluci, Kürt ve Osset dilleri, Arap-İslam egemenliğinin etkisiyle müthiş bir kirlenme geçirmelerine rağmen hala karekterlerinden fazla bir şeyler kaybetmiş değildirler. Bundan dolayı Avesta'da geçen kelimelere Farsça'da da rastlanabileceği gerçeğinin farkındayım. Bu gerçeği en başta dikkate aldığımdan dolayı, işe Avesta'nın eski Persler'in bir ürünü olmadığını göstermekle başladım. Bu dev eser Pers yapımı bir eser olmadığı gibi, dilinin de Eski Farsça'dan ayrı bir İndo-İranian diyalekt olduğunu bu vesile ile belirtelim, ki bu ciddi Avesta araştırmacılarının ortak görüşüdür. Bunları göstermekle aynı kökten gelen iki dilin, yani Hint-Avrupa Dil Grubu'nun İran Kolu'nu oluşturan dilleri konuşan iki halkın birden bu esere sahip olarak gösterilmesini baştan engellemeye çalıştım. Biz, artık Avesta'nın Magular'ın bir eseri olduğunu biliyoruz. Magular ise Med'dirler. Şimdi sıra bu dinsel eserin dilinin Kürtçe ile (neredeyse) aynılığını göstermeye gelmiş bulunuyor.

avesta'nın yazıldığı alfabedeki harfler

Avesta dilinin alfabesinde 56 harf vardır. Bu harflerden 22'si sesli, 34'ü ise sessizdir. Sesli harflerin 7'si kısa seslilerden, 15'i de uzun seslilerden oluşur. Bu sesli harf zenginliğine rağmen, Avesta'da Ö ve Ü sesleri yoktur, ki bu seslere Kurmanci'de de raslamayız. Buna karşın 8 tür ”a” harfi, 5 tür ”e” harfi, 3 tür ”o” harfi ve bir de genizden söylenen sesli ”r” harfi vardır. Sessiz harfleri incelediğimizde ”q” ve ”l” seslerinin Avesta'da kayıplara karıştığını görürüz. Ama Avesta'nın yazıldığı dilde bugünkü Kurmanci Dilbilimcisi Kürtler'in red ettiği ”ğ” harfi bütün çıplaklığı ile boy verir. Kurmançça konuşan halk arasında halen kullanılan bu harf, Celadet Bedirxan'dan beri dili standardlaştırmaya çalışan dilbilimcilerce -nedendir bilinmez- afaroz edilmiştir. Bunun dışında Avesta dilinde ve bilhassa Zaza Kürtleri'nin günlük dillerinde (en aşağısından benim büyüdüğüm mıntıkalarda) kullanılan bazı diğer harflerden de söz etmek gerekiyor. Bunlar; dil ucuyla söylenen (peltekçe) ”dh” harfi, yine dil ucuyla söylenen ”th” harfi, burundan söylenen ”g” şeklinde çıkan ”ng” harfi ve bunun bir başka söyleniş şekli olan ”ngh” harfi gibi harflerdir. Bunun dışında vurgulu bazı harflere de rastlanıyor, ki bunlar vurgulu ”t” ve ”n” seslerini karekterize eden harflerdir. Bir de Kürtçe'deki tüm diyalektlerde ”xw” şekline dönüşmüş olan ”xv” harfi dikkati çeker.

sayılar

Avesta dilinde sayılar hemen hemen bugünkü Kürtçe ile aynıdır. Şöyle:

Avesta

Kürtçe

Türkçe

aeva

yek(Kurmanci), ju,yow(Zazaki)

bir

dva

du

iki

thri

hirı (Z)

üç

cathwar

çıher(Z), çar(K)

dört

panca

pênc(K,S), ponc(Z)

beş

hşvaş

şeş(K,S,Z;D)

altı

hapta

heft(K), howt(Z)

yedi

aşta

heşt(K,S,Z,D)

sekiz

nava

neh(K), now(Z)

dokuz

dasa

des(Z), deh(K)

on

visaiti

bist(K), vist(Z)

yirmi

thris(at)

hirıs(Z)

otuz

sata

sed(K)

yüz

duyesata

dused(K)

ikiyüz

hazangra

hezar

bin

dvadasa

dwıyes(Z)

oniki

pancadasa

panzde(K)

onbeş

Avesta dilinde onbin için özel bir isim vardır; ”baevar”, ki bu Kürtçe'de kaybolmuştur.

Sayılar ifade ediliş biçiminde, aradan yıllar geçmesine rağmen, hemen hemen hiç bir değişim olmadığını görmek gerçekten harikulade bir duygudur.

zamirler (adıllar)

şahıs zamirleri:

Avesta'nın şahıs zamirleri de Kürtçe'de devam etmiştir. Şöyle:

Birinci şahıs (tekil)

Avesta

Kürtçe

Türkçe

azem

ez(K,Z)

ben (birinci şahıs,

tekil)mam,ma

mın(K,S), mı(Z)

beni

mavõya,me

jı mın ra(K),mir(Z)

bana

mat

jı mın(K), mıra(Z)

benden

     

Birinci şahıs (çoğul)

   

vaem (vayem)

em(K), ma(Z)

biz

ahma,no

me(K), ma(Z)

bizi

ahmaibya,no

jı me ra(K),marıy, mar'(Z)

bize

ahmat

jı me(K), mara(Z)

bizden

     

