Kitaplarım - Barzani


Giriş

Her ot kendi kökü üzerinde yeşerir.
Kürt atasözü

1900'lü ylların Kürt tarihini oluşturan hareketlerin en önemlilerinin ya içinde ya da başında bulunan Barzani, bir lider ve aksiyon adamı olarak ulusunun büyük çoğunluğun kalbinde haklı bir yere sahiptir. Ortadoğu'da bir olay olan Barzani'yi daha iyi tanımak, hareketlerine yorum getirebilmek için dünyaya gözünü açtıg yıllarda bölgenin ve ülkesi Kürdistan'n siyasal sorununa kısaca bir göz atmakla yarar vardır.

Ortadoğu, dünya ticaret yollarının bilinebilen en eski tarihinden beri bir kavşak noktası iken, Kürdistan bu bölgenin göbeğidir. Hem kuzeye Rusya üzeri Cin'e giden kervanlar, hem de Hindistan yolu buradan geçmekteydi. Ipek Yolu Kürdistan'da hala isim olarak da yaşamaktadır. Bu yolların kervanları, yörede güvenli bir konaklarna alanı yaratmanın sıkımtılı mücadelesine yolaçıyorlardı. Her büyüyen imparatorluğun denetim saglamak için ordularını gönderdiği bu yörede, sürekli bir istikrar asla sağlanamamıştır. Sümer, Asur, Pers, Roma, Moğol, Arap, Selçuk ve Osmanlı imparatorlukları sırayla bu toprakları kana buladıkları ve tarihe karıştıkları halde bugün hala bölgenin istikrara kavuşması için adresler aranmaktadır.

19.yüzyıın sonlarında, Kürdstan'ı aralarında bölen İran ve Osmanlı Imparatorluklarınn çökme noktasına gelen zayıflıkları, dünyanın eski sömürgeci ülkeleri olan İngiltere, Fransa ve Rusya ile yeni büyüyen Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya'nın iştahını kabartıyordu. Almanya, Osmanlı Imparatorluğuna yerleşmek için 1800'lü yıllarn ikinci yarısından itibaren sıklaştrdığı ilişkilerinden iyi sonuçlar almıştı. 20. yüzyln başlarnda Osmanlı Devlet'inden Bagdat Demiryolu'nu inşa "imtiyazı"nı kapması ilk bakışta farkedilmeyen onemde imkanlar da beraberinde getirdi. İngiltere ve Fransa, Düyun- u Umumiye konsorsiyomu kanalıyla Osmanl maliyesine tamamen el koyduklarından onlarn Imparatorluğun gelir kaynaklarnn paylaşım ile ilgili bir sorunları yoktu. Bu ülkeleri ve bunlardan özellikle Körfez bölgesine demir atmış olan Ingiltere'yi asl çileden çkaran bu demiryolu yapımın üstlemiş olan Almanya'nın anlaşma ile birlikte sağladğı imtiyazlardi. Buna göre demiryolu güzergahınn sağına ve soluna paralel ve yol boyunca 20 kilometre genişlikteki alanlarda bulunacak olan petrol yataklarını işletme hakk Almanlara veriliyordu. Buna daha sonra Musul petrolların işletme imtiyaz eklendi (1).

Rusya'nın sömürgeleştirme metodu ise degişikti. Onlar bu konuda ilhakçı bir anlayışa sahiptiler. Kafkasya Rusya'nın yumuşak karnıyd. Buranın güneyinde Körfez'e kadar uzanan bölümün yutulmas için uzak planlar yaparken zaman zaman kendileri gibi Ortodoks Hıristiyan olan Ermeniler'i veya Müslüman Kürtleri "kullanma" yı ihmal etmiyorlardı. Bu büyük sömürgeci güçler arasındaki paylaşım mücadeleleri ve sıcak sürtüşmelerden sonra sağlanan antantlarda taraflar temelde avantajların korumaya çalışırken, bölge imparatorluklarına da manevra alanları sağlyorlardı.

Öte yandan 19. yüzylın sonlar ve 20. yüzyl ayni zamanda sömürge ülkelerde milliyetçi uyanişlara da sahne olmaktaydı. Bu uyanış, özellikle dünya teknolojik gelişmesine ayak uyduramamış, kendisi de yar sömürge durumuna gelmiş olan Osmanlı Imparatorluğunu kemiriyor ve ufalmasına sebep oluyordu. 1820'li yılların sonundaki Yunan kurtuluş mücadelesinin başarısı uyarıcı oldu. Eski düşünce sisteminin sebep oluyordu. 1820'li yılların sonundaki Yunan kurtuluş mücadelesinin başarsı uyarıcı oldu. Eski düşünce sisteminin değiştirilmesi ve işlemez durumdaki Yeniçeri askerlik ocağınn lağvı gerekiyordu. Devlet modernleştirilmeye çalşılacak, başlıca insan kaynağı Hıristiyan sömürgelerdeki halktan sağalanan "dev2şirme"ler ve "Acemi Oğlanlar" olan Yeniçeri sisteminin yerine yeni bir ordu kurulacaktı. Çünkü bu kaynaklar ulusal hareketlerin zaferi ile kuruyordu.

