İçte böl, dışta kuşat..

Bence Türk Hükümeti ve müttefikleri iki yıldır Kürdistan çapında bir sindirme ve yoketme planı uyguluyorlar. Bu plana Amerikalılar’ın bölge komutanlığı da onay vermiÅŸ gibi görünüyor.

Planda en büyük düşman olarak gerilla komutanlığı görülüyor. “Bu komutanlığın etkisiz hale getirilmesi ile Kürtler’i siyasi alanda hakkıyla temsil eden sivil siyasi güçlerin morali bozulacak” varsayımı bu savaşın planlayıcılarında hakim kanaattır. Tabii ki yapabilirlerse. Gerilla’yı yöneten gücü ve gerillayı etkisiz kılamadıklarına göre, en büyük darbeyi ellerinin altındaki bu siyasi güçlere indiriyorlar.. Esir almalara, tuzaklara düşürüp öldürmelere ara verilmiÅŸ deÄŸil. Öte yandan da yeni unsurlar piyasaya sürülerek psikolojik savaşın en kalleÅŸ ÅŸekli olan içten vurma çalışması aralıksız sürdürüyorlar.

Şimdi iddialarımı biraz açayım..

Gerillayı kuÅŸatma savaşı, Ä°ran’ın Güney’e saldırması ile fiilen baÅŸlamıştır veya geniÅŸlemiÅŸtir. Buna paralel olarak Türk Ordusu’nda da hareketlenme artmış, içerde “operasyon” denilen çatışmalara hız vermiÅŸtir. Dersim, Amed, Xerzan ve Hakkari çatışmaları buna örnektir. Artık polis de hedeftedir.

Ä°ran’ın saldırısı ile DoÄŸu ve Güney’de baÅŸlayan küçük çaplı savaÅŸta, Irak merkezi hükümeti çok onursuz bir duruÅŸ sergilemiÅŸ, devletinin sınırları içinde Ä°ranlılar’ın en aÅŸağı iki karakol inÅŸa etmelerine müsaade ederek ittifakın ciddi, ama sessiz ortağı olduÄŸunu açıkça göstermiÅŸ bulunuyor. Güneyli Kürt Güçleri ise ABD’nin ve Türk Devleti’nin müşterek baskısı altında sessizliÄŸi tercih etmiÅŸ bulunuyorlar. Bunda ambargo veya fiili iÅŸgal tehdidinin etkisi gözardı edilemez. Geçenlerde bir Ä°ranlı yetkili’nin “bu saldırıda ABD’li güçlerle iyi bir koordinasyon saÄŸladık” demesi ittifakın ne kadar omurgasızca oluÅŸturulduÄŸunu, vicdansızlığın bölgeselleÅŸen bu savaÅŸta zirve yaptığını gösterir. Buna göre Kuzey’in kendisinden baÅŸka güveneceÄŸi bir tek kaynak yoktur.

Kürtler’i içlerinden vurmak için ise kendilerini “barış güvercini” olarak gösteren miadı geçmiÅŸ mallara, “sürgün kuÅŸları”na pençe atılmıştı. MÄ°T’in deyimi ile çengel atılan bazı unsurlar birer birer anons edilmiÅŸ, Burkay, Şıvan ve Kaya gibi çürük taÅŸlar Türk BaÅŸbakanı tarafından ismen Türk Devleti’nin egemen olduÄŸu topraklara davet edilmiÅŸlerdi. Bilinir, Türk Devleti’nin taktisyenleri daha önceleri, yani TRT-altı vakası baÅŸlatıldığında bazı kariyerist, kanı beÅŸ para etmez paragöz unsurları kapmışlardı. Bunları ismen zikretmek yazının amacını aÅŸan ve onlar tarafından propaganda olarak kabul edilecek bir davranış olur. Tarih, yazanına baÄŸlı olarak, bunları deÄŸerlendirecektir.

Seçimden sonra içten vurma taktiği babından, bu kez Şerafettin Elçi üzerine yarı başarılı oyunlar oynandı. Elçi bir ara kendisinin seçilmesi için ter döküp işkence görenleri unutup, kendisinde marifet aramamış değil. Ama şu an itibarı ile yine de yarı toparlanmış bir vaziyettedir. Umarım seçim konuşmalarının bir senet, bir namus belgesi olduğunu unutmaz.