İkinci şahıs (tekil)

   

tum, tu

tu, tı (K,S,Z)

sen

thwam, thwı

te(K),thwı(Z)

seni

thwa, tava, te

thwı(Z), te(K)

senin

thwat

jı te(K), twara(Z)

senden

     

İkinci şahıs (çoğul)

   

yuzem

we(K), şıma(Z)

siz

     

Üçüncü şahıs (tekil)

   

hı, di

wı(Z), ew(K)

o

     

Üçüncü şahıs (çoğul)

   

hiş,diş

wanan(K), eyı

onlar

Görüldüğü gibi yalın halleri ile şahıs zamirleri Avesta'da ve çeşitli lehçeleri ile Kürtçe'de -zaman içinde oluşan erozyonu dikkate almazsak- aynıdır. Ancak çekim söz konusu olduğunda bazı hallerde değişiklikler görülmektedir. Ama genel karekteri itibariyle, aradan en aşağısından 2400 yıllık bir süre geçmesine rağmen anadil ile şimdiki lehçeler arasında şaşırtıcı bir çakışma saptayabiliyoruz.

soru zamirleri

Avesta

Kürtçe

Türkçe

kam

kom, kam(Z)

hangisi

kuthra

kutra(Z-Dersim)

nereye

çati, cına,çu

çıta, çına(Z), çı(K)

ne

kahmaiçit

kambenu(Z)

kim olursa

keda

kengê(K), kê(Z)

ne zaman

cu

çava(K)

nasıl

cvant

çend(K,Z,S)

kaç

katara,yatara

kija jı vanan(K)

ikisinden hangisi

Görüldüğü gibi soru zamirleri de tıpatıp aynıdır. Bunların çekimlerinde bazı farklar olabilir. Ama yine de Kürtçe'ye tümüyle vakıf olan biri, Medya'da hiç zorluk çekmeden sorularını sıralayabilirdi.

işaret zamirleri

Avesta

Kürtçe

Türkçe

ta, aeta, aem

itya (Z), awa(Sor)

bu, burası

eme(S)

 

buradaki

avat

ew(K), eya,ewı(Z)

o

itha

itya(Z)

burası

Avesta'da işaret zamirlerinin yalın halleri bugünkü Kürtçe'ye uyar. Fakat iş çekimlere gelince biraz karışıklık başgösterir. Çünkü işaret zamirlerinin çekimleri modern Kürtçe'de bazı edatları gerektirirken, Avesta'da bu iş son eklerle halledilmiştir.

zarflar, adlar, eylemler ve cümle

Adverbler, tıpkı Kürtçe'de olduğu gibi; zaman, yer, biçim veya hal bildiren yardımcı kelimelerdir. Bunlar bazan bir ek şeklinde olabilirler. Mesela:

-thra son eki ile yapılan adverbler; ku kökü ile birleşerek ”kuthra=kutra(Z)=nerede” gibi bir kelime oluşturabilirler. Bunun gibi; ”hathra=hetra(Z)=birlikte” ve -dha son eki ile oluşturulmuş ”idha=itya=burada” kelimeleri de sayılabilir.

Zaman bildirmek için zarf olarak Avesta'da ”-da” eki kullanılmıştır. Mesela; ”kada=kenge(K), kê(Z)=ne zaman' gibi.

Bundan başka; noit, naeda=na(K,S)=hayır, nama=bı nome(y xwı)=adıyla, nurem=anha=çabuk, durat=dur(K,S,Z)=uzak, paskad=pışt da(K), paştıdy (Z)= arkasında, hşapo=lı şevda(K), şond(Z)=geceleyin, duire, durae=dûr(K,Z,S)=uzak, kva=kêg(Z)=kengê kû(K)=ne zaman ki, nû=nû(K)=şimdi, moşu=(zû) bı meyşe(K)=çabuk (yürü), pascaeta=paş da(K),bacê(Z)=sonra gibi sözcükler de vardır.

Avesta'nın yazıldığı dilde söz dizimini anlamaya yardım eder düşüncesiyle örnek olarak seçtiğim bir cümleyi incelediğimizde bu konuda da yakın bir benzerliğin sürdüğünü görürüz. Şöyle: (Avesta): Tad thwâ peresâ ereş môi vaochâ ahura. (Zazaki): Ini twera perseno, mır' raşt vac ahura. Bu cümledeki sözlerin dizilişinde ”môi” ”vaoch┠ile yer değiştirirse iki ”dialekt” aynı olacaktır. Çok zorlanırsa günümüz Kürtçesi'nin bu diyalektinde söz dizini aynı olabilir, yani Zazaki lehçesindeki ”mır'” kelimesi ”vac” ile yer değiştirebilir.

Avesta'da adlar, tıpkı Kürtçe'nin Kurmanci ve Zazaki lehçelerinde olduğu gibi, eril, dişil ve nötr olmak üzere üç guruptur. Bunların ve fiillerin çekimleri ile ilgili açıklamalar bir kitabı dolduracak genişlikte olduğundan dolayı burada yer veremeyeceğim. Şimdi ata dil ile torun dil arasındaki bazı kelimeleri mukayese ederek konuyu bağlamak istiyorum.