Ü. Mahmut'un ünlü slahat Hareketi Türk tarihinde ilerici bir hamle olarak kabul görürken, bunun Kürdistan'daki yan etkileri bir felaketti. Zaten Türkler'in temelde Kemalist olan yazarlarının ilerici olarak selamladıkları her Osmanlı ve Türk hamlesi, Kürdistan'daki insanlar için hep rahatsız edici ve müdahaleci etkilerle hissedilecekti. Osmanlı sultanlar yaptıklar ıslahatların bedelini Kürtler'e ödetiyorlardı. Bu yüklerden bilhassa ikisi tahammül edilir cinsten değildi. Bunlar onbeş yllik mecburi askerlik ile konulan çok ağır vergilerdi. Kararlar yürürlüğe girdiginde Kürdistan'n doğal toplumsal yaps büyük yaralar almaya başladı. Kürt aşiretlerinin insan varlıgi ve zenginlikleri hızla yokoluyordu. Bu durum kanlı zorunlu başkaldırılara ve katliamlara yolaçmaktaydı. 1830'larda gelişen Babanlar'ın ayaklanma hareketi,bu türdendi ve zincirleme gelişmelerle Bedirxan veya Yezdanşer ayaklanmas ile devam edecekti.

1858'deki Arazi Kanunu Kürt tarihinde köşetaşdır. Osmanl mparatorluk yönetimi bu kanunu çıkarmak suretiyle göçebe ve ele-avuca sgmaz Kürt aşiretlerini de denetim altna almay amaçlıyordu. Böylece hem askerlik için insan kaynagı elaltnda tutulacak, hem de topragn işletilmesiyle artacak üretimden daha fazla vergi alnacaktı. Bu kanunun bir de hesaplanp hesaplanmadıgı belli olmayan yan etkisi vardı. Kürt toplumsal yapısında redikal değişiklikler oluşuyor ve merkezi İmparatorluğa asimilasyon için malzeme saglanyordu. Bu kanunla birlikte, Kürdistan'n bilhassa tarıma elverişli ova yörelerinde aşiret toprakları, aşiret reisinin özel mülkiyetine geçmeye başladi. Böylece aşiret ağalar giderek Osmanllar'ın da bol keseden bahsettikleri paşalık ünvanlarıyla feodal beylere, aşiret kaynaklı olan prenslere dönüştü (2). "Prens" ünvanı toprakların yeni sahipleri tarafından keyifle kullanıldı. Bu yörelerde aşiret ilişkileri dejenerasyona ve kaybolmaya başlamıştı. Sonunda aşiret ilişkileri, derebeyi tarafından sadece askeri alanda faydalandığı bir kaynak olan aşiretle bağının devamı anlamında kullanılır oldu. Bu yeni beyler, eski "savaşçı lider" pozisyonlarını kaybetmişlerdi. Güçlerini, sadece sahip oldukları zenginlikten alır duruma gelmişlerdi. Kırsal alanda bu gelişmeler olurken, tarımda bir nüfus fazlası da oluşuyordu. Yeni beylerin dışladığı bu "fazla", yakın şehirlere veya uzak metropollere göçetmek zorundaydı. Detribilize olan veya bir diğer deyimle aşiret ilişkisinden kopan bu insanlar şehir kalabalığının içinde, onun gerektirdiği bir yapı kalıbına giriyorlardı. Uzak metropollera yerleşenleri ise bir iki kuşak içinde asimile olurken sömürgeci devletin nüfus tabanın genişletmekteydiler. Bu işin yan etkisi, sömürgeci devletin tabanını teşkil eden ulusun nüfusunun genişlemesi ve ulusal devlete daha yatkın hale gelmesiydi.