Burkay denilen unsurun Türkler’in daveti’ne icabet ederek, büyük propaganda gösterileri arasında 19 Mayıs’ta, pardon, 30 Temmuz’da Ä°stanbul’a ayak basması ile kendince yeni bir dönem baÅŸlattı. PKK’ye ve giderek Gerilla önderliÄŸine laf atmadığı gün geçmeyen bu unsur, Åžu anda Ankara’da “çeÅŸitli temaslar”da bulunuyor.

Bence Burkay’a verilen misyon, ya Türk Devleti’ne yakın bir parti kurması, ya da, deyim yerinde ise, cılkı çıkıncaya kadar psikolojik propaganda amacıyla kulanılması temelindedir.. Bu zat önüne hedef olarak gerillanın kanı ile, en aÅŸağısından psikolojik alanda, moral deÄŸerler alanında, fiili mücadele alanında kazanılan deÄŸerlerin üstüne oturmayı koymuÅŸtur. “Biz barışçı metodlar kullanarak PKK’nin kazandığı belediyelerden daha fazlasını kazanırdık” demesi bile Burkay’ın psikolojik açıdan içinde bulunduÄŸu durumu çok iyi anlatır.. Türk Devleti’nin bu içten çökertme çabalarını izleyecek ve elimizden geldiÄŸi kadar zarar vermesini engellemeye çalışacağız.

Eğer durumun aciliyetini görüyorsak, Toprağımızın çığlığını ciddiye alıyorsak veya ülkemize karşı kendimizi borçlu hissediyorsak bu tarihi dönüm noktasında yapacaklarımız çok önemlidir.

-Yukarıdaki saptamaların ışığında hayatımda ilk kez şunları söylüyorum: İnsanlarımızın meşru haklarını koruma amacıyla her türlü vasıtaya başvurarak, dağ, kır, sokak dahil her alanda direnme hakkı açıkça ve tartışmasızca doğmuştur. Direnme hakkı meşrudur ve temellerini BM insan hakları bildirgesinden alır.

-Halkımızın, Türk Devleti tarafından psikolojik savaş amacıyla kullanılan unsurları susturma hakkı saklıdır.

-Ä°ran, Türk Devleti ve Irak’ın bütün ekonomik ve askeri varlıkları hedeftir.

-Azgın Türk psikolojik savaÅŸ elemanları, TV’dekiler, gazetelerde yazanlar, üniversite çalışanları eÄŸer bu tutumlarını korurlarsa meÅŸru savunma hakkı gereÄŸi önce uyarılırlar. Ardından tekrar halinde meÅŸru savunma hakkının bir parçası olarak gereken tedbirleri alma hakkını kullanır..

-Kürt Liderliği her türlü ONURLU BARIŞ fırsatını sonuna kadar kullanmalıdır. Direnme süreci dışında kan dökmek vicdansızlıktır. Barışçı duruş esastır. Türk Devleti-İran ve Irak tarafının barışı yozlaştırma ve zamana yayma kurnazlığına elden geldiğince müsaade edilmemelidir.

-Bütün ülkelerin, iktidarları ile olmasa bile, halkları ile birlikte hareket etmek önemlidir. Kitlesel diplomasinin önemi unutulmasın.

-Dinamik unsurların harekete geçmesi için, özellikle Avrupa’da uygun bir bilgi birikimi olanlara seminerler vermeleri için ortam hazırlanmalıdır..

-Her zaman aynı yüzler tarafından, biribirinin kopyası demeçlerin verilmesi yerine daha dinamik, daha yenilikçi insanlarımızın seminerleri veya konferansları önemlidir.

Saygılarımla

2011-08-08

A Sirac Kekuyon

Not: Yazılarımın Kürdistan’a ulaÅŸması Türk Mahkemelerinin kararı ile engellenmektedir. Bu yazıların bir ÅŸekilde kitlelere ulaÅŸtırılması gereÄŸine inanıyorum. Duçe’ye zarar vermeyen hiç bir yazarın yazısı engellenmez...