19.yüzyıln ikinci yarısında aşiret liderlerinin askeri liderlik niteliklerinin gerilemesi ile Kürt ulusal hareketinde yeni bir katman sahneye geldi. Bu güç, İslamiyetin sünni kesiminde, gücünü dinin iki tarikatından alan şeyhlerdi. Qadiri Tarikatı'nın kurucusu Şeyh Abdulkadir Ceylani, XÜ. yüzyılda yaşamasına rağmen etkisi Kürt insanı arasında hala canlıdır. Bu tarikatın takipçilerinden Süleymanye'li Şeyh Said, 1908'de Türkler tatafndan idam edilinceye kadar Kürt ulusal hareketinde önder rol oynadı. Oğlu Şeyh Mahmud Berzenci defalarca İngiliz ve Arap yönetimlerine kafa tutmuş, Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin belli bir kesitine damgasını vurmuştu.

Nakşibendilik, Kürdistan'n sunni kesiminde Kadiri'liğin başlıca rakibidir. Çok eski bir geçmişi olan bu tarikatın yeniden kurucusu olarak; Baha al-Din Nakşibend kabul ediliyor. Bu tarikatın bilhassa Halidiye kolu bizi ilgilendiriyor. Kurucusu, 1777'de Süleymaniye'den beş mil uzaklıktaki Baban'a bağlı Karadag'da dogan Mevlana Halit'dir. 1808-1809 yıında Abd-Allah-ı Dıhlewi'den icazet alarak şam'a gelen Mevlana Halit buradan tarikatını yaydı. Kürdistan'daki en önemli halifeleri; Nehri'ler ve Şevh Ali'yê Septi (Palo'lu Şeyh Said bu zatın torunu) dir. Nehri'lerden, Seyyid. Ubeydullah Nehri 19. yüzyıldaki Kürt ayaklanmalarından birine damgasını vurmuştu. Bu hareket hem Iran, hem de Osmalı denetimindeki Kürdistan'ı kapsıyordu.

Nehri'lerden Seyyid Taha el-Nehri, Şeyh Taceddin'e halifelik vermiş ve bu olay, Barzan aşiret liderine etkinlik için önemli bir güç ve nüfuz kaynağı olmuştu. Osmanlılar'ın Arazi Kanunu, aşiretleri yerleşik olmaya zorladığında Şeyh Taceddin'in oğlu Şeyh Abdulselam Barzani ayaklanmış ve daha sonra görüşme bahanesiyle çağrldğı Musul'da asılmak suretiyle idam edilmişti. (3)

Ü. Mahmut ve diger Osmanlı sultanları'nın Kürdistan politikaları; bir yandan kırsal alanı ayaklandırırken, öte yandan da Kürtler'i iki ana kola ayırıyordu. Birincisi,başlıca tarıma elverişli arazileri ellerinde tutan ve genellikle sömürgeci devletle ilişkilerini işbirlikçi düzeyde yürüten derebeylerinin hakim olduğu ova kesimi, ikincisi; daha ziyade aşiret reisleri ve şeyhlerin etkin oldugu, eşiret ilişkilerinin kuvvetle sürdüğü kırsal alan. Bu kesim, sömürgecilerle sürekli sürtüşme halindeydi. Yavuz Selim döneminden beri büyük bir zulüm altinda inleyen Osmanlı denetimindek alevi Kürtler'i ise dişa kapal bir savunma toplumu oluşturmuş ve seyitlerle aşiret reislerinin etkin yönetimlerinde yaşamşlardir. Bu kesimin de; 1877'de Dersim'deki bir ayaklanması çabuk söndürülmüştü.

Sultan 11. Abdulhamit'ın bütün politikasında olduğu gibi, Kürdistan politikasında da bariz farklılık vardı. Türk Kemalist yazarlarının "tutucu" dedikleri sultan Hamit dönemi, Kürtler'in nispeten rahat yaşadıkları bir dönemdir.

Sultan, Kürtler'deki isyan ateşini söndürmek için baskınn yerini dostluk ve din kardeşliği temasının alması gerektigini düşünüyordu. 0, "Rumeli"de ve bilhassa Anadolu'da Türk ulusunu kuvvetlendirmek ve herşeyden önce içimizdeki Kürtler'i yoğurup kendimize maletmek şarttır" diyordu.(4)

Bu amaçla iki teşebbüste bulunacakti. Ilkin, Kürt derebey ve ağalarının yönetiminde gayri nizami askeri birlikler oluşturdu. Hamidiye Alayları adı verilen bu kuvvet Rusya'daki Kazak birlikleri model alnarak oluşturulmuştu. Önemli komutanlarna paşa1ık ünvanı veren Hamidiye Alayları, içte Ermeniler'le Kürtler'in çıkardkları karışıklıklarda kullanılacak, dışta da Rus tehlikesine karş Kafkas cephesi'ne sürüleceklerdi. Komutanları da kendilerine verilen askeri rütbelerle övünerek padişaha daha büiyük bir sadakatla bağlanacaktı.

Sultan Hamit'in ikinci teşebbüsü, ilkini stanbul'da açtrdığı aşiret mektepleri idi. Bu mektebe Kürt derebeyleri ile agalarnın çocukları yerleştirilmişti. Amaç, bu okulda verilen eğitimle yetişen Kürt lider çocuklarını daha süratle asimile etmekti. Padişaha teşekkür borçlu olacak olan babaları ise düzene daha da baglanacaktılar. Baz tarihçilere göre bu çocuklar, ayrıca bir nevi rehine olarak da kullanılyordu. Babalarnı sadakata zorlayan rehineler... Fakat asimilasyon teşebbüsleri ters tepecekti. Aşiret Mekteplerinden yetişen Kürt aydınları, muhalefet güçlerinin ön saflarindaki yerlerini aliyorlardı.(5) Aşiret mektepleri mezunlar diger okullardan yetişmiş olan unsurlarla birlikte Kürt ulusal hareketindeki üçüncü kesimi oluşturacaklardi. Kürt aydınları kesimi.

Bu kesim, imkanlarn elverdigi ölçüde dünyadaki gelişmelerden haberdar oluyor ve "cemiyet" denilen bir oluşumun birleştirici rolünü seziyordu. Böylece Kürt tarihinde bildigimiz ilk devlet ve aşiret dş örgüt olan "Kürdistan Azmi Qawi Cemiyeti" oluştu. 1900'de kurulan ve dört yl sonra kapatılan bu cemiyetin Sultan Hamit'i sinirlendirdiği ortada. Sultan politikasını gözden geçirirken Aşiret Mekteplerinin Türklük için bir hata oldugunu anlad ve kapattı.

Öte yandan Kürdistan'daki yapısal gelişme, ulusal birliği kıracak şekilde bir toplumsal deformasyon yaratmıştı. 1858 toprak kanunundan beri çarpıklaşan toplumsal yapının sonucudur bu deformasyon. Osmal denetimindeki Kürdistan'da kaba hatlaryla iki ayr ve zıt bölge oluştu. Birinci bölge, sömürgeci devlet mekanizmasi ile entegre olmaya hazır derebeylerinin yönetsel ağırlığa sahip olduğu detribilize (aşiret ilişkisi çözünmüş) ova Kürdistan'ı.. Pazar ekonomisine geçmeye ve dolayısıyla "kapitalizmin şafaginda"ymış gibi görünen bu kesimde yaşayan Kürtlerin "uluslaşma" denilen sürece öncülük etmeleri beklenirken, aksine, bunlarda asimilasyona ugrama eğilimi ağır basıyordu. Kürdistan'da varlgnı koruyan ikinci bölge ise; sömürgeci devlet mekanizmasna her an başkaldırmaya hazır, kuvvetli aşiret ilişkilerinin hakim oldugu daha ziyade daglık alan. Bu alanda kurulu bulunan Kürt-İslam medresesinden mezun şeyh ve mollalarn "aydın" rolünü üstlendiklerini de tabloya ekleyelim. Bu geleneksel aydınlar, bütün öğrenim süreçlerini aşiretlerin içinde hayat bulan bu yerel medreselerde tamamlıyordu. Dolayısıyla halkla bağları saglamdı ve onlarn en fazla önem verdikleri duyguların tercümanıydlar.

Kürdistan ulusal hareketindeki modern eğitim görmüş aydınların İmparatorluk içi ve uluslararası politik gelişmelerden haberleri vardı ve onlar bu gelişmelerden etkilenmişlerdi. Birer kadro niteliğindeki bu insanlar, asrin başndan beri gelişmiş olan bir Kürt millet bilincine sahipti. Fakat bunların bir şansszlığı vardı, -ki bu şansszlık Kürt ulusal hareketinin de şanssızlıgdr -o da şu;bu grup genellikle aşiret ilişkileri çözünmüş toplumsal kesimlerden geldiğinden, silahlı mücadele potansiyeli yüksek olan kırsal alanlarla bağı oldukça zayıftı. Ayrıca Kürt medresesinden mezun olan Şeyh ve Molla grubuyla da süreç içinde gelişen derin çelişkileri de cabası... Kürt ulusal hareketi,şehir alanındaki milliyetçi gelişmeyi, kırsal alana bağlayacak sağlam bir transmisyon kayışını bulamamann acısın hep çekti.

Bu ön belirlemelerden sonra şimdi Barzani'in ilk yıllarına geçebiliriz.